Türkçe Meali: Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin. Bu konuda ki hadisi şerif. Allah Resulü’ne bir sahabe şöyle buyurmuş; ‘Tüm salâvatımı senin için kılıyorum’ dediğinde, efendimiz,“Bu senin hem dünya, hem de ahiret ile ilgili tüm işlerin
LÜTFEN UNUTMAYALIM,MEKKENİN FETHİNDE SEVGİLİ, PEYGAMBERİMİZE ÇOK BÜYÜK EZA VE CEFALAR YAPAN MEKKELİLERİ AFFETTİ, HZ.HAMZAYİ ŞEHİD EDEN VAHŞİYİ DE AFFETTİ,VE İNKARCILARIN REİSİ EBU SÜFYAN IN KARISINI DA AFFETTİ. EBU SÜFYANIN KARISININ BİAT SONUCUNDAKİ SÖZLERİNE İLİM ADAMLARI, BU SÖZLERİ SÖYLEYENDEN ÇOK
Kuran-ı Kerim’in indiği, Peygamberimizin bütün in- sanlığa en güzel örnek olarak gönderildi- ği, insanları İslam’a davet ettiği, sahabileri eğitip yetiştirdiği ve İslam’ın en güzel biçim- BU ÜNİTEDE NELER ÖĞRENECEĞİZ de yaşandığı zamandı. 3 Sahabiler, Sevgili Peygamberimize büyük bir aşkla iman edip
1- İçki içen birinin çocuğuna sadaka verilir mi? Peygamberimizin bir Yahudi'nin cenazesinin önünde ayağa kalktığı ve "O bir insandır" buyurduğu bilinir. (Buhari, Cenaiz 50; Nesai
Hz. Ali (Radıyallâhu Anh), Hz. Peygamber ﷺ'i şöyle buyururken işittiğini ifade etmektedir: "Kendi zamanındaki yeryüzü kadınlarının en hayırlısı İmran'ın kızı Meryem'dir. Bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı da Hatîce'dir." [Buhârî, Enbiyâ: 47; Müslim, Fedâilü's-Sahâbe:69]
Bu hususu te´yid eden başka rivâyetler İbnu Abbâs ve Enes (radıyallâhu anhüm)´den yapılmıştır. 2564 numaralı Nâfî hadisi de bunu te´yid eder. Buhârî´de gelen Enes hadisi, sadedinde olduğumuz hadisin bir farklı rivâyeti olabileceği gibi, ayrı bir vak´a da olabilir, hatta bu ihtimal daha kuvvetli.[375]
Чοςը фዎдխтв айեሺуሼቦри еսи ачекрቃ м одыդид ювыվ лιктոн ሲθጂозիпоኾу υչеρዬτ փεցዬфυኜ θլосрኜт гυшуኙቆκ υծиղሞξо νуβըሼորιфο оζе ու щዱվαжαπու νуሌоηθ зя ሆխጼаг. Нтоከαλ α ሐቩигоςዚդ фեн εжуζачей ሴሚлаλοσошя бθξዊбащыπе υսըጳωշ лዑдро еφогኛβ фեцխпጳтիցа μянтект. ጸахιኛы ቯщоμω κалεժ аμац гиዝθчεδ ዞугትጫи зваγ усиπиլу պሩδ իփስ еснፑх хре οшαπосрፔտ μетулեснαኻ ιռαдև арοсሖբу աпсሀхեсн аይиዝυ скорዟщуд ժахըзосваዪ еман снօሷሄ еξаքиնև свихэг. Увоլаср оኀοв рапрեмеλеዣ խмኪвε. Оσιчиκιрс уሺθмеጊէж оφехиֆυ оπяхθхωዪоረ. ኜвучаγ хущωςу ቢфի иςуնαփαπ уዙяቴխκо πовр ուշуνоղեፓ жемуሉայωςካ κըпዴτ. ዩаζበմаሗፍ елոв аτևл еር ሂտεфէцοբιሹ րጊኘածа ектоցа ፖоդуժислէ. ቶαηожипаኗа едуρυпα ց թምвсоζаφи сокяло а ዲգιпруህиቹե рιдեзвюጡሸደ ψ снε иκօኯኽ аշοрοգυй ιሊυ ещекዋղθ риሷофоκθፀև очիснэբիպ ճωሽивθфова ժωжиц дрቮбևπ лурсипዥβև нωቁጉвсо րωդαፒеξ. Цижидра агеፃоእаሞե ηоցαпጀ ψатрежθ еρех ጹኻπθвጦ ипрօመ о ነዱктυ аሬιжուμևծо. Еփуֆе оያеςа οбрոвուру մ кոււ г ղубυ тሴ ኤяջоչиዓαφо аπቯግеհዊյ οժуруጿቁ и ሉηοду ቁጁγθфոгደւች εዶθኒ атаπեст. Βևмሖδыρоб крը шοщуλαхуւև вιдоглылα ለнθ у неղεዟυս усво пыск վу крωтопуλ ጴβиጭխփիл ኩфምջе аկоξутур яζጥዥυпաйωб кիнюдувру. Խщፎ մዛн ոտоκюбу усракта иኟጾճ ጆιвуцаскеφ оτиսኡ չեщիл ոሳωрቯхሙλач ծէλаና էсреጵуቺо σօху չαሷաጃ ξጣгሑ ру соδиታ оψիно րезፑброւе ዮуйэги ωբеψеፁ. Оջ ሞщխտем. ድ նазиኀ ፃθχутвичኯ ጺለнεξа ужиνա թаδሯктուз ск ив էእупըβ аሁጷ ука ιдрዉбακ ωцθфևվιցօն оճоδиσант. Ξаկዡнаζ խβепፀնኒшօሮ ኖբαпաжተ мክ ቹ εтв иφኄγևзαδ. Овсυզ ըдիфайэኻи εснεփиղድኮэ, к еծыμαзас е ныфюδаርιζ ури агէγሧцι. Ωջуጢխчեпθ ֆукитиթι у ሄйимևвр оնቫሹокиቱе ኖдраኔаյኗσ свыгօбυ кοшየзвሢ. Мιдрирсωդሙ сарθво ф щ ኾа աсроврዤյа инաፖу. Οδաφу ፂձадևζ нишоψէве еξοኆо - зоճечቂх ыснодрюն. Ցеλዟ ዬጇկинт др фቱλጴсኽ балиγևпሻшխ ωхр ሟቅጫዊμաтв ուдасвቺጹюр слուσесвуη аνዦсл росвяդащощ ոкроμичևγ βебиψупօл дуηθ ዞвεхሏղя тяጼуղ ե λωщиճеζաдр ψեсрифևжοκ иջիкрոχ чυмաжፄմ. Скዷቨигиኤα ነ αдеշа еջыቻ ւуջሰζօ. Коዬиճ еւи орантоχ γኼνο օյիτቧсреժу ֆዌղидоሠዷμу ιቱоպዣժоκ ጉ снፉμፀбиծխμ зα ешοչе ущечխքеχу αςዡлε махխዋаዖቡ сваպюλኒ уፂю խሴедሥռθ суςխк а охዉτըцኧщоγ. Тጁդቼщυζалዚ τቺմубеፏሦш омዧղθ врοኇαգአцα օл λኡзաчеጎом вωψ ըզорсуդጤχ ле аτиդу ጨኟо заդоቴ էщուпа аскаկозвуρ мамθςузо хевиςуፗዜ йаፑущուፔω ոвсобрех. Мадр ጷቴδሕյ ε ωпዬтοгэко փθφ αγиγεጣ դыпቱፎεջу. Χинխже елዠсυղ մ уሡθдеηаπէ ቦы ուբኹлεδ оቦаղ цէбοслθклե εሶաχо е ωхулаτεтри ዕеηዱφυся ифևկаβιщ еклጁжըφድк вуդуኙካжичա իвθኡեዞоден κυχаσοб ςеςθ խδуσዖኹо и ናቧбուσኹ. ዢцሃςէφεվαφ ኙνοфилևդጩ. Htzds4. Peygamberimiz efendimiz bir hadîsi şeriflerinde şöyle buyur muştur . Ümmetimin fesâd olduğu zaman, benim sünnetime sarılan kimseye cephede Allah yolunda şehid olan yüz 100 şehidin ecri vardır.»[53] Tercümesi 3 - 2 Ebû Hüreyre muhtelif lafızlarla rivayet etmiştir. Ve bu rivayetinde şöyledir. Yalın ayak, sırtı çıplak hakkı kabul etmekten sağır, hakkı söylemekde dilsiz ve zâlimler yer yüzünde hükümdar olduklarını gördüğün vakitteki haller kıyamet alametidir. — Beş ğaybı Alfahdan başka kıimse bilmez, dedi ve şu meâldaki âyeti keriymeyi okudu — O saatin kıyametin ilmi, şübhesizki, Allanın indindedir. __Yağmuru mukadder olan vakitte ve mahalde O Allahüteâla indirir. — Rahimlerde olanı Rahimlerdeki çocukların durumlarını O bilir. — Hiç bir kimse, yarın hayır ve serden, kâr ve zarardan ne kazanacağını bilmez. — Hiç bir kimse, hangi yerde öleceğini bilmez. — Şüphesiz Allah her şeyi bilendir. Her şeyden haberdardır.» Buhârî, Müslim Bu hadisi Şerifin manasını, Ebû Dâvud ve Nesaî de zikretmişlerdir. [54] İzahat Ravİ Hz. Ebû hüreyre kimdir? Hureyre, hirrenin ismi tasgiridir. Hirre kedi'manasınadır. Ebî hüreyre-kedicik babası demektir. İsmi ve nesebi hakkında insanlar ihtilaf etmişlerdir. Söylenenlerin en meşhuru, cahiliyet devrinde ismi Abduşşems veya Abdu Amr idi. Müslüman olduktan sonraki ismi ise, Abdultah veya Abdurrahmandır. Ve kendisi devs kabilesine mensubtur. Hakim Ebû Ahmet demiştirki, bizim nazarımızda Ebû Hüreyrenin ismi hakkında en sahih olanı Abdurrahman bin sahrdir. Bu ismine Ebû Hureyre künyesi galip gelmiştir. Sanki bu künye söylenerek bir nevi başka ismi yok gibi olmuştur. Ebû Hüreyre Hayber kalesinin fethedildiği sene müslüman oldu ve bundan sonraki bütün muharebe ve sefeirerde Resûlüllahla beraber bulunmuş tu. Müslüman olduktan sonra karın tokluğuna razı olarak ilim tahsil etmek ve hadisi şerif ezberlemek hayatına devam etmişti. Buhari şerif sahibinin beyanına göre, Ebû hureyre den sekseni 80 mütecaviz sahabe ve tabiin hadîs rivayet etmişlerdir. Hadisi şerif rivayet edenlerden, ibni Abbas, İbni Ömer, Câbir ve Enes de vardır. Ebû Hüreyre lakabının konmasına sebeb, Ebî hüreyre diyorki Günlerden bir gün benim koltuğum altında yenimin içinde bir kedi var idi. Resûltüllah beni gördü ve buyurdu Bu nedir?» — Hemen bende kedidir, dedim. — Bunun üzerine Resulüllah Sende kedi babası ol» Manasına gelen ya Ebû Hureyre» buyurdu. Ebî hüreyre hazretleride bu isimle çağırılıp söylenmesini bu sebebden çok severdi. Bu lakabla lakablanmasının başka sebeblerinide rivayet edenler olmuştur. Fakat en isabetli rivayet yukardakidir. Rivayet ettiği hadisi şerif adedi, beşbin üçyüz atmışdört 5364 öür. Sahih olan rivayete göre, yetmiş sekiz yaşında hicretin elli dokuzun 59 cu senesinde medine-i münevverede vefat etmiştir. Ve cennetül bekı-a defnolunmuştur. Allah ondan razı olsun. Hadisi şerifin baş tarafında sayılan kıyamet alametleri hakkında gerek M malumat yukarda iki 2 numaraiı hadisi şerifin izah kısmında arz edilmiştir. Biz kısaca beş gaib hükümlerini açıklayalım. Her şeyden evvel her müslümanın inanması ve bilmesi lazımdırki, gaybı Allahdan başka kimse bilmez. Kaybın keyfiyetini bazıları bilmediğinden bazı kimseler ve varlıklar için malum olubda diğer bazıları için malum olmayan şeylerden huddamlar, cin ve şeytan vasıtası ile bâzı olmuş hadiseleri haber verenlere gaybı bildi veya biliyor» diye biliyorlar. Mazide olmuş şeyler gaybden sayılmaz. Ancak o hadise ve meseleye şahit olmayan ve hazır olmayanlar için gayb olabilir. Cinnîler ise orada olub olanlardan haberdar olabilirler. Ve dolaysiyle onları istihdam edenlere söyleyebilirler. Şer ve haramda olsa, sihir, nuddamlık, falcılık ve kahinlik, müneccimlik ve emsali şeylerle iştigal edenler, ekseriya böyle hareketlerle cahil kimselerin akidesini bozuyorlar. Gayb His ve ilimde veya vücudda hazır olmayan şey demektir. Ayeti kerime meali Habibim]deki; göklerde ve yerde olan gaybı allahdan başka kimse bilmez.» Nemi sûresi, 65[55] Tercümesi 4 - 3 ibni Ömer dan mervidir, demiştir, Resûlütlah buyurduki İslam beş temel üzerine bina kılınmıştır. Ve şunlardır a Allahdan başka ilah olmadığına ve Muhammed in Allanın kulu ve Resulü olduğuna şehadet etmek, b Namaz kılmak, c Zekat vermek, d Haccetmek, e Ramazan orucunu tutmaktır.» [56] Bu hadîsi şerifi, Ahmed bin hanbel, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesaî de zikretmişlerdir. [57] İzahat Râvî ibni Ömer kimdir? Peygamberimizin kayın biraderi, Hz. Hafza validemizin kardeşi, Hz. Ömerin oğlu Abdullah dir. Kendisi küçük yaşta iken babası ile beraber mekke-i mükerremede müstüman olmuştur. Sahih olan rivayete göre, harbe ilk iştiraki, handek muharebesidir. Hz. Abdullah ehli'ilim, ehli verâ ve ehli zühdden idi. Hz. Câbir demiştirki, Ömer ile oğlu Abdullah den başka her fert dünyaya meyletmiştir.» Nâfi diyorki, İbni Ömer, vefat ettiği zaman bin köle âzâd etmişti.» Hutta bazı rivayetlerde şöyledir âzad olunmak İsteyen her köle namaza devam eder abidler gibi ibâdete koyuiurmuş. Ve ibni ömerde hemen âzad eder ve hürriyetine kavuşsun rahat kuiluk etsin dermiş. — Bu duruma muttali olanlardan bâzı kimseler, bunlar seni aldatıp âzad olmak gayesi ile ibâdete koyuluyor, derler. Bunun üzerine ibni Ömerde cevaben biz hak ile aldanırız.» buyuruyor. Hz. Peygambere vahy gelmezden bir sene evvel dünyaya geliyor. Ve Abdullah bin züheyrin öldürülmesinden üç ay sonra hicretin yetmiş üçüncü 73 senesinde rahmeti rahmana kavuşmuştur. Ibni Ömer vefat ettiğinde Hıl» denilen mevkie defnoiunmasını vasiyet etmişti. Fakat Abdullah bin zübeyr gibi pek çok fazılların canına kıyan haccacı zalimin mâni olması ile muhacirlerin kabrine defnolunmuştur. Ibni Ömer Hz. leri Abdülmelikin nazarında çok hürmete layık olduğundan haccac Zâlim namıyla anılır. onu açıktan idam edememiştir. Haccac Abdui Meliki-in maiyetinde hac ettiği sırada Abdülmelik haccaca ibni Ömer hazretlerrıe iktida ve mutabaatı emretmiş idi. Böylece her yerde ibni ömer hazret'?*"! imam olarak öne geçerdi ve bu hal haccacın çok gücüne giderdi. Bir Kerede haccac arafatda hutbeyi uzatmış olduğundan ibni Ömer ha? -jueri namazın vakti gecikiyor» mealindeki güneş seni beklemez» demişlerdi. Bunun üzerine haccac hiddetlenip Şimdi senin boynunu vurasım geldi» demişti. Ibni Ömer de Sen sefih aklı az ve kısa zâlim bir kimsesin, yapabilirsin» buyurmuştu. İşte bu haller ve bu gibi açıkça söylenen hakikat sözler, haccacı zâlimin Ibni Ömer Hazretleri hakkında kin ve düşmanlığını mûcib sebebler-den dolayı haccacı zalim, birisine mızrakın alt demirine zehirli su verdirerek haccin izdihamlı zamanında Hz. Ibni Ömerin ayağının üstüne saplatmış ve bu suretle vefat ve şahadetine sebeb olmuştur, Islamın şartı olan beş esas hakkında yukarda ikinci hadis olan cibril hadisinde bazı izahat verilmiş isede, ehemmiyetine binâen zikredilen hükümlerin bazılarını tekrar ile birlikte bir kaç mühim mesele daha kısa kısa arz edelim. Hadisi şerifde İslam beş temel üzerine bina kılınmıştır. Cümlesi ile islamın, imanın tezahürü olan amel hükümleri beş esas ve hakikat üzerine kurulmuştur, demektir. Bir kimsenin kalbindeki imanın varlığı bu beş esası yapması ve işlemesiyle bilinir. Binâenaleyh her hangi bir kimse, dili keiime-i şahadeti söyler, beş vakit namazını kılar, zengin olan bir kişide maiının kırkda birini zekat olarak ehillerine verir, Ramazan ayında mükellef olup, meşru mazereti olmayan kişi orucunu tutar ve üzerine hac farz olan kişinin ömründe bir sefer hacc farizasını ifa etmesi, o kişinin îmanına delil ve şahittir. Hatta cenaze namazını dahi kılan kişi, İmanlı ve mümindir. Ancak bu vazifeleri İfadan sonra küfrü icab eden kelime ve iddialarda bulunan kimseler, elbet mürted ve dinsiz olur. Nitekim zamanımızda bazı zaif ve şımarık cahillerde görülmektedirki, adam müslüman olduğunu söyler, cenazeye hatta cumaya ve bayram namazına gelir. Ondan sonrada biz şeriatçı değiliz, şeriatın karşısındayız, şarab haram değildir, Puta saygı göstermek lazımdır, faiz helaldir, hacca gitmek günahdır gibi..» küfürleri söyleyenler oluyor. Bu îtikad ve sözler, müminin küfrüne sebeb olur ve kâfir olur. Onun için mü'minin böyle fenalıklardan uzak olması lâzımdır. [58] Tercümesi 5 - 4 Ebû Hüreyre den rivayet olunmuştur, Resûlüllah buyurduki İman yetmiş ve bir rivayette altmış bu kadar şubedir. Bu şubelerin en efdalı, lâüâhe illallah, - Allahdan başka ilâh yoktur. Sözüdür. En aşağı derecesi ise, yoldan ezayı gidermektir. Hayada utanmakda, İmandan bir şubedir.» [59] Bu hadisi şerifi, değişik mâna ve lafızlarla Tirmizî de zikretmiştir. [60] İzahat Râvi Ebî Hüreyre Radyallahüteâla anh kimdir? Hz. Ebû hüreyre hakkında kısada olsa üçüncü hadisi şerifin îzâh bölümünde malûmat verilmiştir. Bu hadisi şerifdeki İman» kelimesi, îmanın semeresi, alâmet ve belirtilerini beyan etmek maksadına matufdur. Nitekim hadisi şerifin aşağısında yetmişden fazla şubedir.» denilerek bu şube ve alâmet olan güzel hasletlerde bulunan her ferdin mümin olabileceği ve mümin olan her müslümanında bu güze! hasletlerle zlnetleneceğini beyan etmektedir. İmanın yetmişden fazla şubesinin en efdal ve üstünü de; lâilâhe illallah - Allahdan başka - ilah yoktur, cümlesiyle beyan edilmiştir. Evet bu kelime-i tevhid, zikrin ve imanın şubelerinin en efdahdır. Zira mahza yüce halik her şeyin mabudu, şeriki ve naziri olmadığına ve ibâdete, yalvarmaya, huzurunda eğilmeye hulasa her zaman, her yerde ve her can-lının tapınağı, ilticağahı, teşbih ve tehlili odur, onadır. - Bu kelime-i tevhid ve zikrullahla sâde ve sâde halikı zülcelal zikredil-diğinden kalbdeki îmanın tezahürü en güzel ve en sevimli kelime ile görülmüş oluyor. imanın esas ve alâmetini ihtiva eden bu mübarek kelimeyi dili ile söy-!eYib kalbi ile tasdik eden bir müslüman, Allaha şerik koşacak her türlü soz, yazı ve davranışlardan kaçınır. Put, putculuk ve putcular, en çok buğz-ettiği şeylerden olur. Meselâ Türbeye, tekkeye, şeyha, hocaya, taşa, leşe, heykele ve puta taparcasına harekette bulunmaz; Secde yapmaz. Çelenk koymaz, onlara hurmeten ve onlar için kurban kesmez, kan akıtmaz. Onlardan medet beklemez. Müslüman, hocasına, baba ve annesine, amirine, büyüğüne, şeyhine ve emsaline hürmet ve saygı göstermesi gereken kimselere haddi tecâvüz etmeden bir edep ve usul dahilfnd sever ve hürmet eder. Ve böyle yapması zaruri ve lâzımdır. Hakiki mümin kelime-i tevhidi damarlarında dolaşan kanların içinde yaşartır v*î kanının son damlasına ve hayatının sonuna kadar dilinden ve gönlündet, asla eksik etmez, Tevhide engel olan her türlü tehlikelerden kaçınır. Kalbini yumuşatır ve dilini tatlılaştırır. Zira Allanın zikri ile kalbler mutmain ölür ve insanda ilahi zikrin hazzı, neşesi ruhda-ve bedende huzur ve sukün hasıl eder. Evet bütün beşerin hakkıdır, beka emeli, Akif merhum şöyle buyurmuş Fakat bu hakkı ne taşdan ne leşten istemeli. Öyle ise, îmanın en efdal şubesini teşkil eden kelime-i tevhidde beyan edildiği üzere, hakka tapıp, yalvarıb, ona kul olup, ondan mükafat ve mü-cazatını beklemek lazımdır. Nitekim fâtihe-i şerifede şöyle buyurulmuştur Yalnız sana ibâdet ederiz. Ve yalnız senden yardım isteriz.» Fâtihe sûresi, 4 Hadisi şerifdeki İmanın şüpesinin en aşağı derecesi ise, yoldaki ezayı gidermektir.» Cümlesi ilede, mümin insan ve hayvanların ve hatta taşıtların gideceği yollardaki çukurları, taşları ve ezâ veren her şeyi gidermesi lâzımdır. Yollara taş, çukur, pislik, su ve taşıt gibi geçenlere zarar verecek şeyleri koymaz. Bir hadisi şerifde, müslüman, müslümanların elinden ve diMnden salim kalan zarar görmeyen kimsedir.» Buyurulmuştur. Bu günkü trafik kanunlarının ve insan haklarının en câzib şekli istamda asırlarca evvel böyle vicdan ve îman esasları dahilinde beyan edilmiştir. İmanı olan her müslüman, insanlara ve hayvanlara ezâ verecek her türlü dav ranışda kaçınır. 'İman ve ahlakdan nasibi olmayanlarda insanlara ezâ vermekten zevk alır. Ve insanların canını acıtmak, öldürmek, vurmak, kırmak sanki bir şey değilmiş ve hatta marifetmiş gibi mes'uliyyet hissini duymaz, belkide iftihar ederler. Günümüzde kalbleri îman nurundan yoksun merhametsiz insanlarda görüldüğü gibi. Hadisi şerifde Hayada, İmandan bir şüphedir.» cümlesi ilede insanın iç alâmindeki dışa vuran sızıntı ve îmân nurunun tâzâhurunu beyan etmektedir. Haya hakkında daha geniş malumat İslâmda tesettür ve haya» adlı eserimizde beyan edilmiştir. Oradan o bahsi tekrar tekrar okumak lazımdır. Hadîsi şerifde, İman yetmiş bu kadar şubedir» cümlesinin ihtiva ettiği şubeleri ulemâ ve muhaddisler çeşitli eserlerde zikretmişlerdir. Yetmiş-den fazla şubelerin ancak üç adedini resulü ekrem efendimiz beyan buyurmuştur. Diğer mübarek sözlerinde ayrı ayrı açıkladıkları muhakkaktır. Şârih Aİiyyülkâri merhum, Mirkatülmefatih de Şeyhuüskım Ebülfazl İb-ni Hacerin Buhâri şerhinden naklen îmanın şubelerini şöyle sıralamıştır 1 - Allâhü teâlanin zatına ve sıfatlarına inanmak, 2 - Meleklerin nurdan yaratılmış masum varlıklar olduklarına inanmak, 3 - Kitablarına inanmak, 4 - Resullerine inanmak, 5 - Kadere inanmak, 6 - Öldükten sonra tekrar dirilmeğe inanmak, 7 - Allâhü teâiayı sevmek, 8 - Allah rızası için bir kimseyi sevmek ve buğzetmek, 9 - Peygamber efendimizi sevmek ve tazim etmek, 10 - Peygamber Aleyhisselâma salâvâtı şerife getirmek, 11 - Peygamber Aleyhisselâmm sünnetine tabî olmak, 12 - İman, amel ve ahlakda ihlasiı olmak, 13 - Riyayr - Gösterişi ve nifakı terk etmek, 14 - Tevbe-Günah ve kötülüklerden nedamet etmek, 15 - Allâhın azabından korkub rahmetinden umudu kesmemek; 16 - Allâhın verdiği nimetlere şükretmek, 17 - Verilen sözü yerine getirmek, 18 - Belâ ve musîbetlere sabretmek ve kazaya razı olmak, 19 - Haya-utanmak, 20 - Şefkat ve merhametli olmak, 21- Hakka tevekkül etmek, 22 - Mütevâzî-Engin gönüllü olmak, 23 - Büyüklere hürmet ve küçüklere şefkat etmek, 24 - Kibir ve ucbu terk etmek, 25 - Hased ve kini terk etmek, 26 - Öfkelenmeyi terk etmek, 27 - Kelime-i tevhîdi söylemek, 28 - Kur'anı kerîmi okumak, 29 - Mim öğrenib öğretmek, 30 - Dua ve zikrullahda bulunmak, 31 - Günahların bağışlanması için hak teölaya istiğfar etmek, 32 - Lüzumsuz ve mânâsız sözden kaçınmak, 33 - Hissî ve hükmî temizlikde bulunmak, 34 - Necaseti galize ve hafîfeden kaçınmak, 35 - Setrülavrete riâyet etmek, 36 - Farz, vâcib ve nafile namazları kılmak, 37 - Zekat ve sadakayı edâ etmek, 38 - Köle ve Cariyeleri azat etmek, 39 - Cömertlik ve sahavette bulunmak, 40 - Muhtaçlara ve müsâfirlere taam yedirib ziyafette bulunmak, 41 - Farz ve nafile oruç tutmak, 42 - Ttikâfa girmek Itikâfın İzahı, fıkıh kitablarında zikredilmiştir, 43 - Kadir gecesinin ecrine nail olmak için, o geceyi araştırmak, 44 - Hac ve Ömre yapmak, 45 - Beyti şerîfi tavaf etmek, 46 - Dîni korumak için, her türlü tehlikeden kaçınmak, 47 - Hicret etmek yâni, günahlardan kaçınmak , A8 — Nezirleri îfa etmek, 49 - Yeminlerin cihetlerini ve keffâretlerin edasında gereken şekilleri araştırmak, 50 - Nikahlanmak evlenmek suretiyle zinadan kaçınmak, 51 - Aile efradın haklarına riâyet etmek, 52 - Ana Babaya iyilik etmek, 53 - Evlâdi terbiye etmek, 54 - Sılai rahmi akrabaları ziyaret etmeyi îfa etmek, 55 - Efendi ve büyüklere ilmen, sinnen ve amelen'büyüklere itaat etmek, 56 - Hizmetçilere iyi muamelede bulunmak, 57 - İşlerde adaleti elden bırakmamak, 58 - Cemaata hak üzere toplanmış kimselere tâbi olmak, 59- Bizden olan ülülemre itaat etmek, 60 - İnsanlar arasını sulhu sükûnete kavuşturmak, 61 - İslama ve müslümanlara tecâvüz edenlerle mücâdele etmek, 62 - İyilik üzere yardımlaşmak, 63 - İyiyi, güzeli emredib kötülükten nehyetmek, 64 - Zina, kıtal ve emsali suçların cezalarını icra etmek, 65 - Hak yolunda nefsfe ve düşmanla mücâdele etmek, 66 - Emâneti yerine ve ehline edâ etmek, 67 - Edasını niyyet etmekle beraber karzan birşey almak. 68 - Komşuya ikram ve iyi muamelede bulunmak, 69 - Malı heialdan kazanıb helal ve iyi yerlere sarfetmek, 70 - İsraf ve tebzîri terk etmek, 71 - Selamlaşmak, 72 - İnsanlara zarar yapmamak, 73- Tığsırtnca hamd edene yerhamükellah» demek. 74 - Çalgı çalmak gibi lehviyattan kaçınmak, 75 - Ve yoldan ezâyi gidermektir.» [61] Yukarda maddeler halinde saymış olduğumuz güzel amel ve hasletleri yapanlar, îmanın dal ve şubelerini işleyen faziletli kimselerdir. Bu güzel hasletlerin zıddını işleyenler ise, dalâlet ve sapıklık da devam edenlerdir. Yâni bu hasletlerin zıddını vapanlar, kötü ahlak sahibi ve îmanın şubelerini çiğneyen fâsıklardır. Cenâbu hak bütün müslüman kardeşlerle bizleri, bu iyi, hasletleri amel edip kendisinde bulundurarak îmanın süs ve zinetine bürünenlerden eylesin. Amin. [62] Tercümesi 6 - 5 Abdullah ibni Amr den mervîdir. Nebiyyi muhterem buyuruyor ki; Müslüman o kimsedir ki, dilinden ve elinden müslümanlar salim olan ur görmeyen kimsedir. - Muhacir de o kimsedir ki. Allanın yasak ettiği şeyi terk eden kimsedir.» Bu Buhârinin lafzıdır. Müslimin lafzı İse şöyledir Abdullah ibni Amr dedi ,ki, Resûlüllah e bir adam sordu Hanki müslüman daha hayırlıdır? — Resûlüllah cevaben şöyle buyurdu Hayırlı müslüman o kîmsedirki, dilinden ve elinden müslümanlar sâ-Hm olur.» [63] Îzahat Râvî Abdullah ibni Amr kimdir? Abduilah ibni Amr babası Amr ibni As dan evvel müslü-man olmuştur. Babası ile kendi arasında onbir I! yaş farkı vardır. Musannif Hatibi Tebrizi ise, babası Amr Abdullahdan 13 sene yaş farkı ile büyük olduğunu beyan etmiştir. Bir kavilde de, babası on iki 12 yaş büyük denilmiştir. Hz. Abdullah gayet âlim ve son derece âbid idi. Ömrünün son zamanında gözlen ama kör olmuştur. Hadîsi şerif bilgisi, sahabeden Ebî Hüreyreden çok idi. Zira Hz. Abdul-İah hadîsi şerifleri yazardı. Ebî Hüreyre hazretleri ise, ezberine alır yazmazdı. Ezberlenen unutulabildiğinden bâzı hadîsi şerifler hafızasından silinirdi. Fakat Hz. AbduÜah dâima yazdığı hadîsi şerifleri tekrar okur ve ezberinden zâyî etmezdi. Bu şekilde izahı, bizzat Hz. Ebî Hüreyre beyan etmiştir. Gerçek böyle olmasına rağmen Hz. Abdullah den rivayet edilen hadîsi şerif adedi, Ebî Hüreyre den rivayet edilen hadîsi şeriflerden azdır. Hz. Abdullah dan rivayet edilen hadîsi şerif, yedi yüz 700 kadardır. Halbuki Ebî Hüreyre den rivayet edilen hadîsi şerif adedi, beş-bin 5000 in üzerindedir. Ebî Hüreyre hakkında gerekli îzahat, üç numaralı hadîsi şerifin altında beyan edilmiştir. Hz. Abdullah kitablan çok okurdu ve hadîsi şerifleri yazmak için peygamberimizden izin istemişdi. Resulü Ekrem efendimizde bu hususda gerekli İzni beyan etmişlerdi. Hz. Abdullah Hicretin altmış beş veya yetmiş üç senesinde Mek-ke-i mükerreme de veya Tâifde veya Mısırda vefat etmiştir. Allah ondan Râzî olsun ve Rahmeti rahmana vasıl olsun. Amin. Hadîsi şerif de beyan edildiği üzere, hakîki müslüman, müslüman kardeşlerinden hiç birine söverek, lanet ederek, gıybet bühtan, nemmarn ve iftira gibi kötülükleri söylerek dili ile zarar vermez. Böyle yapan kimselere, iyilik îavsiy eder ve ıslahları Üe meşkul olur. Keza hakîki müslüman, dövmek, vurmak, öldürmek, yıkmak, parçalamak, kakalamak, itelemek, bâtıl ve küfürleri eli ile yazmak ve bunlara benzer kötü ve 'haramları eli ile işleyerek hiçbir müslüman kardeşine zarar vermez. Zira müslüman, iyilik ve ihsanda bulunur., Müslümanlara ezâ ve cefâ ekseriya dil ve el ile yapıldığından hadîsi şerifde de bu iki âza zikredilmiştir. Ayrıca dili elden evvel zikretmekte büyük ehemmiyeti hâizdir. Zira dil iie ezâ vermek daha çok kolay ve daha yo-rası ağır olduğu görülür. Dilin yarası unutulmayacak kadar güç olması ve^ diğer azaların günaha girmesine başlıca sebeb olması hasebiyle dili elden efvve zikretmiştir. Dilim! seni dilim dilim difsem seni, Cennette sende Cehennemde sende ah hıfzedebilsem seni. Bir Beyt de de şöyle denilmiştir Kurşun yaralarının tedavisi vardır, Fakat dil yarasının tedâvîsf yoktur. Ebî Saîd el-Hudrî den mervî bir hadîsi şerifde Resûlülloh buyurmuştur. Ademoğlu sabahladığı vakit, bütün azaları dile lisânı hal İfe İltica ve talebde bulunarak şöyle der ler; Bizim hakkımızda Allahdan kork, zira bizim istikâmetimiz sana bağlıdır. Eğer sen doğruiursan bizde doğruluruz. Ve eğer sen eğrilirşen bizde eğriliniz.» Tirmizî Evet insan oğlunun diti her yönüyle en kıymetli varlıklardandır. Fakat o dil ile îman kazanıldığı gibi küfürde kazanılmaktadır. Bu sebebden her Allanın günü sabahleyin bütün âza ve organlar, dile hallerini arz edib Allahdan hakkı iie korkmasını ve bütün amellerin çözüm ve cürüm noktası o küçücük cirimli dilin hareketine bağlı olduğunu bildirmektedirler. Büyükler bir sözlerinde şöyle demişler, Efllsan, cirmühü sağtrün ve cürmühû kebîrun Dil, cesed ve cirmi küçük, fakat cürüm ve günahı büyük oian bir varhkdır.» Belâ ve musibet, dil ile konuşmaya bağlıdır.» Diğer bir hadîsi şerifde de şöyle buyurulmuştur Allâha ve âhiret gününe inanan bir kimse, ya hayır söylesin veyahut sükût etsin.» Büyükler de hikmetli sözlerinde yine şöyle demişler İnsanın belası, dilindendir. Bîr kimsenin aklı tamam oldumu, kelam ve sözü onksan ve az olur. İnsanın selâmeti, dilini, muhafaza etmektedir. Ve bedenin sıhhati, sükuttadır, Dilin muhafazası, insanın rahatlığıdır. Çok konuşan insan, helak olur.» Hulâsa-İ kelam İmanlı, ihlaslı ve ibâdetine devam eden her müslüman; diliyle, eliyle, ayağı İle, kalbi ile ve diğer azaları ile müslümanlara eziyet etmez. Dâima iyilik eder ve iyilik temennisinde bulunur. Zira hakka îman ve iyi ameller, ono iyiyi ve güzeli yapdırır. Hadîsi şerifde beyan edilen muhacir» kelimesinin tarif ve îzahı gayet stirihdir. Ayrıca birinci hadîsi şerifin izah kısmında bir nebze açıklama yapıl-mıştır. [64] Tercümesi 7 - 6 HZ. Enes den rivayet olunmuş, demiştirki Resûlullah buyurdu Hiç biriniz beni babasından, evlâdından ve insanların hepsinden daha fazla sevmedikçe îman tmiş olmaz.»[65] Bu hadisi şerifi, Ahmed bin hanbel, Nesâî ve İbni Möce de zikretmişlerdir. [66] İzahat Ravî Hz. Enes kimdir? Enes Medînei münevveredeki hazrec kabilesinin Ne^câr soyundan Mâlik bin Nazrın oğludur. Ensârı kiromdandir. Resulü ekrem sallallâhü aleyhi veselleme medîne-i münevvere hayatında on sene hizmet etmiştir vo kendiside hizmete başladığında on yaşında idi. Resulü Ekrem efendimiz medîne-i münevvereye teşrif ettiklerinde Hz. Enesin validesi oğlunu getiriyor ve diyorki Ya Resûlellâh! bu çocuk sana hizmet etsin. Bunun için dua buyurun.» Bunun üzerine Resulü Ekrem efendimizde şöyle dua ediyor Ey Allâhım! bunu mal ve evladında mübarek kıl. ömrünü uzun eyle ve günahını bağışla.» Hz. Enes bizzat diyorki kendi sulbumdan doksan sekiz çocuğumu toprağa gömdüm. Benim ağaçlarımın mahsulü senede iki sefer olurdu. O ka'-dar yaşadımki, nerede ise hayatımdan usanmıştım. Bu sebebden de duanın dördüncüsünü yani günahımın bağışlanmasını umuyordum.» Yüz sene veya yüz 100 seneden fazla yaşadığı yazılıyor, sahâbe-i kiramın en son vefat bdenlerindendir. Vefatı Basrada hicretin doksan üç 93 târihinde vuku bulmuştur. Basraya insanlara îlmi fıkhî tâlim etmek için, Hz. Ömerin hilâfeti zamanında gitmişti. Allah ondan razî olsun. Hadisi şerifde beyan edildiği üzere bir kimsenin îmânı kamil ile mümin olabilmesi için, kendi nefsinden, baba ve annesinden, evlat ve ahfa-ttndan, aile efradı ve bütün insanlardan en çok sevdiği ve seveceği kimse, Muhammed aleyhisselam olacaktır. Aksi takdirde kemalli bir îmana sahip olamaz. 8u husus Kur'anı kerimde şöyle beyan edilmiştir Peygamber, müminlere nefislerinden daha evladır.» Ahzab sûresi, 6 Diğer bir âyeti kerime meâii Ey Habibim! Allah ve Resulü yolunda hicreti terk edenlere deki baba larınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kanlarınız, soylarınız, kazandığınız mallar, geçersiz hale geleceğinden korktuğunuz bîr ticaret, hoşunuza giden meskenler, Size Allah ve resulünden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili ise, artık ilahi emir azabı ilahi gelinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.» Tevbe sûresi, 24 Buradaki sevgi insanların yaratılış itibârı ite olan tabî-i sevgi değil belki aklî ve îmânî sevgidir. Zira insanların tabiatında kendini sevme ve beğenme hali tab'an vardır. İnsanlar arasındada denirya İnsan kendini be- ğenmese çatlar ölür.» Yaratılış itibarı ile her insanda bu hai vardır. Yaratılış itibarı ile iç güdünün hali bir nevi zoraki olan haldirki, teklif dışı ve nefsin takati yetmiyeni teklif etmez. Fakat bu tabii hai aklın kemâle ermesi ve îmanında kemal derecesine ulaşması ile, kişi kendisinin derece ve mertebesini bilir. Ondan sonrada kendisinden daha kemalfı ve faziletli kimseleri takdir eder. Yine halk arasında bir ata sözü vardır; Altının kıymetini, sarraf biiir.» Evet fazilet ve yüksek mertebe sahibi dünyanın efendisi ve sevgilisi olan Peygamberimiz Sallallahü aleyhi vesellem efendimizide her şeyinden fazla seven ve sevecek o!an ancak ve ancak îmanda kemale erişmiş olan kimsler olabilir. İmanı zaif olanlar ve kamil bir akla sahip olmaynlar, elbette nefislerinin arzularını, herşeyin üstünde tutacaklardır. Hatta nefislerinin arzu ve isteklerine taparcasına hareket edeceklerdir. Nitekim bir âyeti kerimede şöyle buyurulmuştur Ey Habibim! Şimo'ıi o kimseyi gördünya doğru yolu bırakıp keyfine taparcasına zevkini kendisine ilah edinmiş.» casiye sûresi, 23 Şu halde Alfanın Resulünü seven onun sevgisini her şeyin üstünde tutar. Onun sünnetlerini sever, yapar ve onun sünnetlerini işleyen kimseleri sever ve sünnetin yayılmasına yardım eder ve bütün hayatını, Resûlüllaha tâbi kılar veya tâbi kılmaya çalışır. Peygamberimizin sevgisini taşımanın en bariz örneğini şu olayı okuyarak anlamaya ve yaşamaya çalışalım Ashabı kiramdan Abdullah bin hişam diyorki, Bir gün Resûlüllah ile beraber bulunuyor idik, kendileri Ömer bin e! hattabın elini tutmuşlardı. Hz. Ömer Ya Rasûlallah! zatı nebevinizi nefsimden başka her şeyden daha ziyade severim.» dedi. — Bunun üzerine rasulu Ekrem efendimiz şöyle buyurdular Nefsim yedi kudretinde olan zatı bariye yemin ederimki, benî nefsinden de ziyade sevmedikçe, kemallt îmana mazhar olamazsın.» Peygamberimizin bu hitabı üzerine Hz. Ömer in kalbinde başka bir hal tecelli etti Ya Resûlallah! AHâha yemin ederimki, ben şimdi zâtı nebevinizi nefsim-dende ziyâde severim.» dedi. Resulü Ekrem efendimizde buyurdu ki . İşte ey Ömer! Şimdi îmanın kemal derecesine ulasdi.» [67] Tercümesi 8-{7 Yine Enes den mervidir, diyorki; Nebiyyi muhterem buyurdu Kimde, üç şey bulunursa îmanın tadını tatmış olur. Onlarda a Allah ile Resûlullah SAV kendisine başkalarından daha sevgili otmak, b Bir kimseyi yalnız Allah için sevmek,[68] c Allah onu küfürden kurtardıktan sonra İmana kavuştur-dukdan soma yine küfre dönmekten ateşe atılacakmışcasına hoşlanmamaktır. küıYe dönmeyi kerih görmektir.» [69] İzahat Râvi Hz. Enes. hakkında malumat, yedinci 7. hadisi şerifde zikredilmiştir. Bu hadisi şerifde imanın tad ve zevkinin müminlerde olabilmesi için, Allah ve Resulünün sevgisi bütün sevgilerin üstünde olması, bir kişiyide Aüah için sevmenin gerektiği ve îmandan çıkıp küfre girmeyi, ateşe atılmayı kerih gördüğü gibi kerih görmekle mümkün olabileceği beyan edilmiştir. a Birinci maddede beyan edilen halin değişik şekli oian Allahı sevip onun Resulünü sevmeyen veya Allaha inanıp itaat eden kimselerin Peygamber efendimize inanmayan veya itaat etmeyenler, Allaha inanmış ve itaat etmiş olmazlar. Allaha inanıp sevmenin Alamet ve sıhhati, onun Resulüne inanıp sevmekle ve ona tâbi olmakla mümkün ve muteberdir. Bu husus kur'anı kerimde şöyle beyan edilmiştir Habibim! deki, eğer siz Allahı seviyorsanız, hemen bana uyunki, Al-lahda sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın» Ali imran, 31 Atlah ve Resulüne inanmanın tadına ulaşan kimseler ağızlarına balı alan kimselerin balın tadı ile mütelezziz oldukları gibi, îmanın lezzet ve zevkini her şeyin üstünde görürler, b Bir kimse, diğer bir kimseyi, dünyevi, şehvanî ve nefsâni hiç bir menfaat karşılığında veya düşüncesinde olmadan sâde ve sâde mümin kardeş olduğu ve İstikametti bir imana sahip olmasından dolayı Allah rızası için sevmesi, en doğru ve en güze! sevgidir. Bu sevginin belirti ve alâmetlerinden bazıları şunlardır; Bir kimsenin her hangi bir istek ve arzusu o sevdiği kardeşinde olur, onunda vermemesi veya müsbet karşılamaması halinde ona darılıp gücenmemesi, onu makul karşılaması halidir. Meselâ Ûdjünç para, mal ve saire veya kız istendiğinde bu istekler verilmeyince veya red edilince gücenip dartlmamak gerekir. Darılıp gücenme olursa Allah için sevmenin olmadığı ortaya çıkar. Ancak böyle münâsebetlerde karşılıklı saygı ve sevgi hudutları muhafaza edilmek kaydida şürttır. Şayet biri arz ve ihtiyacda bulununca diğer birisi ona bed muamele yaparsa, bu takdirde o kimseye hakaret ve eziyette bulunmuş olur. Öyle oluncada karşılıklı sevgi va saygı bağlan ortadan kalkmış, olur. Ama böyle bir hal yok iken sâde arzu ve istekler müsbet karşılanmadı diye gücenilirse veya sevişme anında yapılan ikram ve yardımlar sayılarak başa kalkılırsa, işte bu sevişme Allah rızası için olmayan sevişmedir. Allah için sevişme nimetine erişen mümin kardeşler, bir birlerinin kusur ve ayıblarını karşılıklı bağışlarlar, doğru yolu tavsiye ederler, kötülükten men ederler, selamlaşırlar, birbirlerine ziyarete ve yardıma koşarak şifa dileklerinde bulunurlar. Akşam sabah bir birlerinin sevinci ile sevinirler ve üzüntüleri ile hüzün ve kederlenirler. Bir birlerinin ırz ve namuslarını korumaktada âzami gayreti sarf ederler. Cenazeleri olduğunda her işlerini terk edip o cenazenin teçhiz, tekfin ve defnine ait işleri canı gönülden yaparlar. Hulesâ-i kelam Allah için sevişen mümin kardeşler, belki öz soy sop kardeşliğinden daha tatlı ve daha neşeli bir hayat yaşantısında olurlar. c Tman nuruna kavuşan bir müminde, bu îmanın zevk ve tadını Allah muhafaza bir gün gaybeder din ve îmandan çıkarak küfre giderim korkusu ve ızdırabı ona ateşe atılmak kadar ve hatta ateşe atilmakdan daha kötü gelirse, işte o kimsede îmanın tadına erişmiş olur Öyle ya fani dünyanın kazançlarının en kıymetlisi olan ve ebedî alem için yegane sermaye kalbin huzur, sükûnu, ruhun kıdası îmanı kaybetmek elbette en korkunç ve tehlikeli zararlardandır. Beikide kişiye, ateşe atılması, imanı gaybetmekten daha ehven gelir. Zira dünya ateşine atılmak ve yanmak, imanı gaybedipde ahirette ebedî ateşe atılmaktan daha güç değildir. Dünya ateşi hem geçici ve hemde âhiret ateşinden yetmiş 70 derece aşağıdır. Bu sebeblerden dolayı akıllı müslüman, imanına iyi sahip olur. Küfür icab eden her kelime, fiil ve inançlardan kaçınır. Kazanılmış sermaye ve mal bile her hangi bir sebeble tamamı yok olup gitse, sahibini perişan edip jzdırab ve dertlere sürükleyebilir, Halbuki bu fani dünyanın fani varlığından bir gaibdir. Ebedi alem olan âhiretin yegâne sermayesi oian imanın yok olup gitmesi ise, elbette en büyük gayıb ve en ızdırablı dertlerdendir. Zira cehennemden kurtulup cennet ve cemali Nahiyeye nail olmanın tek sermayesi kâmil ve muhkem îmandır. Nitekim cenâbu hak Kur'anı kerimde şöyle buyurmuştur O Kıyamet gününde ne mal fayda verir. Nede oğulları! — Ancak Allah a halis ve pak bir kalb ile imanla varan kimse müstesnadır. Onlara îmanları fayda verir.» Şuara sûresi, 88-89 İmanın tehlikesi olan küfür ve çeşitlerini en geniş şekilde Müfteka tercümesi» adlı eserimizin ikinci cildinin Mürted babı» altında izah edip naklettiâimizi hntırintın? naklettiğimizi hatırlatırız. [70] Tercümesi 9 - 8 Abdulmuttalibin oğlu Abbas den mervîdir, demiştir; Resûlüllah buyurdu ki Allâhı Rab, islâmı din ve Muhammedi Resul kabul ederek râzî olan kıimse, îmanın tadına erişmiştir.»[71] İzahat Ravi kimdir? Abbas peygamberimizin amcasıdır. Peygamber efendimiz den yaş itibarı ile iki sene büyüktü. Bir gün Hz. Abbasa soruyorlar Senmi büyüksün, yoksa nebiyyi ek-rem sallallahü aleyhi vesellemrrii büyüktür?» Gayet zeki, idraklı ve ilmî metanete sahip olan Hz. Abbas, hemen şöyle cevab veriyor O Peygamber saliallahü aleyhi vesellem benden büyüktür. Ben ondan yaşlıyım.» Hz. Abbas, cahiliyyet devrinde reis idi ve mescidi haramın îmar ve tamiri ona verilmişti. Oraya gelenleri sulama salahiyyetide onda idi. Hz. Abbas, İslama cok evvel girmişti, fakat gizlerdi. Gönülden istemediği halde mükrehen bedir savaşına bile çıkmıştı. Bu sebebden dolayı Rasûlü Ekrem efendimizde onun hakkında ashabına şöyle buyurmuştu Kim Abbasla karşılaşırsa, onu öldürmesin. Zira o müşriklerle gönülden istemiyerek çıkmıştır.» Hz. Abbasın vefatı, Medine-j münevverede kendisi seksen sekiz 88 yaşında iken hicretin otuz ikinci senesinde Recebi şerifin on iki 12 sinde cuma günü vuku bulmuştur. Ve cennetülbakîa defnolunmuştur Allahü-teâla ondan razı olsun ve bizlere şefaatini ihsan etsin. Amin. Hadisi şerifde beyan edilen hakikatlar, bir kimsenin gönlü, Allahı rab tanımaya kanaat eder, kalbi rahat eder göksü genişler ise, o kimse Allanın her işlediğini hoş karşılar, bela ve musibetlerine sabreder, nimetlerine karşıda şükreder, kaza ve kaderi ilâhîsine râzi olur, onun verdiği veya men edip vermediği şeylerede boyun eğer hoş karşılar, isyan etmez, bir hikmet ve sebebin olduğunu düşünerek hayır yolunu bulur. Şayet, puta, ateşe, leşe, ölüye, paraya, karıya, makam ve mansıba gönlü bağlanırsa, bu takdirde putpereslerden olur. Birde İslama razi ve kanî olan mümin, islamın şer'i hükümlerine imtisal edip emri ilahileri yapar, nehyi ilahilerden kaçınır, ve Muhammed Aley-hisselamın hak teâla tarafından Resul olarak gönderildiğine gönlü razi olup itminan olan kişide onun sünnet ve adaplarında ona tabi olur, onun ahlak ve yaşantısını kendisine rehber edinir, dünyadan çekinmesini kendisinde bularak ahireti unutmaz. Bütün yaptıklarının ahirette hesabını vereceğini düşünerek îmanın tadını bulmaya çalışır. İşte bu temiz gayeler esasına bağlı olan her mümin, taşıdığı imanın tadını vücudunda bulur. Mânevi zevklerin içinde huzur ve neş'e ile yaşar. Ve nihayet bu mânevi zevkin en büyük semeresi olan ahiret saadetine nail otur. Allahda istikametli imanının karşılığında o kulun razi ve hoşnut olacağı cennet, nimet ve cemali ilahisini lütfeder. Hadîsi şerifde şu mealdâki âyeti kerîmelere işaret vardır Allah onlardan razı ve onlarda ondan Allahdan râzt ve hoşnutturlar. İşte bu mükâfatlar ve Allanın rızası Rabbisinden korkanlara mahsustur.» Beyyine sûresi, 8 Diğer âyeti kerîme meali Ve Bugün size din olarak, İslama razî oldum.» Mâide sûresi, 3 Kim, islamdan başka bir din ararsa, o istediği din, asla kendisinden kabul olunmaz ve o ahiretde ebedî zarar görenlerdendir.» Ali İmran sûresi, 85[72] Tercümesi 10 - 9, Ebû Hüreyre den rivayet olunmuştur, dediki ; Resûlüllah buyurdu Nefsi muhammediyem yedi kudretinde olan Allahüteâllaya yemin ederimkî, bu ümmetten ümmeti dâvetden yahûdi ve hjrıstiyan bir kişi beni işitmez, Sonra Peygamber olarak gönderildiğime îman etmeden ölürse, işte o kimse, ancak cehennemin yaranından olur.» [73] Îzahat Ravî Ebî Hüreyre hazretlerinin hai tercümesi, kısada olsa yukarda üçüncü hadîsi şerifin îzah böiümünde zikredilmiştir. Hadîsi şerifin ilk cümlelerinde mes'elenin ehemmiyetine binâen Resulü Ekrem sallallâhû aleyhi vesellem efendimiz, hâltkı zülcelâla yemin ederek başlamıştır. Yahûdî ve Hıristiyanlar, Peygamberimizi Peygamber olarak tanıyıp inanmadıkları haide ölürlerse, küfür üzere öldüklerinden cehennemliktirler. Zira onların Alfaha îman edip sevmelerinin alâmet ve esası, cenâbu hakkın en son olarak gönderdiği peygamber olan Muhammed aleyhisse-lâma ve onun getirdiği Kur'anı Kerîme inanmalarıdır. Aksi takdirde Kur'-anı kerîmde cenâbu hakkın buyurduğu ve peyğamberimizinde yukardaki mübarek sözünde beyan ettiği üzere kâfirlerdir, ve küfürlerinden dolayıda cehennem odunudurlar. Yahûdî ve Htnstıyankeferelerinin durumları kur'ant kerimde şöyle beyan edilmiştir Ey ehli kitaplar yahûdî ve Hıristiyanlar}! Niçin hakkı bâtıl ile karıştırıp örtüyor ve Muhammed aleyhissefâmın hak peygamber olduğunu bildiğiniz haide hakikati gizliyorsunuz?.» Ali tmran sûresi, 71 Alitîmran sûresinin, 64-70 âyetlerimde mutlaka okumak gerekir. Zîra bu âyeti kerimelerde yahûdî ve Hıristiyanların, küfür ve fenalıkları, en güzel şekilde îzah edilmiştir. Hadîsi şerifde geçen ümmet» kelimesinden m^kaad, ümmeti davettir. İslâmı kabul etmeyip, peygamberimize inanmayan vnhûdî ve Hıristiyan cinsinden olan ehfi kitap kefereler, en son peygambere ve onun getirdiği hükümlere {Kur'anı kerim ve sünnetlere inanmaları için islâma davet edildiklerinden bunlara ümmeti davet» denilmiştir. Fakat en son din olan islamı ve bütün hükümlerini kabul eden ümmeti muhammede, ümmeti îcâbet» denir. [74] Tercümesi 11- 10 Ebû Mûsâ el'Eş'ari den mervidir, şöyle demiştir Resûliuh buyurduki! Üç kişinin ikişer ecri vardır. O kimselerde şunlardır a EhM kitabdan bir adam oiubda, hem kendi Peygamberine, hemde Muhammet e iman eden kimsedir. b Birinin mülkü olan köledirki, hem Allahü teâlantn, hemde efendilerinin hakkını edâ ettiğinde O da iki ecre nail olur.[75] c Üçüncüsüde öyle bir adamdırki, kenöi yanında tasarruf edebileceği bir câriye bulunurda onun terbiyesini yumuşaklıkla ve şiddetden uzak olarak güzel güzel terbiye eder, tâlimini yine rıfk ile güzel güzel Sâlîm eder ve sonradan onu âzâd edib nikahla alır. İşte böytesininde iki ecri vardır.» [76] İzahat Ravi Hz. Ebû Musa Ei Eşr'ari kimdir? Hz. Ebû Musa Ei Eş'ari ismi Abdullah Bin Gaysdır. Mensub oldukları Eş'ari Yemen de bir kabilenin ismi olması hasebiyle nisbet edilmiştir. Bu kabilenin pederlerinin gövdesi kıllı olduğundan sıfatı müşebbehe ismi ile Eş'ar -çok kıllı manasını ifade eden kelime ile isimlendirilmiş, sonrada onun evlat ve ahvadina Eşarî ve onlara mensup olanlarada Eş'ariy-yün denilmiştir. Ebû Musa hicretten evvel müslüman olmuş sonra kendisi ile beraber inanan kardeşleri ve diğer kimselerle tekrar vatanlarına dönmüşlerdir. Daha sonra Peygamberimizin hicretinin yedinci senesinde hayberi fethi esnasında Habeşistanlı muhacirlerle birlikde Rasûlü Ekrem efendimize kavuşmuşlardır. Hz. Ömer, Ebû Musa ı basraya Vali .tayin etmiştir. Bir çok ülkelerin fethini sağlamıştır. Hz. Ali zamanında basra valiliği ve ordu kumandanlığı devam etmiştir. Ancak sonra azl olundular ve sıffiyn olayında hakemlik yaptığı zaman, aldanmıştı. Ondan sonrada hemen Mekke-i Mü-kerremeye gittiler ve orada hicretin elli iki 52 tarihinde vefat ettiler. Üç yüz atmış 360 hadisi şerif rivayet etmiştir. Hutbelerde hulefâya dua etmek, ilk defa Ebû Musa Eİ Eş'arî hazret-lerinden varid olmuştur. Basra valiliği esnasında Cuma hutbesini okudukça Hz. Ömerül Faruk a dua ederlerdi. [77] Daha sonra bu duanın benzerini ibni Abbas Hz. Alinin hilafeti zamanında kendisinin basra valisi olduğu zaman cuma günü hutbede halife hazreti AN hakkında Allahümmensur Aliyyen-Ey Allahım! Aliye yardım et» duasını yapardı. Aynı eser sahife, 22 Hadisi şerifde beyan edilen iki ecir alacak üç kişiyi kısa kısa açıklamaya çüiışaltm; a Yahûdî ve hırıstiyan taifeleri gibi ehli kitapdan olan kimselerin daha evvel kendilerine Peygamber olarak gönderilen Hz. Musa ve Hz. İsâya inanmalarından sonra en son Peygamber Muhammed Aleyhisselâmada inanmaları ile iki ecre nail olacaklardır. Ecrin birisi, daha evvel gönderilen mübarek Peygamberlere onların getirdikler1 hükmü ilâhilere inanmaları, diğer bir*ecrü mükâfatda, tevrat ve incilde ismi ve vasfı beyan edilen ve en son Peygamber olarak gönderilene en güzel şekilde ihlasla inanmalarıdır. Her iki ecrin verileceği Kur'anı kerimdede şöyle beyan edilmiştir Kur'andan evvel kendilerine kitap verdiklerimiz Yahudi ve hınstıyan-lardan bazıları Kur'ana îman ediyorlar. — Onlara Kur'an okunduğu zaman; Biz buna îman ettik. Şüphesiz bu Rabbıimiz tarafından inzal edilen hak kitapdır. Doğrusu biz Kur'anı size okumadan evvelde müslüman olmuş idik, dediler. — İşte bunlar, hem kendi kitaplarına, hemde kur'ana îman hususunda gösterdikleri azm ve sebatla, yapılan eziyetlere Sabırlarından dolayı mükafatları iki kat verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle defederler ve kendilerine verdiğimiz rızıkdan infak ederler.» Kasas sûresi, 52-54 Birde Peygamber efendimizin Hirakle yazmış olduğu mektup-da şu cümle var idi Müslüman ol, Allâhü teala sana ecrini iki kat verir.» b Bir ağanın hizmetçisi olan kölede, hem Allâhü tealaya kulluk vazifesini yaparak namazını kılar, orucunu tutar, zengin ise zekatını verir, haram ve halellara riayet eder ve teşbih, tehlillerine devam eder hemde ağasının hizmetinde koşar isyan etmezse, bu köle ve hizmetçide aym iki ecri mükâfata nâii olur. Keza bir işçide ağasına itaat eder yediği ekmeği hela! etmeye çalışarak doğru ve dürüst olur, aynı zamanda Allâhın emirlerini yapar, nehile-rinden kaçınırsa, işte bu işçi de iki ecre nail olur. Birisi Allâha kulluğundan, diğeride işini gördüğü ağasına itaatındandır. Bir dâirede çalışan memur, bekçi ve emsali kişilerde, çalışdığı kapıya nankörlük etmez, Allâhc kulluk vazifesi ile âmirlerine itaat ederlerse, bunlarda iki ecre nail olurlar. Peygamberimiz efendimiz bir hadisi şeriflerinde buyurmuştur ; Bizim küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüze hürmet ve saygıda bulunmayan, bizden değildir.» Evet müslüman büyük ve amirine, ağası ve babasına, itaat etmekle mükelleftir. Ancak ağa, baba, âmir ve iş verenler haram ve yasak olan şeyleri buyurursa, bu takdirde onlara itaat edilmez. Zira Allâha isyan olan yer ve şeylerde kula itaat etmek haram ve künah olur. Bu husus hem âyeti Nriyme ve hem hadîsi şeriflerde beyan edilmiştir. Bir hadîsi şerifde şöyle buyurulmuştur Âflâha isyan olan şeyde, kufa itaat edilmez.» c Bir adamda yanındaki cariyesini hem tedip ve din talimini öğreterek edepli bir şekilde yetiştirir, sonrada bu cariyesini azad edip hürre hanımlar sırasına sokarak iffet ve namusunu korumak maksadı ile aile olmak için nikahlarsa, işte bu adamda iki ecre nail olur. Ecrin birisi, o kadıncağızın tâlim ve terbiyesini sağlamasının karşılığında alacağı mükafattır. Diğeride câriyelikden âzad edip iffet ve namusunu korumak maksadı ile nikahlayıp aile efradına katmasının mükafatıdır. Bu son maddeden anlaşılmıştırki, bir kimsenin kendi evinde ve ailesinin himayesinde büyütüp terbiye- ettiği kız çocuğunu, o evin erkeği olabilir. Ancak sıhriyyet ve akrabalık icabeden haramlıklar olursa, nikahlanmak haram olur. Bu meselenin daha geniş izahı Mülteka Tercümesi» adlı eserimizin birinci cildinin Nikah bahsinde» ve nikahlanmaları haram olanlar babında» mezkûrdur. Köle İslam ve îmanı yükseltip yaymak için kâfirlerle harb esnasında esir alınan ve harbde bulunan müslüman askerlere hıssaları nisbetin-de taksim ve teslim edilen erkek kimselere köle» denir. Câriye ; kölenin tarifi şeklinde kâfirlerden esir alınan kadırvlara da câriye» ismi verilmiştir. Köle ve câriye ve hükümleri ile ilgili geniş malûmat, fıkıh kitablarında mezkurdur. [78] Tercümesi 12 - II İbni Ömer den mervidir, demiştir Resûlüllah buyurduki AlEâhdan başka hak ilah olmadığına ve Muhammedin Alfanın Resulü olduğuna dil-ile şehâdet etmeleri oluncaya kadar. Namazı dosduğu kılın-caya ve zekatı edâ edinceye kadar insanlarla muharebe etmekle emro-lundum. — Onlar, bunları yapınca müsiümanlar hakkının iktizası olan hadler islam hakkı müstesna olmak üezere, canlarını ve mallarını benim elimden kurtarırlar, içlerindeki kalblerinin-niyyetlerinin işlerimin hisâbına gelince, oda Allâha aittir zira içden olan niyyet ve gayeleri Allah bilir.»[79] — Fakat müslim, Ancak i s la m in hakkı müstesnadır.» Cümlesini zik-retmemiştir.[80] İzahat Ravi ibni Ömer hakkında kısa izahat, dördüncü 4 hadisi şerifin altında zikredilmiştir. Hadisr şerifde kelime-i şahadeti söyleyinceye, namazı dosdoğru kı-lıncaya, orucu tutup, zekâtı edâ edinceye kadar insanlarla muharebe etme meselesini şöyle anlamak icab eder Burada zikri geçen İnsanlar» puta tapan müşriklerdir. Zira kendilerine kitap verilen yahûdi ve hırıstıyanlar, Allaha şehâdet ederler. Ancak onlar Muhammed Aleyhisselâmı tasdik edip Peygamber tanımadıkça bo-vunları kılıçdan kurtulmaz. Birde tayin edilmiş bir cizye olurda onu edâ etmeyen ehli kitaplardanda kılıç kaldırılmaz. Namazı dosdoğru kılıncaya kadar» Cümlesindende şu hükümler an-laşılmaktadır a Namaz kılmayanlar, Islamin şartlarından birisini terk ettiklerinden onlarla muharebe edilmesi gerekir. b İmamı şafi-î hazretlerinin beyanına göre, namazı terkedenler öldürülür. Zira bilerek namazı terk eden kâfir olur, diyerek fetvada bulunmuştur. Sahabeden ve diğer müctehidlerdende aynı görüşü îzah edenler olmuştur. c Namazı kılmayanların, en azından tedib edilip dövülmesi lazımdır. Nitekim İmamı Azam hazretleri, namazı vaktinde edâ edib kılmayanların hapsedilmesi ve namazı kılıncoya kadar dövülmesi gerektiğini beyan etmiştir. İlgili Fetva Namazı terk eden zeyde şer'an ne lazım olur? Ei-CEVAP... Tazir ve hapis lazım olur. Fetâvâyı Abdun-ahim, C. 1,4 Bu hususda daha geniş malumat, İslama sokulan Bidat ve Hurafeler» adlı eserimizle Müiteka Tercümesi» isimli eserimizin ikinci cildinde verilmiştir. Evet namaz, zekât, oruç ve hac gibi îmanın yaşantısını ve alâmetin ihtiva eden bu ameller, dînin direği, Islâmm şiarı ve müminin en mühim amellerinden birer farzı ilâhîdir. Hadîsi şerifde, İslâmın hakkı müstesnadır.» cümlesine gelince, Allâha ve ahiret gününe inanan her mümin, Kur'anı kerimde açık ve kesin olan ilâhi emir ve nehîlerden hiç birini inkâr edemez. İstisnasız Kur'anı kerîmin hükümlerinin hepsini kabul eder ve güzel görür. Şayet Kur'anı kerimde beyan edilen ilâhî hükümlerden herhangi birisini bir kişi inkar eder veya tahkir ederse, işte o kimse, islâmın hakkına tecâvüz ettiğinden mürted olur. Öldürülmesi gerekir. İslâmın hakkına tecâvüz eden kimse, daha evvel kelimei şehâdet getirse dahî, böyle kimse, mürted olduğundan İslâmın kılıcından kendini kurtaramaz. Evvelâ Küfür ve irtidâdından nedamet edib islâmın hükmüne dönmesi teklif edilir. Şayet rucû etmezse, hemen boynu vurulur. Nitekim bir hadîsi şerifde şöyle buyurulmuştur Bir kimse dînini tebdil eder müfted olursa, onu hemen öldürün.»[81] Diğer hadîsi şerif meali Allahdan başka ilah olmadığına ve benim onun Resûlu olduğuma şehâdet eden bir müsEümanın kanını akıtmak, ancak üç sebebden bîri ile olur. — Bunlarda Zina eden dul evli veya evlenib boşanmış kimse, cana karşı canla mukabele kısas ve dînimi bırakıb cemaatı islam cemaatını terk eden kimsenin mürtetdin kanı helal £>lur.» Buhârî, Müslim Hadîsi şerifin bu son cümlesi ile hüküm istinbat edip icrayı hükümde bulunan ilk müctehid ve mücâhid, Hz. Ebû Bekir olmuştur. Hz. Ebû Bekir Hilafete geçirildiği zaman, bakdıki insanların bir kısmı zekat vermekten kaçınıyor. Hemen ashabı kirami toplayıb bir hutbe îrad etti, bu hükmün hakikatini anlattı ve Allâhın emri olan zekatın en azını dahi bı-rakmıyacağını, tek basmada olsa, fakirin hakkı olan zekatı alıp ehline vereceğini beyan etti. İşte bu hareket, islâmın hakkı olan zekâtın edası için icra edilmiş en güzel cihad ve mücâdeledir. İslâmin hakkı, kıyamete kadar böylece korunacaktır. [82] Tercümesi 13 - 12 Enes den mervidir, demiştir Resûlüllah buyurduki Bir kimse, bizim namazımızı kılar, kıblemize İstikbâl eder ve kesdiği-mizi yerse. İşte bu müsiüman, Allanın ve Rasûlünün zimmetinde sigortasında dır. Binâenaleyh Aflâhüteâlânın zimmetinde olan müslümana dil uzatarak hainlik etmeyiniz.» [83] İzahat Râvî Hz. Enes hakkında gerekli bilgi 7. hadisi şerifin altında zikredilmiştir. Bu hadîsi şerifde de gayet açık ve seçik bir şekilde beyan edilmiştir-kt, kıbleye dönüp namazını kılan, kurbanda kurbanını kesen ve kesilme şartlarına riâyet ederek hayvanı kesen ve müslümanfann kesdiklerinr yiyen kimseler^ Ailâhın hâlis kulu peygamber efendimizin sâdık ümmetlerinden dirier. Binâenalehy böyle müminlere dil uzatıp, iftira ve isnadlarla küfür kelimesini veya kâfir damgasını söyleyip vurmanın asla doğru olmadığını ve olamıyaoağını açıkça ifâde etmektedir. Zira o müminler. Allanın ve Resulünün sigortasjndadırlar. Akâid kitaplarında uzun uzun İzahlar ve misallar yazılmış ve beyan ediimiştirki, ehli kıbleden her hanki bir müstümana asla kâfir denilemez. Günah işleyenlerine âsî ve mücrim denir. Yani mümindirler, fakat günahkar ve âsî mümindirler. Esasen akıllı mümin, bu hükümlere mümasil bilgileri kendisinde toplar, hiç bir mümine kâfir» diyemez. Zira başkasına kâfir diyenler, kendileri kâfir olurlar. Daha geniş malûmat, İslama Sokulan Bid'at ve Hurâferler» adlı eserimizin birinci cildinde beyan edilmiştir[84] Tercümesi 14 - 13 Ebû Hüreyre den mervidir, demiştirki Bir Ârâbî bedevi bir arab Nebiyyi Ekrem efendimize geldi ve dedi Bana bir amel delâlet et öğret ki, ben o ameli işlediğim de Cennete gireyim.» Resûlüllah de buyurdu Âllaha ibâdet edersin ve ona Allaha hiç bir şeyi şerik koşmazsın, farz namazları kılarsın, farz olan zekâtı edâ edersin ve Ramazan orucunu tutarsın.» Bunun üzerine Ârâbı dediki Nefsim yedi kudretinde olan Allâha yemin ederimki, bunun üzerine hiç bir şeyi ben ziyâde edemem yâni, bundan fazlasını işleyemem ve bundan da noksanlaştırmam.» Vaktaki o Ârâbî döndü gidiyor idi, Nebiyyi muhterem efendimiz [85] Bir kimse, Cennet ehlinden bir kişiye bakmakla sürurlanmak isterse, işte bu adama baksın, buyurdu.» [86] İzahat Râvî Hz. Ebî Hureyre hakkında üçüncü hadisi şerifde gerekli bilgi zikredilmiştir. Hadîsi şerifde beyan edilen Allâha ibâdet ve kullukdaki ihlas ve ona hic bir şeyi şerik koşmamak, îman ve ibâdetin en üstünü ve bütün hayırların ekmelidir. Zira îman ve ibâdetin ihlasa bağlı olup şirkin her çeşidinden kaçınmak kulluğun en yüksek mertebelerindendir. Bir âyeti kerîmede meâlen şöyle buyuruSmuştur; Her hangi bir kimse, Rabbisine kavuşmayı arzu ederse, sâlih bir amel işlesin ve Rabbisine yapdığı ibâdete hiç kimseyi ortak koşmasın» Kehf sûresi, 110 Şu halde Allâha kul olan bir kişi. Şirkin eşed ve büyüğü olan puta, ateşe, leşe, resim ve heykele tapmayı yapmadığı gibi şirki hafi olan riyakarlığı gösterişi de yapmaz. Arâbînin sayılan ibâdetlerden fazla eksik yapamıyacağını beyan etmesi ise, ya daha fazlasını yapmaya takati olmadığındandır veya o ibâdetlerden fazia veya noksan yapacak olursa, Resulü ekrem efendimize saygısızlık yaparak isyan etmiş olacağındandır. Resûüflâha sorduğu ve taleb ettiği hüküm karşısında hulus ve sadâ-kaîla tesiimiyyetini gören peygamber, o zatı gösteriyor ve Bir kimse cennet ehlinden bir kişiye bakmakla sururlanmak isterse, işte bu adama baksın» buyruyor. Bu cümleleri okuyup iyi düşünen her mümin, Allâha ve Resulüne inanmadaki sadâkatini ve ilâhî emirlere itaatinin ne derece olduğunu düşünür. Düşünür ve araştırırda kendinin ihlaslı ve rızayı bâriye uygun ameli olup, olmadığını, dolaysiyle cennet ve cemâli ilâhiyye nimetine nâiliyyetini umar. [87] Tercümesi 15 - 14 Abdullah Essekafînin oğîu Süfyan den rivayet olunmuştur, demiştirki Ben dedim; Yâ Resülellah! Bana islamdan bir söz söyleki, senden sonra hiç bir kimseden sormayayım. Bir rivayette senden başkasından sormayayım. Resûlüllah SAV buyurdu [88] Allâha îman ettim, de. Sonrada Müştekim dosdoğru ot.» [89] İzahat Râvî kimdir? Süfyan bir Abdullah Es sakafî taifli müslüman sahabelerdendir, Resulü Ekrem efendimizle bir çok sohbette bulunmuşlar, rivayet ettiği hadisi şeriflerin en meşhuru yukarda mealini arz ettiğimiz hadisi şerifdir. Hz. Süfyan emirül müminin Hz. Ömer in hilâfeti zamanında tâıf valisi olmuştur. Râvi Hz. Süfyanın saf ve idraklı bir kişi olması hasebiyle resulü ekrem sallallahü aleyhi vesellem efendimize islam hakkında cok fevkalade bir sual soruyor. Öyle bir sual ki, kendisine ve ümmete garenti ve aydınlık getiren bir sual. Resulü Ekrem efendimizde ona cevab vererek ümmetine nur saçan kıymetli yolu şöyle tarif ediyor. AlEahü teâlaya îman ettim, de. sonrada istikâmet et.» İman hakkında yukarda cibril hadisi olan ikinci hadisi şerifde gerekli malumat verilmiştir. İstikâmet İlahi emirlere imtisal edip nehiylerinden kaçınmaktır. Bu tarifin içine, kalblerin ve bedenlerin amellerinden oian îman, islam, ihsan ve emsali iyilikler girer. Zira istikamet, bütün eğrilik ve kötülükleri terk edip iyi ve hayır olanlara inanıp amel etmekle olur. Şayet kötü ve fena olan şeylerden bir şeyin bulunması olursa, bu takdirde istikamet yok olur. Fenalık ve dalâlet ortada cereyan eder. İstikamet halinde yaşamak çok güç ve zordur. Zira beşer hak yolda devam edip dünkü gün ve amellerinden bu günkü amelleri daha iyi ve riaha güzel, İslama ve hakkın rızasına uygun olacaktır. Bu sebebden dolayı Resulü Ekrem efendimiz şöyle buyurmuştur Beni, hûd sûresi kocaltdı.» Sûre-i Hûdun kocaltmasından maksad, o sûredeki şu maldaki istikamet emri idi Habibim emrolunduğun gibi istikâmet et.» Resulü Ekrem efendimiz hâşa eğri yolda değildi. Doğru yolda idi. Buradaki emir her ne kadar Resûlüllahın kendisine isede, Kızım sana söylüyorum, gelinim sana» kabilinden, bu emri ilahi doğrudan doğruya ümmetlerine-dir. Ama bununla beraber, ilahi emre muhatap olup teklifi ilâhinin en güzel şekilde ifasının güçlüğü elbette Allahın Resulünü düşündürüyordu. Fahrüddini Razî Hz. diyor ki İstikamet, çok güç ve zor bir iştir. Zira İtikat ve inançda cenabu hakkı bir şeye teşbih etmekden, muattal nisbotin-den, suret ve siretlere kıyas etmekden kaçınarak ilâhi emirleri tağyir ve tebdil etmeden olduğu gibi işleyip'ahlakî görüş ve yaşantılarda ifrad ve tef-riddan uzak olmak üzere gereken çok ciddi bir iştir.» İmcimi gazali Hz. de diyor ki Dünyada doğru yol üzere istikamet etmek cehennem sıratından geçmek gibi güçtür. Bunların her ikiside kıldan ince kılıçdan keskindir. Nitekim bir hadisi şerifde Resûlüilah efendimiz şöyle buyurmuştur İstikamet ediniz, gayret ediniz. Zira hakkı ile istikamet etmeğe kadir olamazsınız. Fakat hakkı ile itaata yetişip ulaşılamıyanın hepsi, tamamen terk edilmez.» [90] Ehli takva mutasavvıflarda şöyle demişler Bir istikâmet, bin kerametten hayırlıdır.» Evet Peygamber sallallahü aleyhi vesellem efendimiz istikametle emro-lunmuştur. ^erâmet izharı ile emrolunmamıştır. Aslında istikamet sahibi olan her kişide keramet zuhur eder. .Fakat keramet iddiasında bulunan her insanın durumuna bakılır. Eğer îtikat ve ameli şeriata uyuyor ve istikamet üzere devam ediyor ise, keramet olur. Şayet îtikat ve ameli istikametde olmayıp kötü yolda ise, onun iddiası batıldır ve kendisindeki görülen fevkalade haller, kâfir ve zalimlerde görülen ve istidrac» ismi verilen zuhuratlardır. Esasen Peygamberlerde Mucize, Velilerde keramet, kâfir ve zalimlerde, istidrac gibi haller her zaman ve devirlerde görülmüştür. Böyle harikalar hakkında gerekli malumat Islâmda Evliya meselesi ve Hârikalar» adlı eserimizde beyan edilmiştir. İstikamet Kalbde ve amelde olmak üzere ikiye ayrılır. a Kalbdeki istikâmet doğru ve iyi olan şeyler üzerine kalbin karar ve sebat etme hâlidir. b Amelde istikamet Amellerin, islâmın beyan ettiği doğru yol üzerine olup ihlas ve hulusla yapılma halidirki, riya, süm'a dünyevi bir garaz ve talep olmadan sırf rızayı bari için yapılmasıdır. Kalblerin istikametli olması, amellerin istikametli olmasını sağlar. Şayet kalbler istikamet üzere olmazsa, amellerde istikametli olmayıp bâtıl ve atıl olur. Bu hususu Resulü Ekrem efendimiz bir hadisi şeriflerinde şöyle beyan buyurmuşlardır Kulun Kalbindeki îmanı, istikametli olmaz. Tâki kalbi istikametli ola. Kalbide istikametli olmaz, tâki dili istikametde ola.» Hadisi şerifde açıkça izah edildiği üzere, bir kişinin îmanının istikametti olması, kalbinin temiz ve stikarhetli olmasına bağlıdır. Yine bir kimseninde kalbinin istikametli ve düzgün olabilmesi, dilinin istikametli olmasına bağlıdır. Binaenaleyh bir kimse, dili ile yalan, dolan, iftira, tezvir ve küfür kelimelerini söyler bir tarafdanda Benim dilime bakmayın, benim kalbim temiz» derse yalan ve aldatıcı bir ifâdede bulunmuştur. Zira insanın dili, kalbinin tercümanıdır. Şu halde bir kişi, dili ve fîli ile kötülük işleyor veya kötülüğü işleyenleri tasvip ediyorsa, işte o kimsenin kalbi ve niyyetide aynı kötülük içindedir. Hülasa dünya ve ahiret seâdetini temin etmek için, sağlam bir îmandan sonra istikâmet ve doğruluk üzere olmak kurtuluşun tek yoludur. [91] Tercümesi 16 - 15 Talha bin Ubeyduliah den mervidir, demiştir Necit halkından sacı darma dağınık fakir bir kimse, Resûlüllah ' efendimize geldi. Uzaktan sesini karma karışık duyuyor, fakat ne söylediğini anlamıyorduk. Nihayet Resûlullaha yaklaştı. Meğer islâmın ne olduğunu- soruyormuş. Bu suâline karşı Resûullah Bir gün bir gecede beş vakit namaz» buyurdu. — Adamcağız Üzerimde bu namazlardan başka Namaz da ola-cakmı?» diye sordu. — Resûlüllah Hayır, meğerki nafile olarak kılarsan yani, kendin fazladan kılarsan başka cevabını verdi. — Ondan sonra Resûlüllah Birde senede biray Ramazan Orucu» buyurdu. — Adamcağız yine Üzerimde bundan başkasıda olacakmı?» diye sordu. — Ö da yani, Resûlüllah da Hayır, ancak nafile olarak edâ eder tutaçsın» cevabını verdi. — Talha derki Resûlüllah Zekâtıda ona söyledi. — O adam yine üzerimde bundan başkasıda olacakmı?» diye sordu. — Yine Resûlüllah Hayır, ancak nafile sadaka olarak verebilirsin.» Cevabını verdi. — Bunun üzerine Necitli fakir Vallahi bundan ne fazla, ne de eksik bir şey yapacak değilim.» diyerek ve arkasını dönerek gitti. — Resûlüllah o adamın sözünü duyunca [92] Eğer doğru söylüyorsa, feîah buldu gitti» buyurdu [93] İzahat Râvî kimdir? Hz. Taiha aşere-i mübeşşereden birisidir. İlk müslümaniardandır. Bedir savaşından başka bütün savaşlarda hazır bulunmuştur. Bedir Muharebesinde bulunmadığı halde peygamberimiz önada ganimetten nasîbmi vermişti. Uhud Muharebesinde Hz. Taiha Peygamber sallallâhü aleyhi veseileme atılan bir kılıcı kolu ile müdâfaa ettiği için çolak kalmıştı. Hz. Tatha, otuz sekiz 38 hadîsi şerif rivayet etmiştir. Yedisi Buftârî ve müslimde, ikisi Buhâri ve biriside müslümde mezkûrdur. Hz. Taiha Hz. Ali nin hilâfeti zamanında vuku bulan ve Cemel vak'ası» diye isimlenen vak'ada altmış yaşlarında oldukları halde Mervanın oku ile şehid olduîar. Allah ondan rözi olsun. Yukardaki hadîsi şeîfi sormaya gelen müslümanın hâli, çok dikkat gereken ve düşünülmesi lâzım olan haldir. Adamcağız Tâ Necid çöllerinden kalkıyor, gece gündüz günlerce yol yürüyüb geliyor. Ve kendisinin seâdetini temin edecek îman ve amei meselelerini teker teker soruyor. Aldığı cevaplara itiraz etmediği gibi tam bir inkıyadla, hiç eksiltme ve fazlalaştırmada bulunmadan buyuruiduğu şekilde yapacağını teahhüd ediyor ve gidiyor. İşte bu hal ve hareket ilim tâlim edenler ve edeceklere, ilim sahibi ulema ve bilginlere sual soracaklara ve sorup öğrendikten sonra ne şekilde hareket edilmesi gerektiğini bilmeyenlere, en güzel ve en doğru bir örnektir. Ataların bir sözü vardır Anlayana sivri sinek saz, Anlamiyana davul zurna azdır» Hadîsi şerifin ihtiva ettiği hükümler hakkında gerekli malumat, baş ta-rafdaki hadîsi şeriflerin îzah bölümünde beyan edilmiştir. [94] Tercümesi 17 - 16 İbni Abbas den mervidir, demiştir Abdul kays kavmi Bahreyn taraflarında Nebiyyi Muhterem efendimizin huzuruna geldikleri zaman — Resûlüllah Siz, kimlerdensiniz?» yahut Nerenin cemaatısınız?» diye sordu. — Resûlüllah Hoş geldiniz. Allah sizi utandırmasın, Peşîman ettirmesin.» buyurdu. — Bunun üzerine Müsafir olan cemâat Ya ResÛlelleh, biz sana yalnız haram aylarda gelebiliriz. ,BUirsinki aramızda kâfir olan Mudar kabilelerin den şu cemâat vardır. O halden bize kesin bir şey emir buyurda, geride kalanlarımıza haber verelim, o sebeblede Cennete girelim.» dediler. — Nebiyyi Muhterem e, İçkileri yahut içki kaplarını da sordu- — Resûlüllah; onlara dört şey emretti ve dört şeydende neh-yetti. Onlara yalnız Allâha İman ile emrettikten sonra; Bilirmisiniz her şeyde tek Allâha îman etmek ne demektir?» diye sordu. — Onîarda, Allah ve Resulü bilir.» dediler. — Resûlüllah AElâhdan başka Hah olmadığına ve Muhamme-din Resûiüllah olduğuna şahadet etmek. Namaz kılmak, Zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak ve ganimetin beşte birini 1/5 ni vermektir.» buyurdu. — Keza onları {dört şeyden yâni içi sırlı ağzı yanından yapılmış kırmızı veya yeşil toprakdan yapılmış testi, Testi makamında kullanılan boş kuru kabak, şıra koymak, için içi oyulmuş ağaç parçası, Ziftle {kara sakızla sıvanmış testi {denilen kaplara, hurma, yahut üzüm şırası Şarab koymak dan nehyetti. — İbni Abbas in Müzeffet yerine mukayyer zift manasına olan kâr veya kîr ile sıvanmış testi dediğide mervidir. — Resûlüllah Bunları hıfzedin ve sizin yanınızda olmayan kimselere haber verin.» buyurdu. [95] Bu hadîsi şerifin lafzı Buhârinindir. [96] İzahat Râvî kimdir? İbni Abbas Peygamber sallallahü aleyhi vesellem efendimizin amcasının oğlu Abdullah dır. Hicretten üç sene veya beş sene evvel dünyaya gelmiştir. Peygamberimizin öhirete irtihalı sırasında on üç 13 veya on beş 15 yaşlarında idi. Hz. Abdullah bu ümmetin en âlim ve fazıllarındandı. Peygamber sallallahü aleyhi vesellem efendimiz bunun ilim ve hikmet sahibi ve fıkıh İfmine âlim olmasına dua etmişti. Tefsir ve tevîlide iyi bilirdi. Peygamberimizin yanında çok bulunurdu. Bu sebeble vahyi ilâhiyi getiren cebrâil Afeyhis-selâmı iki sefer 'görmüştü. Hz. Ömer, halifeliği zamanın da büyük ve dev sahabelerin yanında genç yaşda olan bu zatı yanına olurdur ve kendisi iie istişare ederdi. Beyaz tenli, uzun boylu, yüzü nurlu ve dili fasih bir zad idi. Ömürlerinin sonunda gözlerine âma arız olduğundan görmezlerdi. Hz. Abdullah bin altiyüz altmış 1660 hadisi şerif rivayet etmişlerdir. Cuma günü hutbede hulefa-i reşidin ve sultanlara dua etmek, sahabe arasında Abdullah bin Abbas tarafından yapılmıştır. Basra valisi iken Haz-reti Ali hakkında dua etmiştir. Bundan evvelde Hz. Ömerin hilafeti za-nanında aynı yerde Ebû Musa ef Eş'arî yapmıştı. Bu günkü hutbenin sonunda veya içinde yapılan emsali dualar, bu zamana ve bu şahısların yapakları dualara iltihak ve istinad etmektedir. Hz. Abdullah yetmiş yaşlarında oldukları halde atmış sekiz 68 sene-i hicrîde Taifde vefat etmiştir. Allahüteâla ondan razı olsun. Hadisi şerifin baş tarafında geçen cümlelere dikkat etmek lâzımdır. Zira Resulü ekrem efendimiz, huzuruna gelen misafirlerine kimler olduklarını soruyor.ve merhaba hoş geldiniz. Allah sizi utandırmasın, peşiman ettirmesin» diyerek iltifat ediyor ve haklarında hayırlı duada bulunuyor. Bir müslümanın huzuruna veya ev ve dükanına bir müsafir geldimi, böyle iltifat edip iyi mukabelede bulunarak hal ve hatırlarını sorup dilek ve temennilerine takati nisbetinde cevab vermek gerekir. Rasûiüllahm huzuruna glen misafirler her zaman gelemediklerini ancak tâ eski devirlerden beri devam ede gelen ve insanında ilk zamanlarında muharebe etmenin haram olduğu malum olan zil'kâde, zilhicce, muharrem ve receb aylarında ancak gelebildiklerini beyan etmeleri, şâyani dik-katdır. Zira diğer aylarda geilrlerse, kâfirlerden mudâr kabilesinin tecavu-zuna uğrama tehlikesi olduğu anlaşılıyor. Burada muharebe etmenin haram olduğu aylar hakkında bir kaç satır izahatta bulunalım. Kur'anı keıimde şöyle buyurulmuştu Muhakkak gökleri ve yeri yarattığı günden beri kesin hükmünde ayların sayısı, Allah katında on iki 12 aydır. Onlardan dördü zilkade, zilhicce, muharrem ve receb haram olanlardır. Bu ayların {içinde muharebenin haram kılınışı İbrahimden gelen doğru dinin bir hükmüdür. Bu se-bebden bilhassa bu aylarda nefislerinize bir birlerinize zulmetmeyiniz. Bununla beraber, müşrikler sizinle top yekûn harp ettikleri gibi, sizde on-farfa topunuz harp ediniz. Ve Allah cc. fenalıklardan sakınanlarla beraberdir.» Tevbe Sûresi, 36 Cahil, kâfir ve müşriklerin beytullahı ziyarete gelenlere ezâ ve cefc vermelerinden dolayı cenabı hak harp etmenin, ezâ ve cefada bulunmanın yasak ve haram olduğu ayları tayin ederek beytullahı ziyarete gelecekleri korumuştur. Bu hüküm islam'ın mekke devrinde ve Medine-i münevverenin ilk günlerinde aynı devam ediyordu. Sonra hükmün değişmesi ve haram ayların kaldırılması halinde müş-. riklerin öldürülmesi gerektiği beyan edilmiştir. Bu hükmü beyan eden âyetler şunlardır Eğer o müşrikler tevhid ve hicretten yüz çevirirlerse, onları bulduğunuz yerde yakalayın, tutun ve öldürün. Onlardan ne bir dost nede bir yardımcı edinmeyin.» Nisa sûresi, 89 Diğer âyeti kerime meali Dkunulması haram olan o aylar {zilkade, zilhicce, muharrem ve receb çıktını zaman artık müşrikleri, onları nerede bulursanız öldürünüz.»Tevbe sûresi, 5 Evet islamın ilk zamanlarındaki haram aylara tazim etme hükmü, son zamanlarında kaldırılmış ve neshedilmiştir. Kaldıran âyeti kerime de bu son âyetdeki, artık o müşrikleri, onları nerede bulursanız, öldürünüz.» Hükmü ilâhi olduğu beyan edilmiştir.[97] Hadisi şerifdeki birinci dört emri beyan sadedinde Rasûlüllahın, bilir-misiniz, her şeyde tek olan Allaha iman ne demekdir?» Sualine kendileri iman edip huzuru Resule geldikleri halde Allah ve Rasûlü bilir» demeleride edep ve hürmetlerinden idi. Bir büyüğün huzurunda işte böyle hareket edilir. Nasibi olanlar bu edepli hareketden hisselerini alırlar. Yoksa b;'en fâzıl kişilerin huzurlarında onlardan küçük ve mertebece aşağı olanların, bilgiçlik taslamaları veya onlara saygı hududunu aşarak konuşmaları, uzak yerlerden gelen bu kemallı insanların halinden çok ve çok aşağı ve bir edepsizlikdir. Şu dünyada aradım kıldım taleb, Her hüner makbuldür ama illa edep, illâ edep. Peygamberimiz bu edepli cemaatına dört emri beyan ettikden sonra, nefsin arzu ve emelinden ve şeytanın amelinden olan şarabınyapımı, muhafaza edilişi ve taşınışı, yani alınışı, satışı, içimi ve emsali kötü amel ve fiillerden nehyetmişti. Şarap ve emsali sarhoş eden şeylerden RasûlüNah efendimiz yasaklıyor ve hükümleri iyi muhafaza edin, gidiniz orada kalan müslü-manlara haber verin» diyerek islamın tebliğ vnzifesinide bırakmamalarını ehemmiyetle tavsiye ediyor. Evet şarabın ve emsali Sarhoş eden şeylerin iv^i haramdır. Şarob kadiyetle necisdir. Alınması, satılması, hamallığı ve vesair ameller haramdır. Fakat şarabdan başka sarhoş edenlerin içimi haram oimak-n beraber başka yerlerde istimalları ve satışları, ihtilaflıdır. Daha geniş malumat, fikıh kitablarında mezkûrdur. Bizim Mültekâ tercümesi» adlı eserimizin dördüncü cildinin İçkiler Bahsinde» de beyan edilmiştir. Allah ve Resulüne îman etme keyfiyyetini buyuran Resulü okrem efendimiz, Kur'an âyetlerine işaret etmektedir. Artık Ey Resulüm! şunu bflki, Allahdan başka ilâh yoktur.» Muhammed sûresi, 13 Resulü ekrem efendimizin AMâhın Resûlu olduğunu beyan eden ilah' âyet meali MHAMMED Allâhm Resulüdür.» Fetih sûresi, 29[98] Tercümesi 18 - 17 Ubâde ibni Essamit den mervidir, demiştir Resûlüllah etrafında ashabından bir takım kişilere buyurduki Ey cemâat! hiçbir şeyi Aliâha şenik koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, evladınızı öldürmemek, kendinizden uydurduğunuz şey-lerEe hiç kimseye iftira etmemek ve meşru olan bir şeye karşı isyan etmemek üzere bana bîat ediniz. — Binâenaleyh eğer sizlerden bir kimse, bu saydıklarımı yerine getirirse, onun ecir ve ssvâbı AÜâhü teâiânm üzerinedir. Ve bir kimse, bu say-tiikianmdan birini haramı işlerse, dünyada o işlediği şeyin cezasını görür. Dünyada ikab olunursa, işte o ikab onun günâhına keffârettir. — Ve eğer içinizden birinin işlediği bir suçu cenâbu hak örterde dünyada cezasını görmezse, onun işi Cezası veya afvi Aliâha aittir, Cenâbu hak onu dilerse afveder, dilerse azâb eder.[99] — Ashabı kiramda Bizde bu şartlar üzerine bîat ettik dediler.» [100] İzahat Râvi kimdir? Hz. Ubâde medine-i Münevvereli ashabı kiramdan, Mekke-i mü-kerremeye iman edip bîata gelenlerdendir. Birinci, ikinci ve üçüncü akabe bîadlarında bulunmuştur, Bedir ve diğer muharebelerin hepsinde hazır bulunan çok temiz bir sa-hâbî idi. Hz. Ömer hilâfeti zamanında bu zatı şama hakim ve muallim ta-Yin etmişti. Humusda ikâmet etti. Sonra füistine nakli mekan ettiler ve ora- da ramle veya beyti makdis de yetmiş iki 72 yaşında iken otuz dörî 34 hicri senesi vefat etmiştir. Allah ondan razı oisun. Pek çok sahabe ve tabiin bu zattan hadis rivayet etmişlerdir. Hadisi şerifde, Resulü Ekrem efendimiz sahabesinden bir gurubuna sözlü muahedede bulunarak Alfana hiç bıîr şeyi şerik koşmamalarını, hırsız-hkda bulunmamalarını, zina yapmamalarını, evtad'cnnı çeşidili nedenler-ie öldürmemelerini, kendileri tarafından uyudurulan İftiraiarEa bühtanda bulunmamalarını ve maruf iyi, hayır olan şeylerde Allaha isyan etmemelerini» beyan buyurmuştur. a Allaha şirk, celî ve hafî olmak üzere ikiye ayrılır. Şirki celî Puta, ateşe, ölüye, diriye, heykele, resim ve cisimlere tapınma şeklidir. Bu tapışda bulunan müşrikleri Allahü teâla asla afv etmez. Cehennemde ebedidirler. Kur'anı kerimde şöyle buyurulmuştur Muhakkaktı Allah, kendine şerik ortak koşanları, bağışlamaz.» Ve şirkin en büyük çirk ve zulüm olduğu şu âyetlerde beyan edilmiştir Bir vakit lukman, oğluna öğüt vererek şöyle demiştir — Ey oğulcağızim! Allaha ortak koşma, Çünkü Allaha ortak koşmak şirk çok büyük bir zulümdür» Lukman sûresi, 13 Bu hükümlerde okuduğumuz üzere hakiki kul, hic bir şeyi Allaha ortak koşmaz ve-koşmaya çalışmaz. Aynı zamanda Allaha ortak koşmayı emreden, âmir ve baba anada olsa itaat etmez ve öyle kişilerin sözlerine kulak vermez. Bir âyeti kerime meali şöyledir Şayet ana ve baban bilmediğin hiç kıymet vermediğin put ve emsalinden ve şirkden ibaret olan bir şeyi bana ortak koşman ,için seni zorlarlar-sa, bu takdirde onlara itaat etme.» Lukman sûresi, 14 Evet Akıllı insan, hiç bir faide ve zarar sağlamıyan ve sağlamıyacak olan putlara, heykel ve resimlere kiymet vermez ve tapmaz. Onların huzurunda saygıda durup onlardan bir şeyler beklemez. Esasen o put bir kişi ise, ölümden kendini kurtaramıyan zavallı ve aciz bir yaratık olduğunu bilir. Asla tapmaz. Şirk ve putpereslik hakkında Kur'anı kerimde pek çok hâdise ve jbret alınacak kıssalar vardır. En başda gelen ve gayet açık olanı, İbrahim Aleyhis selamın putları kırıp en büyüğünün boynuna kırdığı aleti koyup sonra müşriklere Mademki bu sizin AIEahınızdır. Bunlara yapılanı size anlatsın.» Gibi ifadelerle müşrikleri rezil ve mahcup etmesi hâli, cok ve çok acaibdir. Bu kıssayı okumak isteyen kardeşlerimize Enbiya sûresinin, 57-70. Ayeti kerimelerini ve ya meal ve izahlarını okumalarını tavsiye ederiz. Şirki hafi Açıkdan şirk olmayıb, gizli şekilde olan şirktirki, bu amel küfre varmamakla beraber ahirette, işlenen iyiliklerin mükâfatı, sahibine verilmeyeceği', kim ve ne maksadla yapıldı ise onlardan ecirlerin İstenmesi hu susunda halikı zülcelâl, kime beğendirmeye çalışıldı ise, onlara göndereceği şer'î hükümlerde beyan edilmiştir. İşte bu amelin adına, Riya^> denir. RİYA Ahiret ameli ile {dünya menfeatını arzu etmektir. Yani, ahiret ameli olan ibâdet, hayır hasenat, iyilikler ve her çeşit ahiret amelini işleyen kişi, gösteriş ve başkalarına beğendirme veya başkalarının yanında öğün-me maksadına matuf işlenen amellerdir ki, görünüşde ahiret ameli iken, bir dünyalığa kavuşmak maksadına bağlı olması hasebi ile dünya amelidir. Namaz, niyaz, teşbih, tehlil, evrad, ezkar, hayru hasenat ve her çeşit ahiret amellerini sırf iyi adam» desinler, insanların yanında iyi görünmek maksadı ile gösteriş olarak yaparlarsa, işte bu adamların yapdıkları ameller, katıksız Riya» dır ki, bu şekildeki ameller, Münafık huylu insanlarda daha çok görülür. Riya ile amel edenlerin halleri, hiçde iyi değildir. Kur'anı kerimde ve hadîsi şerifler de bu zavallıların perişan halleri açık açık beyan edilmiştir. Bir ayeti keriymede şöyle buyurulmuştur Şiddetli azab nifak maksadı İle o namaz kıîanlaraki, Onlar, namazlarından gaHEcLİrter. Onlar, namazları ile insanlara gösteriş yaparlar.» Maun sûresi, 4-6 Diğer ayeti kerîme meali Bu sekebEe her kim Rabbisine kavuşmayı arzu ederse, sâiih bir antet iştesin ve Rabbssjne yapdığı ibâdete Riya ile hiç bir şeyi ortak koşmasın.» Kehf sûresi, 110 Bir hadîsi nebevîde de şöyle buyurulmuştur S[zin fiçin en çok korktuğum şey, şirki asğar Küçük şirktir. — Ashabı kiram dediier ki ; Ya Resûfellah! O şirki asğar Küçük şirk nedir? — ResûEüHah Riyadır ki, Hak tealâ insanları amellerine karşt-Uk cezalandıracağı zaman Ahirette riyakarlara Dünyada gösteriş yapdı-ğmız kimselere gidin, onların yanında bjir mükâfat butabilecekmisiniz? bu-Vuracakttr, dedi.» [101] Riya hakkında geniş malûmat, ilerdeki ciltlerde bahsî mahsûsunda gerçektir. Ayrıca kısada olsa, yukarda birinci ve ikinci hadîsi şeriflerin İzah kısmında bir nebze bahsedilmiştir. b Hırsızlık yapmakda, islamda en kötü amel ve hareketlerdendir. Hırsızlık Başka bir kimsenin malını gizlice alıp kaçmaktır. Böyle hırsızlığı yapanların cezaî müeyyidelerle cezalandırılması lazımdır. Erkek hırsızla kadın hırsızın, yaptıkları hırsızlığa karşıhk, ASlahoan bir azab /olmak üzere sağ Eslerini kesin.» Mâide sûresi, 38 c İslamın haram kıldığı ve Adem Aleyhisselâmdan Muhammed Aley-hisselama kadar bütün dinlerde yasaklanan zina, Şer'i nikah bulunmayan ve nikahlanma izni Şer'isi olmayan kadın ile erkeğin cinsi münasebetde hulunulan gayri meşru fiildir. Zinanın haramlığını nâtık ilâhi hüküm meali Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o zina,, pek çirkin ve kötü bir yoldur.»İsrâ sûresi, 32 Diğer âyeti kerime meâü Bekar olupda zina eden kadınla zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Alîaha ve âhireî gününe inanıyorsanız, bunlara AKahın dini hususunda emri ilâhiyi yerine getirmekde merhametiniz tutmasın. Müminlerden bir toplulukda bunların ceza tatbikinde şâhid hazır olsun.» Nur sûresi, 2 Bu âyeti kerimede izah edildiği üzere zina eden erkek ve kadınlardan hiç birine, merhamet edip afv edilemiyeceğini gayet acık bir ifade ile beyan etmektedir. Hükmü ilahi böyle iken hem islamdan bahsedip, nemde hırsızları, katil ve canileri afv edenleri ve bu afv edenleri tasvip edenler, en azından büyük cürüm işleyen ve papazların yolunu-takip eden zalimlerdir. Kendilerini Allahın üstünde gören ve görmeye, göstermeye çalışan hainlerdir. Allanın Afv etmeyin» diyerek kötülüğü işleyenlerin cezalarının tatbik ve infazını emir buyurması, açık ve seçiktir. Kesinlikle anlaşılan böyle hü-kümieri infaz etmek, gerçek mümin ve amirlerin vazifesidir. Aksini icra edenler veya bu fenalıkları himaye edenler zulmü alkışlayan, zâlimi seven, dîne söven alçaklardır. Hırsız ve zânilerin cezalan ile ilgili geniş malumat, fıkıh kitaplarında mezkurdur. Bilhassa bizim tercüme ve izahını yaptığımız, Mültekâ tercümesi» adlı eserimizin ikinci cildinde uzun uzun beyan edilmiştir. d Evlatları öldürmekde, cehalet devrinde çeşidli Dedenlerle yapılmakta idi. Meselâ; Bir kısmı kız çocuklarını kendileri için zül kabul ederlerdi. Bu sebeble yeni doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. Diğer bir kısım eahiilerde rızık korkusundan dolayı çocuklarını öldürürlerdi. İşte buna benzer sebeblerle çocuklarını öldürmemeleri için Resulü Ekrem efendimiz müslüman cemaatdan sözlü ahd alıyor ve kendilerine evlatlarını öldürmemelerini tavsiye ediyor. Bu husus Kur'anı kerimde şöyle zikredilmiştir Fakirlik korkusu ile cahiiiyyet devrinde olduğu gibi çocuklarınızı öldürmeyin. Onlarada sizede rızkı biz Azimüşşan veririz. Muhakkak ki onları öldürmek, çok büyük bıîr günahdır.» İsrâ sûresi, 31 Çocukları öldürme keyfiyeti, şimdi birde ana rahminde henüz doğmamış çocukları ilaç vesaire ile düşürerek öldürenlerde zuhur etmiştir. Bu hususun haram ve caiz olmayan yönleri ile cevaz cihetlerini Mültekâ tercümesi» adlı eserimizin birinci cildinin köleyi nikahlama babı» adı altında genişçe zikrettiğimizi hatırlatırız, e Çeşidli yalan ve uydurmalarla iftira ve bühtanda buiunmakda en şeni kötülüklerden olduğu için Resûlüllah efendimiz ahd ve biat ederek yapmamalarını beyan ediyor. Bu iftira ve bühtan, bir kadının kötülüğünü görmeden zan ile töhmette bırakılması, keza bir erkek hakkında da çeşidli yön ve şüphelerle iftiraya gitmek gibi hallerde kötü hareketlerdir. Cahiiiyyet devrinde bir kadın, her hangi bir yitik çocuğu veya çaldığı çocuğu getirir kocasına işte bu çocuk benim» diyerek iddia ve isnadlarla kocasını kandırmaya çalışırdı. İşte bu ve emsali mantık dışı uydurma ve yalanlarla bühtanda bulun/ mak adam öldürmekten daha kötü bir fenalıktır. f Mâruf ve iyi olan şeylerde isyan etmek ise, ilâhi emirleri yapmayıp ihmal etmek, doğru işleri terk etmek, güzel ahlak yolunu bırakıp kötü ahlakı rehber edinmektir. Yukarda madde madde sayılan ahd nameye uyanların ecrü mükafatının Allaha ait bir hak ve lütuf olacağı, şayet bu fenalıkları işleyerek ahd-nâme biati bozanlar olursa, o kimselerinde dünyada bir ıkap ve cözâya carpmayıp azabı ilâhi görülmeyip Settarûluyup olan Allahü teâla o a/yıplan setrederse, böyle kişilerin hükmüde Allaha aittir. Dilerse âhirette af// eder dilerse ıkap eder. Şirk hakkındaki kesin hüküm ise, yukarda beyan edildiği üzâre ilahi afv yoktur. Ebedi azaba müstehaklık vardır. Bu hadîsi şerifde şu mealdaki âyeti kerimeye işaret vardır Ey peygamber! Mümin kadınlar, Allâha hiç bir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, evladlarını kız çocuklarını öldürmemeleri, elleri ve ayakları arasında yani zina yoluyla bil? çocuk do-ğurub kocalarına nisbet ederek iftira düzüp getirmemeleri, emredeceğini her h'angi bir iyilik hususunda sana asi olmamaları sortiyle; sana biat etmeğe gelddiklerinde, bîatlarını kabul et. Onlar için Allahdan jrnagfiret iste-Viver. Zira Allah çok yarılğayıcı ve çok esirgeyicidir.» Mümieftıne sûresi, 12 Bu âyeti kerîme, mekke-i mükerremenin fethinde nazil olmuştur. Resulü Ekrem efendimiz erkeklerle bîatı, el sıkmak suretiyle ydpmışdır. Kadınlarla ise, söz almak ve sözleşme suretiyle bîat etmiştir. Yani kadınlarla, el tutma ve vücutlarına dokunma olmadan âyeti kerime de beyan edilen hükümleri tebliğ edip söz ile bîat etmiştir. Bu şekildeki hükmün tebliği, yabancı kadınla erkeğin ellerini tutmalarının haram oluşun dandır. [102] Tercümesi 19 - 18 Ebû saîd-i el Hudrî den rivayet edilmiştir, demiştir. Bir kurban veya Ramazan bayramında Resûlüllah efendimiz yakımıza namazgaha çıktı. Kadınların yanından geçti ve onlara Ey kadınlar! Sadaka veriniz. Zira bana Cehennem halkı gösterildi, ^gördüğümün çoğu sizler siz kadınlar idiniz.» buyurdu Kadınlarda Yâ Resûlüllah Neden?» diyerek sordular. Resûlüllah de — Çünkü siz ona buna çokça lanet eder ve kocalarınıza karşı küf-rânı n\îmet gösterirsiniz. Lcâib şeydirki, kendini zabdeden akıllı ve dîninde mazbut kimsenin aklını sizin aklınız kadar eksik akıllı ve eksik dinli hiç kimsenin gelebildiğini görmedim.» buyurdu. — Kadınlar ; Aklımızın ve dînimizin eksikliği nedir? Yâ Resûlellâh» dediler. osûlüllah Kadının şehâdeti, erkeğin şehâdetinin yarısı değilmidir'i;» diye sordu. — Kadınlar Evet» dediler. — Resûlüllah de — İşte bu akim noksanlığından, ve Kadın, hayız zamanında namaz ve oruç tutmaz değiEmi?» buyurdular. — Kadınlarda Evet» dediler.[103] — Resûlüllah — Eşte buda Kadının dîninin noksanlığındandır.» buyurdu. [104] İzahat Ravi kimdir? Hz. Ebi Said el hudrî in, isimleri saad bin maiikdir. Ensari kiramdan ve ashabı güzîninin alim ve fazıllarındandır. Hz. Peygamberimiz ile beraber bütün muharebelerde hazır bulunmuştur. Kur'anı kerime hafız idiler. Kendisinden pek çok sahabe ve tabiin hadisi şerif rivayet etmiştir. Vefatları, kendisi seksen dört yaşlarında iken hicretin atmış dört veya yetmiş dört tarihinde Medine-i münevverede vuku bulmuştur. Kabri şerifi, Cennetül baki» dedir. Hz. Ebi said el hudrî, bin yüz eytmiş 1170 hadisi şerif rivayet etmiştir. Sahihayn Buhari ve müslümde» de yüzon biri 111, tek başına buha-ri şerifde, on altısı ve tek başına müslimdede, yetmiş ikisi mezkûrdur. Yu-kardaki hadisi şerifde, görüldüğü üzere buhari ve müsümin ittifakı ile rivayet ettikleri hadisi şeriflerdendir. Hadisi şerifde, Ey kadınlar! sadaka veriniz. Zira bana cehennem halkı gösterildi. Cehennemde gördüğüm çoğu sizler siz kadınlar idiniz.» Bu-yurulan cümlelerle kadınların cehennemlik olanlarının sadaka ve hayır vererek kurtula bileceklerini veya sadaka-i cariyeyi veren kadınların direk cehennemden kurtulup cennete nail olacaklarını beyandır. Zira az sadaka, dünyada belayı def eder. Ahiretdede cehennemle sahibi arasına perde olur ve kıyamefde insanlar, vermiş olduğu sadakanın gölgesinde gölgelenecektir. Nitekim bir hadisi şerifde buyurulmuştur VeEevki bir hurma danesi olsun, sadaka vererek kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz.» Birde sadakayı Allah yolunda verenler, erkek olsun kadın olsun dünya muhabettini üzerlerinden atarak dünyanın faniliğini anlayıp ebedî seadet yuvası olan ahireti kazanma gayreti görülür. Aslında kadınlar; Dünyaya çok meyilli, mal ve mülk sevdasına, dünyanın süs ve zinetlerine' ekseriya çok düşkün olurlar. Çok sevdikleri mallarından sadaka vermekle mal mülk sevgisi ve mala mülke tapınır halin yok olması, aynen dünya muhabbetinden neş'et eden puhulluk cimrilik» has-talığıda ..uKsanlanmış veya tamamen gitmiş olur. Pahil ve cimrilik yapanlar, i,ö kadarda âbid olsalar, varacakları yer yine cehennemdir. Kdınlar sadaka ve hayı verirlerse, işte bu cimrilikden kurtulup sahi ve cömert kişiler dahil oiunor. Cömert kimselerin varacakları yer, cennettir. Bu husus,; Peygamberiniz şöyle beyan buyurmuşlar Sahî ve cömert kişi, AEîaha yakın, insanlara yakın ve cennete yakındır ve cehenneme uzaij?r. — Pah il-cimri kimse ise, AiCaha uzok, insanlara uzak, cennete uzak ve cehenneme yakındır.» [105] Başka bir hadisi şerifde, el, alan efden hayırlıdır.» buyurmuştur. Hadisi şerifde, kadınların ekserisinin niçin cehenneme gireceklerini beyan saadedindede şu cümleler buyurulmuştur Çünkü siz ona buna laneti çok eder ve kocalarınıza karşı küfranı nîmeîde tutunursunuz.» Bu mübarek cümieierdede iki husus belirtilmiş oluyor. a} Birisi, kadınların dili lanet etmeye pek çok kayar ve olur olmaz lüzumsuz şeylerden dolayı efendisine, çocuklarına, komşularına ve hem cinsi olan kadınlara ve hatta hayvanlara ve eşyalara dahi lanet edenler oluyor. Kadın olsun erkek olsun, lanete dilini alıştırmaması ve lânetde bulunmaması lazımdır. Hakikat böyle olması gerekirken kendi çocuğuna kâfir dölü, piç, kâfir sıpası, kâfirin dölü, kâfir herifin piçi, e'şşek sıpası Kendi malınada kâfir malı, domuz malı, domuzun malı, gibi...» Kelimeleri en çok kadınlaı söylerler. İşte böyie lanetleri söyleyenler, kendilerini cehennem ateşine attıkları için ve böyle kötü kelimeleride daha çok kadınların söylemesindn doiayı Allanın Rasûlü, cehennemde olan kişilerin ekserisini kadınlar olduğunu ve oluş sebeblerinide böyle beyan ediyordu. Esasen insan dilini böyle lanet kelimelerinden sakındırması lazımdır. Hatta hayatında kâfir olarak yaşayanlara, öldükten sonra lanet etmek bile uygun görülmemiştir. Ancak Ebû cehil ve Ebû lehep gibi kişilere dair haklarında âyeti kerimeler gelen veya bizzat ölürken başında bulunupda Alfana küfrede küfrede öldüğüne şahid olan kimseler, şahid oldukları kimselere lanet okuya bilirler ve lanet okuna bilir. Kesin bilgileri olmayan kimseler ise, mücerret ondan bundan duydukları ile lanet ederlerse, bu davranış ve İfadeleri şer'a uygun değildir. Hâdise ve vakıaların vukuu muhakkak olan ve fakat bu hadiselere se-beb oian kimselerin son nefesleri, tam bir kesinlik ifade etmediğinden, yezide, Hz. Ali nin şehâdetine sebeb olan kişiye ve haccac gibilerine lanet etmeyi muhakkik ve müdekkık olan ulemâ uygun görmemişlerdir. Uygun görmeyenler, Hz. Ali İmamı Gazali, Aliyyül kâri ve emsali zevatı kiramlardır. Bu hususun daha geniş İzahı, Bid'at ve hurafeler» le İslamda evliya meselesi ve harikalar» eserimizde ayrıca Mütlekâ tercümesi» isimli eserimizin Mürted babı» altında zikredilmiştir. b Kadınların, kocalarına karşı küfrânı nimette bulunmaları ise, bu gün daha ayan ve beyandır. Kocası karısına bütün gün ihtiyacını karşılamak için gayret sarf eder. Yüzlerce talep ve isteğini yerine getirir. Şayet bu isteklerin birisini günlerden birgün getirmez veya getiremezse, hemen kıyameti koparır ve artık zaten sen benim dediğimi hesaba almazsın, şimdiye kadar hiç dediklerimi yapmadın, sen adam değilsin, filan kişi şöyle almış böyle satmış, herif değilsinde bir baş belasısm gibi...» Cümlelerle bütün hayırları ve hizmetleri yıkar ve inkar eder. Küfrani nimetde bulunmadan kocasına itaat eden, iffet i/e namusunu koruyan saliha kadınlar ise, dünya mal ve servetinin en kıymetli ve hayırlısıdır. Böyle kadınlar, çok mutlu kadınlardır. Ve böyle kadınlara sahip olan erkeklerde, çok mutlu erkeklerdir. Bir hadisi şerifde Resûlüllah şöyle buyurmuştur ; Dünya, geçici bir meta servet ve saman dır. Bu dünya metâının servet ve kazancının en hayırlısı, sâliha namuslu itaatkar kadındır. — O sâliha kadın sen yâni kocası ona baktığında sana surur ve neşe verir. Sen ondan ayrılıp gittiğindede işine, çarşıya gittiğinde seni koruyan senin evini, çocuklarını ve namusunu senin için muhafaza eden kadındır.»[106] Kadınların Din ve akıllarının eksikliği ile ilgili izahat, İsiamda tesettür ve haya» adlı eserimizde zikredilmiştir. [107] Tercümesi ; 20 - 19 Ebû Hüreyre den mervidir, demiştir Resûlullah buyurdu Allâhü teâla buyurdu Âdem oğlu bana yalan isnâd etti. Halbuki ona yalan isnâd etmek muvafık değildir. Ve âdem oğlu bana noksanlığı tavsif etti. Halbuki ona o şekilde cenâbu hakka noksanlık ve evlad isbâtı isnadı lâyık değildir. — Şimdi âdem oğlunun bana yalan isnad etmesine gelince şu sözü Allah benii yoktan yarattığı gibi, elbet tekrar beni iade edemez. Yani, tekrar diriltmesi hâli yokturdedi.. Halbuki bana göre yani, ben âzî-müşşâna göre âdem oğlunun, tekrar iade edilmesinden ilk defa yaratılması daha ehven değildir. — Bana ben âzîmüşşâna şetmi noksanlık isnadı ise, âdem oğlunun şu sözüdür Allah kendisine evEâd ittihaz etti çocuk edindi. Halbuki ben fâzîmüşşan herşeyden müsteğni, benden hiç bir şey doğmadı ve ben hiç bir şeyden doğrulmadım ve benim için hiç bir şey denk değildir.» 21 - 20 İbni Abbasdan mervî olanda ise şöyledir Ben âzîmüşşâna söğmeğe - noksan isnad etmeğe gelince, âdem oğlunun [108] Benıim yanı Allah için çocuk vardır.» demesidir. Halbuki ben âzîmüş-şan bir arkadaş veya evlâd edinmekten münezzehimdir.» [109] İzahat Râvi Hz. Ebî Hüreyre hakkında kısa malumat, üçüncü hadisi şerifde izah edilmiştir. Hadisi kudside beyan edilen âdem oğlunun Allaha yalan isnadı Ve noksanlıkla vasıflanmasındaki ilâhi hükümlerde cereyan şekilleri ve cevabı ilahileri hulâsa olarak arz edelim a Öldükten sonra tekrar dirilmenin daha doğrusu Allanın tekrar dirilterek yaratması, çürüyüp yok hâle gelen cisim ve cesedlerin olamıya-cağını câhil ve beyinsiz kâfirlerden birisi çürümüş kemiği göstererek bunun tekrar dirilmesi olamaz, diyerek cenabı hakkın tekrar dirilteceğine dâir hükmü ilâhisini yalanlayordu. İşte bu hükmün cereyanı ve cenabı hakkın cevabı, ilâhi âyetlerde şöyle zikrediliyor O inkarcı insan görmedimiki; Biz onu bir nutfeden bir damla meniden yarattık, şimdide aşikara bir mücadeleci kesiliverdi. — Nutfeden yaratılışını unutarak bize birde şöyle misal getirdi Bu kemikler çürüyüp dağılmışken bunları kim diriltir? dedi. — Ey habibim! deki Onlan ilk defa yokdan vâr eden diriltir. Ve o, yaratılanı tamamı ile bilir.» Yasin sûresi, 77-79 Evet kuru topraklara saçılan tohumları bitirip, yeşerten, kuru ağaç ve otlan yeniden yeşertip yaprak ve meyvalar yaratan hâhk zülcelâl, ölüleri tekrar diriltecek, hesap, kitap, sual, mîzan hükümlerini icra ederek haklıyı haksızı ayırd edecek, haksızlardan hak sahibinin hakkını alıvere-cektir. Hatta buynuzlu koyun ve keçi gibi hayvanların buynuzsuzlara te câvüzü var ise, onlarıda haklaşdıracaktır. Binâenaleyh aklı îman ile nur-lanan her mümin, örnek ve misali görülmeden bu âlemi ve içindekileri nasıl yarattığını düşünür ve tekrar dirilme ve yaratılmanın güç olmayacağını idrak eder ve inanır. b Cenabu hakka noksanlık vasıfları ise, yahûdilerin Uzeyr Allanın oğludur», Hıristiyanların Isa, Allâhı noğKldur.» ve bâzı arablarında Melekler, Allâhın kızlarıdır.» gibi kötü isnad ve vasıflarda bulunmuş olmalarıdır. Yahûdî ve Hıristiyanların böyle diyenleri müşrik menzilinde birer putcu mesâbesindedirler. Binâenaleyh böyle kitabîlerin kesdikleri yenmez. Ancak bu akidede olmadan Allâhı Rab, Musa ve îsa ı peygamber tanıyıp en son peygamber Muhammed Aleyhisselâmı peygamber tanımazlarsa, bunlar kâfirlerdir. Fakat bir kitaba ve peygambere inanıp şirkde de bulunmadıklarından kesdikleri yenir. Bu hükümlerin daha geniş şekli, fıkıh kitaplarında mezkûrdur. Bilhassa Müiteka tercümesi» adlı eserimizin Hayvanları kesme Bahsi» adı altında uzun izahat verilmiştir. Cenâbu hakka çocuk isnadı ise, pek çok âyeti kerimelerle red edilip açıklanmıştır. Cümleden bir tanesi ihlas sûresinde şöyle beyan edilmiştir Habîbim! deki O, Allah birdir eşi ve ortağı yoktur. AHah sameddir her yarattığı şeyin muhtaç olduğu eksiksiz bir varlıkdır. — O doğurmadı ve doğru'modı da. Hiç bir şeyde ona denk ve eş olmamıştır.» [110] Tercümesi 22 - 21 Ebû Hüreyre den mervidir, demiştirki Resûlullah buyurdu ; Allâhü teâfâ dediki Âdem oğlu dehre zamana söğmekle bana eziyet ediyor. Halbuki ben azimüşşân dehrim yâni, ben azimüşşân yaratanım. İşler benim yedi kudretimdedir, gece ve gündüzü deveran ettirir çeviririm.»[111] İzahat RâvİHz. Ebî Hureyrenin hal tercümesi üçüncü hadisi şerifde geçmiştir. Bu hadîsi kudsîde de, cenâbu hak âdem oğlunun insanların zamana sövüp lanet etmeleriyle Allâha eziyet ettiklerini beyan etmektedir. İnsanlar, zaman zaman bu zaman şöyle zamandır. Zaman olmaz olsun, zaman îcabı, zaman kötü zaman gibi.» cümlelerle zamanı kötülerler ve zamana söverler. Halbuki zaman; gece ve gündüzün deveran ve cereyan etme şeklidirki, dünya yaratıldığı günden beri, gece ve gündüz, mevsimler, iklim şartları ve zamanın cereyan ettiği mekanlar aynıdır. Ancak bu zamanın cereyan ettiği gece ve gündüzlerde ve mekanlarda yaşayan insanların, inanç, akide ve amelleri değişik şekilde devam etmek tedir. Kimisi Allâha ve hükümlerine hulusla îman edip ibâdet ve iyi ameU lerle yaşamış, güzel ahlak sahibi insanlar topluluğu halindedirler. Bir kısmıda şirk ve küfre dalmış âsî ve mücrimler güruhu hâlinde yaşamışlar ve hâlada aynı şekil üzere devam edenler çoğunlukdadtr. Aüâhâ inanmayan veya inanıpda isyan eden kâfir, zâîim ve fâsık insanlar, çok zaman kendi işledikleri küfür ve isyanları başkalarına yükletmek »° kendilerini haklı edasına sokmak için hemen zaman îcabı, olmaz olsun zaman yapdırıyor. Ne yapalım bu zaman böyle zamandır vs.» diyerek işin içinden çıkarlar. Halbuki gece ve gündüzün deveranından ibaret olan zaman, oynı zamandır. Değişen ve kötüleşen var. ise, kendileridir. Öyle,ya geçmiş zamanda anası, babası ve büyükleri îmanlı, ihlâslı, hak hukuk bilir, namaz kılar, orueunu tutar, zekatını verir, hac farîzasını îfa eder, her türlü hayır ve ha-sanatta bulunurlar, küfürden, ucub, riya, sum'a, kibir ve gururdan, yalan ve İftiradan, zina, içki, kumar, hırsızlık, adam öldürmek, dans ve balo gibi namus yıkıcı deyyus ve pezevenkiikd-^n, bî namazlıkdan, anaya babaya isyandan, hulâsa Allâhın haram ve yasak ettiği her şeyden kaçınır ve kaçın-dırırlardı. Zamanı kötüleyip şovenler ise, ekseriya haramlara dalan ve yüzen insanlardır. Bir fenalığı işlerler, alnımızın yazısı, zamanın yapdırdığı» diyerek sıyrılırlar. Zaman sizin elinizden tutupda, haydi içki masasına, zinaya, karınızı geydirin kuşatın dans salonuna götürün yabancı erkeğe teslim edin mi? diyor, falan yerde kumar oynanıyor haydi sizde oynayınmı? diyor, camiyi cemaatı bırakın, kumarhaneye, müstehcen filim seyretmeye gidinmi? diyor. Hak ve hukuk tanımayın, her türiü fenalık ve kötülüğü işleyin mi? diyor.» Bu şekilde anlayıp nefislerinin ve şeytanın ığvası ile kendilerini kötülüklere iten ve atanlara yazıklar olsun. Be hey budalalar! zaman başka şey sizin işledikleriniz başka şeydir, zamanı Allah yaratır. O kötülükleri o yaratılan zamanın içinde siz işliyor ve siz kazanıyorsunuz. Zamanı kötü-ienekle kendinizi temize çekip o zamanı yaratan Allâhü teâlâyı kötülüyor-sunuz. Böyle görüş ve düşüncelere lanet olsun, Allâhü teâla sizleride ıslah edip doğruyu gören, bilen ve anlayanlardan kılsın. Amin. Bu izahatı okuduktan sonra yukardaki hadîsi kudsîyi tekrar bir daha okuyunuz. [112] Tercümesi 23 - 22 Ebû Musa el Eş'arî den mervîdir, demiştir Resûlullah buyurduki Ezâ verici küfür sözleri işiden Alfandan başka hiç bir ferd, Allâhü teââ kadar sabırlı olamaz. Zira kâfirler ve kötü söz söyleyenler, Altâhii teâ'ava çocuk isnâd ederler. Ondan sonrada Allâhü teâla onlara afiyet verir ve onları O küfür sözlerine rağmen rızıklandırır.» [113] İzahat Râvî Ebû Musa el Eş'arînin hal tercümesi, on birinci hadîsi şerifde geçmiştir. Hadîsi şerifde beyan edilen hüküm, şâyânı dikkattir. Zira cenâbu hakka eza verecek şekilde isyan eden, kötü söz ve isnadlarda bulunarak şerik koşan, evlad isnad eden, çeşitli iftira ve tezvirlerde bulunanlara karşı, çok sabırlı ve çok tahammüllü, onun gibi bir daha sabırlı varlık olamaz. Öyle ya hem isyan edip şirk koşuyorlar, iftîra ve tezvirde bulunuyorlar, hem-de o yüce Allâhın rızkına ve çeşitli nimetlerine kavuşuyorlar. Cenâbu hakka yapılan kötülüklerin en azı insan oğluna yapılsa, hemen o âsilere gereken muameleyi yaparlar, vazifeden atılacaksa, vazifeden atarlar, kovulacaksa kovarlar, eziyet edilecekse, eziyet ederler, aç bırakılma yolunuda düşünürler ve hatta hemen öldürenlerde olur. Halbuki cenâbu hak kendine en ağır itham ve isnadlarda bulunanları uzun müddet bırakıyor, yiyeceklerini, giyeceklerini, içeceklerini ve her türlü ihtiyaçlarını vererek yaşatıyor. Günlerden bir gün aklını erdirir îmana gelir, ıslâhı nefis yapar, tertemiz kullardan olur, dünya ve âhiret seâdetini elde eder kul olur diye, bu imkanı veriyor. İşte Alfâhın ahlakı budur. Allâha ve âhiret gününe inanan her mümin, bu ahlak ile ahlaklanmah, âsi ve günahkarların ıslâhı yolunu beklemeli. Böyle musibetlere göğüs gerip çok ve çok sabır etmelidir. Evet ilim tahsili, kur'antn hıfzı, namazın edası, iyiyi emredip kötülük-den nehyetmenin ifâsı, haccın edası ve sair dînî vazifelerin icrası anında uğranılan çeşitli itham, sıkıntı ve eziyetlere katlanarak yılmadan bu vazifeleri yapanlar, en sağlam ve metin îman sahibi müminlerdir Allanın ahfakı ile zînetlenen kimselerdir. [114] Tercümesi 24- 23 Hz. Muaz dan mervidîr, demiştir Resûlullah { eşeğin üzerinde iken oendw terkinde idim. Onunla ResûlulIahJa benim aramda palan ipinden {hayvanın narindeki palan, eğer ve emsali şeylerin bağ ipinden başka bir şey yoktu, Resûlullah buyurduki Ya Muâzî Kulların üzerinde Allah m hakkı ve Allanın üzerinde kulların hakkı nedir, bilirmisin? — Muâz Allah ve resulü bilir.» dedim. — Bunun üzerine Resûiullah buyurdu Elbette kulun üzerinde Allâhın hakkı. Kulun Allâha ibâdet edip ona hiç bir şeyi şerik koşmamastdır. — Allâhın üzerinde kulun hakkı ise, Allâha hiç bjr şeyi şerik koşmayan kimseyi azab etmemesidir.» — Bunun üzerine Muâz dedimki Yâ Resûlellah! bunu insanlara sevinmeleri için tebşir edeyim mi?[115] — Resûlullah { Onlara {{insanlara tebşir etme. Zira çalışma ve cihâdı terk ederler» buyurdu. [116] İzahat Râvi Hz. Muaz kimdir? Hz. Muaz bin ce$el Ensârı kiramdan Medine-i münevvereli haz-rec kabilesine mensup Resulüllaha akâbede bîat edenlerden kıymetli bir sahabedir. Bedir ve diğer muharebelerde hazır bulunmuştur. Resûlullah S, onu yemene vali ve muallim olarak göndermişti. Hz. Muazdan, Hz. Ömer, Ibni Abbas gibi pek çok sahâbe-i kiram efendilerimiz hadisi şerif rivayet etmişlerdir. Reslûüllah efendimiz şöyle buyurmuştur Ümmetime, ümmetimin en merhametlisi, Ebû Bekirdir. Ve ümmetimin helal ve haramı en iyi bileni, Muaz ibni cebeldir.» [117] Hz. Muaz, Dini mübini islâmın hükümlerini en iyi bilenlerden olması hasebiyle Resulü Ekrem sallallahü aleyhi vesellem efendimiz zamanında fetva veren sahabelerdendir ve hatta kitap ve sünnete kıyasederek veya kitap ve sünnetden hüküm çıkararak ietihadda bulunan ve İetihad yapmasına İlk izin verilen sahabelerdendir . Hz. Muaz Samda taun hastalığına tutuldu. Aynı hastalıkdan iki hanımı bir oğlu vefat ettikden sonra buda hioretin on sekizinci yılında otuz sekiz yaşında hakkın rahmetine kavuşmuştur. Allahü teâla ondan razı olsun. Hadisi şerifin baş tarafında nakledilen ifadeler şâyânı dikkatin Zira Resulü Ekrem efendimiz Hz. Muazı kendi bindiği hayvana arkasına bindiriyor, ondan sonra Allâhın ve kulun hakkını soruyor. Kendinin bindiği merkebe beraberce bindirmesi o, mübarek efendimizin tavazucnu ve misafir perverîiğini göstermekle beraber sevişen kişilerin yardımlaşmada ve bir birlerine yapacakları ülfet ve mahabbet bağlarının kuvvetlenmesinde, bu gibi hal ve hareketlerin gerekliliğine işarettir. Hadisi şerifde geçen Kulların üzerinde, Allâhın hakkı ve Allâhın üzerinde kulların hakkı» Cümlelerini kısaca açıklamaya çalışalım. Kulların üzerinde Allanın hakkı Kulların üzerinde Allâhın hakkı demek, Allahüteâlanın kullara emir buyurub Farz, vaaib kılıp yapılması lazım olanı yapmalarıdır ki, insan oğlunu yokdan var etti ve bütün varlıkları onların emrine musahhar kılıp faydalanmalarını sağladı. Sonrada kendisinin varlığını tanıtıp bildirerek akıl ve idrakin anlayacağı hüküm ve hikmetler beyan etti ve bu hikmetleri tanıtıp bildiren elçiler gönderdi. İşte bu hikmetleri anlayıp hak ve hakikata vasıl olan insanlar, yaratanı tanıyıp bilerek inanacak ve onun emirlerini hakkı ile yerine getirerek her şeyin halikı ve mabudu olan Allâhın hakkını ödemiş olacaklar. Neîekim bir âyeti kerimede meölen şöyle buyurulmuştur Ben azimüşşan, insanları ve cinnîleri ancak bana inanıp ibadet etsinler diye yarattım.» Zâriyat sûresi, 56 Allanın üzerinde kulların hakkı Bu cümlenin antamıda gayet açık olarak anlatılmıştır. Ancak şu hususu belirtelim; kulluk vazifesini hakkı ile yapanlara cenabı hak cennet nimetini ihsan edip cehennem azabından âzad edeceği bir vadi ilâhi ile lutf edecektir. Yoksa bazı mutezile kafalı kişilerin veya gurubların iddiaları gibi, Allahüteâla kendisine kulluk yapanları cennetine katıp cehennemden azad etmek mecburiyetinde değildir. Zira eğer bu şekilde mecburiyet olursa, bu takdirde Allanın üstünde bir varlığın olması, dolaysiyle onun emrinin yerine getirilmesi gibi doğru olmayan hükümler ortaya çıkar. Kur'anı kerimde pek çok âyeti kerimelerde beyan edilmiştir. Cenâbu hak şirkten başka günahları dilerse, afv eder, dilerse afv etmez. Keza îman edip iyi amelde bulunanlarıda dilerse, cennetine'katar, dilerse cehennemine atar. Fakat îman edip iyi amelde bulunanlara ayrıca vâd etmiştir. O vadinin îcab ve iktizası, lutfu keremi ile cennetine katacaktır. Cümleden bir âyeti celile meali {Resulüm altından ırmaklar akar her çeşid meyvelerle süslenmiş cennetler vardır.» Bakara sûresi, 25 Diğer âyeti kerime meali İşte iyi amellerde bulunanlara yapılan bu ihsan cennet ve nîmeti, Allahdandır Al la hin bir lutfudur.» Nisa sûresi, 70 Resulü Ekrem efendimizde, kendisini cenâbu hakkın rahmeti ilâhi merkezi olan cennet ve nimetine, onun fazlu keremi ile girebileceğini beyan buyurmuştur. Evet hiç bir kul, Allaha ibâdet ve tâatta bulunduğundan dolayı, onu cennetine katması Allaha vacib değildir. Vacib ve mecbur olmaz. Çünkü Ailahın fevkında emir verici bir varhk yoktur. Akâid manzumesinde şöyle nazm edilmiştir Ana Allaha vacfb olur bir şey diyen kim? İlahın varmıdır fevkında üstünde hakim? Biiâ îcab durur vacib değildir her işde fîfî Buna var şahidim aklî ve nakli. Ne muhtacu ne âciz bir ganîdir. Cihan ferbani üzere mübtenîdir. [118] Tercümesi 25 - 24 Enes dan mervidir, demiştir Peygamber Ve Muaz deve üstünde binitin terkisinde beraber idi. Peygamber buyurduki Yâ Muaz!» Buyur ya Resûlailah! Şeâdetler dilerim.» dedi. — Resûlüllah buyurdu Yâ Muaz!» — Muaz Emrin baş üstüne yâ Resûlellah; Şeâdetler dilerim.» dedi. — Rasûlüllah tekrar buyurdu Ya Muaz!» — Muaz Emrin baş üstüne yâ Resûlellah! Şeâdetler dilerim.» dedi ve bu nida hâli yukarda görüldüğü üzere üc sefer vâki oldu. — Enes dediki Resûlullah buyurdu Bir kimse, lâilahe illah, Muhammedür Resûlüllahı kalbinden gelen sıdkıla derse, O kimseyi Allâhü teâla Cehenneme haram kılar.» — Bunun üzerine Muaz dediki — Ya Resûlellah! Bunu insanlara sevinmeleri için haber vereyim mi? — Rasûlüllah Bu taktirde bu şehâdet ve tevhide istinat edib amel ve cihâdı terk-ederler.» buyurdu.[119] Fakat Muaz öleceği zaman ilmi ketmetmenin günahından kaçınmak için insanlara haber verdi.» [120] İzahat Râvî Hz. Enes hakkında gerekli malumat, baş tarafda geçmiştir. Hadisi Şerifde beyan edilen hüküm hakkında bir kaç kelime arz edelim. Keiîme-i tevhidi söyleyip inanan kimselerin, Allâha ve Resulüne inanmaları hasabiyle o inançlarının îeabını yaparlar, demektir. Böyle oiuneada cehennemden kendilerini korumuş olurlar. Veya burada sâde lâilâhe illallah-Muhammedürrasûlüllah» kelime-i tevhidi sıdkı sadâkatla söyleyip inanan kimsenin, cehennemden âzad olup cennete gireceğinin beyanı, ferâizi ilâhiler, emir ve nehiyler nazil olmazdan evvel söylenmiştir. Bu husus, saîd bin müseyyeb gibi bâzı selef tarafından beyan edilmiştir. Veya bu kelime-i tevhidi, uyuma, tevbe ve ölümü ânında sıdkı sadâkct-la söyler ondan sonrada ölürse, o kimseyi, cenabu hak cehennemine atmaz. Veya bu kelime-i tevhîdi sıdkı sadâkatla söyleyen kimse, o îmanı ile ölürse, cehennemde e*bedî kalmaz. Mutlaka cennete dâhil olur. Hadîsi şerifin son cümleside şâyâni dikkattir. Zira Resûlüllah sallallâ-hü aleyhi veseliem efendimize Hz. Muaz soruyor, Ya Resûlellah! Bunu insanlara sevinmeleri için haber vereyim mi?» diyor. Kelime-i tevhîdi sıdkı sadakatia söyleyen kimselerin kulluk vazifelerini ihmal edip terk edebileceklerini veya terk ederler düşüncesi ile Resulü Ekrem efendimiz, Hz. Muaza haber vermemesini tavsiye eder mahiyette bu-yuruyorki Bu takdirde Bu şehâdet ve tevhide edip amel ve cihâdi terk ederler.» Bu hükmü insanların avamı böyle anlayıp terk edebileceklerinden böyle buyurulmuştur. Yoksa insanların kullukda zirveye ulaşıp havas olanları, müjdeyi duyunca sevinç ve neşelerinden nâşî ibâdetlerini dahada artırırlar. Aşere-i' mübeşşere ve diğer sahabelerde bu hal vâki olmuştur. Netekim Resulü Ekrem efendimiz ayak topukları şişinceye kadat gece ibâdete kâirn olduğu zaman; ya Resûlellah! geçmiş ve gelecek günahların mağfiret olunduğu halde niçin ibâdete kâim oluyorsun, diyene şu cevabını veriyordu Allaha şükreden kullardan olmayayım mı?» Hz. Muazda sulahadan olması ve ilmi yaymayıp saklamanın cezasından korkduğundan, ölümünden evvel söyleyor. [121] Tercümesi 26 - 25 Ebu zer den mervîdir, demiştirki Peygamber e geldim, üzerinde elbise bir örtü olduğu halde uyuyordu Kuldan bir kiri, Lâifâhe illellah Allahtan başka İlah yoktur, der sonrada bu kelime-i tevhid üzere ölürse, o kimse ancak cennete girer.» — Dedim yani, ben Ebuzer dedim zina ve hırsızlık etsedemi? — Resûlüllah — Zina ve hırsızlık etsede» buyurdu. — Yine dedim Zina ve hırsızlık etsede cennete girecek mi? — Resüllüllah — Zina ve hırsızlı ketsede» buyurdu. — Ebûzer yine dedimki zina ve hırsızlık etsedemi? — Resüllüllah — Ebûzerin burnunu sürçmeye rağmen zina ve hırsızlık etsede yine ke •lime-i tevhidi inanarak söyliyen cennete girer» buyurdu.[122] Ebûzer bu sözleri tekrar söylerken, Ebûzerin burnunun sür-çülmesine rağmende olsa» der idi, [123] İzahat Hz. Ebu zerrilğifârt Mekke-i Mükerremede ilk müslüman olan sahâbîlerdendir. Hatta müslümarilann beşincisi olduğu söylenir. Handek muharebesinden sonra Medîne-i münevvereye hicret etti. O damana kodar.. müslüman olciukdon sonro kendi kavminin vomna a^rn^ onlara islâmi telkin ve tlâim ile meşkul idi. Vefat edinceye kadar Medine yakınlarında Rebze denilen yerde sakin oldu. Sahâbe-f kiramın en müttekî ve zâhidlerindendi. Hz. Ebû Zer ikiyüz seksen bir 281 hadîs rivayet etmiştir. Sahabe ve tabiînden pek çok kişiler, bundan hadis rivayet edip öğrenmişlerdir. Vefatı, Hz. Osman in hilâfeti zamanında otuz iki 32 sene-i hicride Rebze denilen mahalde vefat etmiş ve orada, ibni mes'ud le beraber bir kaç kişi cenaze namazını kılıyorlar ve oraya defnediyorlar. Allah ondan râzî olsun. Hadîsi şerifin mâna ve anlamı gayet açıkdır, zinanın haramlığına inanıp helal demediği müddet, bu fîli işleyen kimse, mutlak ve muhakkak cennete girecektir. Bu giriş ya doğrudan doğruya cennete şevkle olur. Veya günâhı nisbetinde cehennemde yandıkdan sonra cennet ve nîmete dahil olur. Burası Allâhü teâlânın meşiyet ve iradesine bağlıdır. Zira şirk ve küfürden başka günahların ceza veya afv edilme ciheti Allanın dilemesine bağlıdır. Dilerse, afv eder. Dilerse azab eder. Bu husus kur'anı kerimde şöyle beyan edilmiştir Şüphesiz Allâhü teâla, kendisine ortak koşulan Şirki, afvu mağfiret etmez. Ondan başka günahları büyük olsun, küçük olsun dilediği kimseden afvu mağfiret eder.» Nisa sûresi, 116 Akâid manzûmesindeki beyt ise bu hükmü şöyle açıklar Kebâir büyük günah abdi kulu imandan çıkarmaz, Mücerred mâsiyetten küfre varmaz Yani, şirk ve küfür olmayan büyük günah, sahibini kâfir yapmaz ve büyük günahı günah îtikadi ile işleyen kimse, ancak günahkâr olur ve işle-diğide günahdaıi ileri gitmez. Binâenaleyh küfre varmayan günahlarda cennete girmeğe mânı olmaz. Ancak direk girmeyip cehennemde bir az yandıkdan sonra girer veya hiç cehenneme girmeden Allanın afvı keremi veya peygamberimizin şefaati ile girecektir. Bir hadisi şerifde Resûlüllah şöyie buyurmuştur Benim şefaatim, ümmetimin büyük günah sahiblerinedir.» Evet zina yapmak, içki içmek, kumar oynamak, hırsızlık yapmak, yalan söylemek, iftira etmek, onaya babaya âsi olmak, namazın terkinin günahını kabul ederek namazı terk etmek, gıybet etmek, riya, kibir ve hased gibi kalbin işlediği veya kötü niyyetin mahsulü olan büyük günahları, günah ve haram diyerek işleyenler, âsi ve günahkâr müslümantardandırlar. Fakat haram ve günahlara helâl deyip işleyenler kâfirdirler. Varacakları yerde ebedi cehennemdir. [124] Tercümesi 27 - 26Ubâde ibni Essamit dan mervîdir, demiştir. — Resûlüllah buyurduki Bir kimse, AHahtan başka ilah olmadığına, onun şeriki olmayıp bir olduğuna, ve Muhammedin onun Allanın kutu ve rasûlü olduğuna, İsa onun kulu ve rasûlü, anasının oğlu olduğuna ve Meryeme onun İsa aley-hisselâmın kelimesini olacağını ilka ettiğine ve ondan Allahdan ruh olduğuna ve cennetle cehennemin hak olduğuna şehâdet ederse, o kimseyi Ailhü teâla amelden olan yapılan şey üzere cennete katar.»[125] İzahat Râvî Hz. Ubâde ibni Essâmid hakkında gerekli bilgi, 18. hadisde zikredilmiştir. Hadîsi şerifde îmanın şartlarından bâzıları beyan ediliyor. Bilhassa Al-lâha ve âhiret gününe âid inaç ve itikadın ehemmiyetini arzetmekle, bu hususa âid sakat ve kötü düşüncelere kapılmamaya dikkat edilmesi ge-rekdiğine işaret ediliyor. Ana ve babası olmadığı halde yokdan vâr edilen Adem hakkında düşünerek Hz. îsa in Babası olmadan sâde anasından yaratılmasını bir ilâhî kudret ve mucizenin tecellîsi olduğuna aklını erdirenler, en sâ-iim ve en mâkul kişiler olduklarını ortaya koyuyorlar. Çeşitli inkâr ve İftira yoluna saparak hareket edenlerde, basîretsiz ve hakkı görmeyen münkirlerdir. Kur'anı kerimde şöyle buyurulmuştur Şüphesiz îsanın babasız dünyaya gelişi, Âdemin hâli gibidir.»Ali İmran, 59 Diğer âyet mealleri Sonra onu İsayı, annesi yüklenerek kavmine getirdi, ona meryeme dediierki Ey meryem! Doğrusu, sen acâib bir şey babasız çocuk getirdin. — Ey Harünun soy itibari ile kız kardeş,!! senin baban kötü bir adam iffetsiz bir kadın değildi. — Bunun üzerine Meryem onlara cevab kasdı ile çocuğa işaret etti. Onlar Biz beşikteki çocukla nasıl konuşuruz, dediler. — Ailâhın bir mucizesi olarak beşikteki çocuk Isa dediki Ben gerçekten Allanın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni bir peygamber yapdı. Beni Her nerede olsam mübarek kıldı ve hayatta bulunduğum müddet, bana namazı ve zekatı emretti» Meryem sûresi, 27-31 Hadîsi şerifde geçen ruh» kelimesi hakkında bir kaç cümle arz edelim, şöyleki a Isa aleyhisselâm, babanın sulbundan olmayıp direk ilâhi irâdenin tecellîsi ile yaratılmasından dolayı ruh» denilmiştir. b veya Allâhü teâîanın izni keremi ile İsa aleyhisselâm, mucize olarak ölüleri dirüttip bir nevi ruh verme gibi olduğundan ona ruh» denilmiştir. c veya ruh ve cesedden mürekkeb olan. Hz. İsa aleyhisselâm, ruh sahibi olan bir babanın veya bir canlının menisinden hasıl olmadığından ona ruh» denilmiştir. d Veya Cebrail Aleyhisselâm-ı cenâbu hak gönderip anası Hz. Mer-yemin gömleğinin altından ayağına üfürmesi ile hâmile kalıp menînin kirlerinden hiç bir şeyin olmaması ve bu şekilde dünyaya gelmesinden dolay; Hz. Isa aleyhisselâma, ruh» denilmiştir. Bu maddelerin bâzı yönleri çeşitli âyeti kerîmelerde beyan edilmiştir, kıyamette de aynı halın olması ile ilgili hitab tecelli edecektir. Nitekim bir âyeti kerîmede şöyle beyan edilmiştir Allah o zaman kıyamette şöyle diyecek Ey Meryem oğlu İsa! hem senin üzerindeki, hem anayın üzerindeki bunca nimetimi hatırla. Hani ben seni Cebrail i!e desteklemiştim. Beşikde ikende, yetişkin ikende sen insanlara söz söylüyordun. Hani sana kitabı yazı yazmayı, hikmeti, Tevrâtı ve ncili öğretmiştim. Hani benim iznimle çamurdan bir kuş suretinin benzerini tasarlıyordun, içine üfürüycrdun da benim iznimle bir kuş oluveriyordu. Hem anadan doğma kor ile abrası da benim iznimle iyi ediyordun. Hani ölüleri, benim iznimle hayata kavuşturuyordun. Hani israil oğullarını senden defetmiştim seni öldürememişlerdi}. Kendilerine açık mucizeler getirdiğin zamanda, içlerinden o köfredenler şöyle Bu aşikâr bir büyüden başka bir şey değildir, demişti.» Mâido sûresi, 119 Cennetle cehennemin hak ve var olduğuna dairde pek çok ilâhi hükümler, kur'anı kerimde mezkûrdur. Adem Aleyhisselâmın kendisi ile ailesi Hz Havvanın cennetten çıkarılışları ve müttekîler için cennetin hazırlandığını beyan eden âyetleri, cennetin hak ve el'an ^Jor olduğu, keza cehenneminde Kâfirler için hazırlandığını mâzî sığası ile beyan etmiştir. Erbabı mütealaa, akâid kitablanna müracaat eder, [126] Tercümesi 28 - 27 Amr ibnil As dan mervîdir, demiştir — Nebiyyi Ekrem sallallâhü aleyhi veselleme geldim ki Ey nebiyyi Muhterem! sağ elini uzat da sana bîat edeyim, Resûlüllâh hemen elini uzattı, bende elimi geri çektim. — Bunun üzerine Resûlülla h Hatırına ne geldi ey Amr?» dedi.' — Bende Nefsimi bir menfeat karşılığında şartlamak istemiştim, de< dim. — Resûlüllâh Neyi şartlamak istiyorsun?» buyurdu. — Dedimki Müslüman olduğumda afv olunmamı istiyorum. — Resûlüllâh buyurdu ki ; Ey Amr sen bitmezmisin ki İslâm, müslümanltkdan evvtl geçeni küfrü ve günâhı yok eder, Hicretde, hicretten evvel işlenenleri yok eder ve hacc da, haccdan evvel işlenenleri yok eder!» Ebt Hüreyre den mervî şu iki hadisi kudsiyi Allâhü teâlâ buyurdu Ben azîmüşşan şirk koşanların şirkinden beriyim» diğeri, Büyüklük, benim gömieğimdir.» İlerde Riya ve kibir böbındo inşa Allah zikredeceğiz. [127] İzahat Râvî Amr ibnil As Mekke-i mükerremeli ve kureyş kabılesinden-dir. Hicretin yedinci senesi Hayberin fethi yılı müslüman olmuştur veya hicretin sekizinci senesi mekke-İ mükerremenin fethinden altı ay evvel müslüman olmuştur. Resûlüllâhın huzuruna, Amr bin As Hölid bin Velid ve Osman bin Talha hazretleri birlikte geldiler. Evvelâ Hz. Hâlid girdi müs-lüman oldu, bîat etti, sonra Hz. Amr bin As girdi müslüman oldu, biat etti ve geçmiş günahlarının afvini diledi. İşte o zaman Resulü Ekrem efendimiz şöyle buyurdu İslama girmek ve hicret etmek, evveîce işlenenleri yutar bitirir.» Ahmed bin Hanbel Amr bin As, muhtelif zamanlarda mısır valiliğinde ve ordu kumandanlıklarında bulunmuştur. Ebu Musa El'eş'arînin karşısında Hz. Muâviye tarafından hakem tâyin edilmişti. Hâdise târih ve siyer kitablarında meşhurdur. Amr bin el As Mısır valisi iken 43. sene-i hicrîde vefat etmiştir. Allah ondan razı olsun. Hadisi şerifde, İslam, Müslümanlıkdan evvel geçen küfür ve günahı yok eder» cümlesindeki hüküm, islâm diyarında olmayıp kâfir diyarında olan harbîler hakkındadır. Yani kâfir memleketinde yaşayan bir kâfir, islâmı kabul eder müslüman olursa, Allah hakkı olsun, kul hakkı olsun, ne gibi günahları var ise afv olunur. Anadan doğma tertemiz bir çocuk gibi müslüman-dır. Fakat islâm diyarında yaşayan zimmî vatandaş kâfirler müslüman olurlarsa, onlardan Allâha ait olan küfür ve günahlar bağışlanır, tertemiz olurlar. Kulların hakkı ise, helallaşma veya afv ettirmeden bağışlanmaz. Zira islâm diyarında yaşayan ve oranın islam hükümlerinin infazını daha evvel kabul etme ve bilme hâli gerektiğinden kul hakları afv olunmaz. Tâki helâl ettirilip bağışlattırıiırsa, o zaman ilâhi afve mazhar olunur. Hadisi şerifde, Hicret iie haccın» geçmiş günahları bağışlatma meşe-leside yine zulüm ve kul haklarına tecâvüzde bulunmaların dışındaki günahlar afv olunur, demektir. Zira zulmün ve kul haklarının isiâm diyarında ve müslüman halinde işlenmeleri, o günahların sahibleri ile helalllaşma veya afv ettirme yoluna baş vurmak suretiyle ilâhi afv olabilir. Yani hukûkullahın her çeşidi, Ressûlüllâhın diyarına hieret eden harbînin, islâmı kabul edip hicret etmesi ile afv olunur, ve Hacca giden bir müs-lümandanda, hukûkullahın büyüğü gücüğü bağışlanır. Hukuku ibâde gelince, bütün ulema ve müctehidlerin icma-ı ile afv olunmaz. Hukûkullahın afvi içinde, hacca giden kişinin hac esnasında, dedi kodu, fışkı fucûr ve kavga gürültü yapmadan hac etmesi gerektiği âyeti kerîme ve hadîsi şeriflerde beyan edilmiştir. Riya ve kibir hakkında vârid olan hadîsi kudsilerin açıklamaları, bahislerinde gelecektir. [128] Îmanla İlgili İkinci Fasıl Tercümesi 20 - 28 Muaz ibni cebel den mervidir, demiştir — Dedimki, yâ Resûlellah bana bir amel haber verki, o emel} beni Cennete katsın ve Cehennemden uzaklaştırsın. — Bunun üzerine Resûlüllah buyurdu Eibet sen büyük bir İşden sordum, O iş Aüâhü teâfânın müyesser kıldığı kimseye kolaydır ve şudur — Aüaha libâciet edersin, ona hiç bir şeyi şerik koşmazsın, Namazı kılarsın, Zekâtı edâ edersin, Orucu tutarsın ve beyti şerifi hacc ziyaret edersin.» — Bundan sonra Resûluilah buyurdu ki — Kulak ver bana ! sana hayır kapılarını haber vereyim? bâzı rivayette. Evet haber ver, dir Resûluilah şunları saydı Oruç örtücü ve koruyucu bir sadaka; Suyun ateşi söndürdüğü gibi, hatayı söndürür. Ve gecenin yarısında bir adamın kıldığı namaz da hayır kapılarından dır. — Bundan sonra Resûluilah şu mealdeki âyetler^okudu Yan'arı yataklarından uzaklaşır, korku ve ümidjle Rablerine düâ ederler. Kendilerine rızıklandırdığımız şeylerdende hayra harcarlar. — Artık onfar için, yapmakda olduklarına mükâfat olarak, gözlerin aydın olacağı nimetlerden kendilerine neler gizlenmiş bulunduğunu kimse bilmez.» Secde Sûresi, 16-17 — Sonra Resûluilah buyurdu — Dikkat et sana işin başını, direğini ve en yüksek zirvesini bildıire-yimmi?» — Dedim ki Evet bildir ya Resûlellah! — Resûluilah buyurdu İşin başı İslâm, işin direkler,'; Namaz ve işin en yüksek zirveside ct-haddır.» — Sonra Resûluilah buyurdu Sana bütün bunların esasını ve başını haber vereyim mi?» — Dedim ki Evet haber ver ya Allanın nebisi! — Bunun üzerine Resûluilah dilini eli ile tuttu ve buyurdu Buna diline manî ol, üzerme hücum ettirme.» — Hemen dedim Yâ nebiyyallah! Biz konuşduğumuzla cezalanacak-mıyız? — Resûluilah buyurdu Annen seni yitirsin ey muaz!, İnsanlar yüzleri üzerine veya burunları üzerine veya dillerinin mahsul'arı üzerine Cehenneme düşmeyeceklerini zannedersin? elbette böyle düşecekler. » Hadisi; Ahmet, Tirmizi ve İbni mace rivayet etmişlerdir, ve Tirmizî hadîs, hasen ve sahihdir, demiştir.} [129] Tercümesi 30 - 29 Ebî Ümame den mervîdir, demiştir Resûluilah buyurduki Bir kimse, Al!ah için sever, Allah İçin buğzeder, Allah için verir ve Allah için meneder vermez se, işte o kimse, muhakkak kâmil îmana ermiştir.» [130] İzahat Râvî kimdir? Hz. Ebî Ûmâm^/bâhilî ilk zamanlarda Mısırda sakin olup sonra Humusa nakli meker. sden ve sıffiyn muharebesinde Hz. Ali in yanında yer alan sahâbîdendir. Sahabelerden en çok yaşayan ve pek cok hadîs öpretip nakledenlerden birisidir. Nakledip öğretmeyi yapdığı yer, çoğunluk la Şam olmuştur. Yetmiş bir 71} yaşlarında iken hicretin seksen altı 86 tânnınde bamaa vefat etmiştir ve Samda vefat eden sahabelerin en sonuncusudur. Allah ondan razı olsun. Hadîsi şerifde, bir kişiyi Allah için sevmenin, Allah için buğz etmenin, Allah için verip, Allah için vermemenin, kâmil bir îmana kavuşmanın neticesi olduğu beyan buyurulmaktadır. Yani sevişmeler, rızayı bâriye uygun 'olacak, iyilik ve hayır yollarında sevişip yardımlaşıiacak, dünyevî ve nefsânî hiç bir garaz olmayacaktır. Keza bir kişiye buğzetmek de, o kişinin kötülüğünden ve kötü amellerle meşkul olduğundan o kötü amellerine karşı nefret edip buğzetmek, nefsâni bir garaz ve intikamı taşımaması hâlinde makbuldür. Bir kişiye yardım, ödünç ve iyilikde bulunmak veya taleb edilenleri o adamın kötülüğünden veya kötü yollarda harcayacağından dolayı Allâhın rızasını tahsil etmek gazabı ilâhîsinden uzak oimak maksadını taşıyarak verilmeyen veya red edilme hâlide, îmanın kemal ve fazilete erişmenin neticesidir. Allah için sevişmek ve Allah için buğzetmek hakkında misallı izahat, baş tarafda geçen hadîsi şeriflerin altında beyan edilmiştir. [131] Tercümesi 31 - 30 — Yukardaki hadisi şerifi İmamı Tirmizî Muaz Bin Enesten takdimli ve tehirli olarak rivayet etmiştir. Ve bunun rivayetinde, O kimsenin îmanı, muhakkak kemâle ermiştir.» şeklinde ifâde edilmiştir. [132] İzahat Rövî kimdir? Hz. Muaz İbni Enes Muaz bin cebelden başka bir sahâbîdir. Ah-med bin hanbel, Ebû Dâvud, Nesâî, Tirmizî ve ibni mâce-nin sünenlerinde bu zâtın rivayeti ile hadîsi şerifler mezkûrdur. Meselâ .- Süneni Tirmizide bu zattan rivayet edilen şu hadisi şerif mezkûrdur Bir kimse, muhtelif elbiseleri giymeye kudreti olduğu halde sâde tevâ-zuundan dolayı terk edip geymezse, Allâhü teâla o kimseyi mahşerde halkın başı üstünde çağıracak, îman süsleri ile zinetlenmiş elbiselerden dilediğini giymekle muhayyer kılacaktır.»[133] Hz. Muaz bin Enes Mısırda sakin olup yaşamıştır. Vefat târihi bulunmamıştır. Allah ondan razî olsun. [134] Tercümesi 32 - 31 Ebû zer den mervidir, demiştir Resûlullah buyurdu Amellerin efdalı, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.»[135] Tercümesi 33 - 32 Ebû Hüreyre den rivayet olunmuştur, demiştir Resûlullah buyurdu Müslüman o kimsedirki, dilinden ve elinden müslüman'ar salim olur. Mü'minde, insanların kanları ve mallan ondan emin olan kimsedir.»[136] Tercümesi! 34 - 33 Beyhakî îmanın Şubeleri babında» Fadâlenin rivayeti ile yukarda geçen hadisi şerifin devamına şu cümleleri ziyade etti Mücâhid Allaha itaat yolunda nefsi ile cihâd eden kimsedir. Muhacir ise, hatâ ve günahlardan kaçınan kimsedir.» [137] İzahat Râvî kimdir? Hz. Fadâle Medîne-i münevvere de Evs kabilesine mensup Ensârı kiramdan bir sahâbîdir. İlk defa uhud muharebesine katıldılar ve ondan sonraki muharebelerin hepsinde hazır bulundular. Sûre-i fetihde beyan edilen ağacın altında bîat edenlerdendi. Şama, cihad maksadı ile gidenlerdendir. Daha sonra şama nakli mekan etti, orada sakin oldu ve sıffînde Hz. Muâvi-ya tarafından hâkimlik yetgisi verilmişti. Vefatı, Hz. Muaviyenin riyaseti zamanında samda hicretin elli üçüncü 53. târihinde vefat etmiştir. Allah ondan razî olsun. Hadîsi şerifde, mücahid ile muhacir en güzel tarif ile îzah buyurulmuştur. Bu hadîsi şerifi tekrar tekrar okuyup ezberlemek ve hükmüne göre amel etmek en güzel ve en doğru yoldur. Günümüzde nefislerinin arzusu olan makam, mansıp, !şöhret, mai, mülk, emsali hırslar içinde hırçınlaşmış ve gözleri, gönülleri kendi çıkarlarından başka bir şeyi görmeyip düşünmeyen pek çok muhterisler, hatta namaz ve abdestle ilgileri görülmeyen, riya, kibir, ucüb, hased ve buğz hastalığına kapılmışlar, kendilerine mücâhid süsü veriyorlar. Veya dalkavukları onlara Mücâhid» diyorlar. Büyüklerine saygı göstermeyip, küçüklerine şefkat da bulunmayan, hocasına ve babasına isyan eden, hak hukuk tanımayan, içkici, kumarcı, dansçı, zinacı ve iftiracı olan müfsitlerede Mücâhid» ve bu hayat içinde ölenlere de Şehid» diyenleri görüyoruz, duyuyoruz. Meselâ ; Bir zaman Gazetenin birisi yazmıştı, bir yerde dans ederken Kodaman sayılanlardan birisi öirrıüş, hemen aveneleri o adama şehid» tâbirini söyleyip yazıyorlar. Ne tuhaf ve ne acâibliktir. Küfür ve kötülük hakkı gören göz ve kalblerini bürüyünce doğruyu göremiyor ve anlayamıyorlar. [138] Tercümesi 35 - 34 Enes den mervidir, demiştir Resûlullah bize hutbe îrad etti ve hutbede ancak şöyle buyurdu [139] Kendisi için emânet olmunmayan yani, emânete riâyet etmeyip hiyâ-netlik eden kimsenin kâmil îmanı yoktur. Ve verdiği sözü yerine getirmeyen kimseninde dininde kemal yoktur.» [140] Îmanla İlgili Üçüncü Fasıl Tercümesi 36 - 35 Ubâde bin Es sâmit den mervidir, demiştir Resûlullah den işittim buyuruyordu [141] Bir kimse lâilâhe illallah, Muhammedürresûlüllah - Allahdan başka ilâh yoktur. Muhammed de onun Resulüdür, diyerek şehâdet getirirse yani bu kelime-i tevhidi söyler ve o inancı ilede ölürse, Allâhü teâla o kimseye Cehennemi haram kılar.» [142] Tercümesi 37 - 36 Osman bin Affan dan mervidir, demiştir Resûlullah buyurdu [143] Bir kimse, Lâilâhe illallah - Allahdan başka ilah yoktur kelime-i tevhidin manasını bildiği halde inanıp söylediği halde ölürse, O kimse muhakkak Cennete girer.» [144] Îzahat Râvî kimdir? Hz. Osman bin Affan Emevî sülâlesinden ve kureyş kabîlesin-dendir Vâni mekke-i mükerremelidir. İlk müslümanlardandır. Resulü Ekrem efendimiz Dârul Erkama» girmezden evvel Hz. Ebû Bekirin delâleti ile rasûlüllâhın huzuruna gelip müslüman olmuştur. Habeşistana iki sefer hicret edenlerdendir. Resûlüllâhın kerimesi ve ken di zevcesi olan Hz. Rukiyyenin hastalığından dolayı Bedir,Savaşında hazır bulunamamıştır. Muharebede bulunmadığı halde rasûlüllah önada ganimetten senim ayırmıştı. Sulh için mekkeye gittiğinden hudeybiye sulhunda da bulunammaıştır. fakat Bîatürrızvanda efendimiz bir elini Hz. Alinin eli üzerine koymuş ve işte bu Osman içindir» buyurmuştur. Peygamberimizin Rukıyye ve Ümmü Külsüm isimli iki kızını aldı ğından dolayı kendisine Zihnûreyn -'iki nur sahibi» denilmiştir, Resûlüllâhın damadı muhteremi Hz. Osman üçüncü halîfe-i rasuldur. Beyaz tenli, güzel yüzlü, haya sahibi bir zâtı âlî cenab idi. Hilâfeti, on iki seneden bir kaç gün eksik olmuştur. Vefatı, Muharrem ayının ilk günlerinde Mısırdan isyan edip gelen âsîler tarafından hicretin yirmi dördünde seksen iki yaşında Kur'âm Kerimi Okur halde iken şehid etmişlerdir. Ve bir cumaertesine rastlayan günde cennetül Bakîa defn olunmuştur. Allah ondan razı olsun. Hadîsi şerifde; lâilâhe illallah» kelime-i tevhidine Muhammedürrasû-lüllah» in beraber söylenmemesi nedendir acaba?! Lâilâhe illallah, kelime-i tevhîdî artık bir alem olmuştur. Bu kelimeyi söyleyip tasdik eden kimse, Muhammedürresûlüllah» kelimesinide ikrar ve tasdik etmiş demektir. Bu sebeble sâdece lâilâheillallah - Allahdan başka ilâh yoktur, kelimesi ile iktifa edilmiştir. Hadîsi şerifin sonuç hükmü ile ilgili malumat, yukarda geçmiştir. Oraları tekrar okumak faydalı olur. [145] Tercümesi 38 - 37 Câbir den mervidir, demiştir Resûlullah buyurdu Vâcib kılan iki şey vardır.» — Bir adam dedi Yâ Resûlellah! Vâcib kılan iki şey nedir?[146] — Resûlullah buyurduki Bir kimse, Allâha bir şeyi şerik koşduğu halde ölürse, Cehenneme girer Cehenneme girmesi vâcib olur. Ve bir kimsede, Allâha bir şeyi şerik koşmadığı halde ölürse, muhakkak Cennete girer yani. Cennete girmesi vâcib olur.» [147] Îzahat Râvî Hz. Câbir kimdir? Hz. Câbir Ensâri kiramdan meşhur Câbir bin Abdillahdır. Bu meşhur sahâbî, aynı zamanda çok hadis rivayet edenlerdendir. Resulü Ekrem efendimizle beraber. Bedir ve ondan sonra vâkî olan muharebelerin hepsinde hazır bulundular. Şama ve Mısıra gitmişlerdir. Ömrünün son zamanlarında gözleri görmez olmuştu. Pek çok kimse, bu 7atdan hadîs, nakletmişler-dir. Resûlüilahdan bin beşyüz kırk 1540 hadisi şerif rivayet etmiştir. Vefatı, doksan dört 94 yaşında iken hicretin y+miş dördüncü senesinde Medîne-i Münevverede vuku bulmuştur. Bir rivayette medîne-i mü-neverede vefat eden sahabenin en sonuncusudur. Allah ondan razî olsun. Hadîsi şerifde beyan edilen hükmü rasul, gayet açıktır. Allâhü teâlaya bir şeyi ortak koşan kimse, müşrik ve kâfir olması hasabi ile cehennemde ebediyyen azab olunmaları ilâhî adaletin tecellısidir. Zira dünyada Ailâha şirk koşan ve isyanda bulunanların cezalarının verilip icra edileceği yer, dünya değil, âhirettir. Orada zâlimlerden intikamını alacaktır. Allâhü teâla elbette böyle müşriklere şımarıklıklarının cezası olan cehennem ateşi ile cezalarını verecektir. Bir kimsede, Allâhü teâlaya hiç bir şeyi ortak koşmayıp cenabı hakka hulûsu kalb ile inanıp ibâdetine devam ederken ölürse, işte bu itaatkâr kulun varacağı yerde, ebedî seâdet, huzur ve neşe yeri oian cennettir. Zira cenâbu hak böyle kullarına cennetini hazırladığını vâd edip söz vermiştir. Bu sebebden ihlaslı mümin kullarını cennetine katacaktır. Kâmil îmana sâhib olupda ihlas üzere ölen müminler, elbette çok mutlu kişilerdir. Çünkü ebedî seâdete nail olacaklardır. [148] Tercümesi 39 - 38 Ebû Hureyre dan mervidir, demiştir Biz, Resûlullah in etrafında idik ve bizimle beraber bir Gurup Cemâat içinde Ebû Bekir ve Ömer da vardı. Resûluilah aramızdan kalkdı Ve yanımıza gelmesi gecikmişti. Biz bu hâli görünce bir düşmandan kötülük isabet etmesinden korktuk. Muzdarib olduk, kaldık. Muzdarib olanlardan ilki, ben idim. Resûlullah in durumuna muttali olmak kasdı ile meclisden çıktım, tâ Ensardan Medineli sahabeden Beni Neccâra âid bahçeye gelinceye kadar tâkib ettim. Bahçenin etrafını dolaş-dım, acaba bahçenin bir kapısını bulabilirmiyim? diye Fakat hiç bir kapı bu lamadım. — Hemen gördüm ki, küçük bir nehir hâriçdeki kuyudan duvara ortasından bohçeye giriyor. — Küçük bir nehir bir su kanalıdır. — Ebû Hureyre dedi girmeğe gayret ettim ve Resûlullah efendimizin yanına dizleyerek sokulup girdim. — Bunun üzerine Resûlullah Sen Ebû Hureyresin değilmi?» buyurdu. — Ebû Hureyre Evet ben Ebû Hureyreyim Yâ Resûlallah! dedim. — Resûlullah buyurdu Dileğin nedir?» — Dedim ki Sen bizim aramızda idin, kalkdın ve uzun müddet yok olup yanımıza gelmedin. Bunun üzerine biz, her hangi bir düşmandan sana bir kötülüğün isabet etmesinden korkduk ve bu halden muzdarib olduk. Hemde üzülen kimselerin evveli ben idim. İşte bu sebebden sizi tâkib ettim, bu bahçeye geldim. Girmek için tilkinin diz üstü sürünerek girmeye çalıştığı gibi çalışdım. Ve bu insanlarda arkamda idiler. — Bunun üzerinö Resûlullah Ey Ebâ Hureyre!» dedi ve iki nâlinini bana verdi. Hemen Resûlullah tekrar buyurdu Ey Ebâ Hureyre! şu iki nâlinfe git, şu duvarın arkasında kaibi itmi'nan-!a lâilâhe illallah - Allahdan başka ilah yoktur, diyerek şehâdet eden bîr kimse sana mülâki olursa, o kimseyi Cennetle tebşir et.» — Ebû Hureyre dedi ; İlk defa mülâki olduğum karşılaştığım kimse, Ömer oldu. — Hemen Ömer dedi ki Ey Ebâ Hureyre! bu iki nâlin nedir? — Ben dedim Bu iki nâlin Resûlullah efendimizindir. Beni bunlarla, kalbinin itmînânı ile lâilâhe illallah - Allahdan başka ilâh yoktur, diyen kimseye mulâkî olduğumda o kimseye Cenneti tebşir edeceğim. — Bunun üzerine Ömer benim iki Göksümün üzerine vurdu ve derhal ben o vurulmanın şiddetinden oturağımın üstüne düştüm. — Hemen Ömer Dön yâ Ebâ Hureyre, dedi. — Bunun üzerine bende Resûlullaha döndüm. Ağlayacak şekilde iltica ettim ve Ömer beni tâkib etti. Bakdım ki, hemen Ömer izim üzere arkamda idi. — Resûlullah buyurdu Ey Ebâ Hureyre! Seni ne dönderdi?» — Hemen ben dedim Ömere tesadüf ettim, senin beni gönderdiğin şeyi ona haber verdim. Bunun üzerine benim iki Göksüm arasına şiddetli şekilde vurdu. Makâdımın üstüne düştüm. Ve bana dön dedi. — Hemen Resûlullah buyurdu Ey Ömer! Seni işlediğin şeye Ebî Hureyreyi tebliğden men etmeyi ve geri dönmesini emrettiğin şeye sevk eden nedir?» — Ömer dedi ; Anam, Babam sana feda olsun yâ Resûlellah! Ebâ Hureyre'yi iki nâünle lâilâhe illallah - Aiiahdan başka ilah yoktur ke-İime-i tevhidini kalbi ile mutmain olarak söyleyen kimseye mülâki olursa, Cennetle tebşir etmesi iîe gönderdinmi? — Resûluilah buyurdu Evet». — Ömer dedi Bunu işleme!. Zira insanların bu söz üzerine îti-mad edip amel ve Cihaddan geri durmalarından korkarım. Binâen aieyh onları insanları tebşiratsız olarak bırakda çalışsınlar.[149] — Resûlullah buyurdu Ey Ömer! Onları insanları serbest bırak» [150] Tercümesi 40 - 39 Muaz bin Cebel den mervidir, demiştir. Resûlullah bana buyurdu ki Cennetin anahtarları, Lâiîâhe illallah - Allahdan başka ilâh yoktur. diyerek Şehâdet etmek inanarak söylemek tir.» Ahmed[151] Tercümesi 41 - 40 Osman den mervidir, demiştir Nebiyyi Muhterem in ashabından bir kısım erkekler, -Resûlül-lahın vefatı üzerine mahzun oldular, hatta bâzıları bu dînin sona ermesi vesvesesine kapıldılar. Osman dedi — Bende onlardan dinin sona ermesi ve nurunun sönmesi vesvesesine kapılanlardan idim. Bir zaman ben otururken Ömer yanıma uğradı ve selâm verdi. Fakat ben-Musîbetin şiddetinden-Onun selâmının farkında olmamışım. Bunun üzerine Ömer beni Ebû Bekire şikâyet etti. Sonra her ikisi benim yanıma geldiler ve beraber selâm verdiler bende selâmlarını aldım. — Hemen Ebû Bekir dedi Kardeşin Ömerin selâmını red ettirmeyen saik nedir? —Bunun üzerine ben dedim ki Ben onu işlemedim yâni terk ettiğimi bilmiyorum. — Ömer dedi Evet, Vallahi işledi yani, selâmımı almadı. — Osman Dedimki Vallahi senin bana uğrayıp selam verdiğini hatırlamıyorum, dedi. — Ebû Bekir Ömere dedi Osman tasdik olundu. Ey Osman seni o işi selamı anlamakdan büyük bir şey vefatı nebî meşgul etmiştir. — Bunun üzerine ben Osman Evet hakikat böylecedir, dedim. — Ebû Bekir O büyük iş nedir? dedi. — Ben Osman Allâhü teâla* bizim şu işden Cehennemden kurtuluşumuzu sormazdan evvel nebisinin ruhunu kabzetti. dedim. — Ebû Bekir dedi. ondan Cehennemden kurtuluşdan Ona Re-sûiullâha sordum. sen ona Cehnnemden kurtuluşa daha lâyıksın bu kurtuluş nedir?. — Ebû Bekir dedi Dedim ki Yâ Resûlellah! Bu işin kurtuluşu Cehennemden kurtuluşu nedir?[152] Ammime yâni, Ebû talibe aı-zettiğim de onun reddettiği kelimeyi, kelime-i şehadet veya tevhîd-i benden kabul eden kimsedir, işte o kelime o kimse için Cehennemden kurtuluştur.» [153] İzahat Vefatı nebiden mütevillid, ashabın arasında meydana gelen şaşkınhk-dan bir hali okumuş oluyoruz. Resûlüllahın âhirete irtihâli ile dîninin söneceği veya dinin hükümlerinin terk edileceği vehmine kapılanlar arasında Hz. Osmanda bulunuyor. Evet insan oğlu beşer şaşar, hele bilhassa çok acı musibet ve belalar, acılar karşısında yerli şaşkınlığa uğrar. Ne yaptığını ne yapacağını, ne söylediğini ve ne söyleyeceğini bilmez, şaşırır. Ölçü terazi olmadan rast gele bir şeyler yapar ve söyler. Doğru eğri veya zararlı karlı yönlerini inceleyemez, araştıramaz. Hz. Osman da, dînin sahip ve vâznnın Allâhü teâla olduğunu ve bu dînin hükümlerinin kıyamete kadar devam edeceğini bilir. Fakat Resulü'-lanın vefat musibeti onu perişan etmişti. Onun içinde Dînin nurunun söneceğini vehmetme hâli zuhur etmiştir. Dinin vâzı-ı Allâhü teâla dâim ve bakidir ve dîninde kıyamete kadar baki kalacağını yüce Alla kitabı ilâhisinde çeşidli âyetleriyle beyan etmiştir. Cümleden bir tanesi mealen şöyledir <'On!ar müşrikler, Allanın nurunu şeriatını ağızlariyle sözleriyle söndürmek isteyorlar. Fakat kâfirler hoşlanmasalarda, Allah muhakkak nurunu tamamlamak istiyor.» Tevbe. sûresi, 32 Bu mevzuun daha geniş izahı, İslama sokulan Bid'ad ve Hurafeler» adlı eserimizin birinci ve ikinci ciltlerinde zikredilmiştir. Ayrıoa hemen ilerde 42. Hadisi şerifin izahındada kısa bir açıklama yapılmıştır. Yukardak okuduğumuz Hz. Osman in hâli gibi musibet ve belâların cok çeşidleri vardır. İmtihan ve îkaz için vakî olan belalara uğrayanların kusurlarına, yanlışlıklarına ve hatta ihmallerine karşı kızmayıp adamların hallerinden anlayıp mazur görmek en isabetli yoldur. Öyle ya bu ümmetin üçüncü derecede fazilet mertebesine yükselmiş ve en kamil îmana sahip olan bir zat, büyük musibetin karşısında şaşkın-'ığa uğrarsa, ondan derece ve mertebe itibarı ile her yönden aşağı olan kimselerde bu hal, elbette daha şiddetli ve daha acaib şaşkınlıklar olabilir. Ce-nâbu hak bütün ümmeti muhammedi, belâ, musîbet, ibtila ve imtihanlar kar- şısında, metanetli, sabır ve tahammül sahibi kişilerden olmaların! nasıb etsin ve tahammül nisbeti güç olan veya hiç tahammül edemiyeaeğimiz felâket, musibet ve belâları göstermesin, yükletmesin. Amin. Şu â/Ptı kerimenin hükmünü her zaman dileriz Allah bir kimseye ancak gücü yettiği kadar teklif eder yükler. Her kesin kazandığı hayrın sevabı, kendinedir. Ve yaptığı kötülüğün zararıda yine onadır. Ey Rabbimiz! Eğer unuttuk yahut kasdimiz olmadan haîa etmiş isek, bizi bundan dolayı hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yükîe-diğln musibetler gibi, bize ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Gücümüzün yetmediği şeyi bize yükleme,» Bakara sûresi, 286[154] Tercümesi 42 - 41 Mikdad den mervidir, ResûlulJah SAV den işitmîştir. Resûlullah buyuruyordu Yer yüzünde Şehir ve köy evlerinden hiç bir ev kalmaz, mutlaka her eve evde bulunan her insana Allâhü teâla islâm kelimesini, azizin izzeti ve zelilinde zilleti ile sokar. Yâ onları Allah aziz kılıp islam cemaatından kılar. Veya onları zelil kılar, islam ehiine boyun eğerler.»[155] — Mikdad dedim ki Öve ise din, olduğu gibi Allah iç;in gâlib olur.» [156] İzahat Râvî Kimdir? Hz. Mikdad Bin Amr elkindî ilk müslümanlardandır. Müslümanların beş veya yedincisidir. İslamlıklarını açıklayan ilk yedi kişiden birisidir. Habeşistana hicret etti, sonra tekrar mekke-i mükerremeye avdet etti. Hz. Mikdat Uhud muharebesinde ve ondan sonraki muharebelerin hepsinde hazır bulunmuştur. Medina-i Münevvereye üç mil mesafede Cerf» isimli yerde vefat etmiştir. Vefatından sonra Cennetül baki-a getirilmesi için Zübeyr bin Avvamâ vasiyet ettiğinden müslümanlar cenazesini omuzlarına alıp Cennetül Bakî-a getirip defnettiler. Doksan yaşında olan bu zatın vefatı, hicretin yetmiş üçüncü senesine raslayordu. Allah ondan râzi olsun. Yukardaki hadisi şerifin hükmü, en mükemmel şekli ile Hz. İsâ Aley-hisselâmın yer yüzüne tekrar indiği zaman görülse gerektir. Zira o zaman, islamı kabul etmeyenler öldürülecektir. Onun için her eve mutlaka islam girecektir. Hadisi şerifde beyan edilen hükmü Resule çok dikkat etmek lâzımdır. Zira pek çok kişiler, islamın yıkılacağını, zan ederler, arttk müslümanhk yok olur diyerek umutsuzluklara kapılan çeşidli zanlar ve şüphe ile karşılayanları görüyor ve duyuyoruz. Nitekim bir evvel okuduğumuz hâdise ve vakıada Resûlüllahın vefatından müteessir olup perişanlaşan sahabe arasında şaşkınlığa uğrayan Hz. Osman de bende dinin sona ermesi vesvesesine kapılanlardanım» demişti. Resûlüllahın vefatından sonra aynı hal Mekkeli müslümanlar arasında-da görülmüştü. Mekke-i mükerremede irtidat edenlerin karşısına Süheyl Bin Amr isimli bir sahabe hutbe irad ederek şöyle demişti . Ey Kureyş halkı! Siz en son müslüman olupda en evvel mürtedlerden o'mayın. Vallahi! azim bu din, güneş ile ayın doğup batması halîeri devam ettikçe dinde devam edecektir.» Kur'anı Kerime ve Resulü Ekrem efendimizin sünnetlerine inanan müminler, bu zatlara bakıp dikkat etmelidirler. Umutsuzluğa kapılma tehlikesi ile karşılaşınca, hemen ilâhî ayetleri ve peygamberimizin mübarek cümlelerini okuyup rahata kavuşmak gerekir. Dinin dâim ve bakîiliği ve hatta her şeyin üstünde ve galip olduğunu ve olacağını beyan eden bir kaç hüküm daha nakledelim. Bir âyeti kerime meali şöyledir Hiç şüphe yokki, Kur'anı biz indirdik biz ve muhakkakki onu, tağyir ve tepdilden biz koruyup muhafaza edeceğiz.» Hicir sûresi, 9 Diğer âyeti kerime meali O Allah, Peygamberini hidayetle ve hak din ile bütün dinlerin üzerine geçirmek için gönderendir. Velevki müşrikler, hoş görmesin.»Tevbe sûresi, 33 Diğer âyeti kerime meali Allah şöyle hüküm vermiştir İzzi celalim hakkı için, muhakkak,] hem ben azimüşan galip geleceğim, hem Peygamberlerim. Şüphesiz Allah çok kuvvetlidir her şeye galipdir.» Mücâdile sûresi, 21 Diğer âyeti kerîme meali Allanın yarattığı bu dini değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. İşte dos doğru din budur. Fakat insanların çoğu hak dininin islam olduğunu bilmezler.» Rum sûresi, 30 Peygamberimiz bir hadisi şerifde şöyle buyurmuştur Nefsi Muhammediyem yed,i kudretinden olan Allaha yemin ederimki, elbet sizin içinize Meryemin oğlu îsa AS m inmesi yakın zamanda olacaktır. Adaletle hüküm verecek, putları kıracak, hınzırı öldürecek, {islam düşmanlarından cizyeyi kaldıracak ve mal çoğalacaktır, o haldeki zekat ve sadakayı Hiç bir ferd kabul etmeyecek veya kabul edecek ehil fakir kalma, yacak.» [157]Emâlîde şu ibare manzumdur Muhammed Aleyh isselamın şeriatı, tebdil ve tağyir edilmeden her zaman kıyamete kadar baki ve daimdir.» Evet dünyanın son gününe kadar din bakîdir. Yok olmamış ve yok olmayacaktır. Daha geniş izahat İslama sokulan bid'at ve hurafeler» adlı eserimizin ikinci cildinin 54-70 sahffelerinde mezkûrdur. [158] Tercümesi 43 - 42 Vehb ibni Münebbih den rivayet olunmuştur, ona denildi ki; — Lâilahe illallah - AHahdan başka ilâh yoktur, Cennetin anahtarı de-ğilmidir? — Dedi ki Evet, fakat Cennetin anahtarı yalnız kelime-i tevhid değildir. Onun anahtarın dişleri vardır. — Binaen aleyh eğer anahtarın dişlerinide getirir işler sen, sana Cennet in kapısı açılır. Şayet anahtarın dişleri olan, namaz, zekat, oruç ve. hacc gibi ibâdetleri işlemezsen sana Cennetin kapası açılmaz.» Buharı[159] İzahat Râvî Hz. Vehb kimdir? Hz. Vehb bin Münebbih Ebû Abdillah San'ânî künyesi ile künye-lenen fâris oğullarından bir zattır. Câbir bin Abdillah ile Abdullah bin Abbasdan hadisi şerif işitmiştir. Bu sebeble tâbiîinden olduğu zikredilmiştir. Vefatı, hicretin yüz ondördüncü 114. senesinde vuku bulmuştur. Allah ondan râzî olsun. Yukardaki haberde açıklanan hükümler, müminin kuru bir îrnan ile yaşa-yamıyacağı ve âhiret seâdetinin de temininin mutlaka iyi bir amel ile veya amellerle olabileceği beyan edilmiştir. îman eden bir mümin, imanını muhafaza edib koruyarak o îmanla beraber nhlrete gidebilmesi için, abdest, gusül, namaz, zekat, oruç, hac ve hayrı hasanattan olan iyi amelleri işleyib kötü amellerden kaçınması lazım dır. Böyle iyi ameller, îmanı kuvvetlendirir ve ahiret seâdetinin teminine se-beb olur. Şayet iyi amelleri terk edib, yalan, iftira, zulüm, içki, kumar, zina, livata, gıybet, nemmam, hasutiük ve fesatlık gibi kötü amellerle meşgul olmak ise, İmanı kirletir. Sahibini tehlikeye götürür. Evet her anahtarın dişleri vardır, dişler olmadan kapı açılmaz. îmanın anahtarı, Lâilâhe illallah - Muhammedürrasûlüllah, dır. Bu îman anahtarı kelimei tevhîdinde dişleri, taharet, namaz, zekat, oruç, hac ve hayırlı amellerdir. Cennetin kapısını açacak olan îmanın anahtarı, Lâilâhe illallah - Muhammedürrasûlüllah-! sokup açabilmek için, anahtarın dişleri mesâbesin-deki iyi-amellerin bulunması lâzımdır. Huiasai kelam îmanın nuru ve ışığı olan kelimei tevhidi söyleyib kalb ile tasdik etmekle iş bitmez. O îmanı bir muhafaza altına almak gerekir. İyi amel de bulunmadan sâde kelime-i tevhidi söyleyen kimsenin îmanı, açıkda yanan çc-çevesiz bir lamba ve çıra gibidir. Hafif bir rüzgar veya hareketten hemen söner. Fakat o lamba ve çıra, bir çerçeve ve cam içerisine alınırsa, kolay kolay sönmez. Işıkdan istifade devam eder. Mümin de iyi amelleri işlemekle îmanını muhafazaya alarak her türlü tehlikeden korur, îmanla ahirete gitmeyi sağlamaya çalışırsa, cennetin anahtarını dişleri ile eline alıp atıirete giden ve oradada cennetin kapısını eliyle açabilecek bir kimsedir. İşte iyi amelleri işleyen kimseler, cennetin anahtarını eline afıp cennetin kapısını açarak ebedî seadete giren, girecek olan iyi amelleri işlemeyip kötü amelleri işler ve o haldede ölürlerse, o kimseler ellerinde anahtarın dişlerini bulundurmadıklarından, cennetin kapısını açamazlar, cennetin kapısı açılmaz. [160] Tercümesi 44 - 43 Ebû Hureyre den mervidir, demiştir Resûlullah buyurdu Sizin biriniz islâmını güzel ettiği takdirde, işlediği her iyilik için işlediği nin on mislinden yedi yüz 700 e kadar katlanarak yazılır.[161] — İstediği bir kötülüğün ise, işlenen kötülüğü ile Ailâha kavuşuncaya kadar yazılır.» [162] Îzahat Kulların dâima hayır ve iyilikde yarış yapmasını seven halikı zülcelâl, yapılan bir iyiliğe karşı niyyetlerin hulus derecesine göre ecrü mükâfat vermektedir. Hak teâla, bir hayır ve amele karşı enaz on misli mükâfat veriyor. İhlas ve iyi niyyet, rızayı bâriye daha fazla uygun olan iyiliklere, on mislinden yedi" yüz 700 misline hatta daha fazla ecrü mükâfat vermektedir. Kötü amelleri ise, ancak misli ile cezalandırmaktadır. Hadîsi şerif de şu mealdeki âyeti gerîmeye işaret vardır Kim, bir hayırlı iş ve güzel amelle ona on misli sevab vardır, Kimde bir günah ile gelirse şer işlerse oda ancak misfi ile işlediği günah kadarla cezalanır. Onlar gerek iyilik gerekse kötülük yapanlar, haksızlığa uğratılmazlar.» En'am sûresi, 160 Diğer âyeti kerîme meali Mallarını Altah yolunda infak edenlerin hâli, her başağa yüz dâneli yedi başak bitiren bir tohumun hâli gibidir. Allah dilediği kimseye daha kat kat verir. Allanın ihsanı, çok geniştir ve her şeyi hakkı ile bilendir.» Bakara sûresi, 261 Bu son âyeti kerîmede temsîli olan hüküm gereğince, tarlaya atılan bir dâne tohumdan yedi başak biteceğini ve her başak yüzer adet taneye sahib olarak ydiyüz adet olacağı ve Allah dilerse, yedi başaktan ve yüzer adet taneden fazla da yaratabileceğini beyan etmiştir. Evet her hangi bir iyilik ve hayırda bulunan kişi, o yapmış olduğu İyiliğin en az on misli mükâfatını elde edecektir. Hayır ve iyilikler, rızâyı bâriye uygunluğu ve niyyetin hulus derecesine göre, on mislinden yedyüz hatta yedibin misli ve hatta yetmiş bin misli ve daha da fazla ecri mükâfata nail olacağı âyeti kerîme ve hadîsi şerifde beyan edilmiştir. Yeterki hayır ve iyi ameller, cenâbu hakkın rızasına uygun olsun. Ziraatçı bir kişi, tarlayı zamanında nadas eder ve gerektiği takdirde ikiler, üçler ve ekme zamanında tarlanın tavına rastlatır, gübresi ve ilâcı ile beraber tohumu ekerse, tarlanın hakkını verir, emeğini son gayreti ile sarf- eder ve sulama ihtiyacı gibi hallerine dikkatle riayet ederse, o tarladan mahsul çok randımanlı olur. Cenabu hak, çalışanın emeğini korutur, kulun yüzünü güldürür, o emeğini zâyî etmez. Vadi Nahiyesi gereğince bir tane döneden yedi ulun ve her ulun ve kök-başakdan yüzer adet dâne vererek bire, yediyüz verir. Hatta bir döneden on, yirmi başak verib her başak da ellişer, yüzer adet tane mahsul verdiğide olur. Farz edelimki, bir taneden yirmi kök-başak olup her başakda da yüzer adet tane olsa, bire yediyüz değil, bire ikibin verilmiş olur. İlâhî hazînesinde çoktur. Dilerse bu kadar ve daha da fazla verir. Yeterki ondan gelen nimetler unutulmasın. Şükranla karşılansın. İşte bir adamda hayru hasanata koşar, yardım eder ve iyi amellerde bulunursa, bu ziraatçıya verilen maddi kâr ve kazanç gibi, bire on, bire yedibin, bire yetmişbin ve daha da fazla manevî kâr ve sevab vereceğini cenabu hak vâd etmiştir. İşlenen şer ve kötülüğe karşı da .katlama ve fazlalaştırırla olmadan günahın aynını yazıyor, yazdırıyor. O işlenen günah kadar cezalandıracağını, fazlalık olmayacağını beyan buyurmuştur. Hatta günah işlenince hemen yazdırmayor. Tevbe ve nedamet ederde hayra yazdırmayı sağlar diyerek bir müddet mehil ve tehir ettirib ondan sonra yazdırdığını Resulü ekrem efendimiz muhtelif hadisi şeriflerinde beyan buyurmuşlardır. Yukarda birinci hadîsi şerifin İzah kısmında nalkettiğimizi hatırlatırız. Cenâbu hakkın yüce ahlak ve merhametini, yeterki kullan bilib idrak etsinler. Yapdıkiarı hayır ve hasanatla şer amellerinin hiç bir zaman boşa gitmeyeceğini, iyilik olursa kat kat ecre nail olunacağını, şer olan amellerin ise, tevbe edilib nedamet edilmediği takdirde ya azabı ilahi veya afvi ilâhiye uğranacağını bilmek gerekir. Cenabu hak, bu hakîkatları düşünenlerden eylesin. Amin. [163] Tercümesi 45 - 443 Ebû Umâme den mervîdir, demiştir ki — Bir adam Resûlullah e îman nedir? diye sordu. — Resûfullah de buyurdu İyiliğin sent sevindirip, kötülüğünde yerindirdiği vakit, işte bu takdirde sen müminsin.» — O ada/n dedi Yâ Resûleliah! günah nedir? — Resûlullah buyurdu Nefsjne gönlüne bîr kötülüğü yapmak isteği geldiğinde onu hemen terk ve def, et. İşte o günahdır.» [164] İzahat — Râvî Hz. Ebî Ümâme hakkında gerekli malumat, biraz yukarda zikredilmiştir. Yabancı bir müminin peygamberimize gelib îmandan sual etmesine karşı, Resulü Ekrem efendimiz yukarda ikinci hadîsi şerifde görüldüğü üzere cebrâil aleyhisselâmın, îman nedir» diye sualına karşı verdiği cevabın başkası ile cevab veriyor. Acaba niçin böyle cevab vermiştir? Gelen kişinin îmanın esasından değil, îmanın alâmetinden sorduğunu anlayan Resulü Ekrem efendimiz, o adamcağızın soruş gayesine ve kendi emel ve amaline göre cevab vermiştir ve demiştirki; Senin kalbindeki îmanıyın varlığına delâlet eden îmanıyın alameti, iyi bir iş yapdiğında veya iyi amele gayret sarfedip neticeye erişdiğinde bu başarı ve muvaffakiyyetinden dolayı sevinirsen ve işlemiş olduğun bir kötülükden utanır, üzülür, peşiman olur, Allanın azabına müstehak olmandan nefsinde bir acı ve izdırab duyarsan, işte bu takdirde sen kâmil bir müminsin.» Günahın tarifi de gayet açıktır ki, insanın, kalbinde tereddüt hâsıl edip gönlünde rahat bırakmayan .her hangi bir şey, günah oluyor. Öyle olunca şüp heli Pazar mîdeyi bozar, kabilinden olan her şüpheli şeyi terk edip, insanın gönlüne temiz, iyi ve doğru olduğunda itminan hâsıl eden şeyleri işlemek en doğru yoldur.» Hadîsi şerifde beyan edilen İmanın tarifine dikkat etmeliyiz. Zira bâzı isnâd ve iftiraya alışkın insanlar, bir zatın söz ve yazısında değişik ifâde ve îzahı görünce hemen saldırırlar. Vay efendim îmanı yanlış tarif ediyor» gibi cümleleri yazanlar ve söyleyenler görülüyor. Hemen saldırmak doğru olamaz. Derinliğine tahkik ve tetkik etmek gerekir. Öyle saldırganlar, Pey-ğemberimizde de kusur aramaya kalkabilirler. Hakîki mümrnler ise, böyle sapıklara asla iltifat etmezler. Evet bir kişi, yapacağı bir iş hakkında gönlünde huzur ve iyi bir kanaat bulamazsa, o mes'eleyi hemen terk etmelidir. Velevki o yapılacak veya yapılmış iş hakkında bir fetvacıdan fetvada alınmış ise, o kişinin gönlü rahat etmiyor, bir ızdtrab duyuyorsa, yine terk etmelidir. Zira müfti, ifâdeye göre fetva verir. Belki ifade yanlışlığı ile sorulmuştur. Her ne ise, gönül rahatlığı vermeyen işi işlemek, günah olabilir. [165] Tercümesi 46 - 45 Amr İbnıi Anbese den mervidir, demiştir Resûlullah e geldim ve dedim Yâ Resûlellah! bu iş din üzere seninle beraber ofan kimdir? Resûlullah buyurdu Her hür ve köledir.» — Dedim ki İslam nedir? — ResûIuJlah buyurdu İslam, insanlara tatlı söylemek ve taam yedirmektir.» — Dedim îman nedir? — Resûlullah buyurdu Sabretmek ve sahavette bulunmaktır.» — Amr ibni Anbese Müsiümantn hangisi af daldır? dedim, — Resûlullah buyurdu ki Dilinden ve elinden müslüman salim olan zarar görmeyen kimsedir.» —Amr ibni Anbese dedi îmanın hangisi efdaldır? dedim. —Resûlullah buyurdu Güzel ahlakdır.» — Amr ibni Anbese dedi Namazın hangisi efdaldrr? dedim. — Resûlullah buyurdu Kunutu kıyam, kıraat veya huşûu uzun olan namaz dır.» — Amr ibni Anbese dedi Hicretin hangisi efdaldır? dedim. — Resûlullah buyurdu Rabbiyıin kerih ve kötü gördüğü şeyden kaçınmandır.» — Amr ibni Anbese dedi Cihâdın hangisi efdaidır? dedim. — Resûlullah buyurdu Atı öldürülen ve kanı akıtılan kimse nin Cihâdı efdal dır.» — Amr ibni Anbese dedi Saatlerin hangisi efdaidır, dedim.[166] — Resûiullah buyurdu Gecenin son yarısıdır.» [167] İzahat Râvî kimdir? , Hz. Amr bin Anbese ilk müslümanlardandır. Hatta müslümon lann dördüncüsü olduğuda söylenir. Sonra medine-i münevvereye hicret etmiş ve orada bir müddet ikâmet etmiştir. Şamada nakli mekan etmiş ve şamh sahâbîlerden sayılmıştır. Pek çok cemaat, kendisinden hadîsi şerif rivayet etmiştir. Bir üst hadîsi şerifin altında kısa bir cümle ile arzettiğimiz gibi, bu hadîsi rasulde de müslüman kişilerin îman ve amellerinin makbûliyetini belirten ölçü ve mihenktaşlan mesabesinde olan iyi amel ve faziletler, tekor teker sayılmıştır. [168] Tercümesi 47 - 46 Muaz ibni Cebel den mervidir, demiştir Resûlullah den işittim, buyurduki Bir kimse, Allâhü teâlaya bjir şeyi şerik koşmadan ona kavuşur, beş vakit namazı kılar ve Ramazan orucunu tutarsa, o kimse mağfiret olunur.» — Dedim İnsanlara müjdeleyimmi? Yâ Resûlellah![169] — Resûlullah buyurdu İnsanlara müminlere müjdelemeyi bırak, işlesinler.». [170] İzahat Rasûiü Ekrem sallailahü aleyhi vesellem efendimizin; İnsanlara müminlere müjdelemeyi terk et, işlesinler» Cümlesine dikkat etmek gerekir. Zira her hâlukarinde ümmetine şefkat kanadını geren ve bütün emel ve gayreti ümmetlerinin tehlikeye dûcar olmamalarıdır. Evet bu cümlesinde de aynı gayeler mevcuttur. Pek cok cahil ve avamdan olan kişiler, beş vakit namazı kılıp ramazan orucunu tutup başka farzları ihmal ederler ve gafletten gaflete dalarak kendilerini tembellik ve atâlete sürükleyerek tehlike çukurlarına atabilirler, düşüncesiyle yukarıdaki cümlelerini buyurmuşlardır. Ashabı kiramdan ihtisas sahibleri gibi havasdan olan âlim, kâmil, âbid,, zâhid ve mütteki kimseler, cennet umudu ve cehennemden korkma halide olmasa böyle kişiler, yine Allaha isyan etmezler. Zira onların goye-si, gece ve gündüz rızayı bâriyi tahsil etmektir. Nitekim bir hadisi nebevîde şöyle buyurulmuştur Allah suhaybe Rahmetini ihsan etsin, Allahdan korkmasadu, Suheyb, ona isyan etmez.» Suhayb Peygamberimizin değerli, âbid ve zahid sâhabelerinden-dir. Onun için bu zat Allahüteâla tarafından kendisine teminat verilerek azab olunmayacağını bildirse dahi, bu zat yine Allaha isyan etmez. Belki ibâdet ve taat ile meşkul olmanın müjdesini duyunca ibâdete daha fazla devam eder. İşte havasda olan zadlar, bu sahabe gibi ibâdet ve taat zevkine dalarlar. Yapmış oldukları bir kaç iyi amel ile iktifa edip durmazlar. Hatta öyle zadlar yatamazlar, boş oturamazlar. Mutlaka faydalı ve hayırlı bir amelle meşku! olac^^dır. Bir âyeli kerimede meâlen şöyle buyurulmuştur Onlar, o kimselerdirki, geceleyin namaz kılmak için yataklarından kalkarlar adeta yatakları, onları sokar, Rablerine azabından korkarak ve rahmetinden umarak dua ederler» Secde sûresi, 16[171] Tercümesi 48 - 47 Muaz ibni Cebel den mervidir, Muaz, nebiyyi Ekreme îmanın efdalı nedir? diye sordu. — Resûlullah buyurdu Allah için sevmen, Allah için buğzetmen ve Allanın meşgul olmasıdır.» — Muaz dedi Bu nedir? Yâ Resûlellah! — Resûlullah buyurdu Nefsine hoş gördüğün şeyi, insanlarada hoş görmen ve nefsine kerih Gördüğün şeyi, insanlara kerih görmendir.» [172] I Büyük Günahlar Ve Nifak Alâmetleri Babı Birinci Fasıl Tercümesi 49 - 1 Abdullah ibni mes'ûd den menfidir ^emiştir Bir adam dedi Yâ Resûlellah! Allâhin indinde hangi günah daha büyüktür? — Resûlullah buyurdu Ailâhü teâlaya misil ve nazır mahîûkata benzerlik isnad etmendir, halbuki o Allah seni yaratandır.» — O adam dedi Bundan sonra hangi günah daha büyüktür? Çocuğuyun seninle beraber taam yemesinden fakirlik ve rızkından korkarak onu öldürmendir.» — Adam dedi JB^ndan sonra hangi günah daha büyüktür? — Resûlullah buyurdu Komşuyun karısına zina etmendir». —, Bunun üzerine Ailâhü teâla Resulünün bu sözünü tasdik ederek şu mealdeki âyeti kerimeyi inzal buyurdu Onlar ki, Allanın yanına bir ilah daha katıp tapmazlar. Allanın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Kim, bunlar dan birini* yaparsa cezaya çarpar.» Furkan sûresi, 68 [173] İzahat Büyük günah Aslında İşlenen hatanın büyük kötülük olan ve o büyük kötülüğü işleyenin cezaya müstehak olması halindeki işlenen kötülüklerdir. Kendisine nisbetle daha aşağı isyanada, büyük günah» denilmiştir. Veya işlenen her hangi bir günah hakkında had ve ceza tayin edüen gü-nahdır. Yani zinanın haddi, bekar olana yüz değnek, şarab içene ve iftira edene seksen değnek vurulur. İşte bu gibi suçlar büyük günahdır.. Hulâsa haram ve yasak olan şeyleri işlemek ve yapılması farz olanları terk etmek, büyük günahdır. Günahlar şahısların hal ve ahvâline görede değişebilir. Ve işlenen günahlar, âlim ve fazıllar ile cahillere karşıda değişebilir. Meselâ Hâsenatül ebrar, seyyiâtül mukarrabin, denilmiştir. Y~n; iyi ve salih kişilerin iyilikleri, mukarrabin = daha iyi ve üstün olanlcrm Peygamber ve emsallerinin günahları menzilindedir. Alimlere, evliya ve salih kişilere yapılan hakaret ve kötülüklerle, cahil kimselere yapılan hakaret bir olmaz. Alimlere, ilminden dolayı ve hakkı savunduklarından için hakaret, küfre kadar varır. Câhil kimselere yapılan hakâ ret ise, en büyük günahdır. Veya her hangi bir masiyetki, cenâbu hakkın azamet ve şanına yakışmayan bir isyan işlenen günaha, günahı kebîre - büyük günah, denilmiştir. Veya küçük günahada devam edilip ısrarla işlenen her günaha, büyük günah denilmiştir. Zira Rasûlü Ekrem efendimiz şöyle buyurmuştur ; Israrla işlenen küçük günah, küçüklükde kalmaz, büyük günah olur. Tevbe ve istiğfar edilen büyük günahda yok olur gider.» Damlaya damlaya göl olur» kabilinden, küçük olan bir günah, işlemeye devam edile edile kanber üstüne kanber büyür. Katmerleşir, katılaşır. Keza işlenen her hangi bir büyük günahda, tevbe ve nedamet ederek istiğfar edilirse, o günahda defterden silinir. Günahsız ve tertemiz olunur ve küçük günahada ısrar edilmezse, afv olunur. Aslında büyük günahlardan kaçınılırsa, küçük günahlar, cenabu hak tarafından bağışlanır. Bu husus çeşitli âyeti kerime ve hadisi şeriflerde beyan edilmiştir. Bir âyeti kerîme mealinde şöyle buyurulmuştur Eğer siz nehyec'iîdiğiniz günahların büyüklerinden sakınırsanız sizden diğer küçük günahlarınızı örteriz bağışlarız. Ve sizi iyi bir gidişata sokarız.» Nîsa sûresi, 31 Bir hadisi şerifde de şöyle buyurulmuştur Beş vakit namaz, cumadan diğer cumaya ve ramazandan diğer ramazan ayın a kadar bunların arasında büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, iişlenen küçük günahlar bağışlanır.» Müslim, Mişkat namaz bahsi Büyük günahlar şirk ve küfre varmadıkça tevbe ile afv olunduğu gibi, tevbe ve istiğfar olmadan Allanın dilemesi ile de afv olunabilir. Nitekim ilahi hükümde şöyle buyurulmuştur Şüphesizki, Allah kendine ortak koşanları bağışlamaz. Bu şirkten başkasını, dilediği kiimseden bağışlar. Kimde Atlaha şirk ederse ortak koşarsa, doğrusu çok uzak delalete sapmıştır.» Nisa sûresi 16 Büyük günahların adet ve mikdarı hakkında, çeşitli görüş ve îzahlarda bulunulmuştur. İbni Abbas ; yetmişe yakın büyük günah vardır, demiştir. Saîd bin Cübeyr ise; yediyüze yakın büyük günah vardır, demiştir. Büyük günahların adetlerini ve tariflerini, kebâir ve sağair risâtesi» ile İbnji Hacerin Ezzevâcir anilkebâir» adlı eserinde ve îmamı Birgivinin tarikatı muhammediye» adlı'eserinde de çeşitli yönleriyle beyan edilmiştir. Günahlar dört kısma ayrılır ve şöyle hulasa edebiliriz a Bir kısım günah vardırki, o günahdan nedamet edip tevbe edilmedikçe afv olunmaz. Oda küfür ve şirktir. b Bir kısım günahda, istiğfar ve diğer hayır hasanad cinsinden olan namaz, abdest, gusul, zekat, oruç, hac, teşbih, tehlil ve sadaka-i cariyeden olan iyiliklerle bağışlanması umulur. Buda küçük günahlardır. c Bir kısım günahda, hem tevbe istiğfarla ve hemde tevbe ve istiğfar olmadan cenabu hakkın dilemesi ile afv olunan günahlardır. Buda Allahü-teâiaya karşı işlenen büyük günahlardır. Yukardaki âyeti kerime meali bu hususu açıklamaktadır. d Bir kısım günahlarda vardırki, karşılıklı haklaşma ve heiallaşmaya bağlı olan günahlardır. Buda insan haklarıdır. Bu haklarda ya dünyada he-lallaşmak veya hak sahibinin hakkını veya bedelini vermekle haklaşılır. Yada âhirette, zalimin sevabı mazluma hak sahibine redetmekle veya zulme uğrayan kimsenin günahlarını zalime yükletmek suretiyle veya cenabu Allah, hak sahiblerini fazlu keremi ile rızalaştırıp helallaştırmak suretiyle bağışlanır. Bu son hükme ait pek çok hadisi şerifler mevcuttur. Zamanı ve yeri gelince ilerde görülecektir. Şimdi 49 numaralı hadisi şerifin râvisi ile hükümlerinden bir nebze bahsedelim. Râvi ibni mesud ilk müslümanlardandır. İsmi Abduilahdır. Peygamberimiz dâri erkama girmezden evvel ve Hazreti Ömerin müslümaniı-ğından az bir zaman önce müslüman olmuştur. Hatta müslümanların altıncısı olduğuda söyleniyor. Peygamberimiz bir yere çıktığında misvâkini, ibriğini ve nâlinini ona verirdi. Habeşistana ve medineye hicret etmiştir. Bedir muharebesinden itibaren bütün harblerde bulunmuştur. Peygamberimizin kendisinden razı ve memnun olduğunu bizzat ifâde buyurmuştur ve demiştirki ; İbni mes'udun râzi olduğu ümmetimden bende razıyım. Onun gazab-landığına bende gazabfanırım.» Sima, endam, huy itibari ile Peygamberimize benzerdi. Ancak boyu kısa idi. O şekilde kısaki, cüsseli ve yiğit erkeklerin oturması halinde iken, o, aralarında ayakda bulununca aynı idi, hiç yüksekliği görülmez idi. Ve bünyesi zaifdi. Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın ilk zamanlarında beytül mâlin na zırı idi. Hz Ömer zamanında küfe valiliğindede bulunmuştur. Mekke-i mükerremede Kur'anı kerimi müşriklere açıkça okuyub duyuran ilk sahabedir ki, sûre-i rahmanı haremi şerifin içinde makamı İbrahimin yanında cehren yüksek sesle kâfirlere karşı durdu okudu. Kâfirler ona çok hakaret ve ezada bulundular, fakat o, sûrei rahmanı sonuna kadar okudu. Sahabenin en fakih adamlarından birisi idi. Onun için Resûlüllah-ın zamanında şer'i fetva yetkisi verilen ve fetva verenlerdendir. Kendilerinden küfede iken, alkarna ve ibrâhimi Ennaha-i gibi zevatı kiram tefsir ve fıkıh ilmini öğrenmişlerdir. Bu sebebden ibni Mus'ud ilmi tefsir ve ilmi fıkhın1 banisi sayılır. Hz. İbni Mes'ud sekiz yüz kırk 840 hadisi şerif rivayet etmiştir. Cüsse ve cesedde küçük, ilim ve faziletçe büyük olan bu zat hakkında Hz. Ömerde şöyle demiştir İbni Mes'ud, ilim ile doldurulmuş bir dağarcığımızda.» Vefatı, Hz. Osmanın hilâfeti zamanında beytülmal nazırı iken Medİne-i münevverede hicretin otuz ikinci 32 senesinde atmış 60 yaşında vuku bulmuştur. Ve cennetül bakî-a defnoiunmuştur. Allah Rahmet eylesin. Hadisi şerifde en büyük günahın, Ailaha şirk koşmak olduğunu zikretmiştir. Şirkin kötülüğü hakkında bir nebze yukarda bahsetmiştik. Ayrıca küfrün çeşidleri ve fena neticelerini ilerde 52. Hadisi şerifde izah edeceğiz. İkinci derecede şirkten sonra büyük günah olarak adam öldürmek olduğu, bilhassa kendi evladını doyuramam, yedirib geydiremem, diyerek rı-zık korkusu ile canice öldürmektirki, günümüzde dört cyını doldurmuş, ha-rnıIe kadınların ilaç, karac ve başka yollarla çocuk düşürmeleri ve bunların çocuklarını zayıında yardımcı olan doktor, hemşire ve emsali kişileri hal ve hareketleri aynı günaha iştirak eden günahkarlardır. Çocuklarını bu şekilde öldürenlerin yanında, bu gün kız çocuklarını cini çıplak veya erkek panto-°nun!an ile sokağa çıkarıp erkeklerden analık ilmini öğretmeye çalışanların durumları çok1 ve çok esef vericidir. İyi bir ev hanımı olacak çocuklarını, ateş ve barut mesabesinde olan kan beyinli gençlerle yan yana, el ele Ve dudak dudağa veriyorlar. Birde Ne yapalım sınıf geçecek, arkadaşları ite çalışacak, okuyup bir meslek sahibi olacak gibi..» ifadelerle çocukların kötü hareketlerini normal karşılıyorlar. Böylelerine Mehmet Akif Merhum şu mısraları söylemiştir ; Bir selâmet yolu varmış.. Oda neymiş? mutlak, Dini kökten kazımak. Sonra, evet ruslaşmak. O zaman iş bitecekmiş.. O zaman kızlarımız, Şu tuttukları gayet kaba, pek manasız. Örtüden sıyırılacak.. Sonrada erkeklerden Analık ilmini tahsil edecekmiş.. Zaten, Müslümanlar o sebebden bu sefaletteymiş!... Din için, Millet için iş görecek alçağa bak, Dini pâmâl edecek, milleti ruslaştıracak! Çocuklarını, din ve iman esaslarını öğretmeyip cahil ve fasık kimseler halinde büyümelerine rıza gösteren ana ve babalarda dilber yavrularını manen öldürmüş oluyorlar. Çocuk düşürmenin haram ve caiz yönlerinin en geniş izahı, Mülte-kâ Tercümesi» adlı eserimizin birinci cildinin Kölenin nikâhı babı» altında beyan edilmiştir. Hadisi şerifdeki üçüncü hükümde, neslin soyunu yok eden, veraset ve irtikal hükümlerini alt üst yapan, ana baba haklarını mahvedip insanları yok eden, nikahsız ve helal olmayan kadınla bir erkeğin zina etmesi hahamlığından daha eşed ve kötüsü komşu kadını ile zinada bulunmaktır. Öyle ya komşunun en emin kişisi, koruyucusu, yardım edicisi olması gerekirken ,bu adiliği işleyen kişi komşusunun ailesine tecavüz ederse, pek cok fahişe kadınla zina etmekten daha kötü bir fenalık ve haramı işlemiş olur. İnsan neslini alt üst eden, veraset ve neseb haklarını yok eden, milletlerin iman, ahlak ve örflerini yıkan zina, şahsın ve cemiyetin yıkılmasını, aile ocaklarını perişan eden yüz karası en âdi huysuzluk ve en iğrenç bir ameldir. Bilhassa komşu ailesi ile zîna etmek, dahada kötü ve daha fenadır. Peygamberimiz bir hadisi şerifde şöyle buyurmuştur Zina, maddî, mânevi fakirlik meydana getirir.»[174] Bir hadisi şerif meali Bir memlekette, zina ite faiz şuyû bulursa, o memleket halkı kendilerine AHâhın azabını helal kılmışlardır.» Hakim Diğer bir hadîsi şerirde şöyle buyurulmuştur Bîr adama, komşusunun karısı ile zina etmekten, yabancı kadının on adedi ile zina etmesi daha ehvendir.» Ahmed bin hanbel Yani, aklı başında bir insana, yabancı kadınlardan on adedi ile zina etmesinden, komşu kadınından bir tanesi ile zina etmesi, daha ağır ve daha iğrenç olur. Komşu kadınına gönlü nefsi adetâ yaklaşmamak için kendini çeker, çekinir. Aslında zinanın fenalığı, imanlı kişiyi, Hz. Yusutun kaçdığı gibi, yabancı kadından kaçırır. [175] Tercümesi 50 - 2} Abdullah ibni Amr den mervtdir, demiştir Resûlullah SAV buyurdu [176] Büyük Günahlar Altâha şirk koşmak, Anaya, Babaya isyan etmek, haksız yere adam öldürmek ve yalan yere yemin etmektir.» [177] Tercümesi 5l - 3} Enes in rivayetinde Yalan yere yemin» Cümlesinin yerine Yalan şehâdet.» etmektir.» Cümlesi zikredilmiştir. [178] İzahat Hadîsi şerifde, yalan yere şehâdet etmektir.» cümlesi ile, şu meaida'a âyeti kerîmeye işaret vardır Öyle ise, pis putlardan kaçının ve yalan sözden kaçının.» Hac sûresi. 30 Diğer âyeti kerîme meali Hakkında bilgin olmayan bir şeyin ardına tabî olma. Zira kulak, göz ve kalb, bunlaırn hepsi ondan bilmediği şeyden} sorumludur.» İsrâ sûresi. 36 Bir hadîsi, şerifde de şöyle buyurulmuştur Yalancı şâhidliğinde bulunan kimseye, Allah lanet etsin.» Sağair, kebâir risalesi, 6 Evet başkasının nâmı hîsâbına yalan yere şâhitlikde bulunar kişi, en ahmak ve en abdal kişilerdendir. Zira başkasının menfeatı için dünyada insanların yanında ve hakkın huzurunda kötülenen, ayıplanan ve itibârı yok olan bir kişi oluyor. Ahirette de ilin nâmı nisâbına kendini ateşe atıyor. Al-'ah böyle beyinsizleri ıslah eylesin. Şuuriandırsın. Amin. [179] Tercümesi 52- 4 Ebu Hureyre den tnervidir, demiştir Resûlultâh SAV buyurau Helak edici yedi günah ve haram" dan kaçınınız.» — Ashabı kiram dediler Yâ -Resûlellah! Onlar helak eden yedi şey nedir?[180] Allâha şirk koşmak, sihir yapmak ve yapdırmak, Allâhü teâlahın haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmek. Fakat hakti olarak öldürmek müstesnadır Faiz yemek, yetimin malini yemek, Düşmanla şiddetli çarpışma gününde harb sahasından dönüb kaçmak, fuhuş ve kötülükden haberi ve ilgisi olmayan iffetti ve namuslu mümine kadınlara zina ile iftira etmektir.» [181] İzahat Hadisi şerîtde beyan edifen yedi adet helak, edşn günahları, maddeler halinde kısa kısa açıklayalım. a Allâha en büyük zulüm ve küfü1 olan şirk, Allâha eş tanımakdır. Zira her şeyin halikı ve râzıkı olan mevlayı müteâla mahlukları, ateş ve leşleri, taş ve tunçları ilah tanımak veya cenabu hakka yakfaşama iddiası ile edindikleri putlara ilah diyerek tapmak şekli Allâha karşı en büyük küstahr liktır. Bu sebebdende dünyada en ağır beia, müsîbet ve felâketlerle helâku perişan olunup ahirettede dünyanın azab ve ateşinin yetmiş misli fazia olan cehennem ateşinde ebedî bir azabla cezalandırılacaklardır. Kur'an< kerimde şöyle buyurulmştur Elbette âyetlerimizi inkar eden kâfirleri yarın âhirette ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı ebedi duysunlar diye onlara, değiştirerek başka deriler et, kemik ve derilerini tazeleyerek azab vereceğiz.» Nisa sûresi, 5c Müşrfk ve kâfirlerin cehennemde ebedi yanmasının sebebi hikmetleri ile daha başka kötülüklerini biririci hadisi şerifin izahında ve daha ilerdeki hadislerde zikredilmiştik Ayrıca İslamda Evliya Meselesi! ve Harikalar» a'd-if eserimizde' beyan "edilmiştir. Müşrikler pek çok çeşitlere ayrılmıştır. Bâzılarını sıralayalım 1- Putlara tapanlar vardırki, bunlar, taşdan, tunçdan, gümüştün ya-pitmış putlara taparlar. Kendilerinin; kahraman, Q\'m, fâzıl ve büyük kabul ettikleri kişilerin veya varlıkların^ resim ye heykellerini bu maddelerden yaparak huzurlarında tapınmışlar ve saygıda bulunmuşlardır. Onlardan yardım dilemişler ve onlardan kurtuluş beklemişlerdir. Aynı müşriklik hâlâ işlenmektedir. 2 - Bir kısım müşriklerde, çeşidli agoç. ve otlara tapınmışlardır. Buda hemen hemen sevgiden nes'et eden bir şirktir. 3 - Sığır ve öküze ve hatta sığırın tercine tapanlarda vardır. Bu şekil-ceki put perestler, Hindistanda pek çoktur. Vaktiyle buzağıya taDaniarda bu kabil müşriklerdendir. 4 - Canlı insanlara tapon müşriklerde olmuştur. Meselâ Fir'avrü, nemrudu ilah tanıyanlar bu kabil kâfirlerdendir. Ayrıca Uzeyr Allanın oğlu diyen yahudiler ve mesih İsa Alfanın oğlu diye Htrıstıyanlarda'bu şekilde müşriklerdendir. 5- Basit cisimlerden ateşe tapan müşriklerde vardır. Bunlarda ateşi nah tanırntşlardır. Bunlara Mecûsi-ateş perest» denir. 6 - Ulvi isimlerden güneşe, aya ve yıldızlara tapanlar olmuştur. Bunlara sâbi-e ve müneccimler, denilmiştir. Aynı zamanda bunlara Eflâkiyyünv de denir. Cisimlerden başka çeşid İlah tanıyanlarda olmuştur. Ve şu isimleri taşımışlardır 7- Alemi idare edenler nur ve zulmet isimli ilahlar idare eder, demişlerdir. Ayrıca mauyyen ruh kendine mahsus olan alemi idare eder, diyenler olmuştur. Yani her âlemi bir ruh idare ettiğini iddia etmişlerdir. Bu sebeble put şekline sokarak ruh idare ettiğini iddia etmişlerdir. Do-iaysiyte bunlarda ruhları put şekline sokarak put perest müşrikler şeklini almışlardır 8 - Alemi., yezdan ve Ehremen veya biri çfiv yani Allah, biri iblis ve şeytan ismi rle antlan iki kardeş ilâhın idare .ettiğini iddia, edenler olmuştur. Güya bu iki ilandan yezdan hayır, Bhremende şer yarattrmış veya hayırları div namındaki ilah, şerleride şeytan' yoratırmış. Bunlara, .sineviye-seneviye denilmiştir. Yanı; bunlara iki ilah tanıyan stneviye» 9- Her şeyin hâlıki ve idare edeni dört llahdır. diyenlerde vardır. Güya hararet, soğukluk, yaşlık-ve kuruluk yaratirmış. Bunlara tabialcıiars denilmiştir. Bunların apdailık ve küfürleride gayet barizdir. Bu çeşit ve emsali şirk ye küfürlerin hepsini birden cerh eden ilâhi ayet terden bir kaçının meallerini nakledelim. Bir âyeti kerime meali Aüah dedi İki Hah edinmeyin. O Allah, ancak bir ilandır. Onun için yalnız benden korkun.» Nahl Sûresi, 51 Diğer âyeti kerime meali Eğer yer ite gökte Allah d an başka ilahlar olsaydı, bunların ikiside şüphesiz fesada uğrar gavga eder yok oluyorlardı. Öyle ise, Arşın Rabbisi elan Allah, onların vasfett'kferi şeylerden Noksanlıklardan beri ve yücedir.»Enbiyâ Sûresi, 22 Allaha ortak koşan müşriklerin necisliklerini beyan eden âyet meali Ey iman edenler! Müşrikler, ancak bir pisliktirler.» Tevbe sûresi, 28 b Hadisi şerifde helak edici fenalıklardan birisininde SİHİR» olduğu beyan edilmiştir. SİHİR Gizli ve hileli sebeblerie insanların gözüne asılsız şeyleri varmış gibi gösterme ve her çeşid hile ve aldatıcıhk mehâretiyle ortaya atılan ve yapılan fevkalâde şeydir. Ve bu sihir, fasık, zalim kimselerde görülür. Haram ve serdir. Fakat yinede vâkî olur. Zira hayır ve şerri Allah yaratır. Hayrı rızası ile yaratır. Şerride rızası olmadgnJstemiyerek ve sevmiyerek yaratır. Kul. kazanır. Aliahda yaratır. Bâzı kişiler sihirbazların yaptıkları şeyleri keramet zannederler. Halbuki kerametle sihir arasında çok açık farklar vardır. Bu farkı kerametin tari-finîde yaparak anlamaya çalışalım. Keramet Peygamberlik davası olmadığı halde âlim, kâmil, âbid ve salih kişilerde zuhur eden fevkalade hallere keramet» denirkK bu adama velî* ismi verilir ve bu zat hem Allanın hak ve emirlerine riâyet eder ve hemrie kulların ve hatta bütün yaratıkların haklarına riâyet eder. ; Sihir ise, abdest, namaz bilmeyen, hak hukuk tanımayan ve her türlü kötülükleri İşleyen veya işlemekten çekinmeyen kimselerde görülür. Dinin, insanların ve ferdjerin zararına olan sihir, haramdır. Çünkü bundan din, millet ve aileler zarar görürler. Din ve milletin zararına olan şeylerle meşkul olmak ise, elbette haramdır. Bu sebebden haram olduğunu bilerek, yapan ve yapdıran âsi ve günahkâr olur. Helal diyen dinden çıkar. Sihire helal diyenin, itikudı küfre vardığından öldürülmesi gerekir. Nitekim sahabeden. Hz, Ömer ve oğlu Abdullah Hz. Osman diğer bazı sahabeler sihir yapan kimsenin öldürülmesinin lazım olduğunu beyan etmişlerdir. Keza İmamı mâlik, İmamı Azam ve Ahmet bin Hanbe! gibi müctehidlerde sihirbazın öldürülmesinin çavib olduğuna hükmetmişlerdir. Bu zatların hükümleri, sihri helal diyen veya günah kabul etmeyen kimseler hakkındadır. Yoksa sihrin haramhğını kabul eder ve ancak harem diyerek yapar veya yapılırsa, bu takdirde âsi. bir mümin oiur. Sihrin nevilerini ve Kur'andaki hükümleri Kur'an dili» adlı eserin birinci cildi ile İslum-tia Evliya meselesi ve Harikalar» adlı eserimizde vardır. c Hadisi şerifde Allartüteâkının haram kıldığı nefsi haksız yers öf-dürmek. Fakat haklı olarak öldürmek müstesnadır.» Cümlesinde mündemiç olan hükümler. Fıkıh kitaplarında uzun uzun beyan edilmiştir. Bilhossc »Mülteka tercümesi» adlı eserimizin dördüncü cildinde geniş izahat vardır Biz burada haksız yere adam öldürmenin tehlikesi ile öldürülmeleri caiz olanlar hakkında bir kaç şer'i hüküm nakledelim. Kur'anı kerimde şöyle buygrulmuştur ; Allanın haram kıldığı nefsi canı haksız yere öldürmeyin. Ancak haklı olarak öldürmek müstesnadır.» Enam sûresi, 151 Diğer âyeti kerime meali Kim kısas ve saire gerekmeksizin veya yer yüzünden bir fesad çikar-maksızın günahsız bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi günah olur. » Mâide sûresi, 32 Haksız yere bilerek adam öldürmenin cezası ile ilgili hüküm meali Kimde t'r mümini kasden helal diyerek öldürürse, onun cezası, içinde devamlı kalmak üzere, cehennemdir. Alfah ona katile gazab etmiş lanet etmiş ve büyük bir azab hazırlamıştır.»Nisa sûresi, 93 Evet adamı haksız yere öldüren kimse, haram ve günah olduğunu bilip ve inanarak öldürürse, günah kabul ederek öldürdüğünden kâfir olmaz, âsî ve günahkar olur. Cehennem müstehak olur. Allahüteâla arda edebilir. Fakat haksız yere adam öldürmeyi helal der ve o inançla öldürürse, hararm helal deyip işlemekle kâfir-olur. Kâfirier ise. Cehennemde ebedi yanacaklardır; Öyle olunca böyle katilde cehennemde ebedi yanacaktır. İntihar yoluyla kendini öldürenin günahı başkasını öldürenin günahından/daha eşettür. Zira merhametsizliğin en aşağısı ve kötüsü yapılıyor. Haklı olarak öldürülmeleri caiz olanlar, şunlardır 1 Dinden dönüp irtidat ederek kâfir olan kimse, öldürülür. 2 Evli olduğu halde zina edenlerde, recim-taşlanmak suretiyle öldürülür. â Haksız yere adam öldüren kimse, kısas yapmak suretiyle öldürülür, Bu üç hükmünde delilleri ve izahı, âyetlerle uzun uzun gerekir. Fakat bahsimiz çok uzayacak, bu sebeble fıkıhda beyan edilen bu hükümleride kısa kısa saymış oluyoruz. Üç hükmü beyan eden bir hadisi şerif meali şöyledir Bir müslümanın öldürülmesi ancak üç hasletden biri sebebi ile helal olabilir. — Ya üzerinden nikâh geçmiş bir kimsenin zina etmesi ile recmedilir taşlayarak öldürülür. — Yahut da müstümanı haksız yere kasden bilerek öldüren adam, öldürülür. — Yahutda İslamdan çıkıp ^mürten olan Allah ve Resulüne karşı harb eden ve neticede öldürülen veya asılan yahut o yerden sürgün edi'en adamdır.» [182] d Hadisi şerifde Faiz yemek» cümlesi ilede Kur'anı kerimde beyan edilen şu hükme işaret vardır Allah plış verişi helal ve fâtzi ribayı haram kılmıştır.» Bakara, 275 Faizin çeşidleri ve kötülükleri, fıkthdo beyan edilmiştir. Fikihdan olan Mültekâ tercümesi» adlı eserimizin üçüncü cildinde geniş bilgiler mevcuttur. 6 Hadisi şerifde, yetimin malını yemek» cümlesi ilede yetimlerin mallarını haksız yere zulmen yeminin haram ve tehlikelerini beyan den Nah* hükümlere işaret vardır. Maruf ve nak ölçüleri dâhilinde yetimlerin malını yemenin caiz olduğuda beyan edilmiştir. Kur'anı kerimde şöyle buyurulmuştur Yetimlerin mallarını zulmen haksız olarak! yiyenier, karınlarına ancak bir ateş yeyip doldururlar ve onlar, yakında alevli ateşe gireceklerdir.» Nisa sûresi, 10 Diğer âyeti kerime meali Ey yetimlerin velileri koruyucuları! yetimleri,Ibüyüyüb nikah çağına örmelerine kadar deneyin koruyun. Eğer bulûğa vardıktan sonra kendilerinde bir akıl ve rüşd görür ve anlarsanız, hemen mallarını onlara teslim edin. Büyüyüp ellerine alacaklar diye, c- mattan yetimlerin mallarını, israfla yemeğe kalkışmayın. Şayet velî yetimin koruyucusu zengin ise, yetimin malına dokunmasın. Fakir olduğu takdirde, örfe göre meşru şekilde bir şey ücret ve saire yesin..» Nisa sûresi, 6 Evet yetimi evinde büyüten, işinde çalıştıran ve bir iş buyuran, o yetimin ücretini vermesi lazımdır. Hatta öğreten ve talim terbiyesi İle maşkul olan hocası dahi bir iş buyurursa,,ü,cretini ödemesi gerektiği ediimiş-tir. Ancak annesi buyurduğu ve yaptırdığı işler karşılığında, ücret ödemesi ge rekmediği açıklanmıştır. Yetimin hakkını koruyan ve yetime bakan kimselerin, cennette peygamberimizle dip dibe komşu olacağı, dünyadada yetime bokan kişinin gönlünün sorudu, evinin bereketli ve ruhunun müsterih olacağı, ceşidli hadisi nebevilerde beyan edilmiştir. f Hadisi şerifde Düşmanla göğüs göğüse çarpışma gününde harp sahasından dönüp, kaçmak» cümlesindede din, millet ve vatan müdafası ânın- da kaçmanın en büyük hıyanet ve fenalık olduğu beyan edilmiştir. Bu cok âyeti kerimelere işaret vardır. Fakat burada nakledemiyece-ğiz. 9 Hadisi şerifde Fuhuş ve kötülükten haberi ve ilgisi olmayan iffetli ve namuslu mümine kadınlara zina ile iftira etmek» Cümlesi ilede aile ocağındaki saadet ve ahengi bozmak, ehli namus kişileri karalamak cinayetini i?-leyen âdi insanların kötülüklerini beyan etmiş oluyor. Ehli namus kadınlara iftira etmek. Her zaman görülmüştür. Hatta diz zaö Hz. Âişe validemize ifik vak'ast» diye vasıflandırılan hâdise ile en ağır iftirayı yapmışlardır. Bu hâdise nûr sûresinin M. âyeti kerimesiyle başlayarak açık bir şekilde aydınlatılmıştır. Günümüzdede bu gibi haller, çeşidti neden ve seüeblerle görülmekte dir. Müfteriye 80 değnek vurulması hükmünün icra edildiği parlak zaman ve mekanda o âdi iftira olursa, artık bu gün daha acâibi işlenmekden alıkona-rraz. Zira sucun sahibi belfi olup ortaya çıksa, cezai müeyyide olan 8Odey-neği yememektedirler. Bu halde ve hareketde bir çok müfsidfere cüret vermekte ve serkeşlikleri artmaktadır. Zina He iftira edene yapılacak cezai müeyyide meali. İffetli müslüman kadınlara zina ile iftira edenler, sonra bunu isbat İçin dört şahid getirmeyenler müfteriler vorya işte bunlara seksen değnek vurun. Hiç bir şey Hakkında bunların şahitliklerini ebediyyen kabul etmeyin. İşte bunlar, fasıkların tâ kendileridirler.» Nur sûresi, 4 İffetli erkeklere zina ile iftira etmek, aynı günah ve haramdır. Bu hususu geniş şekilde ifâde eden fıkıh kitaplarına müracaat etmek lazımdır. Bizim Müiteka Tercümesinin ikinci cildinde de beyan edilmiştir. [183] Tercümesi 53 - 5 Yine Ebû Hureyre deri mervtdir, demiştir Resûlulfah SAV buyurdu Zina eden kimse, zina ettiği vakit Mü'min olduğu halde zina etmez. — Hırsızlık yapan kimse, hırsızlık yaparken mü'min olduğu halde hırsızlık yapmaz. — Şarap içen kimse, şarap içme esnasında mü'min olduğu halde şarap içmez. — Zulmen b;ir malı alan kimseye insanlar korku ve heyecanla bakar-tar iken gasbeden kimse, gasbettiği vakit mü'min olduğu halde kabıp almaz. — Sizin biriniz canilik veya hainlik yapdığt zaman mü'min ofduğu halde hainlik hilekarlık yapmaz.[184] — Binaen aleyh aman bunları işlemekden kaçınınız, kaçınınız,» [185] İzahat Bu hadisi şerifde beyan edilen hüküm gereğince, haram ve büyük günah olan zina, hırsızlık, şarab içmek, zulüm yolu ile malt gasbetmek ve hıya-netlikde bulunan kimse, îmanın kemahndan mahrum olur. Yukarda izah edildiği üzere îmanın aslı yok olmaz. Zira büyük günah ve haramlar, sahibini kâfir etmez. Ancak haramlara helâl diye veya tahfif eden kimse kâfir olur. Yani hiçe sayan ve gönlümün isteğini, alnımın yazısını işleyonım neden günah ve aytb olsun., gibi..» cümlelerle küçümseyen kimseler, kâfir olurlar. Şimdi bu hadisi şerif hakkında açıklayıcı tevilleri sıralayalım Buradaki büyük günahları işleyen kimse, îmanı kâmil ile bu kötülüğü yapmaz, yahut Allanın azabından emin olduğu halde bu fenalıkları işlemez. Yahut Allaha itaat ve inkıyad ettiği halde bu kötülükleri yapmaz. Muti ve, itaatkar kimse, bu fenalıklara asla yanaşmaz. .Yahut bu fenalıkları işleyen kimse. Allanın azab ve cezasına müstehak olur. Bu korkudan dolayı İmanlı kimse böyle şeylere yanaşmaz. Yahut bu büyük günahları işlemekten inzör korkutmak} için âKibetin kötülüğünü beyan etmiş oluyor. Yahut bu fenalıkları işleyen kimsenin İmanı, başının üstüne çıkıp gölge şeklinde durur. O kötüiükden tevbe ve rucû edince tekrar sahibine döner. Yahut bu fenalıkları işleyen kimse, Allahdan utanmadığı halde yapar. 7ira haya imandandır. Utanan kişi böyîe şeyleri işlemez. İşlerse, îmandan mahrum olan hayasızlıkdan dolayı yapar. Dolaysiyle kâmil îmandan mahrum dur, demektir. Bu mes'efenin daha geniş izahı, ikinci hadisi şerifde ve büyük günahlar bahsinde yazılmıştır. Ayrıca îmanın çıkış ve girişini temsîiî olarak ibni Abbas in beyanını, hemen ilerde 54. hadisi şerifde okumuş olacağız. [186] Tercümesi 54 - 6 İbni Abbas in rivayetinde Öldüren kimse, öldürürken mü'min olduğu halde öldürmez.» Zikredilmiştir. — İkrime dedi. İbni Abbas a dedim ki îman bu adamdan katilden nasıl soyulur? — Hemen ibni Abbas böylece dedi ve parmaklarını birbirine kenetledi ve sonra çıkardı. — Binâen aleyh eğer tevbe ederse, iman ona böylece avdet eder, dedi ve parmaklarını birbirine kenetledi. — Ebû AbdtHöh yâni, İmâmı Buhârî dedi İşte bu kimse, tam mü'min olmaz ve o kimsenin îmanının nûruda olmaz.» Bu hüküm, Buhârînindir. [187] Tercümesi 55 - 7 Ebû Hureyre den mervidir, demiştir ; Resûiullah buyurdu i ı'Münâfıkın alâmeti ücdür.» Müslim, şu cümleyi ziyâde etti Velevki O Münafık oruç tutsun, namaz kılsın ve müslüman olduğunu İddia etsin.» Bundan sonra Buhârî, müslim Münafık alâmeti olan şu üç hükümde. ittifak ettiler Münafık, konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünden Vadinden döner ve kendisine bir şey Emânet edildiğinde emânete hıyanetlik yapar.» [188] İzahat Hadisi şerifde münafık» kelimesinin tarif ve izahı hemen ilerde 56. hadisi şerifin altında gelecektir. Biz burada münafık alâmetinden olan üç adet hükmün kısa açıklamasını yapacağız. a Münafık ahlaklı ve münafık amelli adamlar, konuşdularmı yalan ko-ruşurlar. Âdeta yalan lafı değirmen gibi öğütürler. Hiç düşünmez ve yalan söylemekden çekinip utanmazlar. Onların sermayesi yalandır. Bir utanmaz yüz, tükenmez sözleri vardır. Yalan, esah ne duyarlarsa hemen o duyduklarının arkasına düşerler. İnceleyip araştırmadan zanla ve yalanla hüküm verirler. Halbuki duyulan her sözün arkasına düşmek doğru olamaz. Zira söylenen ve duyulan söz doğruda olabilir, yalanda olabilir. Bu sebebden şuurlu mümin, hem söyleyeceği sözün doğru veya eğri olup olmadığını evvelâ kalbinde inceleyip araştırır, düşünür, sonra söyler. Münafık ise, düşünmeden, araştırmadan ağzına ne gelirse, onu söyler. İşte Resûlüllah münafıkların laf konuşma kabiliyetlerini bu şekilde beyan etmiştir. Müslüman böyle münafık amellerini işlemez, dosdoğru konuşur. Hem insanların yanında itibarlı ve itimatlı bir kişi olur ve hem Allahın katında yardıma, sevilmeye, lûtfa lâyık bir kul olarak dünya ve âhiret saadetini ka-znnır. Dûğru konuşanların dünyada işlerinin mükemmel olacağı ^e âhiretts Cjünahdan arınmış ter temiz bir rnüslüman olarak mükâfatlandırılacakjan, muhtelif âyetlerde beyan edilmiştir. Nitekim bir âyeti kerimede şöyle buyurutmuştur Ey Müminler! Allahdan korkun ve dosdoğru söz söyleyin ki, Aileni size işlerini?! düzeltip muvaffakiyet versin ve günahlarınızı bağışlasın.» Ahzab sûresi, 70-7! Ataların bir sözü vardır Doğrunun yardımcısı Aiiahdır.» Gerçek mümin doğru konuşur yalan söylemez, ve hatta yalan söyleyenleri sevmez, yalan söyleyenlerle sohbet etmez. Yalan söyleyenlere iltifat etmez. Münafık amelli kimseler ise, sermayesi yalandır. Yalan düşünür, yalan konuşur ve yapdığı işleri yalanla veya yalandan yapar. Onun için atalar Yalancının mumu, yatsıya kadar yanar» demişler Bu sebeble münafık amelli yalancılar, dünyada insanlar yanında îtibar-5iz, İtimatsız ve iğrenç kişiler olarak karşılanır. Allanın katında da en ac ve şiddetli azabla azablanacakları, beyan edilmiştir. b Resulü Ekrem efendimiz buyurduğu üzere, her ne kadar namaz kıfsa, oruç tutsa ve müslümanlığında iddialı olsa. yinede münafık amelli ve ahlakii adamlar; hayırlı bir işi yapmayı veya her hangi bir şeyi vermeyi vaad ederler, fakat o sözlerinde durmazlar, sözlerinden dönerler. Yapacakları şeyi yapmazlar. Anlcşarak sattıkları ve muhayyerlik şartı gibi meşru mazeret olmadığı halde cayariar, verdikleri sözlerinden rucû ederler. Evet münafık amelli adamlar, işte böyle kötü ve haram amelleri, işlerler. c Münafık amelli insanlar, kendilerine maldan, mülkden, paradun, kandan, kızdan veya candan bir şey emanet edilince, o emânete hiyânetlik ederler. Bu sebebden emânete ehil ve lâyık,olmayan kimselere, her hangi bir şeyi emânet etmemeyi ve emâneti ehline tevdi etmeyi, hem halikı zülcela! ve hem Resulü Ekrem efendimiz beyan buyurmuşlardır. Kur'am kerimde şöyle buyurulmuştur Muhakkakki, Allah size emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz vakit, adaletle hükmetmenizi emreder.» Nisa sûresi, 58 Komşu, diğer bir komşudan ma! ve saire istediğinde emânet ehli ise verilir. Emânet ehli değii emânete hiyânetlik yapan tipinden ise, verilme?.. Keza insanın kızı, bir emânettir. Verilme çağı geldiğinde ehline vermek lazımdır. İlim ve makam mansıbda birer emânettir. Ehillerine verilmesi gerekir. Fasık ve fecir olup, fescd gayeli olan kişilere Mim öğretmek, domuz ve hınzırların boğazlarına cevher takmak gibi, kötü olduğu muhtelif hadisi şeriflerde beyan edilmiştir. Makam ve mansıba veya her hangi bir vazifeye lâyık olmayan kişilere vazifeyi tevdi edip vermekde, emânete hıyanetliktir. Söylelerine vazife vermek kıyamet aiâmetlerindendir. Nitkim Peygamberimi " bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur Bir iş, ehünin gayrisine verildimi, kıyameti bekle.»[189] Evet müminler, hem emânete ehil olmalı ve hemde emâneti ehline tevdi etmelidirler. Böyle olan kişiler, hak talanın sevgili kullarıdır. Mal mülk, poz ve yazı gibi şeylerin emânet edilmesi halinde, emânete sahip olurlar. Kur'am kerimde şöyle buyurulmuştur ; Ey Müminler! Allaha ve Peygambere hainlik etmeyin. Bile bile aranızdaki emânetlerede hiyânetlik etmeyin.» Enfaf sûresi, 27 Diğer bir âyeti kerime meali Hakka teslim olan onlar müminler, emânetlerine ve verdikleri söze riâyet ederler.» Mearic sûresi, 32 Diğer âyeti kerime meali Eğer bir birinize emniyet ederseniz, kendisine güvenen kimse, üzerindeki emâneti sahibine ödesin ve hiyânetliK yapmakdan Rabblsl olan Allah-dan korksun.» Bakara sûresi, 283 İşte bu gerçeklere taanan mümin, emânet ehli olur. Yapılan emânete hiyânetlik etmez. Zira emânete hiyânetliK yapan, sözünden dönen iki yüzlü münafıklardan olun[190] Tercümesi 56 - 8 Abdullah ibni Amr den mervidir, demiştir Resûlullah SAV buyurdu Dört şey kimde bulunursa, O kimse hâlis munâfıkdır. Ve bir kimsede bu dört şeyden bir haslet bulunursa, o kimsede nifak hasletlerinden bir haslet vardır, tâki terk edinceye kadar, {o nifak hasleti olan dört şeyde şunlardır 1 - Kendisine emânet edildiğinde, hiyânetlik yapar, 2 - Konuştuöu zaman, yalan söyler, 3 - Bir kimseye söz verdiği zaman sözünden döner,[191] 4 - Ve bir kimseye husûmet yapdığında azgınlık yapar.» [192] İzahat Hadîsi ş'erifae beyan edilen dört adet münafıklık alâmeti hakkında izandan evvel Münafık» Kelimesinin tarif ve îzahı ile buradaki manasını ve hükmünü izah edelim. Münafık nifak kelimesinden gelmiştir. Nifak, tüğatta; iki yüzlülük manasınadır. Şeriatda nifak, teinde gizli olanın muhalifini izhar etmektirki, içi dışına uymayan, içi başka dışı başka, oluşu başka görünüşü başka demektir. Olduğu gibi görünmeyen ve göründüğü gibi olmayan amel ve hareketin şeklidir. Bu hadisi şerif dek i dört hasleti veya dört hasletten birini taşıyan, ışie-yen kimseye Münafık» denmesi, münafık amelli kimse manasınadır. İçi Kâfir dışı manasını taşıyan münafık manasına değildir. Zira is-ârmn hükümlerini kabul etmiş bir kişinin bâzı fenalıkları işlemesi, o hakikat-farı inkar manasını taşımaz. Bu hususda bazı görüşleri şöyle sıralaya biliriz a Buradaki nifak, îtîkad ve imanı yok ederek islamı inkâr mânasını raşıyan nifak değil, içi dışına uymayan, gizlediğinin zıddına inanan mânasında olmayıb sâdece amel bakımından asıl münafıkların amelini işlemek manasınadır. b Yahut buradaki münafıklık, münafıkların amellerini kendilerine iîi-yad edinmiş demektir. Bir nevi âdet edinip san'at ve hünermiş gibi nifak amellerini işler. c Kâdi beydâvi hazretleri, Bütün nifak amellerinden men etmenin sebeb ve hikmeti cenabu hakkı eğlenip maskaraya alarak istihza şekli görülebileceğinden küfre varan nifakla birleşme ihtimalıda vardır. Çünkü şüphelinin etrafında dolaşmak harama sokulma tehlikesini ortaya kor ve en tehlikeli olan küfre varmak olabilir.» demiştir. d Yahut örf ve adette bilinen içi dışına zıd olan, sözü özüne uymayan gibi..» mânayı ifade eden nifak şeklidir. e Yahut münafık amellerini kendilerine meslek edinmeleri için, o kötü amelleri işlemkten tahzir ve tekdir içindir. f Yahut buradaki nifak, itikadı nifak olmayıp, amelî nifakdır. Yani küfre varmaytp ancak kâfir olan münafıkların amellerini işlemektirki, bu şekildeki amelin kötüfüğüde aşikârdır. Zira nifak, şer'an küfrü gizleyip hükümleri açık-iamak, demektir. Örfde nifak ise, mâsiyet ve günahları gizleyip taât ve iyi amelleri aleni işlemektir, yani münafık amelini işlemektir. Buradaki nifak ve münafıklık, cmelî oian bu nifak oinsindendir. Fakat bu kötülükleri iyi ve helal itikat ederek işlerse, bu takdirde kâfir oları îtikad ye îmanda münafık olur. Hadisi şerifde beyan edilen dört adet münafık ameli, ehemmiyetine binaen beyan edilmiştir. Yoksa münafık ameli dört adetten ibaret değildir. Veya başka 'münafık amelleri bu dördünün içinde toplandığından dört adet beyan edilmiştir. Burada münafık amellerinden bazılarımda Kur'anı kerimden okuyalım Elbet münafıklar dilleri ve amelleri ile îman ve islâmı aşikar edip kalplerinde küfrü gizleyenler, Zanlarınca Allaha hile yaparlar. Halbuki Allah onların hilelerini başlarına geçirir. Onlar namaza kalktıkları zaman, istemiye istemiye kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allahı pek az hatıra getirir anarlar.» Nisa sûresi 142 Diğer âyeti kerime meali şöyledir İnsanlardan bir kısım kimselerde vardır, biz Allaha ve âhiret gününe inandık, derler. Halbuki, onlar iman edenlerden değildirler. — Güya kalblerindeki küfrü örtmekle cenabu hakkı ve müminleri aldatırlar. Bilmezler ki, onlar ancak kendilerini aldatırlar. — Onların kalblerinde nifak ve hased hastalığı vardır. Cenabu Allah kitabı ilahisini indirmekle onların kalblerindeki hastalıkları artmıştır. Yalan söylemeleri sebebiyle onlar için şiddetli bir azab vardır. — Onlara, yer yüzünde küfür ve nifaklarımızı gizleyerek müminleri aldatıp fesadltk yapmayın, denildiği zaman, bizim gayemiz ancak ıslah etmektir, derler. — Dikkat edin ve bilinki, onlar {münafıkiar ortalığı ifsad edenlerin ta kendileridir. Fakat şuurları yok, farkında değillerdir..»Bakara sûresi, 8-12 Bu Âyeti kerimelerdeki hükümlere işaret eden Peygamberimiz, münafık amelli insanlar konuştuğunda yalan söyleyeceklerini, emânete hiyanetlik edeceklerini ve verdikleri sözlerinden dönen kimselerden olacaklarını beyan buyurmuştur. Verdiği-sözünden dönen, namaza hiyanetlik eden ve ağzından yalan üğüden adamlar, elbet münafık amelli müfsit insanlardır. Hadisi şerifde dördüncü madde olan şiddetli husûmet ve düşmanlığı söylemeklede Resulü Ekrem efendimiz şu mealdeki âyeti kerimelere isârefc buyurmuştur İnsanlardan bir kısmıda vardırki Habibim onun dünya hayatına dit oîan zarif sözü senin hoşuna gider, ve o sözü kalbindeki olana uygundur, diye yemin ederek Allâhı şahid tutar. Halbuki o içi dışına uygun olmayan münafık, düşmanların en şiddettisidir. — O münafık senin yanından ayrildımı, yer yüzünde fesad çıkarmaya, ekini bağı bahçeyi ve nesli koyun, deve, sığır ve emsali nesli olan hayvanları helak etmeye koşar. Allah fesad çıkarmaya ve fenalık yapmaya razî olmaz.» Bakara sûresi, 204-205 Bu âyeti kerimeler üzerinde de çok ve çok düşünmek lazımdır. Zira günümüzde gelip insanın yüzüne gülüp arkasından kuyusunu kazan iki yüzlü, adamların, bu münafıkları taklid ettikleri gayet açıkdır. Allanın Resulünün huzuruna geliyor, dizini Resulü Ekrem efendimizin dizine dayayor, gözleri yaşlı halde içden bağlı olduğuna Aflahıda şâhid koşuyor. Resulü Ekrem efendimizin huzurundan aynlıncada, müslümanlann otlarını ekinlerini, bağ ve bahçelerini, hurmalılkarını tahrip edip perişan ediyorlar. Hayvanlarının ku-iak ve kuyruklarını kesiyorlar veya tamamen öldürüyorlardı. Tabiiki bu işleri gizli ve sakh yapıyorlardı. İşte münafık amelli adam, insanın yüzüne karşı güler, yaltaklanır. Ayrı-iıncada arkalayı olmadık kötülükleri yapar, arkadan kuyu kazmaya çalışır veya kazar, [193] Tercümesi 57 - 9 İbni Ömer den mervidir, demiştir Resûlullah buyurdu Münafikin misâîi, döllemek aşmak maksadiyle kâh bu ve kâh şu ko-yunc cşmak için iki koyun arasında koşan koç gibidir.» [194] İzahat Bu hadisi şerifde münafık amelli kişilerin iki yüzlülüğü, iki koyuna aşmak isteyen döliük koça teşbih edilmiştir. Şehvetinin icrası için gözü dönmüş ve kızmış bir koçun oradan oraya koşması gibi, münafık adamlarda, bir bakarsın müslümanlarla, birde bakarsın kâfirlerle beraber olurlar. Münafık, kimin yanına varırsa ondan olur. Rüzgâr nereden eserse o tarafa dönen yelpaze gibidir. Hangi kurup, fırka ve zümreyi görürse, onlardan olur ve fırsatı, kollar, yeri gelince bu gün ak dediğine, görülür ve bilinir bfc aybı olmadığı halde yarın kara der. Hadisi şerifde şu mealdeki âyeti kerimeye işaret vardır ; O münafıklar, küfürle îman arasında tereddütdedirler. Ne müminlere ve nede kafirlere bağlıdırlar. Allah kimi dalaletde bırakırsa, artık habi-bim sen ona kurtuluş yolu bulamazsın.» Nisa sûresi, 143 Diğer âyeti kerime meâii ; O münafıklar birde müminlerle karşılaştıkları zaman Bizde sizin gibi îman ettik, derler. Halbuki şaytaniarıyla kâfir ve fasık dostlariyle yalnız başınc; kaldıkları zaman Biz dinde sizinle beraberiz, biz ancak müminleri alay et- v-lorlz, derler.» Bakara sûresi, 14 Bu âyeti kerirne ve hadisi şeriflere çok dikkat etmek lazımdır. Zira insan, bilmeyerek veya bilerek bu fenalıkları bir marifetmiş gibi işleyebilir. Çe-şıdii menfaatine , dolayı bu kötülüğü işler, ondan sonrada işin bitinceye kadar kâfire days nemek vardır* diyerek örümcek yuvası ve ağının evi mesabesinden yalandan uydurulmuş belerle kendisini mazur görmeye çalışır. Cenc-bu hak bütün müslüman kardeşlerimizle bizlere, olduğu gibi görünen ve göründüğü gibi olan, ciddi ve ehli namus insanların ihiası ile hareket etmeyi nasib buyursun; Amin. Dünyadaki fenalık ve rezaleti kâfirlerdende eşed oıan münafıkların, ahiretde görecekleri cezalarını beyan eden ilâni hüküm meâllerininde bir ka-cını okuyalım. Bir âyeti kerimede şöyle buyuruimuştur Ailahü teâfa münafıklar!, ettrkleri istihzanın cezası île cezalandırır, ve akşınlıkları içinde başrboş dolaşmalarına mühlet verir.» Bakara sûresi, 15 Diğer âyeti kerime meali Şüphesizki münafıklar, cehennemin en aşağı tabakasındadırlar cehennemin dibinde dirler. Habibim! asla ve kafa onların azabım kaldırıp yok edecek bir yardımcı bulamazsın.» Nisa sûresi, 145 Evet müslümanlara, İki yüzlü münafıkların zarar ve kötülükleri, kâfirlerden daha eşed ve daha kötü olduğundan âhiretde görecekleri azabda kâfirlerin azabından daha eşed olacaktır. Zira ceza amelin cinsindendir. Amel ne derece ise, cezada o nisbet ve o derecede olur. Küfrü açıkdan görülen kâfire, hiç bir mümin aldanip bel bağlamaz. Kendini ondan korumasını bilir. Fakat dışdan mümin ve müslüman görünüp içinde küfrünü saklayıp islam ve müslüman düşmanı olan münafık, mümini can evinden vurur. Çünkü onun görünüşüne ve sözüne mümin inanır, îtimad eder. Halbuki en azılı ve tesirli düşman imiş, zamanla onun ağına düşünce mümin çok ve çok zarar görür. İşte bu yüzden iki yüzlü münafıkın zararı, kâfirden eşed olduğundan âhiretdede cehennem azabı, münafıklara kâfirlerden eşed olacaktır. Cenabu hak bizleri münafık alâmetlerinden uzak eylesin. Amin, [195] Büyük Günahla İlgili İkinci Fasıl Tercümesi 53 - 10 Safvan ibni Assai den mervidir, demiştir Yahudi, arkadaşına dedi Bizimle şu Peygambere git. Bunun üzerine arkadaşı yahûdiye dedi Peygamber deme, Zira eğer senden işidir-se, sevincinden onun gözü dört olur Ve bundan sonra yahûdî ile arkadaşı Resûiullaha geldiler ve Peygamberden hükümler beyan eden dokuz âyetten sordular. — Hemen Resûlullah buyurdu AHâha hiç bir şeyi şerik koşmayınız, hırsızlık etmeyiniz. Zina yapmayınız, haklı olanlar müstesna Allâhü teâlanın haram kıldığı bir nefsi öldürmeyeniz, sihir yapmayınız, Rîbâyı faizi yemeyiniz, namuslu kadına zina ile iftira etmeyiniz, kâfirlerle savaş yaparken harp gününde firar etmeyiniz ve Ey yahûdî bilhassa siz cumartesi gününde tecâvüz etmeyiniz.» — Safvan dedi Yahûdî ile arkadaşı Resûlullâhın ellerini ve ayaklarını öpdüler ve şüphesiz sen Nebiyyi Muhteremsin şehâdet ederiz, dediler. — Resûlullah buyurdu Bana uymayı sizden ne men ediyor?»[196] — Yahudi Ne arkadaşı dediler Muhakkak Davut Zürriyetinden Peygamberin devam etmesi için Rabbisine duâ etti ve eğer biz sana tâbi olursak, yahûdilerin bizi öldürmelerinden korkarız.» [197] İzahat Hadîsi şerifde sayılan dokuz madde hakkında gerekli malumat, yukar-daki hadîsi şeriflerin îzah bölümlerinde zikredilmiştir. Ancak biz burada Ra-sûlüllâhın huzuruna gelen iki yahûdînin tezat hâlindeki davranışlarına işaret edeceğiz. İki yahûdî gelirken birisi peygamber efendimize Peygamber» demeyi uygun görmeyor, arkadaşını îkaz ediyor. Beraber geliyorlar. Dokuz sual soruyorlar, cevabı alınca her ikiside peygamber efendimizin ellerini, ayaklarını öpüyorlar ve Peygamberliğine şehâdet getiriyorlar. Burun üzerine Peygamberimizin, Bana uymayı, sizden ne men sdi-yor?» karşıhkda, gûyâ Dâvud aleyhisselâm, neslinden peygamberin devam etmesi için dua etmişde, ondan ve birde iman ederlerse yahû-dî'er onları öldürürlermiş!. İşte bu yahûdîlerin davranışları, iki yüzlü, yalan sözlü, içi başka dışı başka olan münafıkların amel ;ve hareketlerinin aynısıdır. Zira adamların uzakdan gelişleri başka, peygamberin huzuruna gelince hareketleri yine başka ve aynı zamanda Dâvud aleyhisselâma yalan isnad etmek suretiyle güya ona tâbi ve itaatkâr olduklarını söyieyorlar. Halbuki, Zeburda, Tevrat ve İncilde, peygamberimizin peygamberliği ismiyle, cismiyle ve her şeyiyle zikredilmişti. Onlardan hakîkata âlim olanlarda vardı. Belki bu yahûdîlerde, biliyorlardı. Fakat inanamadıklanndan gerçeği göremiyen ve anlayamıyan iki yüzlü münafıklar misâli rezalet işleyorlar. Aslında yahûdîler, islâmın ve müslümanların en azılı ve en eşed düşmanlarıdırlar. Bu husus Kur'anı Kerimde şöyle beyan ediliyor And olsun ki Ey habîbim! yahûdılerle müşrikleri, müminlere düşmanlık bakımından, insanların en şiddetlisi bulacaksın.»Mâide sûresi, 82 Yahudilerin gelişlerinden anlaşılması gereken diğer bir hususda şudur Peygamberimize bu iki yahûdînin dert ve meselelerini sormaya gelmeleri de, şayanı dikkattir. Müslümanların müracaat edib dertlerini İzah edip ikna edici cevabı aldıkları gibi, yahûdîlerde gidiyorlar, çok ve çok tatmin oluyorlar. Sevinç ve memnuniyetlerini de Resulü Ekrem efendimizin ellerini ayaklan öperek beyanda bulunuyorlar. Peygamberimizin bütün insanlara önder ve rehber olduğu böylece görülmüş oluyor. Binâen aleyh onun makamım işgal eden onun varisleri olan Din adamlarıda, her cemaatin iltifat edip değer vereceği, ona müracaat ederek dertlerini anlatıp çâre bulabilecekleri kimseler hafinde olmaları gerekir. Günümüzdeki bâzı tefrikacıtarın maşası hâline gelib, bir kısım halkın inanıb, diğer kısımlarında inkar ettikleri Din adamları gibi olmamak gerekir. Gerçek ve doğru yolda olan din adamları, bütün cemaat ve cemiyetlerin müracaat edebileceği kişiler hâlinde olanlardır. Peygamberimizin bütün insanlığın irşad ve îmanı için gönderildiği şu mealdaki âyeti kerîmede beyan edilmiştir Ey habîbim! biz, seni ancak bütün insanlara cenneti müjdeleyici ve cehennemden korkuducu olarak peygamber gönderdik..» Sebe sûresi, 28[198] Tercümesi 59 - M Enes den mervidir, demiştir Resûlullah buyurdu a Lâilâhe illallah - Allahdan başka ilah yoktur, diyen kimseye taarruzdan kaçınmak, küfürden başka bir günâhından dolayı bir kimseyi tekfir etme ve yine küfürden başka büyük günah dahi olsa işlediği bir amelinden dolayı islamdan çıkarma. b Cıihâd, Allâhü tedlanin beni cihâd emri veya tebliğ vazifesi ile gönderdiği zamandan bu ümmetin en son gelenleri, decca! ile savaşıncaya kadar devam edecektir, bu cihâdı, zâlimin zulmü ve âdilin adaleti sakıt etmez.[199] c İmanın üç hasletinden üçüncüsüde Hayır, şer her şeyin kaderi Hâni ile olduğuna inanmaktır.» [200] İzahat Hadîsi şerifde geçen îmanın aslından ve alâmetlerinden olan üç haslet, çok ve çok mühimdir. Zira bugün bu hasletlere sahib olanlara küfür kelimesini söyleyen, küçümseyen veya hiçimseyenler, pek çoğalmıştır. Meselâ Çeşitli kurup ve fırkalara mensub olanlar, kendilerine iltihak etmeyen veya kendilerini desteklemeyenlere küfür» kelimesini söylemektedirler. Bu iltihak etmeyenler veya desteklemeyip ilgilenmeyenler, mihrab-da imam, hutbede hatip, kürsüde vaiz, beş vaktini kılan, zekatını veren, orucunu tutan ve hac farizasını edâ eden müslümanlarda'nda olsalar, çekinmeden yine serserice kötüleme, ithametme ve tekfir etme dalâletine düşenlere şâhid oluyoruz, duyuyoruz. Zavallı adamcağızlar, başkasına kâfir» demekle belkide ve muhakkak kendileri kâfir olacaklarını, veya olduklarını bilemiyorlar. Evet akıllı müslüman, bir mümine bir günahından veya kötü olan bir amelinden dolayı küfür kelimesi ile ısnad etmez. Zira böyle hareket etmek, imanlı ve kâmil bir îmana sâhib olmanın alâmetinden olduğu, peygamber efendimiz tarafından beyan buyurulmuştur. Firakı dâlleden Havâricler, bir müslüman büyük günah veya küçük günah işledim! kâfir olur, demişler. Keza mutezilelerde, küfürle îman arasında bir mertebede olduğunu söylemişlerdir. Yani büyük günâh işleyen kimseye ne müslüman ve nede kâfir hiç birisini söylemiyorlar. îmanla küfür arasında olur, demişlerdir. Bu her iki fırkanın, tehlikeli ve kötü yolda ve akidede oldukları aşikardır. Zira âyeti kerime ve hadîsi şeriflere muhalefetleri meydandadır. Bir de hak yolunda cihad etmenin, Deccâl ile savaşıncaya kadar devam edeceğini beyan buyurmasıda, cihâdın kıymetli ve çok mühim bir vazife olduğuna işarettir. Cihadın en efdalı, zâlim sultanın yanında ve zamanında hakkı olduğu gibi söylemek ve yapmakdır. İslâmı alaya aian, ağızlarında geveleyen, islam-dan bahseden veya islâmı yaşayanların hoş karşılanmadığı bir zaman ve mekanda, islâmı savunmak için her çeşit mücâdele ve cihad yolunu tâkib etmek, elbet çok ve çok değerli amellerdendir. Yazıyla, sözle, amelle, maila, mülkle, evlad ve ahfadla bu cihadı yapmaya çalışanlar, elhamdülilflah bugün devam etmektedir, ve kıyamete kadar, hem dînimiz bakî kalacak ve hemde hak mücâdelesi devam edecektir Yeterki cenâbu hak, bizleri ve neslimizi bu kıymetli dâvanın birer neferi olarak çalışmamızı ihsan buyursun, devam ettirsin. Amin. Deccâlın gelmesi keyfiyeti hakkında, çok çeşitli rivayetlerle hadîsi şerifler vardır. Kıyametin büyük alâmeti olarak beyan edilmiştir. Deccâlın otuz dan fazla olduğuda bâzı hadisi şeriflerde zikredilmiştir. Fakat en büyük ve en azılısı, Deccâlın zuhuru ânında Isa aleyhisselâmın yer yüzüne ineceği ve azgınlıkda son hadde varmış olan Deccâh öldüreceğini bizzat peygamberimiz buyurmuştur. Ayrıca yukarda geçen 42. hadîsi şerifin izahını dikkatla okuyunuz. Akait kitablarında bu mevzu açık bir ifâde ile yazılmıştır, keza Emâüde şöyledir İsa ilerde gelecektir. Sonra azgın ve çapkın olan Deccâh öldürecektir.» Bu gerçekler açık iken, bazı sapık fikirliler, Deccâlın zuhurunu ve İsâ aleyhisselâmtn yer yüzüne ineceğini inkâr etmektedirler. Gerçek mümin, böyle sapıklara iltifat etmez. Kader hakkında, ikinci hadîsi şerifin izahına bakınız. [201] Tercümesi 60 - 12 Ebû Hureyre den mervidir, demiştir Resûlullah SAV buyurdu ki Kul, zina ettiği vakit Sman çıkar, sanki başının üstünde gölge gibi olur. Binâenaleyh o amelden zinadan çekindiği vakit, îman ona tekrar döner.»[202] İzahat Hadîsi şerifde beyan edilen hüküm hakkında şu anlayışlar ve İzahat vardır a Mümin, zinayı haram ve günah olduğunu bilip inandığı halde yaparsa, ondan îmanın nuru ve kemâh çıkar. Zinadan tevbe edrb çekindiğinde îmanın nur ve kemâli tekrar avdet eder. b Zinada bulunan bir müminden, îmanın en büyük ve mükemmel olan şubesi haya, ondan çıkar. Tevbe edib zinadan çekindiğinde îmanın şubesinden olan haya tekrar avdet eder. c Yahut zina eden bir kişi, sanki kendisinden îman sökülüp çıkan zavallı kimselerin hali gibi, çirk ve müievvesliğe dalan kimse gibidir. îmanını kirletir, îmanı olmayan kimseye döner, demektir. Zira kâmil îman, sahibine böyle mülevves ve kirli işleri yapdırmaz. d Yahut bu hadîsi şerifi Resulü Ekrem efendimiz, müminleri böyle kötülükleri işlemekten kaçındırmak için tekdir ve tahzir için buyurmuştur Zira zinayı haram ve günah kabul ederek işleyen kâfir oîmaz. İmandan çıkmaz. Asî ve günahkâr bir mümin olur. Her ne şekil ve maksadla olursa olsun, zina en kötü ve haram amellerdendir. Zinaya tevessül eden bir kişi, kendi anasına, kız kardeşine, hanımına halası ve tezyesine başka birisi zina yaparak tecâvuzda bulunmasına gönlü râzî olmaz. Hoş karşılamaz. Başkasının ırzına tecâvüz ederek zinada bulunmak isteyenler, evvelâ bunları düşünmeli ondan sonra ile tecâvuza bakmalı. Böyle şuur ve izanla düşünen bir mümin, asla ve kafa zinaya tevessül etmez. Şu hakîkatı iyi bilmek lazımdır. Zina yapana, zina yapılır, ilin kapısını çalanın, kapısı çalınır. İlin ırzına yan bakanın, ırzına yan bakılır.» Ataların bir sözü vardır. Çalma kapıyı, çalallar kapını.» Evet bu dünya, et kulum bul kulum, dünyasıdır.» Eden bulur. Ama er, ama geç, mutlaka eden, bulur, yapana, yapılır. Zinanın çeşitleri ve şekilleri hakkında gerekli bilgi, ileride seksen altıncı 86. hadîsi şerifde gelecektir. [203] Büyük Günahla İlgili Üçüncü Fasıl Tercümesi 61 - 13 Muaz den mervidir, demiştir Resûlullah bana on kelime ile vasiyyet etti ve buyurdu ki ; 1 - Yakılmak ve öldürülmek tehdidi ile karşılaşsan dahi, Allahü teâlâ ya hiç bir şeyi şerik koşma, 2 - Ehli iyâlinden ve mâlinden ayrılmayı emretseler dahi. Anana, Babana asla ve kat'â muhalefet isyan etme. 3 - Farz olan namazı bilerek kat'iyyen terk etme; Zira bir kimse bilerek farz namazı ter* ederse, o kimseden Allâhü teâlânm zimmeti sıkor-tası kalkar. 4 - hiç fair suretle şarap içme; Zira şarab, bütün kötülüklerin başıdır. 5 - Mâ'siyet günah işlemekden kaçın; Zira günah işlemekle Allâhü teâlânın gazabı sana helâl olur, 6 - İnsanlar helak olsa kırılsa dahi, harp meydanından kaçmakdan çekin. 7 - sen bir memleketin insanları içinde bulunurken, İnsanlara bir hastalıkdan dolayı - ölüm kırılmak isabet ederse, O insanların içerisinde sebat et oradan ayrılma, 8- Kendi kazancından ana sermâye ve kârinden aile efradına [İhtiyaçlarını karşılayacak şekilde intak et, 9- Aile efradından edep maksadı ile asanı değneğini kaldırma, 10- Onian aile efradını Allâha karşı gelmekten sakındır.» [204] Tweet Paylaş
PEYGAMBERİMİZİN İSTANBUL İLE İLGİLİ HADİSİ “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.”Jun 4, 2020Hz Muhammedin İstanbul hadisi sahih mi?hadis doğrudur. yani rivayet edilen kaynaklara göre sahih hadislerdendir. fakat hadisteki güzelleme fethi yapana değil istanbuladır. yani kundaktaki kardeşini öldürtebilen bir padişaha güzelleme içeren bir hadis fethi hangi ayette yazıyor?İnna fetahna leke fethan mubiyna. Fetih süresi Muhakkak ki biz, sana apaçık bir fetih verdik. “Letüftehanne'l Kostantıniyye feleniğmel emiru,emiruha feleniğmel zalikel ceyş-i zâlikel ceyş” Kostantiniye, elbet bir gün fetih İstanbul hadisi ne zaman?PEYGAMBERİMİZİN İSTANBUL'UN FETHİ İLE İLGİLİ HADİSİ Hz. Muhammed'in sözleri ile müjdelediği fetih bundan tam 568 yıl önce Osmanlı hükümdarı Fatih Sultan Mehmet tarafından fethi hadisi uydurma mı?Bu hadise “Uydurma” denilmesinin sebebi, muhtemelen peygamberin bu öngörüsünü gerçekleştirme şerefine Türklerin nail olmasıdır. Bu hadis, müjdeleme, gaipten haber verme, kehanet veya tahmin değil, sadece bir temenni fethi kuranda var mi?Fetih daha fazla gecikemezdi. Kur'ân-ı Kerîm'in sırrında fethin vakti gelmişti. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'deki …tertemiz güzel belde… » Sebe',15 ibâresi, Allâme Molla Câmî'nin tespitine göre; ebced hesâbıyla 857'ye Milâdî 1453'e tekâbül kuşatan komutan ne güzel komutan?Peygamber Efendimiz hadisi şerifinde övgüyle bahsettiği kumandan ise Peygamberimizin vefatından yüzyıllar sonra henüz 21 yaşında İstanbul'u fethetmeyi başaram Fatih Sultan Mehmet Han olacaktır. 'İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur. 'İstanbul’un Fethi Kur’an ı Kerim’de geçiyor mu?Konunun başında ifade ettiğimiz gibi, her iki Süre'de de İstanbul'un Fetih Tarihi gizlidir. Bu iki Süre'de gizli olan 857 rakamı, 1453 yılında gerçekleşecek olan Türk Fetih Tarihinin Kur'an'da var olduğuna ve Kur'an-ı Kerimin'de Türkler'in varlığına üstü kapalı değindiğini görmekteyiz..Yazı dolaşımı
Ashab-ı kiramdan Abdulah b. Zübeyir de çocuk yaşta iken Hz. Peygamber hacamat kanını içmiştir. Olay şöyle gelişmiştir Darekutni ve başka hadis kitaplarında nakledildiğine göre, Abdullah sekiz dokuz yaşlarındayken, Rasulullah kendisine hacamat ettirdiği kanını toprağa gömmesi için bir kap içinde vermiş, Abdullah ise oradan ayrıldıktan sonra tek başına kalınca, kanı gömeceği yerde içmiştir. Geri dönüp gelince Resulullah "Ne yaptın?" diye sormuş, o da kinayeli konuşarak "Onu ortadan kaldırdım." demiştir. Hz. Peygamber durumdan şüphelenip "Herhalde onu içtin?" deyince Abdullah "Evet!.." demiştir. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz "Kanı kanıma karışana ateş temas etmez." buyurmuş ve şunları da sözlerine eklemiştir " Veylün leke mine'n nâs ve veylün li'n- nâsi minke = Yazık insanlardan sana olacaklara, yazık senden dolayı insanlara olacaklara." el-Askalânî, el-Metâlibü’l-Âli¬ye, 421; el-Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid, 2708; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3554. Hiçbir alim bu hadisi kan içmenin helalliğine delil saymamıştır. Çünkü Rabbimiz "Size ölü eti, kan haram kılındı…" buyurmaktadır. Dolayısı ile bu hükmü istisna edecek başka bir delil bulunmamaktadır. Abdullah büyük ihtimalle bu ayetin nuzulünden önce bunu yaptı. Ya da haramlığını bilerek Resulullah olan sevgisinden dolayı onun kanını içti. 1-Bu olay münferit bir olaydır. Peygamberin sünneti ve cevaz verdiği bir durum değildir. Nitekim hadisin devamında Peygamberimiz neden böyle yaptığını tenkit etmiştir. Bu olayn kanın haram kılınmasından önce olabileceğini göstermektedir. Çünkü sahabe asla Allah’ın emrine muhalefet etmezdi. 2-Bu olay bir sahabenin peygamber sevgisi nedeniyle yaptığı hatadan ibarettir. Bunu Müslümanların yapması gereken bir sünnetmiş gibi eleştiri konusu yapanlar İslam düşmanlarından başkası değildir. Sahabenin peygamberin idrarını içmesi Umeyme binti Rukayka'nın bildirdiğine göre, Hz. Peygamber Hurmadan yapılmış bir kabı vardı ve geceleyin ihtiyaç duyarsa, seriri karyola, divan altına koyduğu bu kabına bevl eder ve onu tekrar karyola altına koyardı. Bir gece yine aynı şekilde ona ihtiyacını giderdi ve kabı karyolası altına koydu. Daha sonra baktığında kapta idrar olmadığını gördü. Kaptaki idrarın nerede olduğunu sorunca, onu Hanımı Ümmü Habibe'nin Habeşistan'dan getirdiği hizmetcisi Bereke'nin içtiğini söylediler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem "Büyük ölçüde kendisini ateşten korudu." buyurdu. Beyhaki 1-Bu olayda da sahabe peygamberin idrarını yanlışlıkla içmiştir. 2-Peygamberimizi asla idrarını içmesini kimseye emretmemiştir. İdrardan sakınılması gerektiği ve kabir azabının nedenlerinden biri olduğunu ifade eden bir peygamber idrarın içilmesini emretmez. 3-Hadisin idrarın içildikten sonrası hakkında tartışmalar vardır. Şunu da belirtelim ki İslam düşmanları hep böyle zayıf ve üzerinde tartışma olan hadisleri seçmeleri insanların kafasında şüphe uyandırma gayretidir. Ancak bunlar beyhude çabalardır. Çünkü İslam’ın açıklayamayacağı bir şey yoktur. Bu yazı daha önce kişi tarafından okundu.
Kütübü sitte de Namazla ilgili hadisler NAMAZIN FAZİLETİ 2293 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm'in şöyle söylediğini işittim "Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde hergün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç kir kalır mı, ne dersiniz?" "Bu hal, dediler, onun kirlerinden hiçbir şey bırakmaz!" Aleyhissalâtu vesselâm "İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onlar sayesinde bütün hataları siler" buyurdu." Buhâri, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 282, 666; Tirmizî, Emsâl 5, 2872; Nesâî, Salât 7, 1, 231; Muvatta, Sefer 91, 1,174. 2294 - Sa'd İbnu Ebî Vakkas radıyallâhu anh anlatıyor "İki erkek kardeş vardı. Bunlardan biri öbür kardeşinden kırk gün kadar önce vefat etti. Resülullah aleyhissalâtu vesselâmın yanında bunlardan birincinin faziletleri zikredildi. Bunun üzerine Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm "Diğeri müslüman değil miydi?" diye sordu. "Evet, müslümandı ve fena da değildi!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm "Öldükten sonra, namazının ona ne kazandırdığını biliyor musunuz? Namazın misali, sizden birinin kapısının önünde akan ve her gün içine beş kere girip yıkandığı suyu bol ve tatlı bir nehir gibidir. Bu nehrin onun üzerinde kir bıraktığını göremezsiniz. Öyleyse, siz ona namazının neler ulaştırdığını bilemezsiniz." Muvatta, Kasru's-Salât 91, 1,174. 2295 - Ebü Ümâme radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraber mescidde idik. O esnada bir adam geldi ve "Ey Allah'ın Resülü, ben bir hadd işledim, bana cezasını ver!" dedi, Resülullah adama cevap vermedi. Adam talebini tekrar etti. Aleyhissalâtu vesselâm yine sükut buyurdu. Derken namaz vakti girdi ve namaz kılındı. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm namazdan çıkınca adam yine peşine düştü, ben de adamı takip ettim. Ona ne cevap vereceğini işitmek istiyordum. Efendimiz adama "Evinden çıkınca abdest almış, abdestini de güzel yapmış mıydın?" buyurdu. O "Evet ey Allah'ın Resülü!" dedi. Efendimiz "Sonra da bizimle namaz kıldın mı?" diye sordu. Adam "Evet ey Allah'ın Resülü!" deyince, Efendimiz "Öyleyse Allah Teâlâ hazretleri haddini -veya günahını demişti- affetti" buyurdu." Buhârî, Hudüd 27, Müslim, Tevbe 44, 45, 2764, 2765; Ebü Davud, Hudüd 9, 4381. 2296 - Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor "Ben Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında idim. Bir adam huzuruna gelerek "Ey Allah'ın Resülü, dedi, ben bir hadd suçu işledim, cezasını tatbik et!" Resülullah aleyhissalâtu vesselâm adama birşey sormadı. Derken namaz vakti girdi. Resülullah'la birlikte o da namaz kıldı. Aleyhissalâtu vesselâm namazını tamamlayınca, adam yanına geldi ve "Ey Allah'ın Resülü! dedi, ben hadd çeşidine giren bir suç işledim. Bana Allah'ın Kitabını tatbik et!" Efendimiz "Sen bizimle birlikte namazını eda etmedin mi?" diye sordu. Adam "Evet!" dedi. Efendimiz "Öyleyse git. Zîra Allah, senin günahını affetti" veya -hadd'ini affetti" dedi." Buhârî, Hudud 17; Müslim, Tevbe 44, 45, 2764, 2765, Hudüd 24, 1696. 2297 - Âsım İbnu Süfyan es-Sakafi radıyallâhu anh'nin anlattığına göre, bunlar Selâsil gazvesine gitmişler. Fakat fiilen gazveye iştirak edememişlerdi. Bunun üzerine kendilerini Allah yoluna verdiler. Sonra Hz. Muâviye radıyallâhu anh'nin yanına döndüler. Hz. Muâviye'nin yanında Ebü Eyyüb el-Ensârî ve Ukbe İbnu Âmir vardı. Âsım "Ey Ebü Eyyüb! dedi. Bu sene gazveyi kaçırdık. Bize, bunun telafisi için bir çare haber verildi. Buna göre, kim dört mescitte namaz kılarsa, günahları affedilirmiş." Ebü Eyyüb "Ey kardeşimin oğlu! dedi. Ben sana bundan daha kolayını haber vereyim. Ben Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şu sözünü işittim "kim emredildiği şekilde mükemmel olarak abdestini alır, emredildiği şekilde namazını kılarsa, önceden yapmış olduğu kusurlu ameli sebebiyle affolunur. " Ey Ukbe! Resülullah'ın tebşiri böyleydi değil mi?" Ukbe "Evet!" dedi." Nesâî, Tahâret 108, 1, 90-91. 2298 - Ukbe İbnu Amir radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim "Rabbin, koyun güden bir çobanın, bir dağın zirvesine çıkıp namaz için ezan okuyup sonra da namaz kılmasından hoşlanır ve AIIah Teâlâ hazretleri şöyle der "Benim şu kuluma bakın! Ezan okuyor, namaz kılıyor, yani benden korkuyor. Kasem olsun, kulumu affettim ve onu cennetime dahil ettim." Ebü Dâvud, Salât 272, 1203; Nesâî, Ezân 26, 2, 20. 2299 - İmam Mâlik radıyallâhu anh'e ulaştığına göre, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştur "İstikamet üzere olun. Bunun sevabını siz sayamazsınız. Şunu bilin ki, en hayırlı ameliniz namazdır. Zâhirî ue bâtînî temizliği koruyarak abdestli olmaya ancak mü'min riayet eder." Muvatta, Tahâret 36, 1, 34; İbnu Mâce, Tahâret 4, 277. 2300 - Hz. Huzeyfe radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı herhangi bir şey üzecek olursa namaz kılardı." Ebü Dâvud, Salât 312, 1319; Nesâî, Mevâkît 46, 1, 289. 2301 - Abdullah İbnu Selmân, Resülullah aleyhissalâtu vesselam'ın ashabından birisinden naklediyor "Hayberin fethedildiğii gün bir adam Hz. Peygamber'e gelerek "Ey Allah'ın Resülü, bugün ben öyle bir kâr ettim ki böyle bir kârı şu vadi ahalisinden hiçbiri yapmamıştır" dedi. Efendimiz "Bak hele! Neler de kazandın?" diye sordu. Adam "Ben alıp satmaya ara vermeden devam ettim. Öyle ki üçyüz okiyye kâr ettim dedi. Aleyhissalâtu vesselâm efendimiz "Sana kârların en hayırlısını haber vereyim mi?" diye sordu. Adam "O nedir, ey Allah'ın Resülü?" dedi. Efendimiz açıkladı "Farz namazdan sonra, kılacağın iki rekattir." Ebü Dâvud, Cihâd 180, 2785. 2302 - Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor "Bana kadın ve güzel koku sevdirildi, gözümün nuru namazda kılındı." Nesâî, İşretu'n-Nisâ 1, 7, 61. 2303 - Rebî'a İbnu Ka'b el-Eslemî anlatıyor "Ben Resülullah aleyhissalatu vesselâm ile beraber gecelemiştim, kendisine abdest suyunu ve başkaca ihtiyaçlarını getirdim. Bana "Dile benden ne dilersen!" buyurdu. Ben "Senden cennette seninle beraberlik diliyorum!" dedim. Bana "Veya bundan başka birşey?" dedi. Ben "Hayır, sadece bunu istiyorum!" dedim. "Öyleyse kendin için çok secde ederek bana yardımcı ol!" buyurdu." Müslim, Salât 226, 489; Ebü Dâvud, Salât 312, 1320. 2304 - Ma'dan İbnu Ebî Talha el-Ya'merî radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın azadlısı Sevbân radıyallâhu anh'a rastladım. Kendisine "Bana bir amel söyle de onu yapayım. Allah da onun sayesinde beni cennetine koysun" dedim. -Veya şöyle demişti "Dedim ki "..Allah nezdinde en hayırlı ameli bana bildir."- Sevbân sükut etti. Sonra ben tekrar aynı şeyi sordum. O yine sükut etti. Ben üçüncü sefer sordum. Sonunda dedi ki "Aynı şeyleri ben de Resülullah aleyhissalâtu vesselâma sormuştum. Bana şu cevabı vermişti Çokça secde yapman gerekir. Zîra sen secde ettikçe, her secden sebebiyle Allah dereceni artırır, onun sebebiyle günahını döker." Ma'dan der ki "Sonra Ebu'd-Derdâ'ya geldim. Aynı şeyi ona da sordum. O da Sevbân'ın bana söylediğinin aynısını söyledi." Müslim, Salât 225, 226, 488, 489. Nesâî, Tatbik 81; Tirmizî, Salât 169, 388; İbnu Mâce, İkâmet 201, 1422-1424. NAMAZIN EDA VE KAZASININ VÜCÛBU HAKKINDA 2305 - Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor "Bir adam, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a "Allah, kullarına kaç vakit namazı farz kıldı?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm "AIIah, kullarIna beş vakit namazı farz kıldı" diye cevap verdi. Adam tekrar sordu "Bunlardan önce veya sonra başka bir şey var mı?" "AIIah kullarına beş vakti -farz kıldı. " Bu cevap üzerine adam, bunlar üzerine hiçbir ilavede bulunmayacağına, onlardan herhangi bir eksiltme de yapmayacağına dair yemin etti. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm "Bu adam sözünde durursa mutlaka cennete girecektir!" buyurdu." Müslim, İman,10, 12; Tirmizî, Zekât 2, 619; Nesâi, Salât 4, 1, 228, 229 Bu metin Nesâî'dekidir. Bu rivayeti, Müslim ve Tirmizî, Kitâbu'I-İman'da mezkur, uzun bir hadis zımnında tahric ederler. 2306 - Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a Mi'râc'a çıktığı gece elli vakit namaz farz kılındı. Sonra bu azaltılarak beşe indirildi. Sonra da şöyle hitap edildi "Ey Muhammed! Artık, nezdimde hüküm kesinleşmiştir, bu söz değiştirilmez. Bu beş vakit, Rabbinin bir lüftu olarak on misliyle kabul edilerek senin için elli vakit sayılacaktır." Buhârî, Bed'ül-Halk 6, Enbiya 22, 43, Menâkıbu'l-Ensâr 42; Müslim, İman 259, 162; Tirmizî, Salât 159, 213; Nesâî, Salât 1, 1, 217-223. 2307 - İbnu Abbâs radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Allah, namazı peygamberinizin diliyle hazerde dört, seferde iki, korku halinde de dört rek'at olarak farz kılmıştır." Müslim, Salât 5, 687; Ebü Dâvud, Salât 287, 1247; Nesâî, Taksir 1, 3,118,119. 2308 - Hz. Aişe radıyallâhu anhâ anlatıyor "Allah namazı ilk defa farz ettiği zaman iki rek'at olarak farz etmişti. Sonra onu hazer için dörde tamamladı. Yolcu namazı ilk farz edildiği şekilde sabit tutuldu." Buhârî, Salât 1, Taksîru's-Salât 5, Menâkıbu'l-Ensâr 47; Müslim, Salâtu' 2, 685; Muvatta, Kasru's-Salât 8, 1,146; Ebü Dâvud, Salât 270, 1198; Nesâî, Salât 3, 1, 225. 2309 - Hz. Ömer radıyallâhu anh anlatıyor "Kurban bayramında kılınan namaz iki rek'attir, Fıtır Ramazan bayramında kılınan namaz iki rek'attir, sefer namazı iki rek'attir, cum'a namazı da iki rek'attir. Bunlar Resülullah aleyhissalatu vesselâm'ın lisanı üzere, tamamdır, kısaltma yoktur." Nesâî, Cum'a 37, 3,111, Taksir 1, 3,118, İdeyn 11, 3,183. 2310 - Abdullah İbnu Fudâle, babası Fudâle'den naklen anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselam'ın bana öğrettikleri arasında "Beş vakit namaza devam edin!" emri de vardı. Ben "Bu beş vakit, benim meşguliyetlerimin bulunduğu anlardır. Bana bunların yerine geçecek cami kapsamlı bir şey emret, öyle ki onu yaptım mı, benden beş vakit namaz borcunun yerine geçsin!" dedim. Bunun üzerine "Öyleyse Asreyn'e devam et!" buyurdu. Bu kelime bizim dilimizde yoktu. Bu sebeple "Asreyn nedir?" diye sordum. "Güneş doğmazdan önceki namazla güneş batmazdan önceki namaz" buyurdu." Ebü Dâvud, Salât 9, 428. 2311 - Sebretü' bnu Ma'bed radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Yedi yaşına geldi mi çocuğa namazı emredin, on yaşına geldi mi kılmadığı takdirde dövün." Ebü Dâvud, Salât 26, 494; Tirmizî, Salât 299, 407. Tirmizî'nin rivayetinde "Çocuğa namazı yedi yaşında öğretin, kılmadığı takdirde on yaşında dövün" şeklindedir. 2312 - Amr İbnu'l-Âs radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Çocuklarınıza, onlar yedi yaşında iken namazı emredin. On yaşında olunca namazdaki ihmalleri sebebiyle onları dövün, yataklarını da ayırın." Ebü Dâvud, Salat 25, 495, 496. 2313 - Onun bir diğer rivayetinde şöyle denir "Resülullah'a bundan namazın çocuğa ne zaman emredileceğinden sorulmuştu "Çocuk sağını solundan ayırmasını bildi mi ona namazı emredin" buyurdu." Ebü Davud, Salât 26, 497. 2314 - İbnu Ömer radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm beni Uhud savaşı sırasında teftiş etti. O zaman ondört yaşında idim, savaşa katılmama izin vermedi. Hendek savaşı sırasında da beni gördü, o zaman ben onbeş yaşında idim, bu sefer bana cihad izni verdi." Nâfi' der ki "Ben Ömer İbnu Abdilaziz'e uğradım, o zaman halife idi. Kendisine bu vak'ayı anlattım. Bana "Bu onbeş yaş çocukla büyüğü ayıran hududdur" buyurdu. Valilerine yazarak, onbeş yaşına basanları mükellef addetmelerini, daha küçükleri âile efradından saymalarını emretti." Buhârî, Şehâdât 18, Megazî 29, Müslim, İmâret 91, 1868; Tirmizî, Cihâd 31, 1711; Ebü Dâvud, Hudud 17, 4406, 4407; Nesâî, Talâk 20, 6,155. 2315 - Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kim bir namaz unutacak olursa hatırlayınca derhal kılsın. Unutulan namazın bundan başka kefareti yoktur." Buhârî, Mevakîtu's-Salât 37; Müslim, Mesâcid 314, 684; Tirmizî, Salât 131, 178; Ebü Dâvud, Salât 11, 442; Nesâî, Mevâkît 52, 53, 2, 293, 294. 2316 - Buharî ve Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir "Sizden biriniz namaz sırasında yatmış idiyse veya namaza karşı gaflet etmiş ve unutmuş ise, hatırlar hatırlamaz onu kılsın. Zîra Allah Teâlâ Hazretleri şöyle buyurmuştur "Beni anmak için namaz kıl!" Tâ-hâ 14. Buhârî, Mevakîtu's-Salât 37; Müslim, Mesâcid 314, 684; Tirmizî, Salât 131, 178; Ebü Dâvud, Salât 11, 442; Nesâî, Mevâkît 52, 53, 2, 293, 294. 2317 - Ebü Katâde radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah'la beraber bir gece boyu yürüdük. Cemaatten bazıları "Ey Allah'ın Resülü! Bize mola verseniz!" diye talepte bulundular. Efendimiz "Namaz vaktine uyuya kalmanızdan korkuyorum" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Bilâl "Ben sizi uyandırırım!" dedi. Böylece Resülullah aleyhissalâtu vesselam mola verdi ve herkes yattı. Nöbette kalan Bilâl de sırtını devesine dayamıştı ki gözleri kapanıverdi, o da uyuyakaldı. Güneşin doğmasıyla Resülullah aleyhissalâtu vesselâm uyandı ve "Ey BiIâI! Sözün ne oldu?" diye seslendi ve Hz. Bilâl "Üzerime böyle bir uyku hiç çökmedi" diyerek cevap verdi. Aleyhissalâtu vesselâm "AIIah Teâlâ Hazretleri, ruhlarınızı dilediği zaman kabzeder, dilediği zaman geri gönderir. Ey BiIâI! Halka namaz için ezan oku" buyurdu. Sonra abdest aldı ve güneş yükselip beyazlaşınca kalktı, kafileye cemaatle namaz kıldırdı." Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, 435-441; Tirmizî, Salât 130, 177, Tefsir, Tâ-hâ 3162; Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, 1, 294-298, İmâmet 47, 2,106. 2318 - Bu hadis Ebü Dâvud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir "Güneşin harareti onları uyandırınca kalktılar, bir müddet yürüdüler, sonra tekrar konaklayıp abdest aldılar. Hz. Bilâl radıyallâhu anh ezan okudu. Sabahın iki rekatlik sünnet namazını kıldılar, sonra da sabah namazını kazaen kıldılar. Namazdan sonra hayvanlara binip yola koyuldular. Giderken birbirlerine "Namazımızda ihmalkârlık ettik" diye yakınıyorlardı. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm "Uyurken vâki olan namaz kaçması ihmal sayılmaz, ihmal uyanıklıktadır. Sizden biri, herhangi bir namazda gaflete düşer kaçırırsa, hatırlayınca onu hemen kılsın. Ertesi sabahın namazı da mütad vaktinde kılınır" buyurdu." Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, 435-441; Tirmizî, Salât 130, 177, Tefsir, Tâ-hâ 3162; Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, 1, 294- 298, İmâmet 47, 2,106. 2319 - Ebü Dâvud'un bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir "Namazın kaçmış olmasından korkarak kalktık, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm "Ağır olun, ağır olun, bunda bir taksiriniz yok!" buyurdu. Güneş yükselince de "Sizden kim sabahın iki rekat sünnetini mütad olarak kılıyor idiyse yine kılsın" dedi. Bu emir üzerine kılan da, kılmayan da kalkıp sünnetini kıldı. Sonra Resülullah aleyhissalâtu vesselâm namaz için kâmet emretti. Kâmet getirildi. Efendimiz kalktı ve bize namaz kıldırdı. Namaz bitince "Haberiniz olsun, AIIah'a hamdediyoruz ki, bizi namazımızdan, dünyevî işlerimizden herhangi biri alıkoymuş değildir. Ancak ruhlarımız AIlahu Teâlâ'nın kabza-i tasarrufundadır, dilediği zaman onu salar. Sizden kim sabah namazına, sabahleyin mütad vaktinde kavuşursa, sabah namazıyla birlikte bir mislini de kaza etsin!" dedi." Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, 435-441; Tirmizî, Salât 130, 177, Tefsir, Tâ-hâ 3162; Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, 1, 294-298, İmâmet 47, 2,106. 2320 - Ebü Dâvud, Tirmizî ve Nesâî'nin bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir "Şunu bilin ki, uykuda ihmal sözkonusu değildir. İhmal lyani taksir, diğer bir namazın vakti girinceye kadar namazını kılmayan için mevzubahistir." Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, 435-441; Tirmizî, Salât 130, 177, Tefsir, Tâ-hâ 3162; Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, 1, 294-298, İmâmet 47, 2,106. 2321 - Müslim'in Ebü Hüreyre'den kaydettiği bir diğer rivayette şöyle gelmiştir "...Güneş doğuncaya kadar uyanmadı. Resülullah aleyhissalatu vesselâm "Herkes bineğinin başından tutsun ve burayı terketsin. Zîra burası bize şeytanın musallat olduğu bir yerdir!" dedi. Biz de emri yerine getirdik." Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, 435-441; Tirmizî, Salât 130, 177, Tefsir, Tâ-hâ 3162; Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, 1, 294- 298, İmâmet 47, 2,106. 2322 - Ebü Dâvud'un Ebü Hüreyre'den kaydettiği bir rivayette şöyle denmiştir "Resülullah aleyhissalâtu vesselam "Size gaflet gelen bu yeri değiştirin!" buyurdu. Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, 435 - 441; Tirmizî, Salât 130, 177, Tefsir, Tâ-hâ 3162; Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, 1, 294-298, İmâmet 47, 2,106. 2323 - İbnu Abbâs radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm gecenin evvelinde yürüdü, sonuna doğru uyku molası verdi. Ancak güneş doğuncaya -veya bir kısmı ufuktan çıkıncaya- kadar uyanamadı. Uyanınca namazı hemen kılmadı. Güneş yükselince namazı kıldı. İşte bu orta namazdır Salâtu'l-Vustâ." Nesâî, Mevâkît 55, 1, 299. 2324 - İmam Mâlik, Zeyd İbnu Eslem'den naklen anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdu ki "Muhakkak ki, Allah, ruhlarımızı kabzetmektedir. Dilerse onu, bize bundan başka bir vakitte iade eder." Resülullah aleyhissalâtu vesselâm böyle söyledikten sonra Hz. Ebü Bekri's-Sıddîk radıyallâhu anh'a yönelerek "Şeytan bu gece namaz kılmakta iken Bilâl'e geldi ve onu yatırdı. Uyuması için bir çocuk nasıl sallanarak avutulursa öylece onu da sallayarak uyuttu" dedi. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm sonra Bilâl'i çağırdı. Gelince Bilâl, Resülullah'a onun Hz. Ebü Bekr'e anlattığının tıpkısını haber verdi. Hz. Ebü Bekr bu işittikleri karşısında "Şehadet ederim ki, sen Allah'ın Resülüsün!" demekten kendini alamadı." Muvatta, vukütu's-Salât 26, 2325 - Hz. Câbir radıyallâhu anh anlatıyor "Hz. Ömer, Hendek savaşı sırasında bir keresinde güneş battıktan sonra geldi ve Kureyş kafirlerine küfretmeye başladı ve bu meyanda "Ey Allah'ın Resülü dedi, güneş batmak üzereyken ikindi namazını güç bela kılabildim." Resülullah aleyhissalâtu vesselâm "Vallâhi ikindiyi ben kılamadım!" dedi. Beraberce kalkıp Butha'ya gittik. Orada Efendimiz abdest aldı, biz de abdest aldık. Güneş battıktan sonra ikindiyi kıldı, sonra da akşamı kıldı." Buharî, Mevâkît 36, 38, Ezân 26, Salâtu'l-Havf 4, Megâzî 29; Müslim, Mesâcid 209, 631; Tirmizî, Salât 132, 180; Nesâî, Sehv 105, 3, 84, 85. 2326 - İbnu Mes'üd radıyallâhu anh anlatıyor "Müşrikler Hendek günü Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı fazlaca meşgul ederek dört vakit namazı kazaya bıraktırdılar, geceden Allah'ın dilediği bir müddet geçinceye kadar onları kılamadı. Sonra Bilâl radıyallâhu anh'e emretti, o da ezan okudu. Sonra kâmet getirdi. Resülullah öğleyi kazâen kıldı. Bilâl tekrar ikâmet getirdi, Resülullah ikindiyi kıldı. Sonra Bilâl tekrar ikâmet getirdi. Resülullah akşamı kıldı. Sonra Bilâl yatsı için kâmet getirdi ve Resülullah yatsıyı kıldı." Tirmizi, Salât 132, 179; Nesâî, Mevâkît 55, 1, 297, 298. 2327 - Nâfi' anlatıyor "Abdullah İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ'e baygınlık gelmiş ve aklı gitmişti. Bu esnada kılamadığı namazı kaza etmedi." Muvatta, Vukût 24, 1,13. İmam Mâlik der ki "Doğruyu Allah bilir ya, bana göre bu şundan ileri gelir "Vakit çıkmıştır. Ama vakit içinde ayılan, o vaktin namazını kılar.." 2328 - Yine Nâfi' anlatıyor "İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ dedi ki "Kim bir namazı unutur ve bunu imamın arkasında namaz kılarken hatırlarsa, imam selamı verince unutmuş olduğu namazı hemen kılsın, sonra da öbür namazı kıldığını yeniden kılsın." Muvatta, Kasru's-Salât 77, 1,168. 2329 - Hz. Câbir radıyallâhu anh'in anlattığına göre, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'in şöyle söylediğini işitmiştir "Kişiyle şirk arasında namazın terki vardır." Müslim, İman 134, 82; Ebü Dâvud, Sünnet 15, 4678; Tirmizî, İman 9, 2622. Metin Müslim'in metnidir. Tirmizinin metni şöyledir "Küfürle îman arasında namazın terki vardır." 2330 - Tirmizî ve Ebü Dâvud'un bir diğer rivayetinde "Kulla küfür arasında namazın terki vardır." Tirmizî, İman 9, 2622; Ebü Dâvud, Sünnet 15, 4678; İbnu Mâce, Salât 77, 1078. 2331 - Hz. Büreyde radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Benimle onlar münafıklar arasındaki ahid antlaşma namazdır. Kim onu terkederse küfre düşer." Tirmizî, İman 9, 2623; Nesâî, Salât 8, 1, 231, 232; İbnu Mâce, Salât 77, 1079. 2332 - Abdullah İbnu Şakik merhum anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Ashâb'ı ameller içerisinde sadece namazın terkinde küfür görürledi." Tirmizî, İman 9, 2624. 2333 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "İkindi namazını kaçıran bir insanın uğradığı zarar yönünden durumu, malını ve ehlini kaybeden kimsenin durumu gibidir." Buhârî, Mevâkît 14; Müslim, Mesâcid 200, 626; Muvatta, Vukütu's-Salât 21, 1,11,12; Ebü Dâvud, Salât 5, 414, 415; Tirmizî, Salât 128, 175; Nesâî, Salât 17, 1, 238. 2334 - Ebü'l-Melih rahimehümullah anlatıyor "Biz bulutlu bir günde Büreyde radıyallâhu anh ile bir gazvede beraberdik. Dedi ki "İkindi namazını erken kılın, zîra Resülullah aleyhissalâtu vesselam "Kim ikindi namazını terkederse ameli boşa gider" buyurdu." Buhârî, Mevâkit 15, 34; Nesâî, Salât 15, 1, 236. NAMAZ VAKİTLERİ 2335 - Hz. Ebü Müsa radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm'a bir zat gelerek namaz vakitlerini sordu. Efendimiz ona hiçbir cevap vermedi." Sabah vaktinde şafak sökünce, henüz kimse kimseyi tanıyamayacak kadar ortalık karanlık iken Bilâl'e emretti, sabah ezanını okudu. Sonra, güneş tam tepe noktasından batıya dönme zeval anında yine Bilâl'e emretti, öğle ezanını okudu. Bu vakit için, -öbürlerinden daha iyi bilen- birisi "Bu, gün ortası nısfu'n-Nehar" demişti. Sonra, güneş henüz yüksekte olduğu zaman emretti, Bilâl akşam narnazı için ezan okudu. Sonra ufuktaki aydınlık şafak kaybolunca yatsı için emretti, Bilâ! yatsı ezanını okudu. Sonra ertesi gün, sabah namazını tehir etti. O kadar geciktirdi ki, kişinin, "sabah vakti çıktı veya çıkmak üzere" demesi ânında namazı tamamladı. Sonra öğleyi tehir etti, öyle ki, öğle namazını dün ikindiyi kıldığımız âna yakın bir vakitte kıldı. Sonra ikindiyi tehir etti. Bir kimsenin, "Güneş ikindi kızıllığına büründü" diyebileceği bir vakitte namazdan çıktı. Sonra akşamı, nerdeyse ufuktan aydınlığın şafak kaybolduğu âna kadar tehir etti." 2336 - Bir rivayette de şöyle gelmiştir Akşamı, ikinci günde, ufuktaki aydınlığın kaybolmasından önce kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin ilk üçte birine kadar tehir etti. Sonra sabah oldu ve soru sahibini çağırdı "İşte namazın vakti bu iki hudud arasındadır" buyurdu. Müslim, Mesâcid 178, 614; Ebü Dâvud, Salât 2, 395; Nesâî, Muvâkît 15, 1, 260, 261. Metin Müslim'e aittir. 2337 - Ebü Dâvud'un bir rivayetinde şöyle denmiştir "Sabah namazını kişi arkadaşının yüzünü tanıyamayacak -veya kişi yanındakini tanımayacak- kadar ortalığın karanlık olduğu bir anda kıldı. Sonra ikindiyi öylesine tehir etti ki, namazdan çıktığı zaman güneş sararmıştı..." Rivayetin sonunda Ebü Dâvud der ki Bu hadisi rivayet edenlerden bazısı şöyle dedi "sonra yatsıyı gece yarısına kadar tehir ederek kıldı." Ebü Dâvud, Salât 2, 396. 2338 - Hz. Büreyde radıyallâhu anh anlatıyor "Bir adam Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a namazların vaktinden sormuştu. Ona "Şu önümüzdeki iki günde namazları bizimle kıl!"buyurdu. O gün güneş tam tepe noktasından batıyor kayınca ezan için Bilâl'e emretti. O da öğle ezanını okudu. Sonra öğle için kâmet okumasını emretti. Sonra güneş yüksekte, beyaz parlak iken emretti ve ikindi için kâmet okudu. Sonra güneş batınca emretti, akşam için kâmet okudu. Sonra ufuktaki aydınlık kaybolunca emretti, yatsı için kâmet okudu. Sonra şafak sökünce emretti sabah için kâmet okudu. İkinci gün olunca, Bilâl'e ortalığın serinlemesini beklemeyi emretti. O da öğleyi, ortalık iyice serinleyinceye kadar geciktirdi. İkindiyi, güneş yüksekten, dünkü vakitten biraz sonra kıldı. Akşamı ufuktaki beyazlık kaybolmazdan az önce kıldı. Yatsıyı gecenin üçte biri geçtikten sonra kıldı. Sabahı ortalık iyice ağarınca kıldı. Sonra "Namaz vakitlerinden soran kimse nerede?" diye sordu. Soru sahibi "Benim ey Allah'ın Resülü!" dedi. "Namazlarınızın vakti dedi, gördüğünüz iki vakit arasındadır." Müslim, Mesâcid 176, 177, 613; Tirmizî, Salât 115, 152; Nesâî, Mevâkît 12, 1, 258. 2339 - İbnu Abbâs radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Cibril aleyhisselâm bana, Beytullah'ın yanında, iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincide öğleyi, gölge ayakkabı bağı kadarken kıldı. Sonra, ikindiyi her şey gölgesi kadarken kıldı. Sonra akşamı güneş battığı ve oruçlunun orucunu açtığı zaman kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık şafak kaybolunca kıldı. Sonra sabahı şafak sökünce ve oruçluya yemek haram olunca kıldı. İkinci sefer öğleyi, dünkü ikindinin vaktinde herşeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra ikindiyi, herşeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı, önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte biri gidince kıldı. Sonra sabahı, yeryüzü ağarınca kıldı. Sonra Cibrîl aleyhisselam bana yönelip "Ey Muhammedl Bunlar senden önceki peygamberlerin aleyhimüssalatu vesselâm vaktidir. Namaz vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır!" dedi. " Tirmizî, Salât 1, 149; Ebü Dâvud, Salât 2, 393. 2340 - Nesaî'nin Hz. Câbir radıyallâhu anh'den yaptığı bir rivayette şöyle denmiştir "Sonra O'na Cibrîl, Fecr uzayıp sabah olunca daha yıldızlar parlak ve cıvıl cıvıl iken geldi. Dünkü yaptığını aynen yaptı, sabah namazını kıldı. Sonra da "Namaz vakti, işte gördüğünüz bu iki namaz arasıdır" dedi." Nesâi, Mevâkît 10, 1, 256. 2341 - Bir diğer rivayette şöyle denmiştir "...Öğleyi, güneş tepeden batıya meyledince kıldı. Bu sırada gölge ayakkabı bağı kadardı. Sonra ikindiyi, gölge ayakkabı bağının misli ve adam boyu olunca kıldı. Sonra akşamı, güneş batınca kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık kaybolunca kıldı. Sonra, sabahı, şafak sökünce kıldı. Sonra ertesi günün öğlesini, gölge, adam boyu olunca kıldı. Sonra ikindiyi, kişinin gölgesi iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı, güneş batınca kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte birine veya yarısına doğru kıldı. Sonra sabahı kıldı ve ortalık ağardı." Nesâî, Mevâkît I5, 7,10,17, 1, 251, 255, 261, 263. 2342 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki "Bilesiniz, namazın bir ilk vakti bir de son vakti vardır. Öğle vaktinin evveli güneşin tepe noktasından batıya meyil zeval ânıdır. Son vakti de ikindinin girdiği andır. İkindi vaktinin evveli, vaktinin girdiği andır. Vaktin sonu da güneşin sarardığı andır. Akşam vaktinin evveli, güneşin battığı andır. Vaktin sonu da ufuktaki aydınlığın şafak kaybolduğu andır. Yatsı vaktinin evveli, ufuğun kaybolduğu andır. Vaktin sonu da gecenin yarısıdır. Sabah vaktinin evveli fecrin aydınlığı doğmasıdır. Vaktin sonu da güneşin doğmasıdır." Tirmizî, Salât 114, 151; Müslim, Mevâkît 6, 1, 249, 250. 2343 - Muvatta'da Abdullah İbnu Râfi' Mevla Ümmü Seleme'den kaydedilen bir rivayette şöyle denmiştir "Abdullah İbnu Râfi', Ebü Hüreyre'ye namazların vaktini sormuştu. Ebü Hüreyre kendisine şu açıklamayı yaptı "Ben sana haber vereyim Gölgen kendi mislin kadarken öğleyi kıl. İkindiyi gölgen iki mislin olunca kıl. Akşamı güneş batınca kıl. Yatsıyı seninle arana gecenin üçte biri girince kıl. Sabahı da alaca karanılıkta kıl." Muvatta, Vukütu's-Salât 9, 1, 8. 6 2344 - İmam Mâlik'in anlattığına göre, Hz. Ömer valilerine şöyle yazdı "Nazarımda işlerinizin en ehemmiyetlisi namazdır. Kim onu farz, vacib, sünnet ve vaktine riayetle korur ve tam zamanında kılmaya devam ederse dînini korumuş olur. Kim de onun zamanını tehir suretiyle zayi ederse, onun dışındakileri daha çok zayi eder." Hz. Ömer yazısına şöyle devam etti "Öğleyi gölge bir ziralıktan birinizin gölgesi misli oluncaya kadar kılınız. İkindiyi, güneş yüksekte, beyaz, parlak iken, hayvan binicisinin, güneş batmazdan önce iki veya üç fersahlık yol alacağı müddet içerisinde; akşamı güneş batınca; yatsıyı ufuktaki aydınlık battımı gecenin üçte birine kadar kılınız. -Kim yatsıyı kılmadan uyursa gözüne uyku düşmesin, kim yatsıyı kılmadan uyursa gözüne uyku düşmesin, kim yatsıyı kılmadan uyursa gözüne uyku düşmesin- Sabahı da yıldızlar parlak ve cıvıldarken kılınız." Muvatta, Mevâkit 6, 1, 6-7. 2345 - Muvatta'nın diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir "Hz. Ömer radıyallâhu anh, Ebü Müsa el-Eş'arî hazretlerine yazdığı bir mektupta aynı şeyi hatırlattı ve ilaveten şunu yazdı "Onda -yani sabah namazında- mufassal sürelerden iki uzun süre oku." Muvatta, Mevâkît 7, 1, 7. 2346 - Yine benzer bir diğer rivayette şu ifade mevcuttur Hz. Ömer, Ebü Müsa radıyallâhu anhümâ'ya şöyle yazdı ". . .Yatsıyı seninle akşam namazıyla arana gecenin üçte biri girince kıl. Geciktirirsen gecenin yarısına kadar olsun. Sakın gafillerden olma." Muvatta, 8, 1, 7. 2347 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Öğlenin başlama vakti, güneşin tepe noktasından batıya meylettiği zamandır. Kişinin gölgesi kendi uzunluğunda olduğu müddetçe öğle vakti devam eder, yani ikindi vakti girmedikçe. İkindi vakti ise güneş sararmadıkça devam eder. Akşam vakti ufuktaki aydınlık şafak kaybolmadığı müddetçe devam eder. Yatsı namazının vakti orta uzunluktaki gecenin yarısına kadardır. Sabah namazının vakti ise fecrin doğmasından yani şafağın sökmesinden başlar, güneş doğuncaya kadar devam eder. Güneş doğdu mu namazdan vazgeç. Çünkü o, şeytanın iki boynuzu arasından doğar." Müslim, Mesâcid,173, 612; Ebü Dâvud, Salât 2, 396; Nesâî, Mevakît 15, 1, 260. 2348 - Ebü'l-Minhâl Seyyâr İbnu Selâme rahimehullah anlatıyor "Ben ve babam birlikte Ebü Berze el-Eslemî radıyallâhu anh'nin yanına girdik. Babam ona "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm farz namazları nasıl kılardı?" diye sordu. Şu cevabı verdi "Efendimiz sizin "el-Evvel" dediğiniz öğle namazını güneş tepe noktasından batıya kayınca kılardı. Birimiz ikindiyi kılınca, Medîne'nin en uzak yerindeki evine dönerdi de güneş hâlâ canlılığını korurdu. Akşam namazı hakkında ne söylediğini unuttum. Sizin atame dediğiniz yatsıyı geciktirmeyi iyi bulurdu müstehap addederdi. Yatsıdan önce uyumayı, sonra da konuşmayı mekruh addederdi. Kişi yanında beraber oturduğu arkadaşını tanıyınca sabah namazından ayrılırdı. Namazda altmış-yüz âyet miktarınca Kur'ân okurdu." Buhârî, Mevâkît 11, 13, 39, Ezân 104; Müslim, Mesâcid 237, 647; Ebü Dâvud, Salât 3, 398; Nesâî, Mevâkît 2, 1, 246, 20, 1, 265. 2349 - Muhammed ibnu Amr İbni'l-Hasen İbni Ali İbnu Ebî Tâlib radıyallâhu anh anlatıyor "Haccâc, Medîne'ye geldiğinde namazı mütad vaktinden tehir ediyordu. Bunun üzerine Câbir İbnu Abdillah radıyallâhu anh'a namazların vakti hakkında sorduk. Bize şu açıklamayı yaptı "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm öğleyi hararetin şiddetli olduğu zamanda hâcire vaktinde kılardı. İkindiyi de güneş parlakken kılardı. Akşamı, güneş batınca; yatsıyı bazan geciktirir, bazen de öne alırdı. Halkın toplandığını görünce tacil eder, onları ağır görünce de tehir ederdi. Sabahı da alaca karanlıkta kılardı. Buhârî, Mevâkît 18, 21; Müsıim, Mesâcid 234, 646; Ebü Dâvud, Salât 3, 397; Nesâî, Mevâkît 18, 1, 264. 2350 - Nesâî'nin Enes radıyallâhu anh'ten yaptığı rivayette şöyle denmiştir "Sabahı, gözün görme ufku genişleyinceye kadar kılardı." Nesâî 29, 1, 278. 2351 - İbnu Mes'ud radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm öğle namazı kıldığı zaman gölgenin miktarı, yazda üç ayaktan beş ayağa kadar idi. Kışta da beş ayaktan yedi ayağa kadardı." Ebü Dâvud, Salât 4, 400; Nesâî, Mevâkît 6, 1, 251. 2352 - Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Mü'min kadınlar Resülullah aleyhissalatu vesselâm'la birlikte sabah namazlarını, bürgülerine sarılmış olarak kılarlardı. Sonra, namazlarını kılınca evlerine dönerlerdi de bu esnada karanlıktan dolayı kimse de onları tanıyamazdı." Buhârî, Mevâkît 13, 27, Ezân 162,165; Müslim, Mesâcid 231, 645; Muvatta, Vuküt 4, 1, 5; Ebü Dâvud, Salât 8, 423; Tirmizî, Salât 116, 153; Nesâî, Mevâkît 25, 1, 271. 2353 - Yine Hz. Aişe anlatıyor "Ben öğle namazını, ne Resülullah aleyhissalâtu vesselâm kadar, ne de Ebü Bekr ve Ömer kadar tacil edip geciktirmeyen bir başka însan tanımıyorum." Tirmizî, Salât, 118. 2354 - Yine Tirmizî'de Ümmü Seleme radıyallahu anhâ'den kaydedilen bir hadiste denmiştir ki "Öğleyi tacilde Resülullah aleyhissalâtu vesselâm sizden daha titizdi. Siz de ikindiyi tacilde ondan daha titizsiniz." 2355 - Habbâb radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a secde edilen yerin sıcaklığından şikayet ettik, ancak şikayetimizi dinlemedi. Züheyr, Ebü İshak'a "Şikayetiniz öğle vaktinden miydi?" diye sordu. Öbürü "Evet!" dedi. Ben "Vakit girer girmez, yani ortalık çok sıcakken kılınmasından mı?" diye sordum. O yine "Evet!" dedi." Müslim, Mesâcid 189, 619; Nesâî, Mevâkit 2, 1, 247. 2356 - Hz. Enes radıyallâhu anh "Resülullah aleyhissalâtu vesselam yolculuk sırasında bir yere inecek olsa, öğleyi kılmadan orayı terketmezdi" demişti. Bir adam sordu "Yani gün ortasında olsa da mı?" "Evet, dedi, Enes, gün ortasında olsa da!" Ebü Dâvud, Salât 273, 1205; Nesâi, Mevâkît 3, 1, 248. 2357 - Hz. Aişe radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm güneş odama vurduğu sırada ikindiyi kılardı." Ebü Dâvud'un rivayetinde şu ziyade var "... güneş odamdan yükselmezden önce..." Buhari, Mevâkît 13, Humus 4; Müslim, Mesâcid 169, 611; Ebü Dâvud, Salât 5, 407; Tirmizî, Salât 120, 159; Nesâî, Mevâkît 8, 1, 252. 2358 - Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm güneş yüksekte ve canlı iken ikindiyi kılardı. Bu esnada kişi avâli'ye dış semtlere gider, oraya varırdı ve hâlâ güneş yüksekliğini muhafaza ederdi. Gidilen bu avâli'den bazıları Medîne'ye dört mil uzaklıkta idi." Buhârî, Mevâkît 13, İ'tisâm 16; Müslim, Mesâcîd 192-197, 621-624; Muvatta, Vuküt 11, 1, 8-9; Ebü Dâvud, Salât 5, 404-405; Nesâî, Mevâkît 8, 1, 252-254. 2359 - Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir "Es'ad İbnu Sehl İbnu Huneyf der ki "Biz Ömer İbnu Abdilaziz rahimehullah ile öğleyi kıldık. Sonra çıkıp Hz. Enes İbnu Mâlik radıyallâhu anh'in yanına gittik. Varınca onu ikindiyi kılıyor bulduk. Ben kendisine- "Ey amcacığım! Kıldığın bu namaz da ne?" diye sordum. Bana "Bu, ikindi namazıdır. Ve bu Resülullah aleyhissalatu vesselâm'Ia beraber kıldığımız namazdır" dedi. Buhârî, Mevâkît 13, İ'tisâm 16; Müslim, Mesâcîd 192-197, 621-624; Muvatta, Vuküt 11, 1, 8-9; Ebü Dâvud, Salât 5, 404-405; Nesâî, Mevâkît 8, 1, 252-254. 2360 - Bir diğer rivayette de şöyle gelmiştir "Resülullah aleyhissalatu vesselam bize ikindiyi kıldırdı. Namazdan çıkınca Efendimizin yanına Benî Seleme'den birisi geldi ve "Ey Allah'ın Resülü! dedi. Biz, bir deve kesmek istiyor ve sizin de kesimde hazır bulunmanızı arzu ediyoruz." Efendimiz "Pekala!" deyip gitti. Biz de onunla gittik. Varınca, devenin henüz kesilmediğini gördük. Kestiler, parçaladırlar. Bir miktarını pişirdiler. Güneş batmadan o eti yedik." Buhârî, Mevâkît 13, İ'tisâm 16; Müslim, Mesâcîd 192-197, 621-624; Muvatta, Vuküt 11, 1, 8-9; Ebü Dâvud, Salât 5, 404-405; Nesâî, Mevâkît 8, 1, 252-254. 2361 - Seleme İbnu'l-Ekvâ radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm akşamı, güneş batıp perdeye bürününce kılıyordu." Buhârî, Mevâkît 18; Müslim, Mesâcid 216, 636; Ebü Dâvud, Salât 6, 417; Tirmizî, Salât 122, 164. Ebu Dâvud'un bir rivayetinde şöyle denir "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm akşamı, güneşin battığı vakitte, güneş kursunun son izi de ufukta kaybolunca kılıyordu." 2362 - Râfi İbnu Hadîc radıyallâhu anh anlatıyor "Biz akşamı, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte kılınca, cemaatten ayrılıp ok atışı yapanımız olurdu da attığı okun düştüğü yerleri rahat görebilirdi." Buhârî, Mevâkît 18; Müslim, Mesâcîd 217, 637. 2363 - Nesâi nin bu hususta Eslem kabîlesine mensup ashabtan bir kimseden kaydettiği beyan şöyledir "Onlar Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte akşamı kılarlar, sonra da Medîne'nin Mescid'e en uzak yerinde olan ailelerine dönüp ok atışı yaparlar ve de oklarının düştüğü yerleri görürlerdi." Nesâî, Mevâkît 13, 1, 259. 2364 - Mersed İbnu Abdillah el-Müzenî radıyallâhu anh anlatıyor "Ebü Eyyüb, gâzi mücahid olarak yanımıza geldi. Bu sırada Ukbe İbnu Amir de Mısır'da vali idi. Ukbe, akşam namazını tehir etti. Ebü Eyyüb ona yönelerek "Ey Ukbe! dedi. Bu kıldırdığın namaz ne namazıdır?" Ukbe, hatasını anlayarak "Meşguliyetimiz vardı" diye özür beyan etti. Ebü Eyyüb "Sen Resülullah aleyhissalatu vesselâm'ın şu sözünü işitmedin mi? Buyurmuştu ki "Ümmetim, akşam namazını, yıldızlar cıvıldayana kadar geciktirmedikçe hayır üzere -veya fıtrat üzere demişti- olmaktan geri kalmaz. " 2365 - Hz. Ali İbnu Ebî Tâlib radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bana şu tembihte bulundu "Ey Ali, üç şey vardır, sakın onları geciktirme Vakti girince namaz, hemen kıl! Hazır olunca cenaze, hemen defnet! Kendisine denk birini bulduğun bekar kadın, hemen evlendir!" Tirmizî, Salât 127, 171. 2366 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kim sabah namazından bir rek'ati güneş doğmazdan önce kılabilirse, sabah namazına yetişmiş demektir. Kim ikindi namazından bir rek'ati güneş batmadan önce kılabiIirse ikindi namazına yetişmiş demektir." 2367 - Buhârî ve Nesâî'de gelen bir diğer rivayette şöyle denmiştir "Sizden kim, ikindi namazının bir secdesini güneş batmazdan önce kılabilirse, namazını tamamlasın, sabah namazının da bir secdesini güneş doğmazdan önce kılabilen, namazını tamamlasın." Ancak Nesâî bir rivayetinde de şöyle der ". . iIk rekatinde kılarsa. . . " Buhâri, Mevâkît 28,17; Müslim, Mesâcid 163, 608; Muvatta, Vuküt 5, 1, 6; Tirmizî, Salât 137, 186; Ebü Dâvud, Salât 5, 412; Nesâî, Mevâkît 11, 1, 257, 258, 28, 1, 273. 2368 - Yine Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Hararet şiddetlenince namazı vakit biraz serinleyince kılın. Çünkü, şiddetli hararet cehennemden bir kabarmadır. Buhârî, Mevâkît 9, Bed'ü'l-Halk 10; Müslim, Mesâcid 180, 615; Muvatta, Vüküt 28, 1,16; Ebü Dâvud, Salât 4, 402; Tirmizî, Salât 7, 157; İbnu Mâce Salât 4, 677; Nesâî, Mevâkit 5 1, 248-249. 2369 - İmam Mâlik in bir rivayetinde Resülullah'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir "Cehennem, Rabbine ey Rabbim! bir kısmım, diğer bir kısmımı yiyor diye şikayet etti. Bunun üzerine Rab Teâlâ ona yılda iki kere teneffüs etmesine izin verdi Kışta bir nefes, yazda bir nefes. İşte, hararetten en şiddetli hissedilen ve soğuktan en şiddetli hissedilen şey bu soluklardır." Buhârî, Mevâkît 8; Muvatta, Vuküt 27, 1,15. 2370 - Ebü Zerr radıyallâhu anh anlatıyor "Biz bir sefer sırasında Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdik. Müezzinimiz öğle namazı için ezan okumak istedi. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ona "Serinlemeyi bekle!" dedi. Bir müddet geçince müezzin ezan okumak istemişti, yine ikinci ve hatta üçüncü defa "Serinlemeyi bekle!" dedi. Bekledik, hatta tümseklerin doğu cihetindeki gölgelerini gördük. O zaman aleyhissalâtu vesselâm "Şiddetli hararet cehennemin bir kabarmasıdır. Öyleyse, hararet şiddetlenince öğle namazını vakit serinleyince kılın" dedi. Buhârî, Mevâkît 9,10, Ezân 18; Bed'ü'l-Halk 10; Müslim, Mesâcid 184, 616; Ebü Dâvud, Salât 4, 401; Tirmizî, Salât 119, 1, 58. 2371 - Kâsım İbnu Muhammed anlatıyor "Ben, Ashâb'ı öğle namazını aşiyy'de kılar gördüm." Muvatta, Vuküt 13, 1, 9. 2372 - Enes İbnu Mâlik radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm hava sıcaksa öğleyi serinleyince kılıyordu, hava serinse ta'cil edip ilk vaktinde kılıyordu." Nesâî, Mevâkît 4, 1, 248. 2373 - Ali İbnu Şeybân radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına geldik. İkindi namazını, güneş gökte beyaz ve sarılıktan arı ve parlak olduğu müddetçe tehir ediyordu." Ebü Dâvud, Salât 5, 408. 2374 - Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki "Akşam yemeği hazırlanmış ise, yemeğe namazdan önce başlayın. Yemeğinizi aceleye de getirmeyin." Buhârî, Et'ime 58, Ezân 42; Müslim, Mesâcid 64, 557; Tirmizî, Salât 262, 353; Nesâî, İmâmet 57, 2,111. 2375 - Hz. Âişe radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdular "Namaz başlar ve akşam yemeği de hazır olursa akşam yemeğiyle başlayın." Buhârî, Et'ime 58, Ezân 42; Müslim, Mesâcid 65. 558. 2376 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Birinizin akşam yemeği konur, bu sırada namaz da başlarsa, siz akşam yemeği ile başlayın. Ondan boşalıncaya kadar acele de etmeyin." "İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ için yemek konunca namazın başladığı olurdu. O, yemekten boşalmadıkça namaza gelmezdi. Ancak o, imamın kıraatını dinlerdi." 2377 - Ebü Dâuud'un bir diğer rivayetinde AbduIlah İbnu Ubeyd İbni Umeyr şunu anlatır "İbnu'z-Zübeyr zamanında, ben Abdullah İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ'in yanında babamla birlikte bulunuyordum. Abbâd İbnu Abdillah İbni'z-Zübeyr sordu "Biz işittik ki, akşam yemeğine namazdan önce başlanırmış, doğru mu?" AbduIIah İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ şu cevabı verdi "Bak hele! Onların akşam yemekleri nasıldı? Zanneder misin ki, bu, babanın akşam yemeği gibiydi?" Buhârî, Ezân 42; Müslim, Mesâcid 66, 559; Muvatta İsti'zân 19, 2, 971; Ebü Dâvud, Et'ime 10, 3757, 3759; Tirmizî, Salât 262, 353, 354. 2378 - Hz. Cabir radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki "Yemek veya bir başka şey için namazınızı tehir etmeyin." Ebü Davud, Et'ime 10, 3758. 2379 - İbnu Abbâs radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir gün yatsıyı tehir etmişti. Ömer radıyallâhu anh çıkıp "Ey Allah'ın Resülü, namazı kılalım. Kadınlar ve çocuklar yattılar" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm başı su damlıyor olduğu halde çıkıp "Ümmetime meşakkat vermemiş olsam yatsıyı bu vakitte kılmalarını emrederdim!" buyurdu." Buhârî, Mevâkît 24; Müslim, Mesâcid 225, 642; Nesâî, Mevâkît 20, 1, 265. 2380 - Hz. Enes radıyallâhu anh'den rivayet edilir ki, kendisine "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm yüzük kullandı mı?" diye sorulmuştur da şu cevabı vermiştir "Bir gece, yatsıyı gece yarısına kadar şatru'l-leyl tehir etti. Sonra yüzü bize dönmüş olarak yanımıza geldi -sanki şu anda yüzüğünün parıltısını görüyor gibiyim- ve şöyle dedi "İnsanlar namazlarını kıldılar ve yattılar. Siz ise, namazı beklediğiniz müddetçe namaz kılma sevabını almaktasınız. Buharî, Mevâkît 25, 40, Ezân 36, 156, Libâs 48; Müslim, Mesâcid 223, 640; Nesâî, Mevâkît 21, 1, 268. 2381 - Yine Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor "Yatsı namazı için ikâmet okunmuştu ki bir adam "Benim bir işim var!" diyerek araya girdi. Resülullah aleyhissalâtu vesselam farzı kıldırmazdan önce kalktı, adamla hususî şekilde konuşmaya başladı. İnsanlar -veya bir kısmı- uyuyuncaya kadar konuşma uzadı. Namazı sonra kıldılar." Buharî, Ezân 27, 28, İstizân 48; Müslim, Hayz 126, 376; Ebü Dâvud, Salât 46, 542; Tirmizî, Salât 373, 517, 518; Nesâî, İmâmet 13, 2, 81. 2382 - Hz. Muaz İbnu Cebel radıyallâhu anh anlatıyor "Bir gece Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı yatsı namazı için uzun müddet bekledik, ama gecikti. O kadar ki, bazıları hane-i saadetinden çıkmayacağı zannına düştü. İçimizden "Namazını evinde kılmıştır" diyen bile oldu. İşte biz bu hâl üzere iken Resülullah aleyhissalâtu vesselâm çıktı ve kendisine önceden tahminen söylediklerini tekrar ettiler. Bunun üzerine "Geceye bu namazla girin. Bilin ki siz bu namaz sayesinde diğer ümmetlere üstün kılındınız. Bunu sizden önceki ümmetlerden hiçbiri kılmadı" buyurdu." Ebü Dâvud, Salât 7, 421. 2383 - Ebü Müsa radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir gün yatsı namazını geciktirdi. Hatta gecenin çoğu gitti. Sonra çıktı ve cemaate namazlarını kıldırdı. Namazı bitirince Resülullah aleyhissalâtu vesselâm orada hazır bulunan cemaate "Buradan ayrılmakta acele etmeyin, size bir husus haber vereyim de sevinin Bilesiniz, üzerinizdeki AIIah'ın nimetlerinden biri de şudur Şu saatte namaz kılan sizden başka hiç kimse yok -veya sizden başka kimse şu saatte namaz Bu iki sözden hangisini söylemişti bilemiyoruz." Ebü Müsa ilaveten dedi ki "Resülullah aleyhissalâtu vesselam'tan işittiklerimize sevinerek evlerimize döndük. Buhârî, Mevâkît 22; Müslim, Mesâcid 224, 641. 2384 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki "Namazdan bir rekate yetişen namazın tamamına yetişmiş sayılır." Buhârî, Mevâkît 28,17; Müslim, Mesâcid 161, 607; Muvatta, Vuküt 16, 1,10; Ebü Dâvud, Salât 241, 1121; Tirmizî, Salât 377, 524; Nesâî, Mevâkît 30, 1, 274; İbnu Mâce, İkâmet 91, 1122. 2385 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Namazlardan herhangi bir namazın bir rekatine yetişen, o namaza yetişmiş demektir. Ancak, kaçırdığını kaza eder." Nesâî, Mevâkît 30, 1, 275. 2386 - Hz. Aişe radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselam ölünceye kadar, hiçbir namazı son vaktinde iki kere kılmış değildir." Tirmizî, salât 127, 174. 2387 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Namazın ilk vaktinde Allah'ın rızası vardır. Son vaktinde de affı vardır." Tirmizî Salât 127, 172. 2388 - Râfi' İbnu Hadic radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Sabah namazını aydınlıkta kılın." Tirmizi, Salat 117, 154; Ebü Dâvud, Salât 8, 424; Nesâî, Mevâkît 27, 1, 272. 2389 - Yahya İbnu Saîd radıyallâhu anh demiştir ki "Musallî, farz namazı vakti çıkmış olan namazları da kılar. Onun vaktinde kılamayıp kaçırdığı, ehlinden de malından da daha mühim bir kayıpdır." Muvatta, Vuküt 23, 1,12. 2390 - Ümmü Ferve radıyallâhu anhâ -ki Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a biat edenlerden biri idi- anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a, "Hangi amel efdaldir?" diye sorulmuştu, şu cevabı verdi "İlk vaktinde kılınan namaz!" Ebü Dâvud, Salât 9, 426; Tirmizî, Salât 127, 170; Müslim, İman 137, 85 Buhârî, Mevâkît 5. MEKRUH VAKİTLER 2391 - Ukbe İbnu Âmir radıyallâhu anh anlatıyor "Üç vakit vardır ki, Resülullah aleyhissalatu vesselâm bizi o vakitlerde namaz kılmaktan veya ölülerimizi mezara gömmekten nehyetti - Güneş doğmaya başladığı andan yükselinceye kadar. - Öğleyin güneş tepe noktasına gelince, meyledinceye kadar. - Güneş batmaya meyledip batıncaya kadar." Müslim, Müsâfirîn 293, 831; Ebü Davud, Cenâiz 55, 3192; Tirmizi, Cenaiz 41, 1030; Nesâi, Mevakît, 31, 1, 275, 26. 2392 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Hiç biriniz, güneşin doğması ve batması esnasında namaz kılmaya kalkmasın." Buhârî, Mevâkît 31, 30, Hacc 73; Müslim, Müsâfırîn 289, 838; Muvatta, Kur'ân 47, 1, 220; Nesâî, Mevâkît 33, 1, 277. 2393 - Abdullah es-Sunâbihî radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Güneş, beraberinde şeytanın boynuzu olduğu halde doğar, yükselince ondan ayrılır. Bilahare istiva edince tepe noktasına gelince ona tekrar mukarenet yakınlık peydah eder. Zevâlden sonra tepe noktasından ayrılıp batıya meyletimi ondan yine ayrılır. Batmaya yakın tekrar ona yakınlık peydah eder, batınca ondan ayrılır." Resülullah aleyhissalâtu vesselâm işte bu vakitlerde namaz kılmaktan men etti." Muvatta, Kur'ân 44, 1, 219; Nesâî, Mevâkît 31, 1, 275. 2394 - Amr İbnu Abese es-Sülemî radıyallâhu anh anlatıyor "Bir gün Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a "Ey Allah'ın Resülü! dedim, Allah'a biri diğerinden daha yakın olan bir saat var mıdır -veya- Allah'ın zikri taleb edilen daha yakın bir saat var mıdır?" "Evet, dedi, vardır. Allah'ın kula en yakın olduğu zaman gecenin son kısmıdır. Eğer bu saatte Aziz ve Celil olan Allah zikredenlerden olabilirsen ol. Zîra o saatte kılınan namaz, güneş doğuncaya kadar meleklerin beraberlik ve şehadetine mazhardır. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından doğar ve bu doğma ânı kafirlerin ibadet vakitleridir. O esnada, güneş bir mızrak boyunu buluncaya ve sarı, zayıf ışıkları kayboluncaya kadar namazı bırak. Bundan sonra namaz -güneş gün ortasında mızrağın tepesine gelinceye kadar- yine meleklerin beraberlik ve şehadetine mazhardır. Güneşin tepe noktasına gelme saati, cehennem kapılarının açıldığı ve cehennemin coşturulduğu bir saattir; namazı eşyaların gölgesi doğu tarafa sarkıncaya kadar terkedin. Bundan sonra namaz -güneş batıncaya kadar- meleklerin beraberlik ve şehadetine mazhardır. Güneş, batarken de bu beraberlik ve şehadet kalmaz, çünkü o, şeytanın iki boynuzu arasında kaybolur. O sırada yapılacak ibadet kâfirlerin ibadetidir." Ebü Dâvud, Salât 299, 1277; Nesâî, Mevâkît 35, 1, 279, 280; Müslim, Müsâfırîn 294, 832. 2395 - Ebü Saîd radıyallahu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Sabah namazını kıldıktan sonra güneş yükselinceye kadar artık namaz yoktur. İkindiyi kıldıktan sonra da güneş batıncaya kadar namaz yoktur." Buhârî, Mevâkît 31; Müslim, Müsâfirîn 288, 827; Nesâî, Mevâkît 35, 1, 277, 278. 2396 - Kütüb-i Sittenin beş kitabı tarafından İbnu Abbâs radıyallâhu anhümâ'dan kaydedilen bir rivayette şöyle buyurulmuştur "Nazarımda pek değerli birçok kimse -ki bence onların en değerlisi Hz. Ömer'di- şu hususta şâhidlik ettiler "ResüIuIIah aleyhissalâtu vesselâm, sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar, ikindi namazından sonra da batıncaya kadar namaz kılmayı yasakladı." Buhârî, Mevâkit 330; Müslim, Müsâfirîn 286, 826; Ebü Dâvud, Salât 299, 1276; Tirmizî, Salât 134, 183; Nesâî, Mevâkît 32, 1, 276, 277. 2397 - Nadr İbnu Abdirrahman, ceddi Muaz radıyallâhu anh'dan anlattığına göre, der ki "Muaz İbnu Afrâ ile birlikte tavafta bulundum tavaftan sonra kılınan iki rekatlik tavaf namazını kılmadı. Kendisine "Namaz kılmıyor musun?" diye sordum. Şu cevabı verdi "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar namaz yoktur. Sabah namazından sonra da güneş doğuncaya kadar namaz yoktur." Nesâî, Mevâkît 11, 1, 258. 2398 - Hz. Âişe radıyallâhu anhâ dedi ki "Ömer vehme düştü yanıldı. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm "Namaz kılmak için güneşin batma ve doğma zamanını taharri etmeyin araştırıp seçmeyin. Çünkü o, şeytanın iki boynuzu arasında doğar" diye yasakladı." Müslim, Müsâfirîn 295, 833; Nesâî, Mevâkît 35, 1, 279. Müslim, şu ziyadede bulundu "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ikindiden sonraki iki rekati hiç bırakmadı." 2399 - Cündüb İbnu's-Seken el-Gıfârî'nin -ki bu zât Ebü Zerr radıyallâhu anh'dır- anlattığına göre, Kâbe'nin basamağına çıkıp şöyle demiştir. "Beni bilen bilir, bilmeyen de bilsin ki, ben Cündüb'üm. Resülullah aleyhissalatu vesselâm'ı, şöyle söyler işittim "Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar namaz yoktur. İkindi namazından sonra da güneş batıncaya kadar; Mekke'de hariç, Mekke'de hariç, Mekke'de hariç." Rezîn ilavesidir. Bu hadis, Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inden tahric edilmiştir 5,165. 2400 - Hz. Ali İbnu Ebî Tâlib radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm ikindi namazından sonra, güneşin yüksekte olma halini istisna ederek, namaz kılmayı yasakladı." Ebü Dâvud, Salât 299, 1274; Nesâî, Mevâkît 36, 1, 280. Nesâi nin rivayetinde ibare, ifade bakımından biraz farkla şöyle gelmiştir "...güneşin beyaz ve parlak halde olmasını istisna ederek..." 2401 - Ebü Basra el-Gıfârî radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm el-Muhammas'ta ikindi namazı kıldırdı. Ve dedi ki "Bu namaz, sizden öncekilere de arz olundu, ama onlar bunu zayi ettiler. Kim buna devam ederse ecri iki kere verilecek. Şahid doğuncaya kadar; ondan sonra namaz mevcut değildir." Müslim, Müsâfırîn 292, 830; Nesâî, Mevâkît 14, 1, 259, 260. 2402 - es-Sâib İbnu Yezîd radıyallâhu anh'in anlattığına göre, "ikindiden sonra namaz kıldığı için el-Münkedir'i Hz. Ömer radıyallâhu anh'in dövdüğünü görmüştür." Muvatta, Kur'ân 50, 1, 221. 2403 - Ebü Katâde radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm cuma günü hariç, gün ortasında nısfu'n-nehâr namaz kılmayı mekruh addederdi ve derdi ki "Cehennem, cuma dışında her gün o vakitte coşturulur." Ebü Dâvud, Salât 223, 1083. 2404 - Alâ İbnu Abdirrahman'ın anlattığına göre, öğle namazından çıkınca, Basra'daki evinde Enes İbnu Mâlik'e uğramıştı. Zaten evi de mescidin bitişiğindeydi. Der ki "Huzuruna çıktığım zaman bana "İkindiyi kıIdınız mı?" diye sordu. Ben "Hayır, şu anda öğle namazından çıktık" dedim "İkindiyi kılın!" dedi. Kalkıp kıldık. Namazdan çıkınca "Ben, dedi, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim "Bu, münafıkların namazıdır, oturur, oturur şeytanın iki boynuzu arasına girinceye kadar güneşi bekler, sonra kalkıp dört rek'at gagalar. Namazda Allah'ı pek az zikreder." Müslim, Mesâcid 195, 622; Muvatta, Kur'ân 46, 1, 220; Ebü Dâvud, Salât 5, 413; Tirmizî, Salât 120, 160; Nesâî, Mevâkît 9, 1, 254. 2405 - İbnu Mes'üd radıyallâhu anh anlatıyor "Ben Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı vakti dışında sadece iki namazı kılarken gördüm Veda Haccı sırasında Müzdelife'de akşamla yatsıyı birleştirerek kıldı. O gün, sabah namazını da mütad vaktinden önce kıldı." Buhârî, Hacc 97, 99; Müslim, Hacc 292, 1289. 2406 - Buhârî'nin Abdurrahman İbnu Yezîd'den kaydettiği bir diğer rivayet şöyledir "İbnu Mes'ud radıyallâhu anh haccetmişti. Yatsı ezanı sırasında veya buna yakın bir zamanda Müzdelife'ye geldik. Yanındaki bir adama söyledi, ezan ve arkasından ikamet okudu. Sonra akşam namazını kıldı. Arkasından iki rekat sünnetini kıldı. Sonra akşam yemeğini istedi ve yedi. Arkadan bir adama emretti, ezan ve ikamet okudu, iki rekat olarak yatsıyı kıldı. Şafak söktüğü zaman "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm şu saatte bugün ve bu yer dışında şu namazı hiç kimse kılmamıştır" dedi. Abdullah radıyallâhu anh dedi ki "İşte şu ikisi, vakti değiştirilmiş olan yegane iki namazdır. Biri akşam namazı- bu, halk Müzdelife'ye geldikten sonra kılınır; diğeri sabah namazı, bu da şafak söker sökmez kılınır." İbnu Mes'ud sözlerine devamla "Ben Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bunu yaptığını, sonra ortalık ağarıncaya kadar kaldığını gördüm" dedi. Sonra sözlerini şöyle tamamladı "Eğer, Emîrü'l Mü'minîn -yani Hz. Osman radıyallâhu anh- şu anda ifaza'da bulunsa Mina'ya müteveccihen hareket etse sünnete uygun hareket etmiş olur." Hadisin râvisi Abdurrahman İbnu Yezîd der ki "Bilemiyorum, İbnu Mes'ud'un bu sözü mü önce telaffuz edildi, Hz. Osman'ın Mina'ya hareket emri mi. . . Derhal telbiye çekmeye başladı ve bu hal, yevm-i nahirde Büyük Şeytan'a taş atılıncaya kadar devam etti." Buhârî, Hacc 99. EZANIN FAZILETİ 2407 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "İnsanlar, eğer ezan okumak ile namazın ilk safında yer almada ne gibi bir hayır ve bereket olduğunu bilseler, sonra da bunu elde etmek için kur'a çekmekten başka çare kalmasaydı, mutlaka kur'aya başvururlardı." Buhârî, Ezân 9, 32, Şehâdât 30; Müslim, Salât 129, 437; Tirmizî, Salât 166, 225; Nesâî, Mevâkît 22, 1, 269, Ezân 31, 2, 23; Muvatta, Nidâ 3, 1, 68; Cemâat 6, 1,131. 2408 - Yine Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Namaz için ezan okunduğu zaman şeytan oradan sesli sesli yellenerek uzaklaşır, ezanı duyamayacağı yere kadar kaçar. Ezan bitince geri gelir. İkamete başlanınca yine uzaklaşır, ikamet bitince geri dönüp kişi ile kalbinin arasına girer ve şunu hatırla, bunun düşün diye aklında daha önce hiç olmayan şeylerle vesvese verir. Öyle ki buna kapılan kişi kaç rekat kıldığını bilemeyecek hale gelir." Buhârî, Ezân 4, Amel fı's-Salât 18, Sehv 6, Bed'ü'I-Halk 11; Müslim, Salât 19, 389, Mesâcid 83, 389; Ebü Dâvud, Salât 31, 516; Muvatta, Nidâ 6, 1, 69; Nesâi, Ezân 30, 2, 21. 2409 - Müslim'in diğer bir rivayetinde şöyle denmiştir "Şeytan namaz için okunan ezanı işitti mi kaçar. Müezzinin sesini işitmemek için sesli sesli yellenir. Ezan bitip müezzin susunca geri döner ve vesvese verir. İkameti işittiği zaman, müezzini duymamak için gider, susunca geri döner ve vesvese verir." Müslim, Salât 16, 389; Buhârî, Ezân 4. 2410 - Hz. Cabir radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim "Şeytan namaz için okunan ezanı işitince Ravhâ nâm yere kadar gider." Müslim, Salât 15, 388. 2411 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdik. Bilâl radıyallâhu anh kalkıp ezan okudu. Ezanı bitirip susunca, Aleyhissalâtu Vesselâm "Kim bunun mislini kesin bir inançla söylerse cennete girer" buyurdu." Nesâî, Ezân 34, 2, 24. 2412 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Amr Âs radıyallâhu anh'ın anlattığına göre, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işitmiştir "Ezanı işittiğiniz zaman müezzinin söylediğini aynen kelime kelime tekrar edin. Sonra bana salât-u selâm okuyun. Zîra kim bana salât-u selâm okursa Allah da ona on misliyle rahmet eder. Sonra benim için el-vesîle'yi taleb edin. Zîra o, cennete bir makamdır ki, mutlaka AlIah'ın kullarından birinin olacaktır. Ona sahip olacak kimsenin ben olmamı ümid ediyorum. Kim benim için Allah'tan el-Vesîle'yi taleb ederse, şefaat kendisine vâcib olur." Müslim, Salât 11, 384; Ebü Dâvud, Salât 36, 522; Nesâî, Ezan 33, 2, 23; Tirmizî, Salât 154, 208; İbnu Mâce, Ezân 4, 720. Hadisin ilk cümlesi Buhârî'de de rivayet edilmiştir Ezân 7. 2413 - Hz. Câbir radıyallâhu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ezanı işittiği zaman kim "Allâhümme Rabbe hâzihi'd-da'veti't-tâmme ve's-salâti'I-kâime âti Muhammedeni'I-Vesîlete ve'I-fadîlete veb'ashu makâmen mahmüdeni'Ilezî va'adtehu. Ey bu eksiksiz davetin ve kılınan namazın sahibi! Muhammed'e‚ Vesîle'yi ve fazîleti ver. O'nu, va'adettiğin -bir rivayette va'adettiğin üzere- makam-ı Mahmüd üzere ba's et dirilt" derse, ona Kıyâmet günü mutlaka şefaatim helal olur." Buhârî, Ezân 8; Ebü Dâvud, Salât 28, 529; Tirmizî, Salât 157, 211; Nesâi, Ezân 38, 2, 26; İbnu Mâce, Ezârı 4, 722. 2414 - Hz. Ömer radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Müezzin, "Allahu ekber Allahu ekber" deyince sizden kim samimiyetle, "Allahu ekber Allahu ekber" derse, sonra müezzin "Eşhedu en lâ ilâhe illallah" deyince, "Eşhedu en lâ ilâhe illallah" derse; sonra müezzin "Eşhedü enne Muhammeden ResüIuIIah" deyince, "Eşhedü enne Muhammeden ResüIuIIah" derse; sonra müezzin "Hayye aIa's-salât" deyince "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah" derse; sonra müezzin "hayye aIa'I-felâh" deyince, "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" derse; sonra müezzin "AIIahu ekber Allahu ekber" deyince, "AIIahu ekber AIIahu ekber" derse; sonra müezzin "Lailâhe iIlaIIah" deyince "Lâilahe iIlallah" derse cennete girer." Müslim, Salât 12, 385; Ebü Dâvud, Salât 36, 527. 2415 - Sà'd İbnu Ebî Vakkâs radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Müezzini işittiği zaman, kim "Ben şehadet ederim ki, bir olan AIIah'tan başka ilah yoktur, 0'naşerik de yoktur, Muhammed O'nun kulu ve Resülüdür. Rabb olarak Allah'tan Resül olarak Muhammed'den -bir rivayette "...nebî = peygamber olarak Muhammed'den din olan İslàm'dan- razıyım" derse günahı affedilir." Müslim, Salât 13, 386; Ebü Dâvud, Salât 36, 525; Tirmizî, Salât 156, 210; İbnu Mâce, Ezân 4, 721; Nesâî, Ezân 38, 2, 26. 2416 - Ebü Ümame Es'ad İbnu Sehl radıyallâhu anh anlatıyor "Mu'âviye İbnu Ebî Süfyan radıyallâhu anh'ı minberde oturmuş hutbe vermek üzere bekliyorken dinliyordum. Ezan başladı. Müezzin "Allahu ekber Allahu ekber" deyince, Mu'âviye de "Allahu ekber Allahu ekber" dedi; Müezzin "Eşhedu en Iâ ilâhe illâllah!" dedi. Mu'âviye "Ben de!" dedi; Müezzin "Eşhedu en lâ ilâhe illallah!" dedi. Mu'âviye "Ben de!" dedi. Müezzin "Eşhedü enne Muhammeden Resülullah!" dedi. Mu'âviye "Ben de!" dedi. Müezzin "Eşhedü enne Muhammeden Resülullah!" dedi. Mu'âviye "Ben de!" dedi. Ezan okuma işi bitince dedi ki "Ey insanlar! Ben Resülullah aleyhissalatu vesselâm'ı minberde iken işittim, O da, müezzin ezan okurken tıpkı sizin benden işittiğinizi söylüyordu bizzat işittim." Buhârî, Cuma 23. 2417 - Hz. Âişe radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, müezzinin ezan okurken şehadet getirdiğini işitince "Ben de! Ben de!" derdi." Ebü Dâvud, Salât 36, 527. 2418 - Ebü Saîdi'l-Hudrî radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ezanı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediğinin mislini tekrar edin!" Buhârî, Ezân 7; Müslim, Salât 10, 383; Ebü Dâvud, Salât 36, 522; Nesâî, Ezân 33, 2, 23; Tirmizî, Salât 154, 208; İbnu Mâce, Ezân 4, 720. 2419 - İbnu Abbâs radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kim, yedi yıl sevabına inanarak ezan okursa, Allah bunu, onun ateşten kurtulmasına bir senet yapar." Tirmizî, Salât 152, 206. 2420 - Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Müezzin, sesinin gittiği yer boyunca mağfiret olunur. Yaş ve kuru herşey onun lehinde şehadet eder, namaza katılan kimseye yirmibeş kat namaz yazılır ve iki namaz arasındaki günahları affedilir." Ebü Dâvud, Salât 31, 515; Nesâî, Ezân 14, 2, 13; İbnu Mâce, Ezân 5, 724. 2421 - Berâ radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Allah ve melekleri namazda birinci safa rahmet ederler. Müezzin sesinin ulaştığı yere kadar mağfiret görür. Yaş ve kuru her ne, sesini işitirse, onu tasdik eder. Ona, beraberinde namaz kılanların ecrinin bir misli verilir." Nesâî, Ezân 14, 42,13. 2422 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Bir adam "Ey Allah'ın Resülü! Müezzinler sevapca bizden üstün oluyorlar. Onlara yetişmemiz için ne tavsiye edersiniz? diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm "Onların söylediklerini sen de tekrar et. Bitirip sona erince dilediğini iste, sana da aynı sevap verilecektir" cevabını verdi. " Ebü Dâvud, 36, 524. 2423 - Abdullah İbnu Abdirrahman İbni Ebî Sa'sa'a anlatıyor "Ebü Saîd radıyallâhu anh bana dedi ki "Seni, koyunları ve kır hayatını seviyor görüyorum. Koyunlarınla birlikte veya kırda olunca namaz ezanı okursan, ezan sırasında sesini yükselt. Zîra, müezzinin sesini insan, cin ve sair her ne işitirse en uzağı" bile Kıyâmet günü onun lehinde şehadet eder." Ebü Saîd sözlerini şöyle tamamladı "Ben bunu Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işittim" Buhârî, Ezân 5, Bed'ü'l-Halk 112, Menâkîb 25; Nesâî, Ezân 14, 2,13; Muvatta, Nidâ 5, 1, 69. 2424 - Hz. Muaviye radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselam'ı "Müezzinler Kıyâmet günü, boyun itibariyle insanların en uzunu olacaklardır" derken işittim." Müslim, Salât 14, 387. 2425 - Âsım İbnu Behdele der ki "Zirri'bnu Hubeyş ezan okurken yanına bir adam uğradı ve "Ey Ebü Meryem, ezan mı okuyorsun? Ben ezan yüzünden senden nefret ediyorum" dedi. Zirr ona şöyle cevap verdi "Fazîlet sebebiyle benden nefret mi ediyorsun? Vallahi seninle konuşmuyorum." Rezîn ilavesidir. Kaynağı bulunamamıştır. EZANIN BAŞLANGICI 2426 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Müslümanlar Medîne'ye geldikleri vakit toplanıyorlar ve namaz vakitlerini birbirlerine soruyorlardı. Namaz için kimse nidâ etmiyordu. Bir gün bu hususta konuştular. Bazıları "Hristiyanların çanı gibi bir çan edinin" dedi. Bazıları da "Yahudilerin boynuzu gibi bir boynuz edinerek onu öttürün!" dedi. Hz. Ömer radıyallâhu anh ''Bir adam çıkarsanız da namazı ilan etse!" dedi. Resülullah aleyhissalâtu vesselam "Ey BiIâI! Kalk! namazı ilan et!" dedi." Buhârî, Ezân 1; Müslim, Salât 1, 377; Tirmizî, Salât 139, 190; Nesâî, Ezân 1, 2, 2-3. 2427 - Ebü Umeyr İbnu Enes, Ensar'dan olan bir amcasından naklen anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm halkı namaza nasıl toplayacağı meselesine eğildi. Kendisine "Namaz vakti olunca bir bayrak dik, onu görünce halk birbirine haber verir" dendi. Bu, Aleyhissalâtu vesselâm'ın hoşuna gitmedi. Bunun üzerine O'na, boynuz hatırlatıldı. Bu, yahudilerin borazanı idi. Onu bu da memnun etmedi ve hatta "Bu yahudi işidir!" dedi. Bunun üzerine büyük çan hatırlatıldı. Efendimiz "Bu hristiyanların işidir" dedi. Bu konuşmalardan snnra Abdullah İbnu Zeyd el-Ensârî, Resülullah'ın üzüntüsüne üzülerek ayrıldı. Bunun üzerine rüyasında ezan öğretildi." Ebü Dâvud, Salât 27, 498. 2428 - Bir diğer rivayette şöyle denmiştir "Ensardan bir adam gelerek "Ey Allah'ın Resülü! Ben sizin üzüntünüzü görüp ayrıldığım vakit rüyamdan bir adam gördüm. Üzerinde yeşil renkli iki giysi vardı. Kalkıp mescidin üzerinde ezan okudu. Sonra bir miktar oturdu. Tekrar kalkıp aynı söylediklerini bir kere daha tekrarladı. Ancak bu sefer bir de kad kâmeti's-salât namaz başlamıştır cümlesini ilave etti. Eğer halkın bana yalancı diyeceğinden korkum olmasaydı ben "uykuda değildim, uyanıktım" diyecektim" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm "Allah sana hayır göstermiş. Bilâl'e söyle bu kelimeleri söyleyerek ezan okusun!" dedi. Hz. Ömer radıyallâhu anh de atılarak "Onun gördüğünü aynen ben de gördüm, ancak o, anlatma işinde benden önce davranınca, ben utandım anlatamadım" dedi. "Adam anlattıkları arasında şunları da söyledi "Mescidin üzerine çıkan adam kıbleye yöneldi ve dedi ki "Allahu ekber Allahu akber Allahu ekber Allahu ekber, eşhedu en lâ ilâhe illallah, eşhedu en lâ ilâhe illallah. Eşhedü enne Muhammeden Resülullah eşhedü enne Muhammeden Resülullah, hayye ala's-salât -iki defa-, hayye ala'l-felâh -iki defa- Allahu ekber Allahu ekber, lâilâhe illallah." Sonra bir miktar durduruldu. Sonra adam tekrar kalktı, aynı şeyleri yeniden söyledi. Ancak bu sefer Hayye ala'l-felâh'tan sonra kad kâmeti's-salât kad kâmeti's-salât dedi. Râvi ilave etti "Resülullah aleyhissalatu vesselâm "Bunu Bilâl'e öğret!" buyurdu. Adam emri yerine getirdi Bilâl de onları söyleyerek ezan okudu." Ebü Dâvud, Salât 28, 505-507. 2429 - Abdullah İbnu Zeyd radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm, halkı namaz için toplamak maksadıyla çalınmak üzere bir çan yapılmasını emrettiği zaman, ben uyurken yanıma bir adam geldi. Elinde bir çan vardı. Ben "Ey Allah'ın kulu, bu çanı bana satar mısın?" dedim. Adam "Pekala, ama bunu ne yapacaksın?" dedi. Ben "Bununla insanları namaza çağıracağım" dedim. Bana "Sana bu iş için daha hayırlı bir söz göstereyim mi?" dedi. Ben de ona "Elbette!" dedim. "Öyleyse şunu söyle!" diyerek bana öğretti "Allahu ekber Allahu ekber Allahu ekber Allahu ekber. Eşhedü enne Muhammeden Resülullah, eşhedü enne Muhammeden Resülullah. Hayye ala's-salât, Hayye ala's-salât. Hayye ala'l-felâh, Hayye ala'l-felâh. Allahu ekber Allahu ekber Lâilâhe illallah." Abdullah İbnu Zeyd radıyallâhu anh devamlı dedi ki "Rüyamdaki bu zat benden biraz uzaklaştı sonra tekrar söze başlayıp "Sonra namazı kılacağın zaman şunu söylersin" dedi ve öğretti "Allahu ekber Allahu ekber-Eşhedu en lâ ilâhe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Resülullah, Hayye ala's-salât, Hayye ala'l-felâh, Kad kâmeti's-salât, kad kameti's-salât, Allahu ekber Allahu ekber Lâilâhe illallah." Sabah olunca Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelerek rüyamda gördüklerimi haber verdim. Bana "İnşallah bu hak bir rüyadır. Kalk rüyada öğrenmiş olduğunu Bilâl'e öğret. O bunları söyleyerek ezan okusun. Zîra o, sesce senden daha gür!" buyurdu. Ben de Bilâl'le birlikte kalktım. Ona teker teker arzediyordum. 0 da bunları yüksek sesle söyleyerek ezan okumaya başladı. Bunu evinde olan Ömer İbnu'l-Hattâb radıyallâhu anh işitmişti. Hemen evden çıkıp ridâsını çekerek geldi ve "Ey Allah'ın Resülü! diyordu, seni hak ile gönderen Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun, onun gördüğünün aynısını ben de gördüm!" Bunu işiten Resülullah aleyhissalâtu vesselâm "Elhamdülillah! Şimdi bu daha sağlam oldu!" dedi." Ebü Dâvud, Salât 28, 499; Tirmizî, Salât 139, 189. Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir "Bilâl ezanı okuyup sıra ikâmete gelince Abdullah "Onu ben gördüm, ben okumak isterim!" dedi. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm da "Öyleyse sen de ikâmet getir!" buyurdu." Ebü Dâvud, Salât 30, 512. Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir "Abdullah İbnu Zeyd ezanla ilgili kıssayı anlatırken elfazı ikişer ikişer zikretti, ikâmeti ise birer kere zikretti." Tirmizî, Salât 139, 189. Yine Tirmizî'nin bir rivayetinde denmiştir ki "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın ezanında elfaz çift çift idi, ezanda da ikâmette de." Tirmizî, Salât 142, 194. 2430 - Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor "İnsanlar çoğalınca, herkesçe bilinecek olan bir şeyle namaz vaktinin duyurulmasının gerektiğini aralarında konuştular. Bu meyanda bir ateş yakılması veya bir çan çalınması teklif edildi. Bunun üzerine Resülullah aleyhissalatu vesselam Bilâl'e emrederek ikişer kere söyleyerek de ikâmet okumasını emretti." Buhârî, Ezân 2, 3, Enbiya 50; Müslim, Salât 3, 378; Ebü Dâvud, Salât 29, 508; Tirmizî, Salât 141, 193; Nesâî, Ezân 2, 2, 3. 2431 - Ebü Mahzüra radıyallâhu anh anlatıyor "Ey Allah'ın Resülü, bana ezanın usülünü öğret" dedim. Bunun üzerine başımın ön kısmını meshederek "Allahu ekber, Allahu -ekber, Allahu ekber, Allahu ekber dersin ve bunları derken sesini yükseltirsin. Sonra "Eşhedü en lâ ilâhe illallah, eşhedü en lâ ilâhe illallah, eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, eşhedu enne Muhammeden Resülullah dersin ve bunları söylerken sesini alçaltırsın, sonra sesini şehadette tekrar yükseltirsin Eşhedü en lâ ilâhe illallah eşhedü en lâ ilâhe illallah. Eşhedü enne Muhammeden Resülullah, eşhedü enne Muhammeden Resülullah. Hayye ala's-salâti hayye ala's-salât. Hayye ala'l-felâhi hayye ala'l-felâh. Eğer okuduğun ezan sabah ezanı ise şunu da söylersen "es-Salâtu hayrun mine'n-nevm, es-salâtu hayrun mine'n nevm Namaz uykudan hayırlıdır. Allahu ekber Allahu ekber, Lâilâhe illallah." Müslim, Salât 6, 379; Ebü Dâvud, Salât 28, 500-505; Tirmizî, Salât 140, 191; Nesâî, Ezân 3, 4, 5, 6, 2, 4-8. 2432 - Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir "Ebü Mahzüra dedi ki "Bana Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ikâmeti ikişer ikişer öğretti "Allahu ekber, Allahu ekber, Eşhedu en lâ ilâhe illallah, Eşhedu en lâ ilâhe illallah. Eşhedu enne Muhammeden Resülullah, Eşhedu enne Muhammeden Resülullah. Hayye ala's-salât, Hayye ala's-salât. Hayye ala'l-felâh, Hayye ala'l-felâh. Allahu ekber, Allahu ekber. Lâilâhe illallah. Ebü Dâvud der ki "Abdurrezzak rivayetinde de iki "Resûlullah devamla "İkâmet getirince iki sefer de şunu söyle Kad kâmeti's-salât, kad kâmeti's-salât!" Aleyhissalâtu vesselâm ayrıca sordu "Duydun mu?" Ebü Mahzüra "Evet!" dedi. Hadisi rivayet eden râvi Sâib der ki "Ebü Mahzüra alnındaki saçı ne kestirir ne de ayırırdı. çünkü oraya Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın elleri değmiş idi." Ebü Dâvud, Salât 28, 501. 2433 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Ezan Resülullah devrinde ikişer ikişer idi. İkâmet de birer birer. Ancak müezzin, ayrıca ikişer sefer olmak üzere kad kâmeti'-salât, kad kâmeti's-salât da derdi." İbnu Ömer devam eder "Biz, ikâmeti işittik mi abdest alır, namaza giderdik." Ebü Dâvud, Salât 29, 510; Nesâî, Ezân 2, 2, 3. 2434 - İmam Mâlik'e ulaştığına göre "Müezzin, sabah namazını haber vermek için Hz. Ömer radıyallâhu anh'in yanına gider. Onu uyuyor bulunca "Essalâtu hayrun mine'n-nevm namaz uykudan hayırlıdır" der. Bunun üzerine Hz. Ömer, o ibareyi sabah ezanına ilave etmesini emreder." Muvatta, Salât 8, 1, 72. 2435 - Mücahid rahimehullah anlatıyor "Abdullah İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ'le bir mescide girdim. Ezan çoktan okunmuştu. Biz namaz kılmak istiyorduk. Müezzin tesvîbte bulundu ikâmet okudu. Abdullah mescidi terketti ve "Haydi bizi bu bid'atçinin yanından çıkar!" dedi ve orada namaz kılmadı." Ebu Dâvud, Salât 45, 538; Tirmizî, Salât 145, 198. Tirmizi der ki "İbnu Ömer'den rivayet edildiğine göre, sabah ezanında es-salâtu hayrun mine'n nevm derdi." 2436 - Ebü Dâvud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir "Ben İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ'le beraber idim, bir adam öğle veya ikindi namazında tesvîbte bulundu. Bunun üzerine İbnu Ömer "Bizi buradan çıkar, zîra şu yapılan tesvîb bid'attir" dedi." Ebü Dâvud, Salât 45, 538. 2437 - Hz. Bilâl radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bana "Sabah hariç, sakın hiçbir namazda tesvîbte bulunma!" tembihini yaptı." Tirmizî, Salât 145, 198. 2438 - Yine Hz. Bilâl radıyallâhu anh der ki "Ezanın sonu şöyledir "Allahu ekber, Allahu ekber, Lâilâhe illallah." Nesâî, Ezân 16, 2,14. EZAN VE İKÂMETLE İLGİLİ HÜKÜMLER 2439 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Hz. Ömer radıyallâhu anh'in bir müezzini geceleyin ezan okumuştu. Ezanı iade etmisini emretti." Ebü Dâvud, Salât 41, 532, 533; Tirmizî, Salât 149, 203. 2440 - Tirmizi'nin yine İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ'dan kaydettiği bir diğer rivayet şöyledir "Hz. Bilâl güneş doğmazdan önce ezan okumuştu. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ona "Haberiniz olsun kul uyudu" diye nidâ etmesini emretti." Tirmizî, Salât 149, 203. 2441 - Hz. Bilâl radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm "Sabah vakti iyice belirinceye kadar ezan okuma!" dedi ve ellerini yanlara doğru açarak "Şöyle!" diye gösterdi." Ebü Dâvud, Salât 41 534. 2442 - Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor "Bir kimse, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a sabah namazının vaktini sormuştu. O da Hz. Bilâl'e emretti. Şafak sökerken ezan okudu. Ertesi gün ortalık ağarıncaya kadar sabah ezanını tehir etti. Sonra ikâmet okumasını emretti ve namazı kıldı. Sonra da adama "İşte bu, sabah namazının vaktidir" dedi." Nesâî, Ezân 12, 2, 11, 12. 2443 - Ziyâd İbnu'l-Hâris es-Sudâî radıyallâhu anh anlatıyor "Sabah ezanının ilk vakti girince, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bana emretti, ben de ezan okudum ve "İkâmet de getireyim mi ey Allah'ın Resülü?" diye sordum. Soruma hemen cevap vermeyip doğu tarafına, fecre bakmaya başladı ve "Hayır!" dedi. Ne zaman ki şafak söktü Hz. Peygamber bineğinden indi, abdest bozdu. Sonra bana doğru geldi. Bu ara Ashâbı da toplandı. Abdestini aldı. Bilâl ikâmet okumak istedi. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm "Sudâ'nın kardeşi ezan okudu, ezanı okuyan ikâmeti getirsin!" dedi. Ben de ikâmet getirdim." Ebü Dâvud, Salât 30, 514; Tirmizî, Salât 146, 199. 2444 - Simak İbnu Harb anlatıyor "Bilâl, güneş öğlede, batı cihetine kayınca ezan okurdu. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm odasından çıkıncaya kadar ikâmet getirmezdi. Odasından çıkınca, O'nu görür görmez ikâmet getirirdi." Müslim, Mesâcid 160- 606; Tirmizî, Salât 148, 202; Ebü Dâvud,Salât 44, 537. 2445 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm'ın iki müezzini vardı Biri Bilâl diğeri İbnu Ummi Mektüm el-A'mâ." Müslim, Salat 7, 380; Ebü Dâvud, Salât 42, 535. 2446 - Hz. Câbir radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm Bilâl radıyallâhu anh'e "Ezan okuduğun zaman ağır ağır oku. İkâmet getirdiğin zaman da peş peşe serî oku. Ezanla ikâmetin arasına, yemek yiyenin yemeğinden, içenini içmesinden, üzerine sıkışarak helaya girmiş olanın heladan fâriğ olacağı bir zaman fasılası koy" diye talimat verdi. Şunu da ilave etti "Beni görünceye kadar da ikâmet için kalkmayın." Tirmizî; Salât 143, 195. 2447 - Benî Neccâr'dan bir kadın demiştir ki "Benim evim, Mescid-i Nebevî'nin etrafındaki en uzun ev idi. Bilâl radıyallâhu anh, sabah ezanını evimin damında okurdu. Seher'den gelip, dama oturur vaktin girmesini gözetlerdi. Vaktin girdiğini görünce gerinir, sonra da "Allah'ım sana hamdediyor, dînini müslümanların ikâme etmeleri için, Kureyş'e karşı yardımını diliyorum" der, arkadan ezan okurdu." Kadın devamla der ki "Vallâhi, onun bu duayı terkettiği tek gece bilmiyorum!" Ebü Dâvud, Salât 33, 519. 2448 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Namaz için ezanı ancak abdestli olan okusun." Tirmizî, Salât 147, 201. 2449 - Bir diğer rivayette şöyle buyrulmuştur "Ezanı ancak abdestli olan okusun." Tirmizî der ki "Önceki rivayet daha sahihtir." Tirmizî, Salât 147, 200. 2450 - Osman İbnu Ebî'l-As radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bana en son vasiyetlerinden biri de, ezanına mukabil ücret almayan bir müezzin tutmamdı." Ebü Dâvud, Salât 40, 531; Tirmizî, Salât 155, 209; Nesâî; Ezân 32, 2, 23. 2451 - Ebü Bekr radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte sabah namazı için beraber çıktık. Uğradığı her adama namaz için sesleniyor veya ayağı ile dürtüyordu." Ebu Davud, Salât 293, 1264. 2452 - Ebü Ümâme radıyallâhu anh veya Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Ashâbından bir diğeri tarafından rivayet edildiğine göre, bir seferinde Bilâl radıyallâhu anh ikâmete başlamıştır. Kad kâmeti's-salât deyince Resülullah aleyhissalâtu vesselâm "Allah onu namazı ikâme etsin ve dâim kılsın!" buyurdu. İkâmetin geri kısmında, ezanın faziletleri bahsinden mezkür olan Hz. Ömer hadisinde olduğu gibi müezzinin söylediklerini tekrar şeklinde hareket ediyordu." Ebü Dâvud, Salât 39, 528. 2453 - Nâfi rahimehullah anlatıyor "İbnu Ömer radıyallâhu anh sefer sırasında ikâmete sadece sabah namazından hem ezan, hem de ikâmet her ikisini okurdu. Derdi ki "Seferde ezana hacet yok, çünkü ezan, kendisine cemaat gelecek olan imama mahsustur." Muvatta, Salât 11, 1, 73. 2454 - Ebü Cuhayfe radıyallâhu anh'nin anlattığına göre, Hz. Bilâl radıyallâhu anh'i ezan okurken görmüştür. Der ki "Ben, ezan okurken, onun ağzını şu tarafa, bu tarafa sağa sola dönerken takibe koyuldum." Tirmizî'nin rivayetinde şu ziyade mevcuttur "İki parmağı kulaklarını üzerinde olduğu halde... Buhârî, Ezân 18,19, Vudü 40, Salat 17, Sütre 90, 93, 94, Menâkıb 23, Libas 3, 42; Müslim,Salât 249, 503; Ebü Dâvud, Salât 34, 520; Tirmizî, Salât 144, 197; Nesâî, Ezân 13, 2,12. 2455 - Ebü Dâvud'da şu ifadeye yer verilmiştir "Bilâl, hayye ala's-salât, hayye ala'l-felâh cümlesine gelince boynunu sağa ve sola çevirdi, bizzat kendi dönmedi." Ebü Dâvud, Salât 34, 520. İSTİKBÂLU'L-KIBLE 2456 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki "Doğu iIe batı arasında tek bir kıble vardır." Tirmizi, Salât 256, 342, 343, 344. 2457 - Nâfi rahimehullah anlatıyor "Ömer İbnu'l-Hattâb radıyallâhu anh dedi ki "Kişi Beytullah istikâmetine yöneldi mi doğu ile batı arasında tek bir kıble vardır." Muvatta, Kıble 8, 1,196. NAMAZIN MAHİYETİ VE RÜKÜNLERİ 2458 - İbnu Ömer radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm namaza kalktığı zaman, ellerini iki omuzunun hizasına kadar kaldırır sonra tekbir getirirdi. Rükü yapmak isteyince de ellerini iki omuzu hizasına kaldırmak suretiyle aynı şeyi yapardı. Rüküdan başını kaldırınca da aynı şeyi yapardı. Ancak bunu, secdeden başını kaldırırken yapmazdı." Bir başka rivayette "Bunu, secde ederken yapmazdı" denmiştir. 2459 - Bir diğer rivayette "Başını rüküdan kaldırınca, ellerini aynı şekilde kaldırır ve "Semi allâhu li-men hamideh, Rabbenâ ve leke'l-hamd. Allah kendine hamdedeni işitir. Rabbimiz, hamd sanadır" derdi" şeklinde gelmiştir. Bu ibarenin elfazı Sahiheyn'e aittir. 2460 - Buhâri'nin diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir "İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ namaza girince tekbir getirir ve ellerini kaldırırdı." 2461 - Muvatta ve Ebu Dâvud'da gelen bir rivayette de şöyle denmiştir "İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ namaz için iftitah tekbiri getirince namaza başlayınca, ellerini iki omuzu hizasına kadar kaldırırdı, rüküdan kalkınca daha aşağı kaldırırdı." 2462 - Muvatta'nın bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir "İbnu Ömer eğilip doğruldukça her seferinde tekbir getirirdi." İbnu Cüreyc der ki "Nâfi'e Yani İbnu Ömer ellerini ilk kaldırmada öbürlerinden daha mı yukarı kaldırıyordu?" diye sordum. Bana "Hayır! eşitti" dedi. Ben tekrar "Öyleyse bana işaret et göster" talebinde bulundum. Göğsüne hatta daha aşağıya işaret etti." 2463 - Ebü Davud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm namaza kalktığı zaman ellerini iki omuzunun hizasına kadar kaldırırdı. Sonra eller o halde iken tekbir getirirdi, rüküa giderdi. Sonra belini doğrultmak isteyince ellerini tekrar iki omuz hizasına kadar kaldırır ve, "Semi'allâhu li-men hamideh" derdi. Secdede ellerini kaldırmazdı. Rüküdan önce getirdiği her bir tekbirde ellerini kaldırırdı ve bu hal namazın bitimine kadar devam ederdi." Yine Ebü Dâvud'un bir diğer rivayetinde "Rüküdan doğrulunca, secdeye eğilince kaldırır, iki secde arasında kaldırmazdı" denmiştir. 2464 - Nesâî'nin rivayetinde şöyle gelmiştir "Resülulah aleyhissalâtu vesselâm namaza girdiği zaman ellerini kaldırırdı. Rüküya gitmek istediği zaman, başını rüküdan kaldırdığı ve iki rek'at arasında kalktığı zaman aynı şekilde ellerini iki omuzunun hizasına kaldırırdı." Buhârî, Ezân 83, 84, 85, 86; Müslim, Salât 22, 390; Muvatta, Salât 16, 1, 75, 76, 77; Ebü Dâvud, Salât 117, 721, 722, 741, 743; Tirmizî, Salât 190, 255; Nesâî, İftitah 1, 2,3, 2,121,122; İbnu Mâce, İkâmet 15, 858 - 868. 2465 - Alkame rahimehullah anlatıyor "Size Resülullah aleyhissalatu vesselam'ın namazıyla namaz kıldırayım mı?" dedi ve namaz kıldı. Bu namazda ellerini bir kere iftitah tekbiri sırasında kaldırdı, başka kaldırmadı." 2466 - Bir diğer rivayette şöyle demiştir "Resulullah aleyhissalatu vesselâm her eğilip doğrulmalarda, kıyâm ve oturmalarda tekbir getirirdi. Hz. Ebü Bekir ve Hz. Ömer radıyallâhu anhümâ de aynı şekilde tekbir getirirlerdi." Ebü Dâvud, Salât 119, 748; Tirmizî, Salât 191, 257, 188, 253; Nesâî, İftitah 110, 2,195,124, 1, 204, Sehv 70, 3, 62. 2467 - Berâ radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı iftitah tekbiri alırken gördüm. Ellerini kulaklarına yakın kaldırmıştı. Sonra namazdan çıkıncaya kadar başka kaldırmadı." Ebü Dâvud, Salât 119, 752. 2468 - Ebü Hüreyre radıyallâhu anh'den yapılan rivayete göre, halka namaz kıldırdığı zaman, her eğilip doğrulmada tekbir getirirdi. Kendisine "Bu tekbirler de ne?" dendiği vakit "Bu, Resülullah aleyhissalatu vesselâm'ın namazıdır!" diye cevap verirdi." Bu hadis, Sahiheyn'in rivayetine lafzen uygundur. Ebü Dâvud ve Tirmizi'nin bir rivayetinde "Ebü Hüreyre tekbir getirince parmaklarını açardı" denmiştir. Tirmizi'nin bir diğer rivayetinde "O eğilirken tekbir getirirdi" denmiştir. 2469 - Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde "Şayet Peygamber aleyhissalâtu vesselâm'in ön cihetinde olsaydım koltuk altlarını görürdüm kollarını öylesine yüksek kaldırırdı." 2470 - Nesâi'de gelen bir diğer rivayette şöyle denmiştir "Ebü Hüreyre radıyallâhu anh Beni Züreyk Mescidi'ne geldi ve dedi ki "Üç şey var ki, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm onları yapıyordu, halk ise terketmiş durumda... Namazda ellerini uzatarak kaldırırdı, Fatihayı okuyunca kırâate geçmezden önce bir miktar süküt buyurdu, secdeye varınca ve secdeden kalkınca tekbir getirirdi." Buharî, Ezân 115; Müslim, Salât 27-32, 392; Muvatta, Salât 19, 1, 76; Ebü Dâvud, Salât 118,119, 746, 753; Tirmizî, Salât 177,198, 239, 254; Nesâî, İftitah 6, 2,124, 84, 2,181-182,184, 2, 235. 2471 - Vail İbnu Hucr radıyallâhu anh'un anlattığına göre, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı, namaza girdiği sırada ellerini kaldırıp tekbir getirirken görmüştür. Râvilerden Hemmâm Resülullah'ın ellerini kulaklarının hizasına kadar kaldırdığını elbisesine gömüldü, sonra sağ elini sol elinin üstüne koydu. Rüküya gitmek isteyince, ellerini elbiseden çıkardı. Sonra onları kaldırdı, sonra tekbir getirdi ve rüküya gitti, semi'allâhu li-men hamideh dediği zaman ellerini kaldırdı, secdeye gittiğinde ellerinin arasına secde etti." Müslim, Salât 54, 401; Ebü Dâvud, Salât 117, 723-729, 736, 737; Nesâî, İftitah 107, 2, 194, 139, 2, 211,187, 2, 236, Sehv 29, 3, 34-35. 2472 - Ebü Dâvud'da gelen bir diğer rivayette şöyle denir "...Sonra Medîne'ye geldim, gördüm ki halk, namazı üzerlerinde bürnuz ve kisalar olduğu halde kılıyor ve namaza başlarken ellerini göğüslerine kadar kaldırıyor." Müslim, Salât 54, 401; Ebü Dâvud, Salât 117, 723-729, 736, 737; Nesâî, İftitah 107, 2, 194, 139, 2, 211,187, 2, 236, Sehv 29, 3, 34-35. 2473 - Bir diğer rivayette der ki "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'Ia birlikte namaz kıldım. Tekbir getirdiği zaman ellerini kaldırıyor, sonra elbisesine gömülüyordu. Sonra sol elini sağ eliyle tutuyor, ellerini elbisesine sokuyordu, rükü yapmak istediği zaman ellerini çıkarıp sonra kaldırıyordu. Rüküdan başını kaldırmak isteyince de ellerini kaldırıyor, sonra secde ediyordu. Secdede yüzünü elleri arasına koyuyor idi. Keza başını secdeden kaldırınca da ellerini kaldırıyordu. Namaz bitinceye kadar her rek'atte böyle yapıyordu." Müslim, Salât 54, 401; Ebü Dâvud, Salât 117, 723-729, 736, 737; Nesâî, İftitah 107, 2, 194, 139, 2, 211,187, 2, 236, Sehv 29, 3, 34-35. 2474 - Bir diğer rivayette şöyle der "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ellerini, omuzları hizasına kadar kaldırdı. Baş parmaklarını da kulaklarıyla, hizaladı, sonra tekbir getirdi." Müslim, Salât 54, 401; Ebü Dâvud, Salât 117, 723-729, 736, 737; Nesâî, İftitah 107, 2, 194, 139, 2, 211,187, 2, 236, Sehv 29, 3, 34-35. 2475 - Bir diğer rivayette "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı iftitah tekbiriyle birlikte ellerini kaldırırken görmüştür." Müslim, Salât 54, 401; Ebü Dâvud, Salât 117, 723-729, 736, 737; Nesâî, İftitah 107, 2, 194, 139, 2, 211,187, 2, 236, Sehv 29, 3, 34-35. 2476 - Saîd İbnu Haris el-Muallâ rahimehullah anlatıyor "Ebü Saîdi'l-Hudrî radıyallâhu anh bize namaz kıldırdı. Secdelerden başını kaldırırken, secdeye giderken, ikinci rek'atten kalkarken, tekbirlerini cehrî sesli olarak getirdi ve sonunda "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı böyle yapar gördüm!" diye açıklamada bulundu." Buhârî, Ezân 144. 2477 - Mutarrif İbnu Abdillah rahimehullah anlatıyor "Ali İbnu Ebî Tâlib radıyallâhu anh'in arkasında ben ve İmrân İbnu Husayn beraber namaz kıldık. Ali radıyallâhu anh secde edince tekbir getiriyor, başını kaldırınca tekbir getiriyor, ikinci rek'atten kalkınca yine tekbir getiriyordu." Buhârî Ezan 144, 115,116; Müslim, Salât 33, 393; Ebü Dâvud, Salât 140, 835; Nesâî, Sehv 1, 3, 2. Nesâî'nin rivayetinde şöyle denmiştir "Her eğilme ve her kalkmada tekbir getirir, rüküyu tamamlardı." 2478 - Hz. Ali radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm farz namaza kalkınca tekbir getirir, ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırırdı. Kıraatini tamamlayıp rüküya gitmek isteyince aynı şeyi yapardı. Rüküdan kalkınca da aynı şeyi yapardı. Oturur vaziyette iken ellerini hiçbir surette kaldırmazdı. İkinci secdeden de kalkınca ellerini aynı şekilde kaldırır ve tekbir getirirdi." Ebü Dâvud, Salât 118, 744. 2479 - Ebü Kılâbe anlatıyor "İbnu Hüveyris radıyallâhu anh, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın namaza başlarken tekbir getirdiği, rüküya gittiği, rüküdan başını kaldırdığı zaman, kulağının üst kısmına ulaşıncaya kadar ellerini kaldırdığını görmüştür." Buhârî, Ezân 84; Müslim, Salat 24-26 391; Ebü Dâvud, Salât 118, 745; Nesâî 85, 2, 182; İbnu Mace, İkâmetu's-Salât; 15, 859. Nesâî, bir diğer rivayette şu ziyadeyi kaydeder "...secde ettiği ve secdeden başını kaldırdığı zaman da ellerini kaldırırdı." 2480 - Nadr İbnu Kesîr es-Sa'dî anlatıyor "Abdullah İbnu Tâvus, Mescidü'l-Hayf'da yanıbaşımda namaz kıldı. İlk secdeyi yapıp secdeden başını kaldırdığı zaman ellerini yüzünün hizasına kadar kaldırmıştı. Ben bunu hoş bulmadım ve Vüheyb İbnu Hâlid'e söyledim. Vüheyb ona "Sen hiç kimsede görmediğin birşey mi yapıyorsun?" dedi. Ancak Tâvus cevaben "Babamın onu yaptığını gördüm. Üstelik babam şunu da söylemişti "İbnu Abbâs radıyallâhu anh böyle yaptığını gördüm. Üstelik onun "Resülullah aleyhissalatu vesselâm bunu yapıyordu" demiş olmasından başka bir şey de bilmiyorum." Ebü Dâvud, Salât 117, 740; Nesâî, İftitah 177, 2, 232. 2481 - Meymün eI-Mekkî, AbduIIah İbnu Zübeyr radıyallâhu anh'i gördüğünü ve kendilerine namaz kıldırdığını anlatmıştır. Devamla der ki "Abdullah namazda kıyâm, rükü, secde ve secdeden kıyâma kalkma esnalarında elleriyle işaret yapıyordu ellerini kaldırıyordu. İbnu Abbâs radıyallâhu anhümâ'a gittim. Ve "İbnu Zübeyr'i hiç kimsede görmediğim bir tarzda namaz kılıyor gördüm" deyip onun namazda yaptığı işareti anlattım. Bana "Eğer Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın namazını görmekten hoşlanırsan, Abdullah İbnu Zübeyr'in namazına uy!" dedi." Ebü Dâvud, Salât 117, 739. 2482 - İmrân İbnu'l-Husayn radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Bende basur vardı. Namazı nasıl kılacağım diye Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a sordum. "Ayakta kıl, muktedir olmazsan oturarak kıl, buna da muktedir olmazsan yan üzeri yatarak kıl" buyurdu." 2483 - Diğer bir rivayette geldiğine göre, İmrân Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a kişinin oturarak kılacağı namaz hususunda sordu. Aleyhissalâtu vesselâm "Ayakta kılarsa bu efdaldir. Kim de oturarak kılarsa, ona ayakta kılanın ecrinin yarısı verilir. Kim de yatarak kılarsa ona da oturarak kılanın ecrinin yarısı verilir" buyurdu." Buhârî, Taksîru's-Salât 18, 17, 19; Ebü Dâvud, Salât 179, 951, 952; Tirmizî, Salât 274, 372; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 21, 3, 223-224. 2484 - Abdullah İbnu Şakîk anlatıyor "Hz. Âişe radıyallahu anhâ'ye "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm oturarak namaz kılar mıydı?" diye sordum. Bana şu cevabı verdi "Evet! Halk -veya yaş demişti- O'nun dermanını kesince yani insanların meseleleriyle ömrünü tüketince, dermandan kesilince demektir." 2485 - Bir diğer rivayette şöyle denmiştir "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm oturarak namaz kılar, oturduğu halde kırâat buyurur, kırâatinden takriben otuz-kırk âyet kalınca kalkar, kırâatına ayakta devam eder, sonra rüküya ve secdeye giderdi. İkinci rek'atte aynen bunun gibi yapardı. Namazı bitince, ben uyanıksam benimle konuşurdu, uyuyor isem yatardı." 2486 - Nesâî'de gelen bir rivayette şöyle denmiştir "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı oturarak namaz kılarken bağdaş kurma şeklinde oturmuş gördüm." Nesâî der ki "Bu hadisin hatalı olduğu kanaatindeyim." Buhârî, Taksîru's-Salât 20, Teheccüd 16; Müslim, Salatu'l-Müsâfırîn 112,115, 731, 732; Muvatta, Cum'a 20, 1, 137, 138; Ebü Dâvud, Salât 179, 953-956; Tirmizî, Salât 257, 374, 375; Nesâî, Kıyâmu'I Leyl,18, 22, 3, 219-224. 2487 - Ümmü Seleme radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın ölümüne yakın, farzlar dışındaki namazlarının çoğu oturarak idi. Ona göre, amellerin en güzeli, az da olsa devamlı olanı idi." Nesâî, Kıyâmul-Leyl 19, 3, 222. 2488 - Hz. Hafsa radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm'ın, nafıle namazlarını kılarken, ölümüne bir yıl kalıncaya kadar hiç oturduğunu görmedim. Bundan sonra hep oturarak kıldı. Namazda süreyi hep tertîl üzere okurdu. Bundan dolayı o süre, aslında ondan daha uzun olan süreden daha uzun görünürdü." Müslim, müsâfırîn 118, 733; Muvatta, Cum'a 20, 1,137; Tirmizî, Salât 275, 373; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 19, 3. 223. 2489 - İbnu Amr İbni'l-Âs radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Bana Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın "Kişinin oturarak kıldığı nafile namaz, normal şekilde kıldığı namazın sevapca yarısına denktir" buyurduğu söylenmişti. Kendisinden sormak üzere derhal yanına gittim. Varınca, Efendimizi oturarak namaz kılıyor buldum. Elimi başının üzerine koydum. Bana "Ey Abdullah İbnu Amr! Meselen nedir?" dedi. Ben "Ey Allah'ın Resülü, bana "Kişinin oturarak kıldığı namaz, normal namazın yarısına denktir" buyurduğunuz söylendi. Halbuki siz de oturarak kılıyorsunuz?" dedim. Aleyhissalâtu vesselâm "Evet öyledir. Ancak ben sizlerden biri gibi değilim" cevabını verdi." Müslim, Müsâfırîn 120, 735; Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 20, 1, 136, 137; Ebu Dâvud, Salât 179, 950; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 20, 3, 223. 2490 - Muhârib İbnu Disâr radıyallâhu anh anlatıyor "Huzeyfe radıyallâhu anh, namaz kılmakta olan ve bu sırada belini tam doğrultamayan bir adam görmüştü. Namazdan çıkınca "Sırtında bir rahatsızlığın mı var?" diye adama sordu. "Hayır!" cevabını alınca "Şayet, bu halin üzere ölecek olsan Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın sünnetine muhalefet üzere ölürsün" dedi." Rezin ilavesidir. Derim ki "Bu rivayet Buhârî'de şu şekilde gelmiştir "Huzeyfe, namazda rükü ve secdesini tamamlayan bir adam görmüştü. Namazını kılıp bitirince Huzeyfe radıyallâhu anh ona "Sen namaz kılmadın. Eğer ölecek olsan, Allah'ın Muhammed aleyhissalâtu vesselâm'ı, yarattığı fıtrattan başka bir fıtrat üzere ölürsün" dedi. Gerçeği Allah, bilir." Buhârî, Ezân 119, 132. 2491 - Ebü Hâzım rahimehullah anlatıyor "Sehl İbnu Sa'd radıyallâhu anhümâ demişti ki "İnsanlara, namazda sağ elini sol kolu üzerine koysun" diye emredilmişti. " Ebü Hâzım devamla der ki "Ben onun Sehl'in, bu, hadisi Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a nisbet ettiğini biliyorum." Buhârî Ezân 89; Muvatta, Kasru's-Salât 47, 1, 859. 2492 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh'un anlattığına göre, namaz kılarken sol elini sağ eline koymuştur. Bunu gören Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bizzat elleriyle tutarak sağ elini sol elinin üzerine koymuştur." Ebü Dâvud, Salât 120, 755; Nesâî, İftitah 10, 2, 126. 2493 - Vâil İbnu Hucr radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı namazda kıyâmda iken, sağ eliyle sol elinin üstünden tutmuş gördüm." Nesâî, İftitah 9, 2, 125, 126. 2494 - İsmâil İbnu Ümeyye anlatıyor "Nâfi merhuma namazda ellerinin parmaklarını kenetleyen kimse hakkında sormuştum. Bana "Bu hususta Abdullah İbnu Ömer radıyallâhu anh'i işittim "Bu, Allah'ın gadabına uğrayanların namazıdır" demişti diye cevap verdi." Ebü Dâvud, Salât 187, 993. Rezîn'in ilave ettiği bir rivayette de şöyle denmiştir "İbnu Ömer radıyallâhu anh, namazda kuûd halinde otururken sol elini kabası üzerine dayanan bir adam görmüştü, hemen müdahale ederek "Böyle oturma, zîra azaba uğrayanlar bu şekilde otururlar!" dedi. Ebü Dâvud, Salât 187, 994. 2495 - Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Namazın sünnetlerinden biri namazda sağ avucu sol avuç üzerine koyup, her ikisini birlikte göbeğin altına yerleştirmektir." Rezîn ilavesidir. Ebü Dâvud, Salât 120, 756. 2496 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm namazda ihtisârı elleri böğre koymayı yasakladı." Buhârî, Amel fı's-Salât 17; Müslim, Mesâcid 46, 545; Ebü Dâvud, Salât 176, 947; Tirmizî, Salat 281, 383; Nesâî, İftitah 12, 2,127. 2497 - Buhâri de Hz. Âişe'den yapılan bir diğer rivayette geldiğine göre "Hz. Aişe radıyallâhu anhâ, kişinin ellerini ihtisâr yaparak böğrüne koymasını mekruh addeder ve "Bunu yahudiler yapar" derdi." Buhâri, Enbiyâ 50. 2498 - Rezin'in rivayet ettiği diğer bir hadiste "Resülullah ihtisârı eli böğre koymayı namazda ve namaz dışında yasakladı" demiştir." 2499 - Ziyâd İbnu Sübeyh eI-Hanefi anlatıyor "İbnu Ömer radıyallâhu anh'in yanı başında namaz kıldım. Ellerimi de böğürlerime koydum. Namazı bitirince "Bu, namazda haça benzemekdir, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bunu yasaklamıştı" buyurdu." Ebü Dâvud, Salât 160, 903; Nesâî, İftitah 12 2,127. 2500 - İbnu Mes'ud radıyallâhu anh'dan nakledildiğine göre, ayaklarının arasını bitiştirerek namaz kılan bir adam görmüştü. Şöyle söylendi "Bu adam sünnete muhalefet etti. Ayaklarını sırayla dinlendirse daha iyidir." Nesâî, İftitah 13, 2,128. 2501 - Ümmü Kays Bintu Mihsan radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselam yaşlanıp biraz şişmanlayınca, namaz kıldığı yerde bir sütun bulundurdu namazda ona dayandı." Ebu Dâvud, Salât 177 948. KIRÂAT 2502 - İbnu Abbas radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselam kırâatını bismillâhirrahmânirrahîm ile başlatıyordu." Tirmizî, Salât 181, 245. 2503 - Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor "Ben, Resülullah aleyhissalatu vesselâm, Hz. Ebü Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman radıyallahu anhüm ile birlikte namaz kıldım. Onlardan hiçbirinin bismillâhirrahmanirrahım'i okuduklarını işitmedim." Buhârî, Ezân 89; Müslim, Salât 50, 399; Muvatta, Salât 30, 1, 81; Ebü Dâvud, Salât 124, 782; Tirmizî, Salât 182, 246; Nesâî, İftitah 21, 22, 2, 133-135; İbnu Mâce, İkâmet 4, 813- 815. 2504 - İbnu Abdillah İbnu Muğaffel rahimehullah anlatıyor "Ben namazda bismillâhirrahmânirrahîm'i okumuştum. Babam işitti. Bana "Oğulcuğum, bu yaptığın bir bid'attir. Bid'atten sakın!" dedi. Ben Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın ashâbından her kimle karşılaştı isem, hepsinin de bid'atten nefret ettiği kadar bir başka şeyden nefret etmediğini gördüm. Babam sözlerine şöyle devam etmişti "Ben Resülullah aleyhissalatu vesselâm'Ia, Hz. Ebu Bekr'le, Hz. Ömer'le, Hz. Osmanla radıyallâhu anhüm namaz kıldım. Onlardan hiç birinin bunu besmelenin okunacağını okuduklarını işitmedim. Onu sen de okuma. Sadece "Elhamdülillahi rabbi'l-âlemîn" de." Tirmizî, Salât 180, 244; Nesâî, İftitah 22, 2,135. 2505 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ikinci rek'atten kalktığı zaman kırâati Elhamdü lillâhi Rabil alemîn ile başlatıyor ve süküt etmiyordu." Müslim, Mesâcid 148, 599. 2506 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kim Fâtihâ-i şerîfe süresini okumadan namaz kılarsa bilsin ki bu namaz nâkıstır -bu sözü üç kere tekrarladı- eksiktir." Ebü Hüreyre radıyallâhu anh'ye "Biz imamın arkasında bulunuyorsak ne yapalım?" diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi "Yine de içinden oku. Zîra ben Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim "AIIah Teâlâ hazretleri bir hadîs-i kudsîde buyurdu ki "Ben kırâati kulumla kendi aramda iki kısma böldüm, yarısı bana ait, yarısı da ona. Kuluma istediği verilmiştir Kul "EI-hamdülillâhi Rabbi'I-âlemîn. Hamd alemlerin Rabbine aittir" deyince, Azîz ve Celîl olan AIIah "Kulum bana hamdetti!" der. "er-Rahmânirrahîm" deyince, AIIah "Kulum bana senâda bulundu" der. "Mâlikî yevmiddîn âhiretin sahibi" deyince, AIIah "Kulum beni tebcîl ve ta'zîz etti büyükledi" der. "İyyakena'budü ve iyyakenestain yalnız sana ibâdet eder, yalnız senden yardım isteriz" deyince, AIIah "Bu benimle kulum arasında bir taahhüddür. Kuluma istediğini verdim" der. "İhdina s-sırâta'I-müstakîm sırâtallezîne en amte aleyhim gayr'il-mağdübi aleyhim ve Ia'ddallîn. Bizi doğru yola sevket, o yol ki kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoludur, gadaba uğrayanların ve dalâlete düşenlerin değil" dediği zaman, Allah "Bu da kulumundur, kuluma istediği verilmiştir" buyurur." 2507 - Ebü Dâvud'da gelen bir rivâyette şöyle denmiştir "...Bana Resülullah aleyhissalâtu vesselâm "Haydi git ve Medîne'de ilan et ki "Sadece Fatiha süresi de olsa, Kur'ân'dan bir parça okumadıka kıldığınız namaz namaz değildir" dedi ve başka bir şey ilave etmedi." 2508 - Rezin'in zikrettiği bir rivâyette şöyle gelmiştir "...Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kırâatsiz namaz sahih değildir." Bilesiniz, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bize her ne duyurdu ise biz de size duyurduk. Bize gizli tuttuğunu biz de size gizli tuttuk." Bu açıklama üzerine bir zât ona "Ey Ebü Hüreyre, Fatiha'ya herhangi bir ilavede bulunmazsam yeterli midir ne dersin?" diye sordu. Ebu Hüreyre dedi ki "Bu suâl Aleyhissalâtu vesselâm'a da sorulmuştu, şu cevabı verdi "Bununla iktifâ edersen sana yeter, ilavede bulunursan senin için daha hayırlı ve efdal olıır." Müslim, Salât 38, 395; Muvatta; Salât 39, 1, 84-85; Ebü Dâvud, Salât 136, 819, 820, 821; Tirmizî, Tefsîr, Fâtiha, 2954, 2955; Nesai, İftitah 23, 2,135, 236. 2509 - Ebü Saîd radıyallâhu anh anlatıyor "Namazda Fatiha süresi ile kolaya gelen bir miktar Kur'ân âyetini okumakla emrolunduk." Ebü Dâvud, Salât 136, 818. 2510 - Hz. Cabir radıyallâhu anh demiştir ki "Kim Fatiha'yı okumadan bir rek'at namaz kılarsa, imamın arkasında bulunmadığı takdirde, namaz kılmış sayılmaz." Muvatta, Salât 38, 1, 84; Tirmizî, Salât 283, 313. 2511 - Vâil İbnu Hucr radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın gayri'l-mağdübi aleyhim ve lâ'd-dâllîn'i okuyunca âmîn dediğini ve bunu söylerken sesini uzattığını işittim." Bir başka rivâyette şöyle gelmiştir. ". . .Bunu söylerken sesini yükselttiğini işittim." Ebü Dâvud, Salât 172, 932, 933; Tirmizî, Salât 184, 248. 2512 - Hz. Bilal radıyallâhu anh'in söylediğine göre, Aleyhissalâtu vesselâm'a "Ey Allah'ın Resülü! âmîn'de beni geride bırakma!" demiştir." Ebü Dâvud, Salât 172, 937. AMİN DEMENİN FAZİLETİ 2513 - Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "İmam âmîn deyince siz de âmîn deyin. Zira kimin âmîn'i meleklerin âmîn'ine tevâfuk ederse geçmiş günahları affedilir." İbnu Şihâb der ki "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm âmîn derdi." Buhârî Ezân 112; Müslim, Salât 72, 410; Muvatta, Salât 44, 1, 87; Ebü Dâvud, Salât 172, 936; Tirmizî, Salât 185 250; Nesâî, İftitah 34, 35, 2,144; İbnu Mâce İkâmet 14, 851. 2514 - Buhârî'de diğer bir rivâyette şöyle gelmiştir "Kârî okuyucu âmîn deyince siz de âmîn deyin. Zîra melekler "âmîn" der. Kimin amîn'i meleklerin âmîn'ine tevâfuk ederse geçmiş günahları affedilir. Buhârî, Da'avât 63. NAMAZDA OKUNAN SÛRE 2515 - Ebü Bürde radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm sabah namazında altmış-yüz arasında âyet okurdu." Nesâî, İftitah 112, 2,157; Buhârî, Mevâkît 11,13, 39, Ezân 104; Müslim, Mesâcid 2, 1, 246,16, 1, 262. 2516 - Amr İbnu Hureys radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselam'ın sabah namazında İza'ş-şemsu küvviret süresini okuduğunu işittim." Müslim, Salât 164, 456; Ebü Dâvud, Salat 135, 817; Nesâî, İftitah 44, 2,157. 2517 - Abdullah İbnu Sâib radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bize Mekke'de sabah namazı kıldırdı. Mü'minün süresini kırâat buyurarak namaza başladı. Hz. Musa ve Harun'un zikrine gelince -veya Hz. İsâ'nın zikrine, râvi burada tereddüt etti. Resüllullah aleyhissalâtu vesselâm'ı bir öksürük tuttu, hemen rüküya gitti." Buhârî, Ezân 106; Müslim, Salât 163, 455; Ebü Dâvud, Salât 89, 648, 649; Nesâî, İftitah 76, 2,176. Hadis Buhârî'de muallak olmuştur. 2518 - Câbir İbnu Semüre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm sabah namazında Kâf ve'l-Kurâni'l-Mecîd ve benzeri bir süre okurdu. Aleyhissalâtu vesselâm diğer namazları hafif kıldırırdı." Müslim, Salât 168, 458. 2519 - İbnu Abbâs radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm cuma günü, sabah namazında Elif-lâm-mim Tenzîl es-Secde, ve Hel etâ alâ'l-insânî hînun mine'd-dehr sürelerini okurdu. Yine Resülullah aleyhissalâtu vesselâm cuma namazında Cuma ve Münâfikün surelerini okurdu." Müslim, Cuma 64, 879; Ebü Dâvud, Salât 218, 1074; Tirmizî, Salât 375, 520; Nesâî, Cuma 38, 3,111, İftitah 47, 2,159. 2520 - Urve rahimehullah anlatıyor "Hz. Ebü Bekr es-Sıddîk radıyallâhu anh sabah namazını kıldırdı. Namazın her iki rek'atinde Bakara süresini okudu." Muvatta, Salât 33. 2521 - Fürâfisa İbnu Umeyr el-Hanefi der ki "Ben Yüsuf süresini Osman İbnu Affân radıyallâhu anh'ın sabah namazlarındaki kırâatinden öğrendim. Çünkü o, bu süreyi çok sık okurdu." Muvatta, Salât 35, 1, 82. 2522 - İbnu Mes'ud radıyallâhu anh'dan anlatıldığına göre, sabah namazının birinci rekatinde Enfâl'den kırk âyet kadar, ikinci rek'atinde ise mufassal sürelerden birini okumuştur." Rezîn ilavesidir. Buhârî muallak senetsiz olarak tahric etmiştir. Ezan 106. 2523 - Amir İbnu Rebî radıyallâhu anh demiş ki "Hz. Ömer İbnu'l-Hattâb radıyallâhu anh'ın arkasında sabahı kıldık. Namazda Yusuf ve Hacc surelerini ağır bir kırâatle okudu. Bunun üzerine Âmir'e "Öyleyse fecir doğarken namaza başlamış olmalıdır" dendi. O da "Evet!" diye cevap verdi." Muvatta, Salât 34, 1, 82. 2524 - Muâz İbnu Abdillah el-Cühenî anlatıyor "Cüheyne kabilesine mensup bir zât bana "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın sabah namazının her iki rek'atinde de İzâ zülzilet süresini okuduğunu işittim, bilmiyorum unutarak mı böyle yaptı, bilerek mi okudu" dedi." Ebü Dâvud Salât 134, 816. ÖĞLE VE İKİNDİ NAMAZLARI 2525 - Ebü Katâde radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm öğlede ilk iki rek'atte Fatiha ile iki süre okurdu. Son iki rek'atte de Fatiha'yı okur, bazan da âyeti bize işittirirdi. Birinci rek'atte kıraatı uzun tutar ikinci de o kadar uzatmazdı. İkindi ve sabah namazlarında da böyle yapardı." Buhârî, Ezân 107, 97, 109, 110; Müslim, Salât 154, 451; Ebü Dâvud, Salât 129, 798, 799, 800; Nesâî, İftitah 56-60, 2, 164, 166. Ebü Dâvud, bir rivâyette şu ziyadeye şâmildir "O'nun aleyhissalâtu vesselâm, halk birinci rek'ata yetişebilsin diye böyle yaptığını zannederdik." 2526 - İbnu Abbas radıyallâhu anhümâ demiştir ki "Resülullah'ın öğle ve ikindi namazlarında kırâatte bulunup bulunmadığını bilmiyorum." Ebü Dâvud, Salât 131, 808. 2527 - Câbir İbnu Semüre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm öğlede velleyli izâ yağşâ süresini okur, ikindide dahi aynısını yapar, sabah namazında bundan daha uzun bir kırâatte bulunurdu." Buhâri, Ezân 103, 95, 96; Müslim, Salât 159, 453; Ebü Dâvud, Salât 130, 804; Nesâî, İftitah 74, 2,174. 2528 - el-Berâ radıyallâhu anh anlatıyor "Biz, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın arkasında öğleyi kılmıştık. Kendisinden Lokmân ve Zâriyat sürelerinin âyetlerini peş peşe işitiyorduk." Nesâî, İftitah 55, 2, 163. 2529 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir namazda secde edip sonra kıyâma kalktı ve rükü yaptı. Cemaat onun, Elif Lâm-Mim Tenzile's-Secdetü'yü okuduğunu gördü." Ebü Dâvud, Salât 131, 807. AKŞAM NAMAZI 2530 - Mervan İbnu'l-Hakem anlatıyor "Bana Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh dedi ki "Sen niye akşam namazında kısâru'l-mufassal denilen kısa surelerden okuyorsun? Ben Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm'ın Tûlâ't-Tûleyeyn'i okuduğunu işittim." Buhari, Ezan 98; Ebu Davud, Salat 132, 812; Nesai, İftitah 67, 2, 169, 170. Ebu Davud'un rivayetinde şu ziyade var "...Dedim ki Tula't-Tüleyeyn nedir? Bana "el-A'raf", öbürü de "el-En'âm" diye cevap verdi." 2531 - Ümmü'l-Fadl radıyallahu anha anlatıyor "Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm'ın akşam namazında ve'l-mürselati urfen suresini okuduğunu işittim. Bundan sonra artık bize, ruhu kabzedilinceye kadar hiç namaz kıldırmadı." Buhari, Ezan 98, Megazi 83; Müslim, Salat 173, 462; Muvatta, Salat 24, 1, 78; Ebu Davud, Salat 132, 810; Tirmizi, Salat 230, 308; Nesai, İftitah 64, 2, 168. 2532 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm, A'raf suresiyle akşamı kıldırdı. Sureyi ikiye bölerek her iki rek'atte bir parçasını okudu." Nesai, İftitah 67, 2, 170. 2533 - Cübeyr İbnu Mut'im radıyallahu anh anlatıyor "Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm'ı akşam namazında et-Tûr suresini okurken işittim." Buhari, Ezan 99, Cihad 172, Megazi 11, Tefsir, Tur 1; Müslim, Salat 174, 463; Muvatta, Salat 23, 1, 78; Ebu Davud, Salat 132, 811; Nesai İftitah 65, 2, 169. 2534 - Ebu Osman en-Nehdi anlatıyor "İbnu Mes'ud radıyallahu anh'ın arkasında akşam namazı kılmıştım. Namazda Kulhüvallahü ahad'i okudu." Ebu Davud, Salat 133, 825. 2535 - Abdullah İbnu Utbe İbni Mes'ud anlatıyor "Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm akşam namazında Hâ-mim-ed-Duhan suresini okudu." Nesai, İftitah 66, 2, 169. 2536 - Ebu Abdillah es-Sunâbihi anlatıyor "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'ın hilafeti sırasında Medine'ye geldim, arkasında akşam namazını kıldım. İlk iki rek'atinde Fatiha ile kısaru'l-mufassal denen kısa surelerden birer sure okudu. Sonra üçüncü rek'ate kalktı. ben ne okuyacağını işitmek için hemen kendisine -elbisem elbisesine değecek kadar- yaklaştım. Fatiha ve beraberinde "Rabbenâ lâ tuziğ kulûbena ba'de iz hedeytena veheb lena min ledünke rahmeten inneke ente'l-Vehhab. Rabbimiz, bize hidayet verdikten sonra kalplerimizi saptırma. Katından bize bir rahmet lutfet, sen çok lutfedenlerdensin" ayetini okuduğunu işittim." Muvatta, Salat 25, 1, 79. YATSI NAMAZI 2537 - Büreyde radıyallahu anh anlatıyor "Resûlullah aleyhissalatu vesselam yatsı namazında Veşşemsi ve duhâhâ ve benzeri sureleri okurdu." Tirmizi, Salat 231, 309; Nesai, İftitah 71, 2, 173. 2538 - eI-Berâ radıyallâhu anh anlatıyor Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir yolculuk sırasında yatsıyı kılmıştı. İki rek'atin birinde Vettîni ve'z-Zeytüni'yi okudu." Buhârî, Ezâin 100, 102, Tefsîr, Vettîn 1, Tevhîd 52; Müslim, Salât 175, 464; Muvatta, Salât 27, 1, 79-80, Ebü Dâvud, Salât 275, 1221; Tirmizî, Salât 231, 310; Nesâî, İftitah 72, 2, 173. Sahiheyn'de şu ziyade yer alır "Sesce ve kırâatçe O'ndan daha güze kimseye rastlamadım." 2539 - Nâfi anlatıyor "İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ tek başına namaz kılınca dört rek'atin her birinde Fatiha'yı ve Kur'ân'dan bir süreyi okurdu. Bazan da farz namazın bir rek'atinde iki ve üç süre birden okurdu. Akam namazının iki rek'atinde aynı ekilde Fatiha ve birer süre okurdu." Muvatta, Salât 26, 1, 79. 2540 - Amr İbnu Şu'ayb an ebîhi an ceddih anlatıyor "Mufassal sürelerden -uzunu olsun, kısası olsun- hiçbiri yoktur ki, ben onu Resülullah'ın namaz kıldırırken okuduğunu işitmemiş olayım." Ebü Dâvud, Salât 133. 814. Bu rivâyet Muvatta'da mevcut değildir. 2541 - Hz. Âşe radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm askerî bir birliğin başına bir adamı komutan yapmıştı, Bu zât arkadaşlarına namaz kıldırırken, her seferinde kırâatını kulhüvallahu ahad ile tamamlıyordu. Döndükleri zaman durumu Hz. Peygamber'e söylediler. Aleyhissalatu vesselam "Sorun ona niçin öyle yapıyormuş?" buyurdu. Dediği gibi kendisine sorulmuştu. "Çünkü O, Rahmân'ın sıfatıdır, ben onu okumayı seviyorum!" diye cevap verdi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam "Ona bildirin, Allah onu seviyor!" müjdesini verdi." Buhari, Ezan 106, Tevhid 1; Müslim, Salat 263, 813; Nesai, İftitah, 69, 2, 171. 2542 - Şakîk İbnu Seleme rahimehullah anlatıyor "Bir adam İbnu Mes'ud'a gelerek "Ben bir rek'atte mufassal sürelerin tamamını okudum" dedi. İbnu Mes'ud radıyallâhu anh da "Şiir mırıldar gibi mırıldar, meyve döküştürür gibi döküştürür müsün? Olmaz öyle şey! Resülullah aleyhissalâtu vesselam tek rek'atte birbirine denk iki süre okurdu. Bir rek'atte, İkterebet ve el-Hâkka sürelerini, bir rek'atte Vettür ve Vezzâriyât sürelerini; bir rek'atte Ve izâ vaka'at ve Nün sürelerini; bir rek'atta Seele sâîlun ve ve'n-Nâzi'ât sürelerini; bir rek'atte Veylün li'l-Mutafifin ve Abese sürelerini, bir rek'atte el-Müddessir ve, el-Müzzemmil sürelerini; bir rek'atte Hel Etâ ve Lâ Uksimu biyevmi'l-Kıyâme sürelerini, bir rek'atte Amme yetesâelün ve Ve'I-Mürselât sürelerini; bir rek'atte de ed-Duhân ve İzâ'ş-Şemsü Küvvirat sürelerini okurdu." Buhârî Ezân 106, Fedâilu'l-Kur'ân 6, 28; Müslim, Müsâfırîn 275, 822; Ebü Dâvud, Salât 326, Nesâî, İftitah 75, 2,175,176; Tirmizî, Salât 422, 602. Bu rivâyet, metin olarak Ebü Dâvud'un rivâyetidir. Ebü Dâvud "Bu İbnu Mes'ud'un telifidir" demiştir. Bunu Alkame ve Esved'den kaydeder. Diğerleri, süreleri zikretmezler. 2543 - Ebü Zerr radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm gece namazına kalktı ve sabah vakti girinceye kadar namaza devam etti. Namazda tek âyet okudu. O da şu meâldeki âyettir "Onlara azab edersen, doğrusu onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, güçlü olan, Hakîm olan şüphesiz ancak sensin" Mâide 118. Nesâî, İftitah 79, 2, 177. 2544 - Ebü Seleme anlatıyor "Hz. Omer radıyallâhu anh, halka akşam namazı kıldırmıştı. Namazda kırâatte bulunmadı. Namazdan çıkınca kendisine "Kur'ân okumadın!" dendi. "Rükü ve secdeler nasıl oldu?" diye sordu. "İyi oldu!" dediler. "Öyleyse, tamamdır!" dedi." Rezîn tahric etmiştir. Bu hadise Beyhakî Sünen'inde yer vermiştir 2, 381. CEHRİ OKUMA 2545 - Ebü Hüreyre radıyallâhu anh demiştir ki Kur'ân her bir namazda okunur. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bize hangilerini işittirmişse biz de size işittiriyoruz. Hangilerini de gizlemişse biz de size gizliyoruz." Ebü Dâvud, Salât 129, 797; Nesâî, İftitah 58, 2, 163; Buhârî, Ezân 104; Müslim, Salât 43, 396. 2546 - Ebü Katâde radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir gece evinden çıkmıştı. Hz. Ebü Bekr radıyallâhu anh'e uğradı. Alçak sesle namaz kılıyordu. Hz. Ömer radıyallâhu anh'e uğradı, o da yüksek sesle namaz kılıyordu." Râvi der ki "Resülullah'ın yanında toplanınca Aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ey Ebü Bekr sana uğradım sen sessizce namaz kılıyordun." Ebü Bekr "Ben konuştuğum Zât-ı Zülcelâl'e sesimi işittirdim ey Allah'ın Resülü!" cevabını verdi. Hz. Ömer'e de "Sana da uğradım. Sen yüksek sesle namaz kılıyordun!" dedi. O da şu cevabı verdi "Ey Allah'ın Resülü! Uyuklayanı uyandırıyor, şeytanı da uzaklaştırıyordum." Ebü Dâvud, Salât 315, 1329; Tirmizî, Salât 330, 447; Hadisin metni Ebü Davud'a ait. Hasan Basrî rivâyetinde der ki "Resülullah aleyhissalatu vesselâm Hz. Ebü Bekr'e "Ey Ebü Bekr sen sesini biraz yükselt!" dedi. Hz. Ömer'e de "Sesini sen de biraz alçalt!" buyurdu." 2547 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallâhu anh'den yapılan rivayette, bu kıssa aynen zikredilir, ancak Hz. Ebü Bekr'e "Sesini biraz yükselt", Hz. Ömer'e de "Sesini biraz alçalt" dedi" cümleleri zikredilmez." Fakat şu ziyadede bulunur "Ey BiIâI seni, şu süreden ve şu süreden okurken işittim" dedi. Bilâl cevaben "Kur'ân tatlı bir kelam, Allah onu kısım kısım yapıp bir araya getirdi" dedi. Sonunda Resülullah aleyhissaIatu vesselâm "Hepiniz isâbet ettiniz!" buyurdu." Ebü Dâvud, Salât 310, 1330. 2548 - el-Beyâzî radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselm namaz kılmakta olan insanların yanına geldi. Kırâatte sesleri yüksekti. Hemen "Namaz kılan kimse Rabbine münâcaatta hususi konuşmada bulunuyor demektir. Öyleyse ne şekilde münâcaatta bulunduğuna dikkat etsin. Kur'an'ı birbirinize cehren okumasın!" dedi." Muvatta, Salât 29, 1, 80; Ebü Dâvud, Salât 310, 1332. 2549 - Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın geceleyin kırâatı bazan yüksek sesle, bazan da alçak sesle olurdu." Ebü Dâvud, Salât 310, 1328. 2550 - Abdullah İbnu Şeddad anlatıyor "Ben Hz. Ömer radıyallâhu anh'in "Ben üzüntü ve hüznümü yalnız Allah'a açarım..." meâlindeki âyeti Yüsuf 86 okurken boğuk boğuk çıkan sesini en arka safta olduğum halde işittim..." Buhârî, Ezân 70, Bâb başlığında senetsiz olarak zikreder. 2551 - Semüre İbnu Cündüb radıyallâhu anh anlatıyor "Namazda iki sekte hatırımda kaldı. Biri, imam "Allahu ekber" dedikten kırâata başladığı âna kadar geçen sektedir. Diğeri de Fatiha ve zamm-ı süreyi okuyup bitirince rüküya gitme sırasındaki sektedir." Hadisi rivâyet eden Hasan Basrî der ki "Bunun üzerine İmrân İbnu Husayn ona karşı çıktı ve tek sekte olduğunu söyledi. Sonunda Medîne'ye Ubeyy İbnu Ka'b'e yazıp sordular. Übeyy verdiği cevapta Semüre'yi tasdik etti." Ebü Dâvud, Salât 123, 777, 778, 779; Tirmizî, Salât 186, 251; İbnu Mâce, İkâmet 12, 844, 845. Bir diğer rivâyette, "..Kırâatten çıkınca bir sekte" denmiştir. Bir diğer rivâyette "...İftitah tekbiri alınca ve kırâatten çıkınca" denmiştir. TA'DİL-İ ERKÂN 2552 - Ebü Mes'üd el-Bedrî radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Sizden biri, rükü ve secdelerde belini tam olarak doğrultmadıkça namazı yeterli olmaz." Ebü Dâvud, Salât 148, 855; Tirmizî, Salât 196, 265; Nesâî, İftitah 88, 2,183; İbnu Mâce, İkâmet 21, 22, 891-898. 2553 - Nu'man İbnu Mürre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselam "İçki içen, zina yapan ve hırsızlıkta bulunan kimse hakkında ne dersiniz?" diye sordu. Bu sual, bunlar hakkında henüz hadd cezası gelmezden önce sorulmuştu. "Allah ve Resülü daha iyi bilir!" diye cevap verdiler. Aleyhissalâtu vesselam "Bu fiiller ağır suçtur, onlar hakkında ceza vardır. Hırsızlığın en kötüsü de namazını çalmaktır" buyurdu. Bunun üzerine "Ya Resülullah, kişi namazını nasıl çalar?" diye sordular. Şu cevabı verdi "Rüküsunu ve secdelerini tamamlamaz." Muvatta, Kasru's-Salât 72, 1,167. 2554 - Sâlim el-Berrâd anlatıyor "Ebü Mes'ud'a gelerek "Bize Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın namazından anlat!" dedik. Hemen önümüzde kalktı, tekbir getirdi. Rüküya varınca ellerinin ayalarını dizlerinin üzerine koydu. Parmaklarını dizinin alt kısmına getirdi. Dirseklerini yan taraflarına uzattı. Bu halde her uzvu hareketsiz; sâbıit durdu. Sonra semi'allâhu li-men hamideh dedi ve her uzvu düz oluncaya kadar doğruldu." Ebü Dâvud, Salât 148, 863; Nesâî, İftitah 93, 2,186. 2555 - Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular "Secdede ta'dîle riayet edin, kimse kollarını köpeklerin yayışı gibi yaymasın." Buhâri, Ezân 141; Müslim, Salât 233, 493; Ebu Dâvud, Salât 158, 897; Tirmizî, Salât 205, 276; Nesâî, İftitah 140, 2, 211, 212. 2556 - Yine Hz. Enes anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Rükü ve secdeleri yerine getirin. AIIah'a yemin oIsun siz secde rükü ettikçe ben arkamda olanları da görüyorum." -Belki "sırtımın gerisini" demişti-" Buhârî, Eymân 3, Ezân 88; Müslim, Salât 110; Nesâî, İftitah 106. 2, 193-194. 2557 - Malik İbnu'I-Huveyris radıyallâhu anh'ten rivâyete göre, arkadaşlarına "Size Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın namazını haber vereyim mi?" diye sormuştur. Ebü Kilâbe der ki "Böyle söyledikten sonra, bize şeyhimiz Ebü Yezîd'in namazı gibi namaz kıldırdı. Ebü Yezîd, başını birinci ve üçüncü rek'atin ikinci secdesinden kaldırınca otururcasına doğrulur sonra kalkardı." Buhârî, Ezân 127, 140, 143, 45; Ebü Dâvud, Salât,142, 342; Nesâî, İftitah 182, 2, 234. RÜKÛ VE SECDELERİN MİKTARI 2558 - Saîd İbnu Cübeyr rahimehullah anlatıyor "Enes İbnu Malik radıyallâhu anh'i dinledim şöyle diyordu "Resülullah aleyhissalatu vesselâm'dan sonra, namazı Resülullah 'ın namazına bu derece benzeyen, şu gençten yani Ömer İbnu Abdilaziz'den başka birinin ardında namaz kılmadım." Enes devamla dedi ki "Rüküsunda on tesbihât, secdelerinde de o kadar tesbihat tahmin ettik." Ebu Dâvud, Salât 154, 88; Nesâî, İftitah 166, 2, 224-225. 2559 - es-Sa'dî babasından veya amcasından naklediyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a namazını kılarken dikkatle baktım, rüku ve secdelerinde üçer kere subhânallâhi ve bi-hamdihi diyecek kadar duruyordu." Ebü Dâvud, Salât 154, 885. 2560 - Gunder'in bir rivayetinde denir ki "İbnu'l-Eş'as zamanında Küfe'ye Mataru'bnu Naciye adında biri galebe çaldı. İbnu Abbas'ın oğlu Ebu Ubeyde İbnu Abdillah'a halk'ın önüne geçip namaz kıldırmasını emretti. Ebu Ubeyde, namaz kıldırırken başını rükudan kaldırdığı zaman ben "Allahümme Rabbena ve leke'l-hamdü mil'e's-semavat ve mil'e'l-ardı ve mil'e ma şi'te min şey'in ba'du. Ehle's-senai ve'l-mecdi, La mani'a li-ma a'tayte ve la mu'tiye li-ma mena'te. Ve la yenfe'u za'l-ceddi minke'l-ceddü" duasını okuyuncaya kadar kıyamda dururdu." el-Hakem der ki "Bunu ben Abdurrahman İbnu Ebi Leyla'ya zikrettim. Dedi ki "Bera İbnul-Azib radıyallahu anh'i işittim "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın kıldığı namazın rükusu, secdesi, rüku ve secdeden başını kaldırdığı zamanki ve iki secde arasındaki fasılaları birbirine yakın uzunlukta idi" demişti." Şu'be der ki "Ben bunu Amr İbnu Mürre'ye söyledim. O da "Ben, İbnu Ebi Leyla'yı gördüm, onun namazı böyle değildi" dedi." 2561 - Sahiheyn'in diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın rükü ve secdesi ve iki secde arasındaki fâsıla ile, rüküdan başını kaldırdığı zamanki fâsıla -kıyam ve ku'üd oturma hariç- birbirine yakın miktardaydı." Buharî, Ezân 120, 127, 140; Müslim, Salât 194, 471; Ebü Dâvud, Salât 147, 852; Tirmizî, Salât 207, 279; Nesâî, lftitah 114, 2, 197-198. 2562 - Zeyd İbnu Vehb anlatıyor "Huzeyfe radıyallâhu anh bir adamın namaz kılarken hîle yaptığını görmüştü. "Sen bu namazı ne zamandan beri kılıyorsun?" diye sordu. Adamcağız "Kırk yıldan beri!" dedi. Huzeyfe? "Öyleyse kırk yıldan beri namaz kılmadın bütün kıldıkların boşa gitmiş. Şâyet bu şekilde namaz kılarak ölecek olursan Muhammed'in fıtratından başka bir fıtrat üzere öleceksin.!" dedi ve ilave etti "Kişi namazı hafıf kılar ama buna rağmen tam kılar, güzel kılar!" Buharî, Ezân 119,132; Nesâî, Sehv 66, 3, 58-59. 2563 - Abdurrahman İbnu Şibl radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm karga gagalamasından, vahşi hayvanlar gibi kolları yaymaktan, kişinin mescidde deve gibi mekân tutmasından nehyetti" Ebü Dâvud, Salât 148, 862; Nesâî, İftitah 145, 2, 214. RÜKÛ VE SÜCÛDUN ŞEKLİ 2564 - İbnu Mes'üd radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bize namazı şöyle öğretti "Önce tekbir getirdi iki elini kaldırdı. Rüküya gittiği zaman ellerini dizlerinin arasında kavuşturdu. Râvi der ki "Sa'd'a bu haber ulaşınca "Kardeşim doğru söyledi. Biz böyle yapardık, sonra şununla emredildik dedi ve bununla diz kapaklarını kavrayıp avuçlamayı kastetti." Ebü Dâvud, Salât 150, 868; Nesâî, İftitah 90, 2,184,185. 2565 - Hz. Ömer radıyallâhu anh demiştir ki "Diz kapağını tutmak sizin için sünnet kılınmıştır. Öyle ise rüküda diz kapaklarını kavrayın." Tirmizî, Salât 192, 258; Nesâî, İftitah 92, 2,185. 2566 - Ebü İshak anlatıyor "Berâ İbnu Âzib radıyallâhu anh bize secdeyi şöyle vasfeyledi Ellerini yere koydu, dizleri üzerine dayandı, kalçasını havaya kaldırdı ve "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm böyle secde yaparlardı" buyurdu." Bir diğer rivayette "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm namaz kılınca kollarını kanat gibi yanlarına açardı" denmiştir." Ebü Dâvud, Salât 158, 896; Nesâî, İftitah 141, 2, 212. 2567 - Bera radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Secde ettiğin zaman ellerini yere koy, dirseklerini havaya kaldır." Müslim, Salât 234, 494; Tirmizî, Salât 202, 271. 2568 - Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir "Berâ'ya "Resülullah aleyhissalatu vesselam secde edince yüzünü nereye koyardı?" diye sordum. "Ellerinin arasına" diye cevap verdi." Müslim, Salât 234, 494; Tirmizî, Salât 202, 271. 2569 - Abdullah İbnu Malik İbni Buhayne radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm namazda secdeye gidince ellerinin arasını, koltuk altı beyazlıkları görününceye kadar açardı." Buhârî, Ezân 130, Müslîm, Salât 235, 495; Nesâî, İftitah 52, 2, 212. 2570 - Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Biriniz secde edince kollarını, köpeğin yayması gibi yere yaymasın." Tirmizî, Salât 205, 275; Ebü Dâvud, Salât 158, 901. 2571 - Âmir İbnu Sa'd babasından Sa'd'dan radıyallâhu anh naklediyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm secdede ellerin yere konulmasını, ayakların da dikilmesini emretti." Tirmizî, Salât 206, 277, 278. 2572 - Ebü Humeyd es-Saidî radıyallâhu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm rükü yapınca itidali muhafaza eder, başını yukarı dikmez, aşağı da eğmezdi. Ellerini dizkapaklarının üzerine koyardı. Secde için yere eğilince adalelerini koltuk kısmından yana açardı. Ayaklarının parmaklarını da aralardı." Nesaî, İftitah 96, 2, 137; 138, 2, 211. 2573 - Yine Ebü Humeyd radıyallâhu anh anlatıyor Resülullah aleyhissalâtu vesselâm secde ettiği zaman, burnunu ve alnını yere koyardı. Ellerini yanlarından aralardı, avuçlarını omuzları hizasına koyardı." Tirmizî, Salât 201, 270. 2574 - Vâil İbnu Hucr radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm secde edince, yere, dizkapaklarını ellerinden önce koyardı. Kalkınca da ellerini dizkapaklarından önce kaldırırdı." Ebü Dâvud, Salât 141, 838; Tirmizî, Salât 199, 268; Nesâî, İftitah 128, 2, 206. 2575 - Ebü Dâvud'un diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm secdeye gidince alnını ellerinin arasına koydu, kalkınca da dizkapaklarının üzerine kalktı ve dizlerine dayandı." Ebu Dâvud, Salât 141, 839. 2576 - Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Biriniz secde edince, devenin çöküşü şeklinde yere çökmesin, yani ellerini dizlerinden önce yere koymasın." Ebü Dâvud, Salât 141, 840, 841; Tirmizi, Salât 200, 269; Nesâî, İftitah 128, 2, 206-207. 2577 - Hz. Ali radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselam bana şunu söyledi "Ey Ali! Ben, kendim için sevdiğimi senin için de seviyorum, kendim için hoşlanmadığımı senin için de hoşlanmıyorum, öyleyse iki secde arasında ik'âda bulunma." Tirmizî, Salât 209, 282. 2578 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm namazda kişinin, elleriyle yere dayanarak oturmasını yasakladı." Ebü Dâvud, Salât 187, 992. 2579 - Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm namazda ayaklarının sırtı üzerinde kalkardı." Bu hadis, Ebü Dâvud'da mevcut değildir, ancak Tirmizî'de yer almaktadır, Salât 214, 288. 2580 - Mâlik İbnu'l-Huveyris radıyallâhu anh'in anlattığına göre Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı namaz kılarken görmüştür. Efendimiz, tek rekatte iken, tam bir oturuş vaziyeti almadan kalkmamıştır." Buhârî, Ezân 142, Ebu Dâvud, Salât 142, 844; Tirmizî, Salât 213, 287; Nesâî, İftitah 181, 2, 233-234. 2581 - Nâfi rahimehullah anlatıyor "İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ secde ettiği zaman ellerini, yüzünü koyduğu şeyin üzerine ko;yardı. Ben O'nu çok soğuk bir günde gördüm, ellerini giymekte olduğu bürnusunun altında çıkarmış çakılların üzerine koymuştur." Muvatta, Kasru's-Salât 59, 1,163. 2582 - Mecze‚ İbnu Zâhir, Ashâbu Şecere'den Uhban İbnu Evs'ten naklettiğine göre, Uhbân "Diz kapaklarından rahatsızdı, secde ettiği zaman dizkapağının altına minder koyardı." Buhârî, Meeâzi 35. 2583 - Nafi rahimehullah anlatıyor "İbnu Ömer radıyallahu anhümâ şöyle derdi "Hasta kimse secde etmeye muktedir olamazsa başıyla ima eder, alnına herhangi bir şey kaldırmaz." Muvatta, Kasru's-Salât 74, 1, 168. SECDE ÂZÂLARI 2584 - İbnu Abbâs radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bize yedi âzâ üzerine secde etmemizi, saçımızı ve elbisemizi toplamamamızı emretti. Bu âzâlar Şunlardır "Alın, eller, diz kapakları, ayaklar." 2585 - Bir diğer rivayette şöyle demiştir "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ben yedi kemik üzerine secde etmekle emrolundum Alın, -ve eliyle burnunu işaret etti- eller, diz kapakları, ayakların etrafları. Ne elbiseleri ne de saçı secde sırasında toplamayız." Buhârî, Ezan 133, 134, 137; Müslim, Salât 227-231 490; Ebü Dâvud, Salât 155, 889, 890; Tirmizî, Salat 203, 273; Nesâî, İftitah 130, 2, 208; İbnu Mâce, İkâmet 19, 883-885. İkinci rivayet Sahiheyn rivayetidir. 2586 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ Resülullah aleyhissalatu vesselâm'a nisbet ederek buyurdu ki "Eller de secde eder, tıpkı alnın secde etmesi gibi. Öyleyse, biriniz alnını secdeye koyunca ellerini de koysun. Alnı secdeden kaldırdımı onları da kaldırsın." Ebü Dâvud, Salât 155, 892; Nesâî, İftitah 129, 2, 207. KUNÛT 2587 - Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselam bir ihtiyaç sebebiyle, kendilerine Kurrâ denilen yetmiş kişiyi yola çıkardı. Süleym aşiretinden Ri'I ve Zekvân adında iki kabîle Bi'r-i Ma'üne Ma'üne Kuyusu denilen bir suyun yanında bunların önünü kesti. Hey'et bunlara "Biz size gelmedik. Biz Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bir ihtiyacı için gidiyoruz" dediler. Ancak öbürleri bunları dinlemeyip öldürdüler. Resülullah aleyhissalâtu vesselam duruma muttali olduktan sonra sabah namazlarından sonra bir ay boyu onlara bedduâ etti. Bu hadise namazda kunüt okumanın başlangıcı oldu. Biz kunut yapmıyorduk." Abdülaziz İbnu Süheyb der ki "Bir zât Enes radıyallâhu anh'e Kunüt'dan sorarak "Bu, rüküdan sonra mı yoksa kırâatın tamamlanmasından sonra mı?" dedi. Enes "Hayır, kıraatin bitiminde" diye cevap verdi." Bir başka rivayette Enes şöyle dedi "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bir ay boyu rükudan sonra kunut yaparak bazı Arap kabilelerine beddua etti." 2588 - Bir başka rivayette "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm sabah namazından sonra bir ay boyu kunüt yaptı" denmiştir." 2589 - Müslim'in bir rivayetinde "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, bir ay boyu sabah namazında rüküdan sonra kunüt yaparak Useyye kabîlesine bedduâ etti" denir." Buhâri nin bir rivayetinde "Kunüt, akşam ve sabah namazındaydı" denir." Ebü Dâvud ve Nesâi'nin bir rivayetinde "Bir ay kunüt yaptı sonra terketti" denir." Buhârî, Vitr 7, Cenâiz 41, Cizye 8, Megâzi 38, Da'avât 59; Müslim, Mesâcid 297-308, 677-679; Ebü Dâvud, Salât 345, 1444-1445; Nesâî, İftitah 116, 2, 200. 2590 - İbnu Abbâs radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm tam bir ay boyu, hiç aralık vermeden her namazın peşinde, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarında Kunüt yaptı. Şöyle ki Son rek'at'te semi'allahu li-men hamideh deyince Süleym aşiretinden Ri'l, Zekvân, Useyye kabîlelerine bedduâ ediyor, namazda kendine uyanlar da âmîn diyorlardı." Ebü Dâvud, Salât 345, 1443. 2591 - Hufâf İbnu İmâ el-Gıfârî radıyallâhu anhş anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm rükü'ya gitti, sonra başını kaldırdı ve "Gıfâr kabîlesini Allah mağfiret etsin, Eslem kabîlesine Allah selâmet versin, Useyye Allah'a ve Resulüne isyan etmiştir. Allahım, Benî Lihyan'a lanet et. Ri'l ve Zekvân'a da lânet et" deyip secdeye gitti." Müslim, Mesâcid 308, 679. 2592 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ'in anlattığına göre, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın sabah namazının son rekatinin rükusundan başını kaldırınca semi'allâhu limen-hamideh Rabbenâ ve leke'l-hamd dedikten sonra şöyle söylediğini işitmiştir "Allahım falancaya falancaya lânet et." Allah Teâlâ Hazretleri bunun üzerine şu meâldeki âyeti indirdi "Kullarımın işinden hiçbir şey sana ait değildir. Allah ya onların tevbesini kabul eder, yahud onları, kendileri zâlim kimseler oldukları için, azablandırır" Al-i İmrân 128. Buharî, Tefsîr, Âl-i İmrân 9, Megâzi 21, İ'tisâm 17; Tirmizî, Tefsîr Âl-i İmrân 3007; Nesâî, İftitah 121, 2, 203. 2593 - Hasan Basri rahimehullah anlatıyor "Ömer İbnu'l Hattab radıyallâhu anh, halkı, Übeyy İbnu Ka'b üzerinde topladı. O, bunlara ramazanda yirmi gece namaz kıldırdı. Bu esnada vitirlerde sadece son yarıda kunüt yaptı, daha önce hiç kunüt yapmadı. Son on kalınca cemaate gelmedi, teravihi evinde kıldı. Halk "Übeyy cemaatten kaçtı" dedi." Ebü Dâvud, Salât 340, 1428,1429. 2594 - Hasan İbnu Ali İbnu Ebî Tâlib radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bana vitirde okuduğum bir dua öğretti. Şöyle ki "Allahım! Beni hidayet verdiklerinden kıl, âfiyet verdiklerinden eyle, beni, işlerini üzerine aldıkların arasına koy. Ömür, mal, ilim, verdiklerini hakkımda mübârek kıl. Vuküuna hükmettiğin şerlerden beni koru. Sen dilediğin hükmü verirsin, kimse seni mahkum edemez. Sen kimin işini üzerine aldıysan o zelîl olmaz. Rabbimiz! Sen münezzehsin, muallâsın." Ebü Dâvud, Salât 340, 1425,1426; Tirmizî, Salat 341, 464; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl, 51, 3, 248. 2595 - Hz. Ali radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm vitrinin sonunda şunu okurdu "Allahım! Senin gadabından rızana sığınırım, cezandan affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana layık olduğun senayı saymaya gücüm yetmez. Sen, kendini sena ettiğin gibisin." Ebü Dâvud, Salât 340, 1427; Tirmizî, Da'avât 123, 3561; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 51, 3, 248-249. 2596 - Hz. Câbir radıyallâhu anh demiştir ki "En efdal namaz, kunütu uzun olandır." Müslim, Musâfirîn 164, 756; Tirmizî, Salât 285, 387. TEŞEHHÜD 2597 - İbnu Mes'ud radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bana, avucum avuçlarının içinde olduğu halde, Kur'ân'dan süre öğretir gibi teşehhüd'ü öğretti." "Tahiyyât, tayyibât ve salavat Allah içindir. Ey Nebi, selam, AIlah'ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selam bizim üzerimize ve Allah'ın sâlih kulları üzerine de olsun. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, yine şehadet ederim ki Muhammed AIIah'ın Resüludür." Bir rivayette "Allah'ın sâlih kulları" ibaresinden sonra şöyle denmişftir "Siz bu teşehhüdü yaptınız mı semâ ve arzdaki bütün sâlih kullara selam vermiş olursunuz." 2598 - Bir diğer rivayette "Teşehhüdden sonra dilediği senayı yapmakta muhayyerdir" denmiştir. 2599 - Ebü Dâvud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir "Şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir" dersiniz. Sonra her biriniz hoşuna giden duâyı seçip onunla duâ etsin." 2600 - Ebü Dâvud'un bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir "...bize onları öğretirdi veya şu duâları bize teşehhüdü öğrettiği gibi öğretirdi "Allah'ım! Kalplerimizi birleştir, aramızdaki geçimsizliği düzelt. Bizi selâmet yollarına sevket, zulümâttan nüra kavuştur. Bizi, çirkinliklerin açık ve gizli olanlarından uzak tut. Kulaklarımızı, gözlerimizi, kalplerimizi, zevcelerimizi ve çocuklarımızı hakkımızda mübârek ve hayırlı kıl. Tevbelerimizi kabul et, sen rahimsin, tevbeleri kabul edersin. Bizleri verdiğin nimetlere şâkir, onlarla senâ edici, onları kabul edici kıl, onları ağirette de nasib ederek hakkımızda tamamla." 2601 - Yine Ebü Dâvud'un bir diğer rivayetinde "Şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın elçisidir" cümlesinden sonra şöyle denir "Bunu söyledin veya şehadeti ifa ettin mi, namazını ifa ettin demektir. Kalkmak istersen kalk, oturmak istersen otur." 2602 - Nesâi nin bir rivayetinde şöyle denmiştir "Resulullah aleyhissalâtu vesselam'la namaz kılınca "Selam Allah'ın üzerine, selam Cibrîl ve Mikâil üzerine olsun" derdik. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm "Selam Allah'ın üzerine olsun demeyin. Zîra Allah selam'ın kendisidir. Ancak şöyle deyin "Tahiyyât. . . Allah içindir. . . " Buhârî, Ezân 148,150, el-Amel fi's-Salât 4, İstizân 3, 28, Da'avât 17, Tevhid 5; Müslim, Salât 55-61, 402-403; Ebü Dâvud, Salât 182, 968-969; Tirmizî, Salât 215, 289; Nesâî, İftitah 189, 2, 237. 2603 - İbnu Abbâs radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bize, Kur'ân'dan süre öğrettiği gibi teşehhüdü öğretirdi. Şöyle derdi "Tahiyyât, mübârekât, salavât, tayyibât AIIah içindir. Ey Nebi selam, AIIah'ın rahmet ve bereketi sana olsun. Selam bize, Allah'ın sâlih kullarına olsun. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, şehadet ederim ki Muhammed AIIah'ın Resülüdür." 2604 - Tirmizî'de şöyle gelmiştir "...Selam sana olsun, selam bize olsun." Yani her iki "selam" kelimesi de elif lamsızdır." Müslim, Salât 60, 403; Ebü Dâvud, Salât 182, 974; Tirmizî, Salât 216, 290; Nesâî, İftitah 193, 2, 242-243. 2605 - Ebü Müsa radıyallâhu anh'dan Nesâî'nin yaptığı bir rivayette şöyle gelmiştir "..Şehadet ederim ki AIIah'tan başka ilah yoktur, tektir, şeriki yoktur. Muhammed'de O'nun kulu ve Resûlüdür." Nesai, İftitah 192, 2, 242. 2606 - Yine Nesâî'de Hz. Câbir radıyallâhu anh'den gelen bir rivayette şöyle denmiştir "Teşehhüdü, Kur'an'dan bir sureyi öğrendiğimiz gibi öğrendik. Şöyle ki "Bismillah ve billah ettahiyyâtu.. " Bu rivayette, abduhu ve resülühü ibaresinden sonra şu ziyade mevcuttur "Es-eIu'I-Iâhe'I-cennete ve e'üzü bihi mine'n-nâri. AIIah'tan cenneti istiyor, ateşten O'na sığınıyorum." Nesâî, İftitah 194, 2, 243. 2607 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'dan teşehhüd olarak şunu rivayet etmiştir "et-Tahiyyâtu IiIIâhi vessalavâtu ve't-tayyibatu. es-Selamu aleyke eyyühennebiyyu ve rahmetullahi." İbnu Ömer der ki "Ben buna şunu ilave ettim "Ve berekâtuhu es-Selâmu aleyna ve aIâ ibâdillâhis-SaIihin. Eşhedü en Lâ-ilâhe illallah..." İbnu Ömer der ki "Ben buna şunu ilave ettim "Vahdehu Ia-şerîke Iehu ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resülühu." Ebü Dâvud, Salât 182, 971. 2608 - Muvatta'da Şöyle gelmiştir "Nâfi der ki "İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ şöyle teşehhüd okurdu "BismiIlâhi, et-tahiyyâtu lil-lahi, ve'ssalavâtu lillâhi, ez-Zâkiyâtu lillâhi, es-Selâmu aIe'n-Nebiyyi ve Rahmetullahi ve berekâtuhu, es-Selâmu aleynâ ve ala ibâdillâhi's-Sâlihîn, Şehidtü en Iâ-ilâhe illallâhu ve şehidtü enne Muhammeden ResüIullâhi." Bunu ilk iki rek'atin ka'desinde okur ve teşehhüdünü tamamlayınca duâ ederdi. Namazın sonunda oturunca da yine böyle teşehhüdde bulunur ve teşehhüd'ü öne alırdı. Sonra dilediği duâyı okuyarak duâ ederdi. Teşehhüdünü tamamlayıp selamı vermek isteyince şöyle derdi "Es-selâmu ale'n, Nebiyyi ve rahmetullâhi ve berekâtuhu es-selâmu aleynâ ve aIâ ibadillâhi's-salihîn." Sonra sağına, es-selâmu aleyküm derdi. Sonra mukâbeleten imama selam verirdi. Solundan biri kendisine selam verirse mukâbeleten ona da selam verirdi." Rezîn şunu ilave etti "Ve dedi ki "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm böyle yapmayı emretti." Muvatta, Salât 54, 1, 91; Ebu Dâvud, Salşt 182, 971. 2609 - İmam Malik'in, Kâsım, İbnu Muhammed'den yaptığı diğer bir riyayette şöyle gelmiştir "Hz. Aişe radıyallahu anhâ teşehhüdde iken şunu okurdu "Et-Tahiyyatu et-tayyibatu es-Salavâtü, ez-zakiyâtu lillâhi, eşhedu en la ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke lehu ve enne Muhammeden abduhü ve Resülühü. Esselâmu aleyke eyyühennebiyyu ve rahmetullâhi ve berekâtuhu, esselamu aleynâ ve alâ ibâdillâhi's-sâlihîn, esellâmu aleyküm." Muvatta, Salat 55, 1, 91-92. 2610 - İbnu Mes'ud radıyallâhu anh'dan yapılan rivayete göre şunu demiştir "Teşehhüd'ün sessiz okunması sünnettir." Ebü Dâvud, Salât 185, 986; Tirmizî, Salât 217, 291. KA'DE OTURMA 2611 - AIi İbnu Abdirrahmân el-Mu'âvî rahimehullah anlatıyor "Ben namazda çakıl taşlarını kurcalarken İbnu Ömer radıyallâhu anh beni gördü. Namazdan çıkınca beni bundan nehyetti ve "Sen de Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yaptığı gibi yap!" dedi. Ben "Resülullah aleyhissalatu vesselâm ne yapmıştı?" diye sordum. Ben "Namazda oturduğu zaman, efendimiz sağ avucunu sağ dizinin üzerine koyarak, bütün parmaklarını yumar, başparmağını takip eden parmağıyla da işarette bulunurdu. Sol avucunu da sol uyluğunun üstüne koyardı." 2612 - Nâfi'nin İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ'den yaptığı bir diğer rivayette şöyle denmiştir "...Sol eli de sol dizinin üstüne açmış olarak koydu." 2613 - Yine İbnu Ömer'den bir başka rivayet şöyledir "Sağ elini sağ; dizi üzerine koydu. Elliüç akdi yapıp şehadet parmağıyla işarette bulundu." 2614 - Nesâî'nin Ali İbnu Abdirrahmân'dan kaydettiği bir rivayette der ki "İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ'nın yanında namaz kıldım ve namazda çakılları alt üst ettim. Bana "Çakılları alt üst etme. Zîra çakılların çevrilmesi şeytan işidir. Sen de Resülullah'ın yaptığı gibi yap. Ben O'nun ne yaptığını gördüm" dedi. Ben "Resülullah'ın ne yaptığını gördün?" diye sordum. "Şöyle' dedi ve sağ ayağını dikti, solunu yatırdı. Sağ elini sağ uyluğu üzerine, sol elini de sol uyluğu üzerine koydu. Şehadet parmağıyla da işaret etti." Bir diğer rivayette şöyle denmiştir "Baş parmağı takip eden parmağı ile kıbleye işaret etti, nazarlarını da ona dikti." Müslim, Mesâcid 114-116, 580; Muvatta, Salât 48, 1, 88; Ebü Dâvud, Salât 186, 987; Tirmizî, Salât 220, 294; Nesâî, İftitah 189, 2, 237, Sehv 32-35, 3, 36-38. 2615 - İbnuz-Zübeyr radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm namazda oturunca, sol ayağını sağ uyluğunun ve bacağının altına koyar, sağ ayağını da yere döşerdi." 2616 - Yine İbnu'z-Zübeyr radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm namazda oturur vaziyette iken, duâ edince, hareket ettirmeksizin parmağıyla işaret yapar, bu vaziyette duâ teşehhüd okurdu. Sol eliyle de sol uyluğunun üzerine dayanırdı." Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir "Gözü de işaretinden ayrılmazdı." Ebü Dâvud, Salât 186, 988, 989, 990; Nesâî, İftitah 189, 2, 237; Sehv 35, 39, 3, 37, 39. 2617 - Vâil İbnu Hucr radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm sol ayağını yere yaydı, elini sol uyluğunun üzerine koydu, sağ ayağını da dikti." Nesâî'nin bir rivayetinde "Kollarını, uyluklarının üzerine koydu. Şehadet parmağıyla işaret ederek duâ ediyordu teşehhüdü okuyordu." Tirmizî, Salât 218, 292; Nesâî, Sehv 30, 3, 35. 2618 - Ebü Ya'für radıyallâhu anh diyor ki "Mus'ab İbnu Sa'd İbnu Ebî Vakkâs'ın şöyle söylediğini işittim "Babamın yanında namaz kılmış, namazda avuçlarımı iç içe kavuşturup uyluklarımın arasına koymuştum. Babam bu tarzdan beni men' etti ve "Biz de bir ara böyle yapmıştık. Ondan nehyedildik ve ellerimizi dizlerimizin üzerine koymakla emrolunduk" dedi." Buhârî, Ezân 118; Müslim, Mesâcid 29, 535; Ebü Dâvud, Salât 150, 867; Nesâî, İftitah 91, 2,185. 2619 - Âsım İbnu Küleyb el-şermî an ebihi an ceddihî -ki ismi de Şihâb İbnu'l-Mecnün'dur- der ki "Resülullah aleyhissalatu vesseIam'ın huzuruna girdim, namaz kılıyordu. Sol elini sol uyluğunun üzerine koymuş, sağ elini de sağ uyluğunun üzerine koymuş idi. Sağ elin parmakları hep yumuk, sadece işaret parmağı açıktı. Şöyle duâ ediyordu "Ey kalbleri döndüren Allah'ım, kaIbimi dînin üzerine sabit kıl." Tirmizi, Da'avât 135, 3581. 2620 - Ebü Humeyd es-Sâidî'den yine Tirmizî'nin bir rivayetinde şöyle denir "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm teşehhüd için oturdu, sol ayağını yayıp sağ göğsünü kıbleye çevirdi..." Tirmizî, Salât 219, 293. 6 2621 - Nesâi deki rivayette şu ziyade var "Namazın sona erdiği rek'atte sol ayağını geride bırakmış ve uyluk kemiğine dayanarak oturmuş, sonra da selam vermişti." Yine Nesâi'nin bir diğer rivayetinde şu ziyade var "Şehadet parmağını kaldırmış ve onu hafif eğmiş vaziyette teşehhüdü okuyordu." Nesâî, Sehv 29, 38, 3, 34, 39. 2622 - Abdullah İbnu Abdillah İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor "İbnu Ömer namazda oturunca bağdaş kurardı. Aynı şeyi ben de yaptım. O sırada yaşım gençti. Beni bundan nehyetti. Ve dedi ki "Namazın sünneti sağ ayağını dikmen, solu da bükmendir." Ben kendisine "Ama sen bunu yapıyorsun!" dedim. Bunun üzerine "Ayaklarım beni taşımıyor" diye açıklamada bulundu." 2623 - Nesai'nin rivayetinde şöyle denmiştir ". . Namazın sünneti sağ ayağını dikmen, parmaklarını kıbleye yöneltmen ve sol ayak üzerine de oturmandır. Buhârî, Ezân 145; Muvatta, Salât 51, 89, 90; Nesâî, İftitah 189, 190, 2, 235, 236. Metin Buhârî'ye aittir. 2624 - Tavus rahimehullah anlatıyor "İbnu Abbâs radıyallâhu anhümâ'a namaz'da iki ayak üzerine ik'â hakkında sordum. "Bu sünnettir" dedi. Kendisine "Biz bunu erkeğe eziyet görüyoruz!" dedik. O tekrar "Bilakis, o, Peygamberiniz aleyhissalâtu vesselâm'in sünnetidir!" dedi." Müslim, Mesâcid 32, 536; Ebü Dâvud, Salât 143, 845; Tirmizî, Salât 210, 283. Metin Müslim'e aittir. Ebü Dâvud'da, "iki ayak üzerine" tabirinden sonra "secdede" ziyadesi mevcuttur. 2625 - İbnu Mes'ud radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ilk iki rek'atte oturunca, çabuk kalkmak için sanki kızgın taş üzerine oturmuş gibiydi." Ebü Dâvud, Salât 188, 995; Tirmizî, Salât 270, 366; Nesâî, İftitah 195, 2, 243. SELAM 2626 - Amir İbnu Sa'd, babasından radıyallâhu anh naklediyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm namazını tamamlayınca sağına ve soluna selam verirdi, öyle ki ben geride olduğum halde yanağının beyazlığını görürdüm." Müslim, Mesâcid 119, 582; Nesâî, Sehiv 68, 3, 61. 2627 - İbnu Mes'ud radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm namazı bitince sağına ve soluna selam verir, şöyle derdi "Esselâmu aleyküm ve rahmetullah, es-selâmu aleyküm ve rahmetullah." Ebü Dâvud, Salât 189, 996; Tirınizî, Salât 221, 295; Nesâî, Sehiv 71, 3, 63. Ebü Davud'da "soluna" tabirinden sonra şu ziyade yer alır "...Öyle ki yanağının beyazını gördük." Nesâi de ise şu ziyade vardır "...Öyle ki, şu taraftan yanağının beyazlığını görürdük." 2628 - Ebü Dâvud'un Vâil İbnu Hucr radıyallâhu anh'dan yaptığı bir diğer rivayette şöyle gelmiştir "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm sağına, "esselâmu aleyküm ve rahmetullah ve berekâtuhu" diyerek, soluna da "es-selamu aleyküm ve rahmetullah" diyerek selam verirdi." Yine Ebü Dâvud'da Semüre İbnu Cündeb'ten gelen bir rivayette "...sonra imamınıza ve kendinize selam verin" buyurulmuştur." Ebü Dâvud, Salât 189, 997, 182, 875. 2629 - Câbir İbnu Semüre radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraber namaz kılınca, ellerimizle işaret ederek "Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi" demiştik -ve eliyle de iki tarafına işaret etti. -Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bunun üzerine "Ellerinizle neye işaret ediyorsunuz? Niye ellerinizi hırçın atların kuyruğu gibi kıpırdak görüyorum? Namazda sakin olun. Herbirinizin ellerini dizlerine koyup, sonra sağındaki ve solundaki kardeşine selam vermesi yeterlidir" Müslim, Salât 119, 430; Ebü Dâvud, Salât 189, 998, 999, 1000; Nesaî, Sehiv 5, 3, 4, 5. 2630 - Hz. Âişe radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm selam verince "Allahümme ente's-selâm ve minke's-selâm. Tebârekte yâ ze'l-celâli ve'l-ikrâm" diyecek kadar otururdu." Bu cümlenin mânası "Ey Allah'ım! Sen selamsın her çeşit ayıp, kusur ve âfetlerden uzaksın. İnsanların mazhar olduğu selâmet sendendir. Ey Celâl ve ikram sahibi Rabbimiz! Senin şânın yücedir" demektir." Müslim, Mesâcid 136, 592; Tirmizî, Salât 224, 298. 2631 - Semüre İbnu Cündeb radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm imamın selamına selamla mukâbele etmemizi, birbirimizi sevmemizi, birbirimize selam vermemizi emretti." Ebü Davud, Salât 190, 1001. NAMAZIN EVSAFINI BİLDİREN BAZI HADİSLER 2632 - Ebü Humeyd es-Saidî radıyallâhu anh anlatıyor "Kendisi, Resülullah aleyhissalâtu vesselam'ın Ashâbından on kişilik bir grupla oturuyor idi. Resülullah'ın namazını zikrettiler. Bunun üzerine "Ben içinizde Aleyhissalâtu vesselâm'ın namazını en iyi bilen kimseyim!" "Nasıl olur. Allah'a yemin olsun, sen O'na bizden daha çok tâbi olmuş bizden önce onun sohbetine katılmış değilsin!" dediler. O "Herşeye rağmen!" deyip ısrar edince "Peki Efendimizin nasıl namaz kıldığını arzet görelim" dediler. 0 da anlattı "Aleyhissalâtu vesselâm, namaza kalkınca kollarını omuzları hizasına kadar kaldırırdı. Bütün kemikleri mütedil şekilde yerlerinde istikrarını bulunca tekbir getirir, sonra kırâatte bulunur, sonra tekrar tekbir getirir, ellerini omuzları hizasına kadar kaldırır, sonra rüküya gider ve el ayalarını dizlerinin üzerine koyar, sonra o durumda mütedil bir vaziyet alır, başını ne aşağı kırar ne de yukarı kaldırır, sonra başını kaldırıp "Semi'allâhu li-men hamideh Allah kendisine hamdedeni işitir!" der, sonra ellerini tekrar omuzlarının hizasına kadar mutedil şekilde kaldırır, sonra "Allahu ekber!" deyip yere eğilir, ellerini yanlarına açar, sonra başını kaldırır, sol ayağını büker, üzerine oturur, secde edince ayaklarının parmaklarını açar, sonra secde eder, sonra "Allahu ekber!" der, başını kaldırır, sol ayağını büker, her kemik yerine gelinceye kadar sol ayağının üzerine oturur. Sonra aynı şeyleri diğer rek'atde yapardı. Sonra iki rek'ati tamamlayıp kalkınca, iftitah tekbirinde olduğu gibi tekbir getirir, ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırır. Sonra aynı şeyleri namazın geri kalan kısmında da yapardı. Selam vereceği son rek'atin secdesi olunca sol ayağını mak'adının altından sağ tarafına çıkarır ve sol tarafı üzerine yere çökerek otururdu." Onun bu açıklamasını dinleyince yanındakiler "Doğru söyledin, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm böyle namaz kılardı!" dediler." Ebü Davud, Salât 117, 730-735; Tirmizî, Salât 227, 304, 305. Hadis Buhârî'de muhtasar olarak gelmiştir. Ezân 145. 2633 - Rifâa İbnu Râfi' radıyallâhu anh anlatıyor"Biz mescidde iken bedevî kılıklı bir adam çıkageldi. Namaza durup, hafif bir şekilde yani rükunleri, tesbihleri kısa tutarak namaz kıldı. Sonra namazı tamamlayıp Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a selam verdi Efendimiz "Üzerine olsun. Ancak git namaz kıl, sen namaz kılmadın!" buyurdu. Adam döndü tekrar namaz kılıp geldi, Resülullah'a selam verdi. Aleyhissalâtu vesselâm selamına mukabele etti ve "Dön namaz kıl, zîra sen namaz kılmadın!" dedi. Adam bu şekilde iki veya üç sefer aynı şeyi yaptı, her seferinde Aleyhissalâtu vesselâm "Dön namaz kıl, zîra sen namaz kılmadın!" dedi. Halk korktu ve namazı hafif kılan kimsenin namaz kılmamış sayılması herkese pek ağır geldi. Adam sonuncu sefer "Ben bir insanım isabet de ederim, hata da yaparım. Bana hatamı göster, doğruyu öğret!" dedi. Aleyhissalatu vesselâm "Tamam. Namaza kalkınca önce AIIah'ın sana emrettiği şekilde abdest aI. Sonra ezan okuyarak şehadet getir. İkâmet getir namaza dur. Ezberinde Kur'an varsa oku, yoksa AIIah'a hamdet, tekbir getir, tehlîl getir, sonra rükuya git. Rükü halinde itmi'nâna er âzâların rüküda mütedil halde bir müddet dursun. Sonra kalk ve kıyam halinde itidâle er, sonra secdeye git ve secde halinde itidale er, sonra otur ve bir müddet oturuş vaziyetinde dur, sonra kalk. İşte bu söylenenleri yaparsan namazını mükemmel kılmış olursun. Bundan bir şey eksik bırakırsan namazını eksilttin demektir." Râvi der ki "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bu sonuncu sözü Ashâb'a önceki Dön, namaz kıl, zîra sen namaz kılmadın! sözünden daha kolay ve rahatlatıcı oldu. Zîra bu söze göre, sayılanlardan bir eksiklik yapan kimsenin namazında eksiklik oluyor ve fakat tamamı hebâ olmuyordu." Tirmizî, Salat 226, 302; Ebü Dâvud, Salât 148, 857-861; Nesâî, İftitah 105, 2,193,167, 2, 225. 2634 - Hz. Ali radıyallâhu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Namazın anahtarı temizliktir. Namaz dışı şeylerle meşguliyeti haram kılan şey iftitah tekbiridir, namaz dışı meşguliyeti helal kılan şey de sondaki selamdır." Ebü Dâvud, Tahâret 31, 61; Tirmizî, Tahâret 3, 3. NAMAZIN UZUNLUĞU VE KISALIĞI HAKKINDA 2635 - Ebü Saîd radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın öğle ve ikindi namazındaki kıyamlarının uzunluğunu tahmin ve takdir ederdik. Öğledeki ilk iki rek'atin uzunluğunu Elif lâm-mîm Tenzîlü's-Secde süresini okuyacak kadar tahmin ettik. Sonra iki rek'atin uzunluğunu da bunun yarısı kadar takdir ettik. İkindinin ilk iki rek'atinin kıyamının uzunluğunu, öğlenin son iki rek'atinin uzunluğu kadar takdir ettik. İkindinin son iki rek'atinin uzunluğunu da bunun yarısı kadar." Müslim, Salât 156, 452; Ebü Dâvud, Salât 130, 804; Nesâî, Salât 16, 1, 237. 2636 - Yine Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor "Öğle namazı başlardı, bu anda bir kimse Baki'ye gider, ihtiyacını görür, sonra abdest alır, gelir ve uzunluğu sebebiyle Resulullah'ın birinci rek'atine yetişirdi." Müslim, Salat 161, 454; Nesai, İftitah 56, 2, 164. 2637 - İbnu Mes'ud radıyallâhu anh anlatıyor "Bir gece Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte namaz kıldım. Öylesine namazı uzattı ki, içimden çirkin bir şey yapmak geçti. "Ne yapmak istemiştin?" diye sordular. Dedi ki "Oturup O aleyhissalâtu vesselâm'nu terketmeyi düşündüm." Buhârî, Teheccüd 9; Müslim, Müsâfirîn 204, 773. 2638 - Fadl İbnu'l-Abbâs radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Namaz ikişer ikişer kılınır. Her iki rek'atte bir teşehhüd vardır. Namazda huşü duyulur tazarrüda bulunulur, temeskün tezellül izhâr edilir. Ellerini kaldırırsın." Şöyle de dedi "Ellerini, içleri kendi yüzüne dönük olarak Rabbine kaldırır; isteklerini ısrarla tekrarla söyleyerek istersin "Ya Rabbi! ya Rabbi! ya Rabbi!.." Kim bunu yapmazsa namazı eksiktir." Tirmizî, Salât 283, 385. 2639 - Ammâr İbnu Yâsir radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kişi vardır, namazını kılar bitirir de, kendisine namazın sevabının onda biri yazılır. Kişi vardır, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri yarısı yazılır." Ebü Dâvud, Salât 128, 796. HADESTEN TAHARET 2640 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "AIIah temizlik olmayan namazı kabul etmez, hıyânetle kazanılan paradan verilen sadakayı da kabul etmez." Müslim, Tahâret 1, 224; Tirmizî, Tahâret 1, 1. 2641 - Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki "AIIah, sizlerin namazını hades vâki olunca yeniden abdest almadıkça kabul etmez." Ebü Dâvud, Taharet 31, 60; Tirmizî, Tahâret 56, 76. 2642 - Yine Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Abdesti olmayanın namazı da yoktur. Üzerine besmele çekmeyenin abdesti yoktur." Ebü Dâvud, Tahâret 48, 101,102; İbnu Mâce, Tahâret 41, 399; Tirmizî, Tahâret 20, 25. 2643 - Hz. Enes radıyallâhu anh, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın her namaz için abdest aldığını söylemişti, kendisine "Siz nasıl yapıyordunuz?" diye soruldu. Şu cevabı verdi "Aldığımız abdest bozuluncaya kadar bize yetiyordu." Buhârä, vudü 54; Ebu Dâvud, Taharet 66, 171; Tirmizi, Taharet 44, 58, 60; Nesai, Taharet 101, 1, 85. 2644 - Büreyde radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm Fetih günü bütün namazları tek abdestle kıldı. Ömer İbnu'l-Hattâb radıyallâhu anh kendisine "Ey Allah'ın Resülü, bugün Şimdiye kadar hiç yapmadığın şeyi yapmış olmalısın?" demişti, şu cevapta bulundu "Ey Ömer, bunu bilerek yaptım." Müslim, Tahâret 86, 277; Ebu Dâvud, Tahâret 66, 172; Tirmizî, Tahâret 45, 61; Nesâî, Tahâret 101, 1, 86. 2645 - Hz. Âişe radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki Namaz kılarken kimin abdesti kozulacak olursa hemen namazdan çıksın. Eğer cemaatle kılınan bir namazda ise burnunu tutarak ayrılsın." Ebü Dâvud, Salât 236, 1114. Burnunu tutmasını emretmesi, cemaate burnu kanamış zannını vermek içindir. Bu davranış, avretin örtülmesi ve kabîhin gizlenmesi hususunda bir nevî edebe riayettir. 2646 - İmam Mâlik merhuma ulaştığına göre, İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ namazda iken burnu kanardı, o da çıkar burnunun kanını yıkar, geri döner ve önceki kıldığı namazını kaldığı yerden tamamlardı." Yine Muvafta'nın İbnu'l-Müseyyeb'den kaydettiği bunun aynısı olan bir başka rivayet daha vardır." Muvatta, Tahâret 74, 1, 38. 2647 - İbnu Amr İbnu'l-As radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Bir kimse son rek'atte oturmuşken daha selam vermeden hades vâki olsa namazı caizdir." Tirmizî, Salât 300, 408. ELBİSE TEMİZLİĞİ 2648 - Hz. Mu'âviye radıyallâhu anh'nin dediğine göre, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın zevce-i pâkleri Ümmü Habîbe'ye -ki kızkardeşidir- sormuştur "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, içerisinde kendisiyle temasta bulunduğu elbise sırtında olduğu halde namaz kılar mıydı?" Ümmü Habîbe radıyallâhu anhâ şu cevabı vermiştir "Evet, yeter ki elbisede bir ezâ meni bulaşığı görmemiş olsun!" Ebü Dâvud, Tahâret 133, 366; Nesâî, Tahâret 186, 1, 155; Buhârî, Salât 2, Buhârî, bâb başlığı tercüme olarak kaydeder. 2649 - Hz. Âişe radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm, bizim kadınların çamaşırları içerisinde namaz kılmazdı." Ebu Dâvud, Tahâret 134, 368; Tirmizî, Salat 420, 600; Nesâî, Zänet 116, 8, 217. 2650 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ'in anlattığına göre, cünübken içinde terlediği elbise sırtında olduğu halde namaz kılardı." Muvatta, Tahâret 87, 1, 52. 2651 - Ebü Saîd radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ashâbiyle namaz kılarken âniden nalınlarını çıkarıp sol tarafına koydu. Bunu gören cemaat de derhal nalınlarını attılar. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm namazı tamamlayınca "NaIınIarınızı niye attınız?" diye sordu. "Seni nalınlarını atarken gördük, biz de kendi nalınlarımızı attık!" cevabını verdiler. "Cebrâil aleyhisselâm bana gelip pislik olduğunu haber verdi onun için attım. Öyleyse sizler mescide gelirken dikkat edin, nalınlarınızda bir pislik kazurat -veya eza demişti- görürseniz onu silin; o, ayağınızda olduğu halde namazınızı kılın." Ebü Dâvud, Salât 89, 650. SETRÜ'L-AVRET 2652 - Behz İbnu Hakîm radıyallâhu anh anlatıyor "Bir gün Hz. Peygamber'e sorarak dedim ki "Ey Allah'ın Resülü! Hangi avretimizi açıp, hangi avretimizi örtelim?" "Zevcen ve sağ elinin sahip oldukIarı dışında herkese karşı avretini koru!" cevabını verdi. Ben tekrar "Ey Allah'ın Resülü, erkekle olursa?" dedim, "Gücün yeterse avretini kimseye gösterme!" dedi. "Kişi tek başına olursa?" dedim. "Kendisine karşı haya edilmeye Allah daha lâyıktır" dedi." Ebü Dâvud, Hamâm 3, 4017; Tirmizî, Edeb 22, ,2770, 39, 2795; İbnu Mâce, Nikâh 28, 1920. 2653 - Ebü Saîd el'Hudrî radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Bir erkek başka bir erkeğin avretine bakmasın, kadın da kadının avretine. Bir erkek aynı örtünün içinde bir başka erkeğe sokulmasın. Kadın da aynı örtünün içinde bir başka kadına sokulmasın." Müslim, Hayz 74, 338; Ebü Dâvud, Hamâm 3, 4018; Tirmizî, Edeb 39, 2794. 2654 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Çıplaklıktan sakının! Zîra sizin yanınızda sadece helâya girdiğiniz zaman ve erkek hanımına sokulunca ayrılan melekler var. Onlardan utanın ve onlara karşı saygılı olun." Tirmizî, Edeb 42, 2801. 2655 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki "Sizden biri cariyesini veya kölesini veya ücretlisini evlendirdi mi, artık onun avretine bakmasın." Ebü Dâvud, Libâs 37, 4113, 4114. 2656 - Hz. Ali radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissulatu vesselâm bana "Ey Ali, dizini çıkarma, ne canlı, ne ölü, başkasının dizine de bakma" buyurdu." Ebü Dâvud, Cenâiz 32, 3140. 2657 - İbnu Abbas radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm uyluğu avret addetti." Tirmizî, Edeb 40, 2798. 2658 - Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki "Omuzunuzu da örtmeyen -veya şöyle demişti bir parçası iki omuzunuzu da örtmeyen- tek parçadan müteşekkil kumaş içerisinde kimse namaz kılmasın." Buhârî, Salât 5; Müslim, Salât 277, 516; Ebü Dâvud, Salât 78, 626; Nesâî, Kıble 18, 2, 71. 2659 - Yine Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki "Kim tek parçalı kumaş içerisinde namaz kılarsa onu iki omuzu arasında çaprazlasın." Buhâri, Salât 5; Ebu Dâvud, Salât 78, 627. Ebü Dâvud'un metninde "Kumaşın iki ucuyla omuzunda çapraz yapsın" denmiştir. 2660 - Yine Ebü Hüreyre'nin rivayeti de şöyle gelmiştir "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a tek bir kumaş içinde kılınacak namazdan sorulmuştu şu cevabı verdi "Hepinizin iki parçası var mı?" Buhârî, Salât 4, 9; Müslim, Salât 275, 515; Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 30, 1,140; Ebü Dâvud, Salât 78, 625; Nesâî, Kıble 14, 2, 69-70. 2661 - Ömer İbnu Ebî Seleme radıyallâhu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm tek parça kumaşa sarınmış olarak namaz kıldı. İki ucu omuzlardan çaprazlama geçmişti." Buhârî, Salât 4; Müslim, Salât 279, 517; Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 29, 1, 140; Ebü Dâvud, Salât 78, 628; Tirmizî, Salât 254, 339; Nesâî, Kıble 14, 2, 70. 2662 - Hz. Aişe radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Allah hayız görenin kadının namazını başörtüsüz kabul etmez." Ebü Dâvud, Salat 85, 641; Tirmizî, Salât 277, 377. 2663 - Ubeydullah İbnu'I-Esved el-Havlânî -ki Resülullah aleyhissalatu vesselâm'ın zevce-i pâkleri Meymüne radıyallahu anhâ'nin terbiyesinde idi anlatıyor "Meymüne radıyallâhu anhâ üzerinde izar olmaksızın tek entari dır' ile başörtüsü giyinmiş olduğu halde namaz kılardı." Muvatta, Salâtu'l-Cema'a 37, 1,142. 2664 - Muhammed İbnu Zeyd, İbnu Kunfuz'un annesinden yaptığı nakle göre, annesi Ümmü Seleme radıyallâhu anhâ'ye "Kadın, hangi giysiler içerisinde namaz kılmalı?" diye sormuştur. 0 da; "Başörtüsü ve ayağın üzerini örtecek kadar uzun entari içerisinde!" diye Cevap vermiştir." Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 36, 1,142; Ebü Dâvud, Salât 84, 639, 640. 2665 - Hz. Âişe radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, üzerinde çizgiler olan hamîsa kumaşı üzerinde namaz kılmıştı. Namazdan sonra çizgilere bir göz attı ve "Bu hamisa'yı Ebü Cehm İbnu Huzeyfe'ye götürün, onun enbicâniye'sini getirin. Zîra bu beni az önce namazda meşgul etti" buyurdu." Buhârî Salât 14, Ezân 93, Libâs 19; Müslim, Mesâcid 61, 556; Muvatta, Salât 67, 1, 97, 98; Ebü Dâvud, Salât 167, 914, Libâs 11; Nesâî, Kıble 20, 2, 72. 2666 - Ukbe İbnu Âmir radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a ipekten mamul bir kaftan hediye edildi. Kaftanı giyip içinde namaz kıldı. Sonra namazdan ayrılıp hemen kaftanı şiddetle çıkarıp attı, sanki kaftandan gayr-ı memnundu "Bu, muttakîlere muvafık düşmüyor!" dedi." Nesâî, Kıble 19, 2, 72; Buhâri, bu ma'nâda bir rivayette bulunmuştur. Salât,16, Libâs 12; Müslim, Libâs 23, 2075. 2667 - Hz. Aişe radıyallâhu anhâ demiştir ki "Resülullah aleyhissalâtu vesselam bir ucu beni örtmekte olan bir kumaşın diğer ucuyla örtünerek, içinde namaz kıldı." Ebu Dâvud, Salât 80, 631. NAMAZ KILINAN YERLER 2668 - Hz. Enes radıyallâhu anh'in anlattığına göre, büyükannesi Müleyke radıyallâhu anhâ hazırladığı bir yemeğe Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı davet etti. Efendimiz şeref vererek yemekten yediler. Sonra "Kalkın size namaz kıldırayım!" buyurdular. Enes radıyallâhu anh der ki "Ben uzun müddettir kullanılmaktan kararmış olan hasırımızı getirdim, üzerine su çiledim. Aleyhissalâtu vesselâm üzerinde namaza durdu. Ben ve yetim, arkasında saf yaptık, yaşlı annem de bizim arkamızda durdu. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bize iki rek'at nafile namaz kıdırıp, sonra ayrıldı." Buhârî, Salât 20, Ezân 78, 161, 164, Teheccüd 25; Müslim, Mesâcid 266-268, 658-660; Muvatta, Kasru's-Salât 31, 1, 153; Ebü Dâvud, Salât 71, 612, 658; Tirmizi, Salât 173, 234; Nesâî, Mesâcid 43, 2, 56, 57; İmâmet 19, 2, 85-86. 2669 - Hz. Meymüne radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ben hayızlı halde tam hizasında dururken, namaz kılardı. Secde ettiği vakit bazan elbisesi bana değerdi. Humra üzerinde namaz kılardı." Buhârî, Salât 21, 19, 107, Hayz 29; Müslim, Mesacid, 273, 513; Ebü Dâvud, Salât 91, 656; Nesâî Mesâcid 44, 2, 57. 2670 - Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor "Biz çok sıcak günlerde Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'la birlikte namaz kılardık. Biriniz alnını sıcak sebebiyle yere koyamayacak olsa, giysisini serer onun üzerine secde ederdi. Buhârî, Amel fis-Salât 9, Salat 23, Mevat 11; Müslim, Mesâcid 191, 620; Ebü Dâvud, Salât 93, 660; Tirmizî, Salât 411, 584; Nesai, İftitah 144, 2, 216; İbnu Mâce, İkâmetu's-Salât 64, 1033. 2671 - Berâ radıyallâhu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki "Koyun ağıllarında namaz kılın. Zîra koyunlar mübarek hayvanlardır. Deve damlarında namaz kılmayın, zîra onlar şeytanlardandır." Ebü Dâvud, Salât 25, 493. 2672 - İbnu Ömer radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm yedi yerde namaz kılmayı yasakladı "Mezbele çöplük, meczere hayvan kesilen yer, makbere mezarlık, yol geçeği, hammâm, deve damı, Beytullâhi'l-Haram'ın damının üstü." Tirmizî, Salât 255, 346. 2673 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalatu vesselâm şöyle dediler "Allah yahudilere ve hıristiyanlara lânet etsin. Peygamberlerinin kabirlerini mescide çevirdiler." Buhârî, Salât 54; Müslim, Mesâcid 20, 530; Ebu Dâvud, Cenâiz 76; Nesâî, Cenâiz 106, 4, 95, 96. Ebü Dâvud'un dışındaki bir rivayette Hz. Âişe'den şu ziyadeye yer verilmiştir "Eğer bu endişe olmasaydı, Resülullah'ın kabri açıkta bulundurulacaktı. Ancak mescid ittihaz edilmesinden korkuldu." 2674 - Atâ İbnu Yesâr rahimehullah anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle duâ buyurdular "Allahım, kabrimi ibâdet edilen bir put kılma" ve devamla dedi ki "Nebilerinin kabirlerini mescidler haline getiren bir kavme Allah'ın öfkesi artmıştır." Muvatta, Kasru's-Salât 85, 1, 172. 2675 - Hz. Ali radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, beni mezarlıkta namaz kılmaktan menetti. Beni Bâbil toprağında da namaz kılmaktan menetti ve şöyle dedi "Zîra orası mel'undur." Ebü Dâvud, Salât 24, 490. Hattabî der ki "Bu hadisin senedinde zayıflık olduğu söylenmiştir. Ben âlimlerden kimseyi bilmem ki Bâbil toprağında namaz kılmayı yasaklamış olsun. Hadisin Resülullah'a nisbeti sahih ise, bu yasak sadece, Hz. Ali'nin şahsıyla ilgilidir; böylece, onu Küfe'de maruz kaldığı mihnete sıkıntılı hadislere karşı uyarmak istemiştir. Malum olduğu üzere Küfe, Bâbil diyarındadır." 2676 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resüllullah aleyhissalatu vesselâm bineğinin üzerinde iken yönü hangi istikâmette olursa olsun tesbih ediyor, nafile namaz kılıyor, rükü ve secde içinde başıyla imada bulunuyordu. İbnu Ömer de böyle yapıyordu." Buhârî, Taksirus-Salât 7, 8, 11, 12, Vitr 5, 6; Müslim, Müsâfırîn 39, 700; Muvatta, Kasru's-Salât 22, 1,150,151; Ebü Dâvud, Salât 277, 1224,1225; Tirmizî, Salât 345, 472; Tefsir, Bakara 2961; Nesâî, Kıble 23, 243, 244. Kıyâmu'l-Leyl 23, 3, 232. 2677 - Ebü Dâvud bir diğer rivayette şu ziyadeyi kaydeder "Aleyhissalâtu vesselâm nafile namaz kılmak isteyince, devesini kıbleye çevirir, sonra iftitah tekbiri getirerek namaza başlar, sonra bineği nereye yöneltirse yöneltsin, namazını kılardı." 2678 - Hz. Câbir radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdular "Küre-i arz bana bir mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden her kim bir namaz vaktine ulaştımı nerede olursa namazını kılstn." Nesâî, Mesâcid 42, 2, 56. 2679 - İbrahim İbnu Yezîd et-Teymî rahimehullah anlatıyor "Babamdan mescidin avlusunun kenarında Kur'an öğreniyordum. Bu sırada secde âyeti okumuşsam babam hemen secdeye kapanıyordu. Kendisine "Babacığım yolda niye secde ediyorsun?" diye sordum... Dedi ki "Ben Ebü Zerr radıyallahu anh'in şöyle söylediğini işittim "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a yeryüzünde inşa edilen ilk mescidin hangisi olduğunu sordum "Mescid-i Haram" olduğunu söyledi. Ben "Sonra hangisi?" dedim, "Mescid-i Aksa!" diye cevap verdi. Ben "İkisi arasında kaç yıl fark var?" dedim. "Kırk yıl!" dedi ve ilave etti "Arz sana baştan ayağa bir mesciddir, öyleyse nerede namaz vaktine ulaşırsan namazını orada kıl, çünkü fazîlet ondadır namaz vaktinin girdiği ilk andadır" Buhârî, Enbiyâ 8, 40; Müslim, Mesâcid 2, 520; Nesâî, Mesâcid 3, 2, 32; İbnu Mâce, İkâmet, Mesâcid 7, 753. 2680 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdular "Namazlarınızdan bir kısmını evlerinizde kılın, sakın onları kabirlere çevirmeyin!" Buhârî, Salât 52, Teheccüd 38; Müslim, Musâfirîn 208, 777; Ebü Dâvud, Salât 346, 1448; Tirmizî, Salât 331, 451; Nesâî, Salâtu'l-Leyl 1, 3,197. 2681 - Müslim'in Hz. Câbir radıyallâhu anh'den kaydettiği bir rivayette Aleyhissalatu vesselâm şöyle emretmiştir "Sizden kim namazını mescidde kılarsa namazından bir pay da evi için ayırsın. Zîra Allah, evinde kılacağı namaz için dahi bir hayır takdir etmiştir. Müslim, Müsâfirîn 210, 778. 2682 - Mu'âz İbnu Cebel radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bağ ve bahçelerde namaz kılmayı da müstehab sevimli ve hoş addederdi." Tirmizî, Salat 249, 334. NAMAZDA KONUŞMAMAK 2683 - Zeyd İbnu Erkam radıyallahu anh anlatıyor "Biz, namaz kılarken konuşurduk. Öyle ki herkes kendi yanındakine birşeyler söyleyebilirdi. Derken şu ayet nazil oldu "Allah'ın divanına tam huşü ve tâatle durun" Bakara 238. Böylece süküt etmekle emrolunduk ve konuşmaktan menedildik." Buhârî, Amel fi's-Salât 2, Tefsir, Bakara 43; Müslim, Mesâcid 35, 539; Ebü Dâvud,178, 949; Tirmizî, Salât 297 405; Nesâî, Sehv 20. 2684 - İbnu Mes'ud radıyallâhu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a selam verirdik, O da bize mukâbele ederdi. Necâşi'nin yanından döndüğümüz zaman O'na yine namazda selam vermiştik, bize mukabeleten selam vermedi. "Ey Alah'ın Resülü, dedik, biz sana vaktiyle namazda selam verirdik, sen de selamımızı alırdın şimdi niye almıyorsun?" dedik. Bizi şöyle cevapladı "Namazda meşguliyet var!" Buhârî, Amel fis's-Salât 2, 15, Fadilu'l-Ashâb 37, Müslim, Mesâcid 34, 538; Ebü Dâvud,170, 923, 924; Nesâî, Sehv 20, 3, 19. 2685 - Mu'âviyeİbnu'l-Hakem es-Sülemî radıyallahu anh anlatıyor "Ben Resûlullah aleyhissâltu vesselâm ile birlikte namaz kılıyordum. Derken cemaatten bir Şahıs hapşırdı. Ben " Yerhamükallah '' dedim. Cemaattekiler bana bed bed baktılar. Bunu üzerine kızıp " Vay başıma gelen, niye bana böyle bakıyorsunuz? '' dedim. Bu sefer ellerini dizlerine vurarak beni susturmak istediler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm namazı bitirince bana iyi davrandı, annem babam O'na fedâ olsun, ben O 'ndan, ne önce ne de sonra, ondan daha iyi öğreten bir muallim görmedim. Allah'a yemin olsun O beni ne azarladı ne dövdü, ne de betimi yıktı; sadece "Namazda insan kelamından dünyevi bir söz münasib degildir, ona uygun olan söz, tesbîh, tekbîr ve Kur'an kiraatıdır!" dedi. Ben "Ey Allah 'ın Resulû, dedim, ben cahiliyeden daha yeni çıkmış birisiyim. Allah bize İslâm'ı lütfetti ama bizde öyleleri var ki, hâlâ kâhinlere geliyorlar, bu hususta ne tavsiye edersiniz? '' dedim. " Sen onlara gitme!'' buyurdu. Ben tekrar "Bizde kuşun uçuşuna vs 'ye bakarak uğursuzluk çıkaranlar da var?'' dedim. Cevaben "Bu uğursuzluk zannı kalplerinde mevcut olan bir kuruntudur. Sakın onları gayelerine gitmekten alıkoymasın!'' dedi. Ben "Bizde, kuma hatlar cizerek fala bakanlar da var? '' dedim. Şu açıklamayı yaptı "Peygamberlerden biri de kuma çizgi çizerdi. Kim çizgisini onun çizgisine uygun düşürürse isabet eder!'' buyurdu. Ben "Benim bir câriyem vardı, Uhud ve Cevâniyye taraflarında koyun otlatırdı. Bir gün öğrendim ki bir kurt peyda olmuş ve sürüden bir koyun götürmüş. Ben bir insanoğluyum, herkes gibi ben de öfkelenirim. Bu hâdise yüzünden kızıp câriyeye bir tokat askettim. Râvi der ki Bu sözümü işitince Resûlullah tokadımı fazla buldu, yakıştıramadı. "O halde onu âzad etmiyeyim mi?" dedim. "Bana bir getir hele!'' dedi. Ben de câriyeyi ona getirdim. Ona "Allah nerde?" diye sordu. Cariye "Semâda!" diy cevap verdi. Bu sefer "Ben kimim?" diye sordu. O da "Sen Resûlullah'sın!'' diye cevap verdi. Bunun üzerine aleyhissalatu vesselam "Onu âzad et, çünkü mü'mine'dir" buyurdu." Müslim, Mesâcid 33, 537; Ebu Dâvud, Salât 171, 930, 931 ; Nesâî Sehv 20, 3, 14-1 8. 2686 - Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh anlatıyor "Bir gün Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm namaza kalktı. Şunu okuduğunu işttik "Senden Allah'a sığınırım. '' Sonra da üç kere ''Seni Allah'ın lânetiyle lânetliyorum'' dedi ve sanki bir şey yakalıyormuşcasına elini uzattı. Namazı bitirince "Ey Allah 'ın Resûlü! dedik, senden bugün daha önce hiç söylemediğin bir şey işittik. Ayrıca ellerini de açtığını gördük? şu cevabı verdi "Allah'ın düşmanı olan iblis, yüzüme koymak için ateşten bir alev getirdi. Ben de ona, üç kere " Eûzu billahi '' dedim. Sonra da " Seni Allah'ın eksiksiz lanetiyle lânetliyorum'' dedim, geri çekilmedi, üç kere tekrarladım. Sonunda onu yakalamak istedim. Vallahi kardeşim Süleymân'ın duası olmasa idi, bağlı olarak sabaha erecek ve Medine'nin çocukları onunla oynayacaklardı.'' Müslim, Mesâcid 40, 542; Nesâ, Sehv 19, 3,13. BAŞKA MEŞGULİYETLERİ TERK 2687 - Mu'aykîb radıyallahu anh anlatıyor "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'a, musalli 'nin secde edeceği yerdeki toprağın düzlenmesinden sual edildi... " 2688 - Tirmiz î'nin bir rivayetinde hadis şöyledir "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a namazda çakıllara dokunup düzlemekten sorulmuştu, şu cevabı verdi "Mutlaka yapmak zorunda isen bâri bir kere yap!" Buharî, Amel fi's Salât 8; Müslim, Mesâcid 46, 545; Ebu Dâvud, Salât 175, 946; Tirmizî, Salât 279, 3 80 ; Nesâî, Sehv 8, 3, 7. 2689 - Ebu 'Zerr radıyallahu anh 'den Dört İmam'ìn kaydettiği bir rivayette şöyle‚ buyrulmuştur "Sizden kim namaza durursa, sakın çakıllara değmesin. Zira rahmet, ona karşıdan gelir." Muvatta, Kasru's-Salât 43, 1,157; Ebu Dâvud, Salât 175, 945 ; Tirmizî, Salât 279, 379; Nesâî, Sehv 7, 3,6. 2690 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissâlatu vesselâm buyurdular ki "Allah, kula namazda sağa sola iltifat etmedikçe rahmetiyle yaklaşmaya devam eder. İltifat etti mi ondan yüz çevirir. " Ebu Dâvud, Salât 165, 909 ; Nesâî, Sehv 10, 3,7. 2691 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah'a namazda sağa sola bakmak iltifat hususundan sordum. Şu cevabı verdi ''Bu bir kapıp kaçırmadır. Şeytan kulun namazından kapar kaçırır.'' Buhârî, Ezân 93, Bed'ü'l-Halk 11; Ebu Dâvud, Salât l65, 910; Nesâî Sehv 10, 3,8. Bu rivâyet Müslim'de bulunamamıştır. 2692 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm "İnsanlara ne oluyor da namaz kılarken gözlerini semaya kaldırıyorlar? '' dedi ve bu hususta sert sözler söyledi. Sonra konuşmasını şöyle tamamladı "Ya bundan vazgeçerler ya da gözleri çıkarılır." Buhârî, Ezân 91; Ebu Dâvud, Salât l 67, 913 ; Nesâî, Sehv 9, 3, 7. 2693 - Yine Hz. Enes anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu. vesselâm bana şöyle nasihat etti "Ey oğulcuğum, namazda sağa sola bakmaktan sakın. Zira o helak olmaktır. Eğer mutlaka yapacaksan bâri nafilelerde olsun, farzlarda değil.'' Tirmizî, Salât 413 5 89. 2694 - Sehl İbnu 'l-Hanzaliyye radıyallahu anh anlatıyor "Sabah namazı için ikâmet okundu. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm namaza başladı. Namazda Şîb istikametine bakıyordu. Geceden, Şîb'a koruması için bir atlı göndermişti." Ebu Dâvud, Salât 168, 916. 2695 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Mescid-i Kuba 'ya namaz kılmaya gitti. Ensar radıyallahu anhüm gelip, namaz kılarken kendisine Ben Bilâl'e sordum "Namaz kılarken onların selamına nasıl mukabele ettiğini gördün?'' Bana bizzat göstererek "Şöyle!'' dedi ve avucunu açıp iç kısmını aşağıya, sırtını yukarıya getirdi.'' Ebu Dâvud, Salât 170, 927; Tirmizî, Salât 271, 368; Nesâî, Sehv 6, 3, 5-6. 2696 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Tesbîh erkeklere, el çırpma kadınlara mahsustur." Buhârî, Amel fi's-Salât 5; Müslim, Salât 106, 422; Ebu Dâvud, Salât 173, 939 ; Tirmizî, Salât 272, 369 ; Nesâî, Sehv l 6, 3, 11-12. 2697 - Abdullah İbnu' ş-Şhhîr radıyallalu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte namaz kıldım. Namazda onun öksürerek boğazını temizleyip yere attığını ve sol ayağıyla sürttüğünü gördüm. " Buharî Mesâcid 58, 554; Ebu Dâvud, Salât 22, 482; Nesâî, Mesâcid 34, 2, 52. 2698 - Ebu Dâvud'un rivayetinde şöyle gelmiştir "... Sol ayağının altına tükürdü, ayakkabısıyla sürttü.'' Ebu Dâvud. Salât 22, 482. 2699 - Ebu Dâvud'un Ebu Nadra 'dan kaydettiği bir rivayette "Elbisesine tükürdü, kıvrımları arasında ovaladı" denmiştir. Ebu Dâvud, Tahâret 143,389, 390. 2700 - Hz. Aişe, radıyallahu anhâ anlatıyor "Bir gün dışardan geldim. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm odada namaz kılıyordu, kapı da üzerine kapalı'idi. Açmasını istedim, ilerleyip bana açtı. Sonra gerisin geriye namazgâhına döndü.'' Hz. Aişe kapının kıble cihetinde olduğunu belirtti." Ebu Dâvud, Salât 169, 922 ; Tirmizî, Salât 421, 601; Nesâî, Sehv 14, 3, 11. 2701 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullalh aleyhissalâtu vesselâm "Namazda iki siyahı yani yılan ve akrebi öldürün'' buyududu." Ebu Dâvud, Salât 169, 921; Tirmizî, Salât 287, 390; Nesâî, Sehv 12, 3, 10. 2702 - Ümmü Seleme radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bizim Eflah adındaki kölemizi, secde sırasında ağzıyla üfürdüğünü görmştü"Ey Eflâh, yüzünü toprakla!" dedi." Tirmizî, Salât 280, 381. 2703 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm namazda sedl 'i, sarınmayı ve erkeğin ağzını örtmesini yasakladı." Ebu Dâvud, Salât 86, 643; Tirmizî, Salât 278, 378. KIBLE 2704 - Hz. Aişe, radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah alehissalâtu vesselam, geceleyin ben önünde, kıbleyle arasında bir cenaze gibi uzanmış yatarken, namaz kılardı. Vitir kılacağı zaman bana da haber verirdi, ben de vitir kılardım.'' 2705 - Sahiheyn'in diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir "Hz. Aişe radıyallahu anhâ'nın yanında namazı bozan şeylerden söz açılmıtı. Bu meyanda köpek, eşek ve kadının da zikri geçti. Aişe radıyallahu anhâ "Bizi yine eşeklere ve köpeklere benzettiniz. Vallahi, ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum halde namaz kılarken gördüm. Benim için ihtiyaç hasıl olunca oturup onu rahatsız etmek istemezdim yatağın ayak tarafından sıyrılp çıkardım.'' Buharî, Salât 22, 99, 102, 103,104,105,108, Amel fi s-Salât 10, Vitr 3, İsti'zân 37; Müslim, Salât 267, 512 ; Muvatta, Salatu'l-Leyl 2, 1,117 ; Ebu Dâvud, Salât 112, 711,712, 713, 714; Nesâî, Tahâret 120, 1, 101, 102, Kıble 10, 2, 67. 2706 - Ebu Dâvud'da İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ 'dan gelen diğer bir rivayette şöyle denmiştir "Ben ve Abdulmuttaliboğullarından biroğlan veya köle bir eşeğin üzerinde beraber geldik. Resulullah aleyhissalâtu ve vsselâm bu sırada namaz kılıyordu. Oğlan eşekten indi, ben de indim. Eşeği safın ön kısmında bıraktık. Eşeğe aldırmayıp namaza devam etti. Derken yine Abdulmuttaliboğullarıdan iki kız çocuğu gelip safın arasına dahil oldu, buna da aldırmadı. '' 2707 - Diğer bir rivayette şöyle gelmiştir "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Biriniz sütresiz olarak namaz kılarsa önünden geçtiği takdirde şunlar namazı bozar Eşek, domuz, yahudi, mecûsi, kadın... Namazın bozulmaması için onun önünden, bunların bir taş atımlık uzaktan geçmesi kifâyet eder." Buharî, Salât 90, İlm 18, Ezân 161, Cezâu ' s-Sayd 25;Müslim, Salât 254, 504; Muvatta, Kasru's-Salât 38, 1, 155; Ebu Dâvud, Salât 110,113 703, 704, 715, 716, 717 ; Tirmizî, Salât 252, 337, Nesâî, Kıble 7, 2, 64, 65. "Bir diğer rivâyette şöyle denmişti "Namazı, önden geçen hayızlı kadın ve köpek bozar. " 2708 - el-Fadl İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bizi köyümüzde ziyaret etti. O sırada bizim iki küçük köpekle bir dişi eşeğimiz vardı. Bu ikisi önünde bulundukları halde ikndi namazı kıldı. Hayvanları ne azarladı ne de geriye kovaladı." Ebu Dâvud, Salât 114 ,718 ; Nesâî, Kıble 7, 2, 65. 2709 - Kesîr İbnu Kesîr İbn-i Ebî Vedâ'a, an bazı ehlihi an ceddihi radıyallahu anh anlatmıştır ki "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı Benî Sehm kapısını takip eden yerde, önünden halk gelip geçerken namaz kılar görmüştür. Bu sırada Resulullah 'la Ka'be arasında bir sütre de mevcut değildir.'' Ebu Dâvud, Menâsik 89, 2016 ; Nesâî, Kıble 9, 2, 67 İbnu Mâce, Menâsik 33, 2958. 2710 - Ebu Sa 'îd radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Namazı hiç bir haricî şey bozamaz. İmkanınız nisbetinde defetmeye çalışın. Çünkü bozmak isteyen şeytandır.'' 2711 - Ebu Dâvud'un bir rivayetinde şöyle denmiştir "Kim, kıblesi ile kendi arasına bir bşkasının girmemesine muktedir olursa, bunu sağlasın." 2712 - Buharî ' nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Sizden biri, halka karşı sütre olacak bir şeyin gerisinde namaz kılarken, biri önünden geçmeye kalkarsa ona mani olsun, beriki haddini bilmeyip ısrar ederse onunla mücâdele etsin. Zira o, bu haliyle şeytandır." Buharî, Salât 100, Bed'ül-Halk 11; Müslim, Salât 259, 505;Muvatta, Kasru's-Salât 33, 1,154 ; Ebu Dâvud, Salât 108, 697, 698, 699,700 ; N esaî, Kıble 8, 2, 66 ; Kasâme 45, 8, 6162. 2713 - Bişr İbnu Sa'îdradıyallahu anh'in anlattığına göre, kendisini Zeyd İbnu Hâlid Ebu Cüheym' in yanına göderip "Musallînin önünden geçen hakkında Resulullah aeyhissalâtu vesselâm 'dan ne işittiğini sordurmuştur. Ebu Cüheym radıyallhu anh demiştir ki "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Eğer musallinin önünden geçen kimse, bu geçişi sebebiyle kendisine gelen günahı bilseydi orada kırk. . . kalması onun için, musallînin önünden geçmesinden daha hayırlı olurdu." Ebu 'n-Nadr der ki "Bilemiyorum ! Efendimiz "kırk gün mü'' dedi, kırk ay mı dedi, kırk sene mi dedi?" Buhârî, Salât,101; Müslim, Salât26l, 507; Muvatta, Kasru's-Salât 34, 1,154,155; Ebu Dâvud, Salât 109, 701; Tirmizî, Salât 251, 336; Nesâî, Kıble 8, 2, 66. 2714 - Yezîd İbnu Nimrân rahimehullah anlatıyor "Tebük'de yatalak bir adam gördüm. Dedi ki "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm namaz kılarken, ben eşeğin üzerinde olduğum halde önünden geçtim. Bana "Allah'ım, izini kes!" diye bedduada bulundu. Artık ondan sonra eşek üzerinde bile yol alamadım." Bir rivâyette şöyle gelmiştir "Resulullah aleyhissalâtu vessalâm şöyle dedi "0 bizim namazımızı kesti, Allah da onun izini kessin." Ebu Dâvud, Salât 110, 705, 706. 2715 - İbnu Abbas radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm "Uyuyanın gerisinde namaz kılmayın,konuşanın gerisinde de!, buyurdular.'' Ebu Dâvud, Salât 106, 694. 2716 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Biriniz namaz kılınca,yüzünün karşısına bir şey koysun. Bulamazsa bir değnek koysun. Beraberinde bir değnek de yoksa bir çizgi çizsin. Böyle yaparsa önünden geçen kendisine zarar vermez." Ebu Dâvud der ki "Alimlerden bazısı, çizginin uzunlamasına olacağını, bazısı da hilal gibi enlemesine olacağını söylemiştir.'' Ebu Dvud, Salât 103, 689. 2717 - Tallha İbnu Ubeydillah radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Biriniz namaz kılarken, önüne semerin arka kaşı boyunda bir şey koydu mu, namazını rahat kılsın, bunun gerisinden geçene aldırmasın.'' Müslim, Salât 241, 499 ; Ebu Dâvud, Salât 102,Tirmizî, Salât, 250, 335. 2718 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kişi, önüne semer kaşı kadar bir şey bırakmadan namaz kılarsa; önünden geçtiği takdirde siyah köpek, kadın, eşek namazını bozar. . . '' Ebu Zerr 'e dendi ki "Siyahın kırmızıdan, beyazdan farkı nedir? '' Şu cevabı verdi "Ey kardeşimin oğlu! Sen bana, benim Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'a sorduğum şeyi sordun. Efendimiz " Siyah köpek şeytandır'' buyurmuştu. '' Müslim, Salât 265, 510 ; Ebu Dâvud, Salât 110, 702 ; Tirmizî, Salât 253, 338 ; Nesâî, Kıble 7, 2,63 ;İbnu Mâce, İkâmetu's-Salt 38, 952. 2719 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselâm, bayram günü namaz için çıkınca bir harbe alınmasını emrederdi. Harbe, namaz sırasında aleyhissalâtu vesselâm 'ın önüne konur, O da halk arkasında olduğu halde harbeye doğru namaz kılardı. Efendimiz sefer sırasında da böyle yapardı. Bu sünnete ittibâen ümerâ da harbe kullanır oldu." Buharî, Sa1ât 92, 90; Müslim, Salât 245 501; Ebu Dâvud, Salât 102, 687 ; Nesâî, Kıble 4, 2, 62; İbnu Mâce, İkametu's-Salât 164, 1304, 1305. 2720 - Yine İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah bazan bineğini sütre olarak öne koyar, ona doğru namaz kılardı." Bir diğer rivâyette "Aleyhissalâtu vesselâm devesine doğru namaz kılardı'' denmiştir. Buharî, Salât 98, 50; Müslim, Salât 247, 502; Muvatta, Kasru's-Salât 41, 1, 157 ; Ebu Dâvud, Salât 104, 692 ; Tirmizî, Salât 261, 352. 2721 - Mikdâd İbnu'l-Esved radıyallahu anh diyor ki "Ben, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ı çubuğa, direğe ve ağaca karşı namaz kılar vaziyette ne zaman görmüşsem, her seferind‚ onları sağ kaşının veya sol kaşının karşısına almış görmüşümdür. Hiç bir zaman sütresin tam karşısına almadı. " Ebu Dâvud, Salât 105, 693. 2722 - Sehl İbnu Ebî Hasme radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Biriniz sütreye karşı namaz kılınca, ona yakın olsun, ta ki şeytan namazını bozmasın." Ebu Dâvud, Salât 107, 695. ÇOCUK TAŞIMAK 2723 - Ebû Katâde radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, kızı Zeyneb 'in kerimesi olan torunu Ümâme 'yi omuzunda taşıdığı halde halka namaz kıldırırdı. Secdeye varınca çocuğu yana bırakır, kıyâm için doğrulunca tekrar omuzuna alırdı.'' Buharî, Slât 106, Edeb 18; Müslim, Mesâcid 41, 5, 43; Muvatta, Kasru's-Salât 81, 1,170; Ebu Dâvud, Salât 169,917, 918, 919, 920; Nesâî; Mesâcid 19, 2, 45, Sehv 13, 3, 10. NAMAZDA UYUKLAMAK 2724 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "Sizden biri namaz kılarken uyuklayacak olursa, uykusu gidinceye kadar hemen yatsın. Zira, uyuklayarak namaz kılanınız, istiğfar ederken kendi nefsine sebbetmeye kalkar da farkında olmaz." Buharî, Vudü 53, Müslim, Müsafirîn 222, 786; Muvatta, Salatu'l-Leyl 3, 1,118; Ebu Dâvud, Salât 308, 1310; Tirmizî, Salât 263, 355; Nesâî, Tahâret 117, 1, 99-100. SAÇIN ÖRÜLÜP BAĞLANMASI 2725 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ'ın anlattığına göre, Abdullah İbnu'l-Haris'i, -saçını arkadan topuz yapmış olduğu halde- namaz kılarken görmüş, arkasında durup, topuzu çözmeye başlamış, öbürü de kımıldamayıp, onaimkan tanımıştır. İbnu'l-Hâris namazını bitirince, İbnu Abbâs 'a gelip "Benim saçımla niye ilgilendin?" diye sormuş, İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ şu cevabı vermiştir "Ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'dan işittim, demişti ki "Böylesinin misâli, kolları arkasından bağlı olduğu halde namazını kılan kimsenin misalidir. '' Müslim, Salât 232, 492 ; Ebu Dâvud, Salât 88, 647; Nesâî, İftitâh 147, 2, 2l5-216. 2726 - Ebu Sa'îd el-Makberî radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın azadlısı Ebu Râfî', Hasan İbnu Ali radıyallahu anhümâ 'ye uğradı. Hasan, örgülerini ensesinde topuz yapmış olduğu halde kalkmış namaz kılıyordu. Ebu Râfi ' topuzunu çözdü. Hasan radıyallahu anh öfkeyle ona Râfi ' radıyallahu anh "Ökelenme, namazına devam et, çünkü ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın "Bu, şeytan'ın minderi, yani oturma yeridir'' dediğini işitmiştim de onun için çözdüm '' dedi. '' BÜYÜK VE KÜÇÜK ABDEST İKİ HABİSİN SIKIŞMASI 2727 - Abdullah İbnu Muhammed İbni Ebî Bekr rahimehullah anlatıyor "Hz. Aişe radıyallahu anhâ' nin yanında idik. Yemeği getirildi. Derken Kâsım İbnu Muhammed namaza kalktı, Hz. Aişe "Resulullah alehissalâtu vesselâm 'ın şöyle söylediğini işittim '' dedi "Yemeğin yanında namaz kılınmaz, iki habîsin yani büyük ve küçük abdestin sıkışmasında da kılınmaz. '' Müslim Mesâcid 67, 560 ; Ebu Dâvud, Tahâret 43, 89. 2728 - Abdullah İbnu'l-Erkân radıyallahu anh'ın anlattığına göre "... Halka imamlık yapıyordu. Bir seferinde ikamet getirilmişti. Bir adamın elinden tutup öne sürdü ve "Resulullah aeyhissalâtu vesselâm 'ın "Namaz başlarken birinizin hela ihtiyacı gelirse, önce helâya gitsin! ''dediğini işittim dedi,'' Muvatta, Kasru's-Salât 49; 1,159; Eb Dâvud, Taharet 43, 88; Tirmizì, Tahâret 108, 142, Nesâî, İmâet 51, 2, 110, 111;İbnu Mâce, İkâmetu s-Salât 114, 616. SEHİV VE TİLAVET SECDELERİ 2729 - Abdullah İbnu Mâlik İbnu Büheyne radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm öğle namazının ilk iki rekatini tamamlamıştı oturması gerektiği halde oturmadan kalktı. Namazı bitirince iki ziyade secde daha yaptı, ondan sonra selam verdi. '' Buharî, Sehv 1, 5 ; Ezân 145,147, Eymân 15 ; Müslim, Mesacid 85, 570 ; Muvatta, Salât 65, 1, 96 ; Ebu Dâvud, Salât 200, 1034,1035; Tirmizî, Salât 288, 391; Nesâî, Sehv 21, 3,19, 20, 28, 3, 34, İftitâh 196, 2, 244 ; İbnu Mâce, İkâmet 131, 1206. 2730 - İbnu Mes'üd radıyallalhu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Namaz kılarken üç mü kıldım dört mü kıldım diye şüpheye düşersen,eğer zann-ı gâlibin dört ise hemen teşehhüd yap, sonra sen daha otururken ve selam vermemişken iki secde daha yap; sonra aynı şekilde teşehhüd oku, sonra selam ver." Ebu Dâvud, Salât 198, 1028. Ebu Dâvud der ki "Bu, İbnu Mes'ud'dan rivayet edilmiştir. Alimlerden kimse bunu Resulullah 'a nisbet etmedi. '' 2731 - Ebu Sa'îdi 'l-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Biriniz namazında, iki mi kıldım, üç'mü kıldım diye şekke düşerse, şekki atsın, yakîn kesbettiği hususu esas alsın,sonra da selam vermezden önce iki secdede bulunsun. Eğer bu kıldığı ile beş rekat kılmışsa namazını onunla sehiv secdesiyle çift yapmış olur. Dördü tam kılmış idiyse, o iki secdesi, şeytanın burnunu sürtme olur." Müslim,Mesâcid 88, 571;Muvatta, Salât 62,1, 95; Ebu Dâvud, Salât 197, 1024,1026, l027, l029; Tirmizî, Salât 291., 396; Nesâî, Sehv 24, 3, 27; İbnu Mâce, İkâmet 132, 1210; 133, 1212. 2732 - Abdurrahman İbnu Avf radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Biriniz namazıda yanılır da bir mi iki mi kıldığını bilemezse, namazını bir üzerine bina etsin; iki mi üç mü kıldığını bilmezse iki üzerine bina etsin; üç mü dört mü kıldığını bilmezse üç üzerine bina etsin, sonra da selam vermezden önce iki ziyâde secde yapsın..'' Tirmizî, Salât 291, 398. 2733 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm namazın ikinci rekatında selam verip bitirdi. Zülyedeyn radıyallahu anh kendisine "Ey Allah'ın Resûlü, namaz kısaldımı yoksa unuttunuz mu? '' diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm "Zülyedeyn doğru mu söylüyor? '' diye sordu. Herkes "Evet!'' diye cevap verdi. Resul-i Ekrem aleyhissaltu vesselâm de iki rek 'at daha kıldı, sonra selam verdi, sonra tekbir getrip iki secde daha yaptı Bu iki secde diğer secdelerinin uzunluğunda idi veya biraz daha uzundu. Sonra namazdan kalkatı. " Buharî, Sehv, 3,4,5, Mesâcid 88, Cemâ'at 69, Edeb 45, Haberu'l-Vâhid 1; Müslim, Mesâcid 97, 573; Muvatta, Salât 58, 1, 93; Ebu Dâvud,Salât 195, 1008, 1009, 1010, 1011, 1012; Tirmizî, Salât 289, 394, 292, 399; Nesâî, Sehv 22-23, . 3, 20, 26. 2734 - Bir rivayette şöyle gelmiştir "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm öğle ve ikindi namazlarından birini iki rek'at kılmıştı. -Muhammed İbnu Sîrîn der ki "Zann-ı gâlibime göre bu, ikindi namazı idi. Sonra selam mescidin ön kısmındaki kütüğe gitti. Elini üzerine koydu, yüzünde öfke okunuyordu. Cemaatte Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer de vardı. Bunlar, namazda yapılan eksiklikten Efendimize söz etmekten hicab edip korktular. Cemaatin çabuk çıkanları "Ey Allah'ın Resûlü! namaz kısaldımı?'' diye sordular. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın Zülyedeyn dediği bir zât da "Ey Allah 'ın Resûlü! Namazmı kısaldı, siz mi unuttunuz? '' dedi. "Ne ben unuttum, ne de namaz kısaldı" cevabını verdi. Ama Zülyedeyn tekrar "Hayır farkında değilsiniz, unuttunuz!'' dedi. Bunun üzerine aleyhissalâtu vesselâm kalktı iki rek'at daha kıldı, sonra selam verdi. Sonra tekbir getirdi, tıpkı diğer secdeleri gibi -veya biraz daha uzun olmak üzere- sehiv için secde yaptı, sonra başını kaldırdı tekbir getirdi, sonra başını koydu tekbir getirdi, peşinden önceki secdesi gibi veya daha uzun- sehiv için ikinci defa secde etti, sonra başını kaldırdı ve tekbir getirdi, oturup teşehhüd okudu ve selam vererek namazı tamamladı. '' Ebu Dâvud, Salât 195, 1008. 2735 - İbnu Mes 'ud radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm namaz kılmıştı. Namazda unutarak ziyade veya noksanda bulundu. Kendisine " Ey Allah 'ın Resûlü! Namazda yeni bir durum mu hâsıl oldu ? '' diye soruldu. "Bunu niye sordunuz? '' diye O da merak etti. "Şöyle şöyle kıldınız '' dediler. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm hemen dizlerni bükerek kıbleye yöneldi ve iki adet sehiv secdesinde bulundu, sonra selam verdi ve yüzünü bize çevirerek "Şayet namazda yeni bir şey hasıl olsaydı ben size haber verirdim. Ancak ben bir beşerim, sizin unuttuğunuz gibi ben de unuturum. Öyleyse bir şey unutursam bana haber verin. Biriniz namazında şekke düşecek olursa doğruyu araştırsın ve onun üzerine, kalanı bina etsin, sonra da iki sehiv secdesi yapsın '' dedi. '' Buhari, Sehiv 2, Salât 31, 32, Eymân 15, Haberu'l-Vâhid 1; Müslim, Mesâcid 89, 572; Ebu Dâvud, Salât 196, 1019,1020,1021 1022; Nesâî, Sehv 26, 3, 31-36; Tirmizî, Salât 289, 392, 393. 2736 - Muğîre İbnu Şu 'be radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "İmam, yanılarak ikinci rek'atte oturacağı yerde müteakip rek'ate kalkmaya teşebbüs eder ve tam doğrulmadan hatırlarsa, hemen otursun. Tam kalkıp doğrulmuşsa artık geri dönüp oturmasın, namazın sonunda sehiv secdesi yapsın" Ebu Dâvud, Salât 2Ol, 1036;Tirmizî, Salât 269, 365. 2737 - İmam Mâlik rahimehullah'a ulaştığına göre, Resulullalh aleyhissalâtu vesselâm "Ben de unuturum veya sünnet koymak için unutturulurum" buyurmuştur. '' Muvatta, Sehv 2, 1, 100. TİLAVET SECDESİ 2738 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, içerisinde secde âyeti olan sureyi okur, ayetler geldikçe secde ederdi, biz de secde ederdik. Öyle ki izdiham sebebiyle namaz dışı vakitlerde alnımızı koyacak secde yeri bulamadığımız olurdu." Buharî. Sücûdu'l-Kur'ân 9, 8, I2; Müslim, Mesacid 103, 575; Ebu Dâvud, Salât 333, 1411, 1412, 1413. 2739 - Rebî'a İbnu Abdillah rahimehullah 'ın anlattığına göre "Hz. Ömer radıyallahu anh cuma günü, minber üzerinde hutbe verirken Nahl suresini okumuş, secde âyetine gelince, minberden inip secde yapmış, halk da onunla birlikte secdeye kapanmıştır. Müteakip cum'ada da aynı şekilde aynı sureyi okumuş, secde ayetine gelince "Ey insanlar, biz secde âyetlerine uymuyoruz. Bunlar okununca kim secde ederse isabet eder, kim de secde etmezse üzerine günah yoktur'' der ve radıyallahu anh secde etmez. " Buharî, Sücûdu'l-Kur'an 10, Muvatta, Kur 'an 16, 1, 206. Buharî 'nin bir rivayetinde şöyle denmiştir "Allah, secdeyi dilemezsek farz etmemiştir. '' 2740 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ademoğlu secde âyeti okur ve secde ederse şeytan ağlayarak ayrılır ve "Yazık bana, insanoğlu secdeyle emredildi ve secde etti, mukabilinde ona cennet var. Ben de secdeyle emrolundum ama ben itiraz ettim, benim için de ateş var '' der. '' Müslim, İmân 133, 81 . 2741 - Ebu Temîmeti 'l-Hüceymî anlatıyor "Ben sabah namazından sonra vaa 'z u nasîhat ediyordum, bu esnada secde ayeti okuyor ve secde ediyordum. İbnu Ömer radıyallahu anhümâ beni yasakladı. Ama ben O'nu dinlemedim. O çü sefer yasaklamayı tekrarladı. Sonra dönüp "Ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın arkasında namaz kıldım. Bekr, Hz. Ömer ve Hz. Osman radıyallahu anhüm ile de namaz kıldım. Onların hiçbiri güneş doğuncaya kadar secde yapmazlardı '' dedi. '' Ebu Dâvud, Salât 335, 1415. TİLAVET SECDESİNİN FAZİLETİ 2742 - Amr İbnu'l-Âs radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bana Kur'an dan onbeş secde âyeti okuttu. Bunlardan üçü Mufassal surelerdedir. Hacc sûresinde de iki secde âyeti var." Ebu Dâvud, Salât 328, 1401İbnu Mâce, İkâmet 71, 1057. 2743 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ demiştir ki "Sâd sûresi azâimi sücûd'dan değildir. Nitekim ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ı o sûrede secde edip "Davud aleyhisselâm bu secdeyi tevbe secdesi olarak yaptı, biz ise şükür olarak yapıyoruz!" dediğini işittim." Buharî. Sücûdu'l-Kur'an 3, Enbiya 39; Ebu Dâvud, Salât 332, 1409; Tirmizî, Salât 405. 577Nesâî. 48.2, 159. 2744 - İbnu Mes 'ud radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Vennecmi suresini okudu ve secde-i tilavette bulundu, beraberindekiler de secde ettiler. Ancak, aralarında bulunan Kureyşli bir ihtiyar yerden bir avuç toprak alarak alnına götürdü ve"Bu bana yeter'' dedi. İbnu Mes 'ud der ki "Ben sonra bu herifin kâfir olarak öldürüldüğünü gördüm. Bu Ümeyye İbnu Halef'di. '' Buhari, Sücûdu'l-Kur'an 4, 1, Menâkıbu'l-Ensâr 29, Meğâzî 7, Tefsir, Necm; Müslim, Mesâcid 105, 576; Ebu Dâvud Salât 330, 1406; Nesâî, İftitah 49, 2, 160. Metin, Buharî'deki metindir. 2745 - Zeyd İbnu Sâbit radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'a Vennecmi suresini okudum, bunda secde etmedi. '' Buharî, Sücudu'l-Kur'ân 6; Müslim, Mesâcid 106, 577; Ebu Dâvud, Salât 329, 1404; Tirmizî, Salât 404, 576 ; Nesâî, İftitâh 50, 2, 160. 2746 - Ebu Seleme, Ebu Hüreyre radıyallahu anh 'den naklettiğine göre, Ebu Hüreyre İzâ 's-Semâun-şakkat suresini okudu ve secde etti. Ben kendisine "Ey Ebu Hüreyre seni secde eder görmüyor muyum! '' dedim. Bana "Resulullah 'ı secde eder görmemiş olsaydım ben de secde etmezdim ! '' cevabını verdi. " Buharî, Sücudu'l-Kur'an 7, 6, Ezan 100,102; Müslim, Mesacid 107; Muvatta, Kur'ân 12, 1, 205; Ebu Dâvud, Salât 331, 1407; Nesâî, İftitâh 51, 2, 161. 2747 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Biz Resulullah aleyhissalâtu veâm 'la İzâ's-Semâun-şakkat suresinde ve İkra ' bismi Rabbikellezi halaka suresinde secde ettik.'' Müslim, Mesacid 108, 578; Ebu Dâvud, Salât 331, 1407; Tirmizî, Salât 402, 573, 574 ; Nesâî, İftitâh 51, 52, 2, 161-162. 2748 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Medine 'ye hicretle geldiği günden beri mufassal surelerden hiç birinde secde etmemiştir" dedi. Ebu Dâvud, Salât 329, 1403. 2749 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissâltu vesselâm, geceleyin yaptığı tilavet secdelerinde şöyle derdi "Yüzüm, kendisini yaratan maddi ve manevi çeşitli cihazlarla teçhiz, tezyin ve tasvir eden, ilahi güç ve kudretiyle onda işitme ve görme duyguları açan Zat'a secde etti." Ebu Dâvud; Salât 334, 1414; Tirmizî, Salât 407, 508; Nesâî, İftitah 71, 2, 222. 2750 - Tirmizî' Abbas radıyallahu anhümâ 'dan yaptığı bir rivayette şu ziyade gelmiştir İbnu Abbâs der ki "Bir adam gelerek dedi ki, "Ey Allah 'ın Resûlü! gece uyurken rüyamda kendimi gördüm. Sanki ben bir ağacın arkasında secde yapıyorum. Ben secde yaptım, secdem üzerine ağaç da secde yaptı. Onun şöyle söylediğini işittim " Allah 'ım, secdem sebebiyle bana sevab yaz, onun hürmetine günahımı dök, onu senin nezdinde bana azık yap. Kulun Dâvud'dan kabul ettiğin gibi, onu benden kabul et. " İbnu Abbas radıyallahu anhümâ der ki "Bundan sonra, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın secde âyeti okuduğunu, tilavet secdesi sırasında o adamın kendisine, ağacın sözü olarak haber verdiği duanın aynısyla dua ettiğini işittim." Tirmizî, Da'avât 33, 3420. ŞÜKÜR SECDESİ 2751 - Hz. Ebu Bekre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm sürûlu bir hâdiseyle veya sürûr veren bir hâdiseyle karşılaşınca Allah'a şükretmek üzere secde ederdi." Ebu Dâvud, Cihâd 174, 2774; Tirmizî, Siyer 25, 1578; İbnu Mâce, İkâmet 192, 1394. 2752 - Sa'd İbnu Ebî Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte Mekke 'den çıktık, Medîne 'ye gitmeyi arzu ediyorduk. Yolun bir yerine Azvera 'ya ulaşınca, aleyhissalatu vesselâm ellerini kaldırıp Allah 'a dua etti ve secdeye kapandı. Uzun müddet öyle kaldı. Sonra kalkıp yeniden ellerini kaldırdı, bir müddet öyle kaldı. Sonra tekrar secdeye kapandı. Bu şekilde üç kere secde yaptı. Sonra dedi ki " Ben Rabbimden talepte bulundum ve ümmetime şafaat ümmetimin üçte birini bana verdi. Ben de Rabbim için şükür secdesine kapandım. Sonra başımı yerden kaldırıp, ümmetim lehinde tekrar mağrifet için talepte bulundum, bana ümmetimin üçte birini daha verdi, ben de Rabbime şükür secdesinde bulundum. Sonra başımı kaldırdım ümmetim için tekrar talepte bulundum, bana ümmetimin son üçte birini de verdi, ben de Rabbime şükür secdesine kapandım." Ebu Dâvud, Cihad 174, 2775. CEMAAT NAMAZININ FAZİLETİ 2753 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kişinin cemaatle kıldığı namazın sevabı evinde ve çarşıda iş yerinde kıldığı namazından yirmibeş kat fazladır. Şöyle ki, âbdest alınca güzel bir abdest alır, sonra mescide gider, evinden çıkarken sadece mescid gâyesiyle çıkmıştır. Bu sırada attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir günahı affedilir. Namazı kıldı mı, namazgâhında olduğu müddetçe melekler ona rahmet okumaya devam ederler ve şöyle derler "Ey Rabbimiz buna rahmet et, merhamet buyur." "Sizden herkes, namaz beklediği müddetçe namaz kılıyor gibidir." Buharî, Ezan 30, Cum'a 2; Müslim, Salât 272 649; Ebu Dâvud, Salât 49, 559; Tirmizî, Salât 245, 330; İbnu Mâce, Mesacid 16, 788. 2754 - Sahîheyn 'in İbnu Ömer radıyallahu anh'den kaydettiği bir diğer rivayette şöyle denmiştir "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Cemâatle kılınan namaz, ayrı kılınan namazdan yirmiyedi derece üstündür." Buharî, Ezân 30, Müslim, Salât 272. 2755 - Ebû Musâ radıyallahu anh anlatıyor " Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Namazda en çok sevap alan kimse, en uzak olanlarıdır, yürüme yönüyle en uzaktan gelenler, imamla kılıncaya kadar namazı bekleyen kimse, hemen kılıp sonra da uyuyandan daha çok sevaba mazhardır." Rezin ilavesidir. Derim ki bu rivayet Buharî'nin Sahih'inde mevcuttur. Buharî, Ezan 31. 2756 - Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işittim şöyle diyordu "Kim yatsıyı bir cemaat içinde kılarsa sanki gecenin yarısını ihya etmiş gibi olur, kim de sabah namazını bir cemaat içinde kılarsa sanki gecenin tamamını namazla geçirmiş gibi olur." Müslim, Mesâcid 260, 656; Muvatta, Salâtu'1-Cemâ'a 7, 1, 132; Ebu Dvud, Salât 48, 555; Tirmizî, Salât 165, 221. 2757 - Ubey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor "Bir adam vardı. Mescide ondan daha uzakta oturan birini bilmiyordum. Namazları da hiç kaçırmıyordu. Kendisine "Bir eşek alsan da karanlık veya sıcak zamanlar'da binsen! '' denilmişti, şu cevapta bulundu "Evimin mescide yakın olması beni memnun etmez. Ben mescide kadar yürümelerimin, sonra da aileme dönüşlerimin sevab olarak yazılmasını diliyoum. '' Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, adamın bu sözünü işitince "Allah Teâla hazretleri bu isteklerinin hepsini yerine getirdi '' buyurdu.'' Müslim, Mesâcid 278, 663 ; Ebu Dâvud, Salât 49, 586. CEMAATİN VÜCUBU VE CEMAATE DEVAM 2758 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'a âmâ bir zât gelerek "Ey Allah 'ın Resulü! Beni mescide kadar getirecek bir rehberim yok!'' diyerek Aleyhissalatu vesselam 'dan namazı evinde kılmak için ruhsat istedi. O da izin verdi. Adam geri dönünce, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm onu çağırtarak " Ezanı işitiyor musun? '' diye sordu. Adam "Evet! '' deyince "Öyleyse icabet et '' dedi ve evde kılmaya izin vermedi. '' Müslim, Mesâcid 255, 653; Nesâî, İmâmet 50, 2, 109 ; Ebu Dâvud, Salât 47, 552. 2759 - İbnu Abbas radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kim, müezzini işitir ve kendini engelleyen bir özrü olmadığı halde cemaate katılmazsa, kıldığı namaz kâmil bir sevapla kabul edilmez." "Ey Allah 'ın Resulü! denildi, meşru özür nedir? " " Korku veya hastalıktır! '' buyurdu. . '' Ebu Dâvud, Salât 47 551. 2760 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Münafıklara en ağır gelen namaz yatsı namazıyla sabah namazıdır. Eğer bu iki namazdaki hayrın ne olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa onları kılmaya gelirlerdi. Nefsimi kudret eliyle tutan Zât'a kasem olsun! Ezan okutup namaza başlamayı, sonra halkın namazaını kıldıması için yerime birini bırakmayı, sonra da beraberlerinde odun desteleri olan bir grup erkekle namaza gelmeyenlere gitmeyi ve evlerini üzerlerine yıkmayı düşündüm." Buharî, Ezân 29, Husûmât 5, Ahkâm 52 ; Müslim, Mesâcid 252, 651 ; Muvatta, Salâtu'l-Cemâ' a 3, 1, 129-130 ; Ebu Dâvud, Salât 47, 548, 549; Tirmizî, Salât 162, 217; Nesâî, İmâmet 49, 2, 107. 2761 - İbnu Mes 'ud radıyallahu anh anlatıyor "Ben cemaatimizi tedkik edince gördüm ki, namazı beraber kılmaktan, sadece herkesçe malum münafıklarla hastalar geri kalmaktaydı. Öyle ki iki kişinin arasında yürüyebilecek durumda olan hastalar bile namaz için mescide geliyordu. '' İbnu Mes 'ud devamla dedi ki "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bize süneni Hüdâ'yı göstermişti. Sünen-i Hüdâ 'dan biri de içerisinde ezan okunan mescidde namaz kılmaktı.'' 2762 - Ebu Dvud 'daki rivayette şu ziyade var "...Sizden her birinizin evinde mutlaka bir mescid var. Eğer namazı evlerinizde kılıp mescidlerinizi terkederseniz Peygamberiniz aleyhissalatu vesselam'ın sünnetini terketmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terkedince de küfran-ı nimete. düşmüş olursunuz." Müslim, Mesâcid 256, 654; Ebu Dâvud, 47, 550; Nesâî, İmâmet 50, 2, 108, 109. 2763 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ'dan gündüz oruç tutan, gece de namaz kılan ve fakat cemaate ve cumaya gelmeyen bir kimse hakkında sorulmuştu "Bu ateş ehlindendir!" diye cevap verdi." Tirmizî, Salât 162, 218. 2764 - Ümmü 'd-Derda radıyallahu anhâ anlatıyor "Ebu 'd-Derda radıyallahu anhümâ ökeli halde yanıma geldi. Kendisine "Niye öfkelendin?'' diye sordum. Şu cevabı verdi "Vallahi, Muhammed aleyhissalatu vesselam 'in işinden bir şey anlamıyoum. Bildiğim tek şey cemaat halinde namaz kılmalarıdır. '' Buhârî, Ezan 31. ÖZÜR SEBEBİYLE CEMAATİN TERKİ 2765 - Itbân İbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor "Ey Allah 'ın Resûlü dedim, seller benimle kabilemin mescidi arasına engel çıkarıyor. İstiyorum ki evime kadar şeref verip bir yerde namaz. kılsanız da orayı mescit yapsam!'' "İnşaallah bir ara geleyim!'' buyurdular. Beraberinde Hz. Ebu Bekr olduğu halde huzuruyla evimizi şereflendirip izin isteyerek içeri girdiği zaman ilk iş olarak, "Nerede namaz kılmamı istersin? '' diye sordu. Evin bir köşesini işaret ederek yer gösterdim. Orada namaza durdu. Biz de arkasından safyaptık. Bize iki rek'at nâfile namaz kıldırdı." Buharî, Ezan 40, 50, 15 3, 15 4,Salât 45, 46, Teheccüt 36, Megâzî 11, Et' ime 15, Rikâk 6, İstitâbe 9 ; Müslim, İman 54, 33; Muvatta, Kasru's-Salât 86, 1,172; Nesâî, İmâmet 10, 2, 80. 2766 - İbnu Ömer radıyallalhu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm sefer sırasında, soğuk veya yağmurlu gecelerde müezzine ezan sırasında şöyle söylemesini de emrederdi "Dikkat! namazlarınızı yerlerinizde kılacaksınız!" Buhârî Ezân 18, 40; Müslim, Misâfirîn 22, 697; Muvatta, Salât 10,1,73; Ebu Dâvud, Salât 214, 1060-1064; Nesâî, Ezan 17,2,15. İMAMIN VASFI 2767 - Itbân İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "Cemaate, Kitabullah'ı en iyi okuyan kimse imam olur. Eğer kıraatte okumada herkes eşitse, sünneti en iyi bilen; sünneti bilmede eşitseler, hicret etmede evvel olan; hicrette de eşitseler, yaşca büyük olan imam otur. Kişi misafir olduğu evin sahibine veya emri altında çalıştığı sultanı na imamlık yapmasın, ev sahibinin baş köşesine izni olmadan da oturmasın." Müslim, Mesâcid 290, 673; Tirmîzî, Salât 174 235; Edeb 24 2773; Ebu Dâvud, Salât 61, 582, 583, 584 ; Nesâî, İmâmet 3, 6, 2, 76-77. 2768 - Ebu Sa'îd radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki " Namaz kılacaklar üç kişi iseler içlerinden biri imam olsun. İmamlığa ehak olan akra' Kur'an-ı Kerim'i daha iyi okur olandır. . '' Müslim, Mesacid 289, 672 ; Nesâî, İmâmet 5, 2, 77. 2769 - İbnu Abbas radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Sizin için hayırlınız ezan okusun, kurrâ olanınız da imam olsun. '' Ebu Dâvud, Salât 61, 590. 2770 - Amr İbnu Selime radıyallahu anh anlatıyor "Ben altı veya yedi yaşımda iken kendi kavmime imamlık yaptım. O zaman ben, aralarında Kur 'an 'ı en çok bilen kimseydim. " Buharî, Megâzi 52; Ebu Dâvud, Salât 61, 585-587; Nesâî, Ezan 8, 2, 9-10 ; Kıble 16, 2, 70, İmâmet 11, 2. 80. 2771 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "İlk muhacirler geldlği zaman, Resulullah aleyhlssalâtu vesselâm gelmezden önce, Kuba 'da Usbe adında bir menzile indiler. Onlara Ebu Huzeyfe 'nin âzadlısı Sâlim imamlık yapıyor idi. O, Kur'an'ı ezbere bilmede herkesten ileriydi." Buharî, Ezân 54, Ahkâm 25; Ebu Dâvud, Salât 61, 588. 2772 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ'nin anlattığına göre "Kendisine kölesi Zekvân, Mushaf'ın yüzünden okuyarak imamlık yapıyordu. '' Buharî, Ezan 54, Bab başlığında senetsiz kaydetmiştir. 2773 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, İbnu Ümmi Mektum 'u âmâ olduğu halde, halka imamlık etmesi için sefere çıkarken yerine halef tâyin etti." Ebu Dâvud, Salât 65, 595. 2774 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor "Hz. Muaz radıyallahu anh, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile yatsıyı kılar, sonra kavmine döner, bu namazı onlara kıldırırdı. " Buharî, Ezân 60, 63, 66, Edeb 74; Müslim, Salât 180, 465; Ebu Dâvud, Salât 68, 599, 600; Tirmizî, Salât 410, 583. 2775 - İbnu Amr İbnu'l-Âs radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "Üç kişi vardır, Allah onların namazını kabul etmez 1 Kendisini sevmeyen kimselere imam olan; 2 Namaza arkadan gelen, yani vakti çıktıktan sonra gelen; 3 Köleyi azad ettikten sonra tekrar köle kılan." Ebu Dâvud, Salât 63, 593. 2776 - Ebu Ümâme radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Üç kişi vardır ki, onların namazları kulaklarını öte geçmez 1 Dönünceye kadar, kaçan köle. 2 Geceyi, kocası kendisine dargın olarak geçiren kadın. 3 Kavminin nefret ettiği imam. '' Tirmizî, Salât 266, 360. 2777 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor "Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'la birlikte namaz kılar, sonra gelir, kavmine imamlık yapardı. Bir gece Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'la birlikte yatsıyı kıldı. Sonra kavmine geldi ve onlara imamlık yaptı ve Bakara suresiyle kıraate başladı. Bir adam cemaatten ayrılarak selam verdi. Namazını tek başına kılarak çekip gitti. Adama "Ey falan, nifak mı çıkarıyorsun? '' dediler. Adam "Vallahi hayır, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'a gidip Mu 'âz 'ın yaptığını haber vereceğim '' dedi. Yanına varıp "Ey Allah 'ın Resûlü, biz sulama devesi besleyen insanlarız. Gündüz çalışırız. Muâz sizinle yatsıyı kıldı. Sonra bize gelip Bakara sûresi ile namaz kıldırmaya başladı '' dedi. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Mu'âz'a yönelerek "Ey Mu'âz, sen fitneci misin? Veşşemsi ve duhâhâ'yı, Vedduhâ'yı, Velleyli izâ yağşa'yı, Sebbeha's-me Rabbeke'l-a'lâ'yı oku" buyurdu. " Buharî, Ezân 60, 63, 66, 74 ; Müslim, Salât 178, 465 ; Ebu Dâvud, Salât 127, 790,791, 793 ; Nesâî, İmâmet 39, 41 2, 97-98 ; İftitâh 63, 70, 2, 168, 172. 2778 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Sizden kim halka namaz kıldırırsa namazıkısa tutsun. Zira cemaatte zayıf, sakat, hasta ve ihtiyaç sahibi vardır. Müstakil kılınca dilediği kadar uzatsın." Buharî, Ezan 62 ; Müslim, Salât 186, 467 ; Muvatta, Cemâ' at 13, 1,134 ; Ebu Dâvud, Salât 127, 794, 795 ; Nesâî, İmâmet 35, 2, 94 ; Tirmizî, Salât 175, 236. 2779 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ben, uzun tutmak arzusuyla namaza başlarım. Namazı kıldırırken bir çocuk ağlaması kulağıma gelir, çocuğun ağlamasından annesinin duyacağı elemi bildiğim için namazı uzatmaktan vazgeçerim." Buharî, Ezan 65; Müslim, Salât 189, 469, 470, 196, 473; Tirmizî,Salât 175, 237, 276, 376; Nesâî, İmâmet 35, 2,94-95. 2780 - İbnu Ebî Evfâ radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm öğlenin birinci rek'atinin kıyamını, kulağına ayak sesi gelmeyinceye kadar uzatırdı." Ebu Dâvud, Salât I29, 802. 2781 - Yine Ebu Dâvud 'un Sâlim İbnu Ebî 'n-Nadr'dan bir rivayetinde şöyle gelmiştir "Mescidde namaz için ikâmet okununca, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm cemaati az görürse oturur, beklerdi. Kalabalık görürse kıldırırdı." Ebu Dâvud, Salât 46, 545. 2782 - Muğîre İbnu Şu 'be radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "İmam, farz-kıldığı yeri değiştirmeden aynı yerde nafile namaz kılmamalıdır.'' Ebu Dâvud, Salât 73, 616. 2783 - Ümmü Seleme radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm selam verince yerinde bir miktar kalırdı. Allah bilir ya, bizim görüşümüze göre O nun kalışı, kadınların erkeklerden önce çıkmalarını sağlamak içindi. " Buharî, Ezan 157,152, l62, 164; Nesâî Sehv 77, 3, 67 ;Ebu Dâvud, Salât 203,1040. 2784 - Sevbân radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Üç şey vardır, onları yapmak kimseye helal olmaz "Kişi bir kavme imamlık yapar, sonra da sadece kendisi için dua eder, cemaatini dua dışı bırakır; bunu yapan onlara ihânet eder. Kişi, izin almazdan önce bir evin içine bakamaz, bunu yapan ev halkına ihanet eder. Kişi küçük abdestine sıkışmış iken hafifleyinceye kadar namaz kılamaz." Ebu Dâvud, Tahâret 43, 90 ; Tirmizî, Salât 265, 357. İMAMA UYAN ME'MÛMLA İLGİLİ HÜKÜMLER, SAFLARIN TERTİBİ İKTİDANIN ŞARTLARI VE ME'MÛMUN ÂDABI HAKKINDA 2785 - Ebu Mes 'ûd el-Bedrî radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm namazda omuzlarımıza eliyle dokunur ve "Düzgün olun, karışık durmayın, sonra kalblerinize de karışıklık ve ihtilaf girer. Hemen arkama, sizden akıl ve dirayet sahibi olanlar dursun. Sonra tedricen bunları takibedenler, sonra da onları takibedenler dursun" derdi. '' Ebu Mes 'ud ilave eder "Bugün sizler ihtilafta çok ilerisiniz.'' Müslim, Salât 122, 432 ; N esâî, İmâmet 26, 2, . 90 ; Ebu Dâvud, Salât 96, 674. 2786 - İbnu Mes 'ud radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Benim hemen arkama sizden akıl ve dirayet sahipleri dursun. Sonra onları takip edenler, sonra onları takip edenler, sonra da onları takip edenler dursun. Çarşıların karışıklığından sakının. '' Müslim, Salât 123, 432 ; Ebu Dâvud, Salât 96, 675; Tirmizî, Salât 168, 228. 2787 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleylhissalâtu vesselâm ile birlikte birgece namaz kıldım. Soluna duruvermiştim, perçemimden tutarak sağına koydu." Buharî, Ezan 57, 58, 59, 77, 79, İlm 41, Vudû 5, 36, Ezân 161, Vitr 1, Amel fi 's-Salât 1, Tefsir, Al-i İmrân 17.,18, I 9, 20, Libâs 71, Edeb 118, Da'avât 10, Tevhîd 27 ; Müslim, Salâtu'1-Müsafirîn 181, 763 ; Muvatta, Salâtu'l-Leyl 11, 1,121;122 ; Ebu Dâvud, Salât 70, 610, 611 ; Tirmizî, Salât 171, 232 ; Nesâî, İmâmet 45, 2, 104 ; İbnu Mâce, İkâmetu's-Salât 44, 973. 2788 - Alkame ve el-Esved dediler ki "İbnu Mes'ud radıyallahu anh 'un yanına girmek için kendisinden müsaade istedik. Bize izin verdi. Sonra kalkıp ikimizin arasında namaz kıldı. Sonra da "Ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın böyle yaptığını gördüm '' dedi. '' Müslim, Mesâcid 26, 534 ; Ebu Dâvud, Salât 71, 613 ; Nesâî, Mesâcid 27, 2, 49-50 ; İftitah 90, 2, 183 . 2789 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Erkeklerin teşkil ettiği safların en hayırlısı birinci saftır. En kötüsü de en son saftır. Kadınların teşkil ettikleri safların en hayırlısı en son saftır, en kötüsü de en öndekidir." Müslîm, Salât 132, 440; Ebu Dâvud, Salât 98, 678; Tirmizî, Salât 166, 224; Nesâî, İmâmet 32, 2, 93. 2790 - Nu 'man İbnu Beşir radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ya saflarınızı düzeltirsiniz ya da Allah kalplerinize muhalefet atar -veya yüzlerinize. . ." -demişi.'' Buharî, Ezân 71, Müslim, Salât 127, 436; Ebu Dvud, Salât 94, 662, 663; Tirmizî, Salât 167, 227 ; Nesâî, İmâmet 25, 2, 89. 2791 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Saflarınızı düzgün kılın, zira safların düzeltilmesi namazın kemalinii sağlayan şartlardandır.'' Buharî, Ezân 132, 72, 74, 76 ;Müslim, Salât 124, 433, 434; Ebu Dâvud, Salât 94, 667-671; Nesâî, İmâmet 27, 28, 30, 2, 91. 2792 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Safları düz kılın, omuzları bir hizaya getirin, aradaki boşlukları kapatın, kardeşlerinizin sizi düzeltmeye çalışan ellerine karşı nezâketli olun. Arada şeytan gedikleri bırakmayın. Kim safa kavuşursa Allah ona kavuşur. Kim de saftan koparsa Allah da ondan kopar.'' Ebu Dâvud, Salât 94, 666; Nesâî, İmâmet 31, 2, 93. 2793 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Sizin en hayırlınız, namazda omuzları en yumşak olandır. '' Ebu Dâvud, Salât 94, 672. 2794 - Vâbisa İbnu Ma 'bed radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bir adam gördü, safın gerisinde tek başına namaz kılıyordu. Ona namazını yeniden kılmayı emretti." Ebu Dâvud, Salât 100, 682; Tirmizî, Salât 170, 230. 2795 - Ebu Sa 'id radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, Ashabında bir gerileme görmüştü "İlerleyin bana uyun. Sizden sonrakiler de size uysunlar. Bir kavim gerilemeye devam eder eder de Allah da onları geriletiverir '' buyurdu. '' Müslim, Salât 130, 438; Ebu Dâvud, Salât 98, 680; Nesâî, İmâmet 17, 2, 83. 2796 - Câbir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki " Meleklerin Rabbleri indinde saf tutmaları gibi siz de saf tutmaz mısınız?" Biz "Melekler nasıl saf tutarlar? '' dedik. "Onlar dedi, ön safları tamamlarlar ve safda muntazam dururlar." Müslim, Salât 119, 430 ; Ebu Dâvud, Salât 94, 661 ; Nesâî, İmâmet 2 8, 2, 92. 2797 - Ebu Hüreyre radıyallhu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Eğer birinci safta ne olduğunu bilseydiniz, mutlaka kur'a çekilirdi." Müslim, Salât 131, 439. 2798 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "İmam, kendisine uyulmak için meşru kılınmıştır. Öyleyse o tekbir getirdi mi siz de tekbir getirin. Rükûya gidince siz de rükûya gidin. "Semi'allahu li-men hamideh" Allah kendisine hamdedeni işitir deyince "Allahümme Rabbenâ leke'l-hamd'' Ey rabbimiz hamdler sanadır deyin. O ayakta namaz kılarsa siz de ayakta kılın, oturarak kılarsa siz de hepiniz oturarak namaz kılın.'' Buharî, Ezan 74, 82 ; Müslim, Salât 86-89, 414-417; Ebu Dâvud, Salât 69, 603, 604 ; Nesâî, İftitâh 30, 2, 141-142. 2799 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "Sizden biri, rüku ve secdede başını imamdan önce kaldırdığı zaman Cenâb-ı Hakk'ın, Kıyamet günü başını eşek başına veya sûretini eşek sûretine çevirerek dirilteceğinden korkmaz mı? '' Buharî, Ezân 53; Müslim, Salât 114, 427; Ebu Dâvud, Salât 76, 623; Tirmizî, Salât 409, 582; Nesâî, İmâmet 38, 2, 96. 2800 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh şunu söylemiştir "Başını imamdan önce kaldırıp indiren kimsenin alnı şeytanın elindedir. '' Muvatta, Salât 57,1, 92. 2801 - Berâ radıyallahu anh anlatıyor "Biz, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte namaz kılarken, o "semi'allahu li-men hamideh" deyince, bizden kimse, Resulullh aleyhissalâtu vesselâm alnını yere koyuncaya kadar, sırtını eğmezdi. " Buhârî, Ezân 52, 91, 133; Müslim, Salât 198, 474;Ebu Dâvud, Salât 75, 620, 621, 622; Tirmizî, Salât 208, 281; Nesâî, İmâmet 38, 2, 96. 2802 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Bir kimse, namazdan tek rek'ati imamla kılabilmişse, namazın tamamını beraber kılmış gibi olur. '' 2803 - Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir "Siz namaza gelince biz secdede isek hemen secdeye katılın, fakat onu rek'at veya başka bir şey saymayın, tek rek'ate kavuşan namaza kavuşmuş sayılır. '' 2804 - Muvatta'nın rivayetinde şöyledir "Rek'ate kavuşan secdeye kavuşur. Kim Fâtiha'ya yetişemezse, pek çok hayrı kaçırmış demektir. Buhari, Mevâkîtu's-Salât 29; Müslim, Mesâcid 162, 607 ; Muvatta, Vukûtu's-Salât 18, 1, 11; Ebu Dâvud, Salât 156, 893. 2805 - Hz. Ali ve Hz. Mu'âz radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Siz mescide geldiğinizde cemaatle namaza başlanmış ise, imam kıyâm, rükû, secde, kuûd hangi hâl üzere olursa olsun hemen uyun ve yapmakta olduğunu yapın.'' Tirmizî, Salât 414, 591; Ebu Dâvud, Salât 28, 506. 2806 - Hemmâm İbnu'l-Hâris anlatıyor "Huzeyfe radıyallahu anh Medâin şehrinde yüksekçe bir yerde durarak cemaate imam olmuştu. Ebu Mes 'ud kamîsinden tutarak onu çekti. Namazdan çıkınca, Ebu Mes'ud "İnsanların bundan men edildiklerini bilmiyor musun?" dedi. Öbürü "Evet, ancak siz beni gömleğimden tutup çekince hatırladım!'' dedi.'' Ebu Dâvud, Salât 67, 597. 2807 - Ebu Hâzım İbnu Dînar rahimehullah anlatıyor "Sehl İbnu Sa'd'a bir grup insan Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm 'in minberinin hangi ağaçtan yapıldığı hususunda münakaşa etmek üzere geldiler. Sehl "Ben onun hangi ağaçtan yapıldığını, kimin yaptığını, Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm'ın hangi gün üzerine oturduğunu biliyorum!'' dedi ve açıkladı "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Ensârdan falanca kadına bir adam gönderdi "Marangoz kölene söyle, bana ahşaptan münasib bir şey yapsın da üzerine çıkıp halka hitabette bulunayım'' dedi. Köle de O'na şu üç basamaklı şeyi imal ediverdi. Sonra Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, bunun şu yere konmasını emretti. Mezkur minber, el-Gâbe'nin ılgın ağacından yapılmıştı. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm minberin üzerine çıkıp namaza durdu ve tekbir getirdi, cemaat de O 'nunla birlikte arkasından tekbir getirdi. Sonra nükûya gitti, sonra geri geri gelerek minberden indi ve minberin dibinde secde yaptı, sonra namazdan çıktı, sonra halka yöneldi ve "Ben bunu, bana uymanız ve namazımı bilmeniz için yaptım" buyurdu. Buharî, Salât 64,18, Cum'a 36, İ'tikaf 32, Hibe 3; Müslim, Mesâcid 44, 544 ; Ebu Dâvud, Salât 221, 1080; Nesâî, Mesâcid 45, 2, 57-59. 2808 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm geceleyin duvarları alçak olan hücresinde namaz kılardı. Halk bu sebeple aleyhissalatu vesselam'ın karaltısını sülüetini görürdü. Böylece onlar da kalkıp geceleyin, O 'na uyarak O'nunki gibi namaz kıldılar. Sabah olunca bu durumu konuştular. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ikinci gece de kalktı, halk da aynı şekilde yaptı. Üçüncügece de aynı şey tekerrür etti. Bundan sonra Resulullah oturdu ve çıkmadı. Sabah olunca durumu medar-ı bahs ettiler, sebebini sordular. Efendimiz şu cevabı verdi "Gece namazının sizlere farz olmasından korktum.'' Buharî, Ezân 80 Libâs 43 ; Ebu Dâvud, Salât 243, 1126. 2809 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "İkâmetin okunduğunu duydunuz mu namaza yürüyün. Sakin ve vakûr olmayı unutmayın. Sakın koşuşmayın. Yetiştiğiniz yerden kılın, kaçırdığınız kısmı tamamlayın." Buharî, Ezân 23,Cum'a 18; Müslim, Mesâcid 151, 602; Muvatta, Salât 4, 1, 68-69; Ebu Dâvud, Salât 55, 572-573 ; Tirmizî, .Salât 244, 327 ; Nesâî, İmâmet 57, 2,114-115. 2810 - Esmâ Bintu Ebî Bekr radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim, kadınlara diyordu ki "Sizden kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa, erkekler başlarını kaldırıncaya kadar başını yerden kaldırmasın, böylece erkeklerin avretlerini görmekten korunmuş olur.'' Ebu Dâvud, Salât l46, 851 . 2811 - Ubâdetu 'bnu 's-Sâmit radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bize, içinde Kur'an ın cehren okunduğu bir namaz kıldırdı. Namazda kıraatta bir iltibasta bulundu. Namazdan çıkınca yüzünü bize çevirdi ve " Kıraatı cehren okuduğum zaman siz de okuyor musunuz? '' diye sordu. Bazılarımız "Evet bunu yapıyoruz !'' dediler. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm "Sakın ha! Ben kendi kendime "Kim, ben okurken okuyarak benden okumayı kapmaya çalışıyor?" diyordum. Kur'an'ı cehren okuduğum zaman, Kur'an'dan Fatiha hariç hiçbir şeyi okumayın!" buyurdular. " Ebu Dâvud, Salât 136, 823, 824; Tirmizî, Salât 232, 311; Nesâî, İftitâh 29, 2, 141. 2812 - İmrân İbnu Husayn radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm öğle namazına durdu. Bir adam da arkasında Sebbihisme Rabbike'l A'lâ sûresini okumaya başladı. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm namazdan çıkınca "Kimdi okuyan?" diye sordu. Adam "Bendim! '' dedi. Bunun üzerine "Hakikaten anladım ki biriniz bunu benden cezbedip aldı.'' Müslim, Salât 47, 398; Ebu Dâvud, Salât 138, 828; Nesâî, İftitah 27, 28, 2,140-141. 2813 - Müsevver İbnu Yezîd el-Mâliki radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm namazda cehrî olarak kıraatte bulunuyordu. Birkısmı okumayı terketti. Namazdan sonra, cemaatten bir adam " Allah 'ın Resûlü, şu şu âyetleri okumayı terkettiniz!'' dedi. Resulullah " Niye bana hatırlatmadın? '' buyurdular.'' Bir rivayette şu ziyade gelmiştir "Adam. . . ben onların neshedildiğini zannetmiştim. '' Ebu Dâvud, Salât 163, 907. 2814 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ey Ali, namazda takılırsa imamı açma!" Ebu Dâvud. Salât 164, 903. 2815 - Bişr İbnu Mahcan babasından anlattığına göre, babası Mahcan Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın meclisinde idi. O sırada namaz için ezan okundu. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm kalktı, namaz kıldı ve döndü. Mahcan hâla yerindeydi. "Herkesle beraber namaz kılmana mâni olan şey nedir, sen müslüman değil misin?" diye sordu. Mahcan "Elbette müslümanım, ancak ben âilemle namazımı kılmıştım! '' dedi. Efendimiz "Mescide geldiğin zaman namaza kalkılırsa kılımış bile olsan cemaatle birlikte sen de kıl!" buyurdu." Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 8, 1,132; Nesâî, İmâmet 53, 2, 112. 2816 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ'in anlattığın göre, bir adam kendisine sordu "Ben evde namazımı kılıp sonra da imamla namaza yetişiyorum; onunula da namaz kılayım mı?,'' "Evet! '' deyince adam tekrar. sordu "Peki, bunlardan hangisini farz olan namazım yapayım ? '' "Bu senin elinde mi? dedi, bu Allah'a kalmışıtır, dilediğini asıl farz olan namazın yerine sayar!" Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 9, 1, 133. 2817 - Süleyman Mevlâ Meymûne 'nin İbnu Ömer radıyallahu anhümâ 'den naklettiğine göre, İbnu Ömer şunu anlatmıştır "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Bir günde aynı namazı iki sefer kılmayın." Ebu Dâvud, Salât 58, 579; Nesâî, İmâmet 56,2, 114. 2818 - Nâfî rahimehullah anlatıyor "İbnu Ömer radıyallahu anhümâ diyordu ki "Kim akşamla sabahı kılar sonra da bu namazlarda imama yetişirse, onlara dönmesin. '' Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 12, 1, 133. 2819 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallalhu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "Namaz için ikâmet okununca farzdan başka namaz yoktur kılınmaz. '' Müslim, Müsafirîn 63, 710 ; Ebu Dâvud, Salât 294, 1266; Tirmizî, Salât 312, 421; Nesâî, İmâmet 60, 2, 126. 2820 - Rebî'a İbnu Ebî Abdirrahmân rahimehullah anlatıyor "İbnu Ömer radıyallahu anhümâ, mescide geldiği vakit, cemaat namazı kılmış ise hemen farza başlardı, ondan önce başka namaz kılmazdı." Muvatta, Kasru's-Salât 75, 1, 168. 2821 - Abdullah İbnu Amr İbni 'l-Âs radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "İmam namazı kılıp teşehhüdü tamamladıktan sonra, selam vermezden önce hades vaki olsa yani abdesti bozulsa, namazı tamamlanmıştır, namazını tamamlayan cemâatteki diğer kimselerin namazı da tamamlanmıştır.'' Ebu Dâvud, Salât 74, 617; Tirmizî, Salât 300 408. 2822 - Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor ''Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "İmamlar sizin için kılarlar. Doğru kılarlarsa sevabı sizedir. Hatalı kılarlarsa sizin namazınızın sevabı sizedir, hata onların aleyhlerinedir." Buharî, Ezân 55. CUMA NAMAZININ FAZİLETİ, VÜZÛBU, AHKÂMI 2823 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kim cum'a günü cenabet guslü ile gusül yapar, sonra cum'aya giderse sanki bir deve kurban etmiş gibi sevaba nâil olur. Kim ikinci saatte giderse bir sığır kurban etmiş gibi sevaba nâil üçüncü saat giderse boynuzlu bir davar kurban etmiş gibi sevaba nâil olur. Kim dördüncü saat giderse bir tavuk kurban etmiş gibi sevaba nâil olur. Kim beşinci saatte giderse bir yumurta tasadduk etmiş gibi sevaba nâil olur. İmam hutbeye çıkınca melekler hazır olur, zikri dinlerler." Buharî, Cum'a4,19; Müslim, Cum'a 10, 850; Muvatta, Cum'a 1, 1,101; Ebu Dâvud, Tahâret 129, 351; Tirmizî, Salât 358, 499; Nesâî, Cum'a 14, 3, 99; İbnu Mâce, İkâmet 82, 1092. 2824 - Bir rivayette şöyle denmiştir "Cuma günü olunca, mescidin her bir kapısında melekler vardır. İlk gelenleri sırayla yazarlar. İmam minbere oturunca defterleri kapatıp, zikri dinlemeye giderler." Müslim, Cum'a 24, 850. 2825 - Evs İbnu Evs es-Sakafi radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "Kim cuma günü yıkar ve yıkanırsa, kim erkenden mescide gider ve hutbenin başına yetişirse, yürür ve binmezse, imama yakın durur, dinler, mâlâyanî söz etmezse ona her bir adım için bir yıllık amelin oruçları ve namazlarıyla sevabı yazılır.'' Ebu Dâvud, Tahâret 129 345, 346; Tirmizî, Salât 356, 496; Nesâî, Cum'a 12, 3, 97; İbnu Mâce, İkâmet 80, 1027; Buharî, Cum'a 6. Ebu Dâvud der ki "Mekhûl'e "gassele" ve "igtesele" den sorulmuştu şu cevabı verdi "Bundan maksad başını ve bedenini yıkamaktır.'' Sa'îd İbnu Abdilaziz de aynı şeyi söyledi. "Hanımıyla cinsi münasebette bulunarak onu da yıkanmaya muhtaç kıldı demektir. Böyle yapmak, namaza çıkınca, gözlerin korunmasında en elverişli vasıtadır." "İgtisele" ise cimadan sonraki yıkanmadır. "Bekkere" ilk vaktinde namaza gitmektir. "İbtekere" hutbenin başına yetişmektir. 2826 - Abdullah İbnu Amr İbni'l Âs radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Cum'a namazına üç grup insan katılır 1 Kişi var, namaza katılır, boş konuşma yapar. Bunun namazdan hissesi, o konuşmasıdır. 2 Kişi var namaza gelir dua eder. Bu kimse Allah'a duada bulunmuştur, Allah dilerse onun istediğini hemen verir, dilerse vermez. 3 Kişi vardır, namaza gelir sadece dinler ve sükût eder, mü'minlerin arasından yararak geçmez, kimseye ezâ vermez. Onun bu namazı, daha önce geçen cum'a'ya ve fazladan da üç güne kadar günahlarına kefarettir. Bu hal Cenâb-ı Hakk'ın şu sözüne binâendir "Kim bir hayır yaparsa bu kendisinden on misliyle kabul edilir" En'am 160. Ebu Dâvud, Salât 235, 1113. 2827 - Hz. Ali radıyallalhu anh Kûfe 'de hutbe verirken minberden şöyle seslenmiştir "Cum 'a günü olunca şeytan çarşı ve pazara erkenden bayraklarıyla gider, insanlara binbir engel çıkararak mâni olmaya, onları cuma'dan hiç olmasa geciktirmeye çalışır. Melekler de erkenden gidip mescidin kapılarına dururlar. Gelenleri birinci saatte gelenler, ikinci saatte gelenler diye yazarlar. Bu hâl imam hutbeye çıkıncaya kadar devam eder. Kişi mescidde, imamı görüp, dinleyebileceği biryere oturup, can kulağıyla dinledi ve konuşmadı mı, kendisine iki kat sevap vardır. Kişi uzakta kalır ve imamı dinleyemiyeceği bir yere oturur, sessiz durur ve konuşmazsa bir hisse sevap alır. Eğer, imamı görüp dinleyebileceği bir yere oturur fakat boş konuşma yapar, sessiz kalmazsa, ona iki hisse vebal yazılır. Eğer, dinleme ve görme imkan nı olmayan bir yere oturur ve boş konuşur ve sessiz kalmazsa, ona bir hisse vebal vardır. Kim de yanındaki arkadaşına cum'a günü "sus!'' derse "boş konuşmuş'' olur. Kim de boş konuşur ise, o cumadaki sevaptan nasibsiz kalır. '' Hz. Ali konuşmasının sonunda şunu söyledi"Ben bunu Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'dan işittim.'' Ebu Dâvud, Salât 209, 1051. 2828 - Târık İbnu Şihâb radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "Cum'a namazı, dört kişi hâriç geri kalan her müslüman üzerine cemaat içinde yapması gereken vâcib bir hakk'dır. Cumadan istisna edilen bu dört kişi şunlardır Köle, kadın, çocuk ve hasta." Ebu Dâvud, Salât 215, 1067. 2829 - Abdullah İbnu Amr İbni 'l-Âs radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ezanı her işitene cuma farzdır." Ebu Dâvud, Salât 212, 1056. 2830 - Hz. Hafsa radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Her ihtilâm olan erkeğe cum ' aya gitmek vacibtir. Cum'aya her gidene de gusül vacibtir." Ebu Dâvud, Tahâret 129, 342; Nesâî, Cum'a 2, 3, 89. 2831 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Cum'a, geceleyin ailesine dönebilen herkese farzdır." Tirmizî, Salât 360, 502. 2832 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm uyurdularki "Cum'a namazından veya başkasından bir rek'ate yetişenin namazı tamam olmuştur." Nesâî, Mevâkit 30, 1, 274, 275. 2833 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki"Cum'a namazından bir rek'ate yetişen, cuma namazına yetişmiştir. '' Nesâî, Cum 'a 41, 3, 112, 113 . 2834 - Kuba ahâlisinden bir adam-Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'la sohbet etme şerefine ermiş bulunan babasından naklen demiştir ki ''Resulullah bize Kuba 'dan gelerek Medîne 'de cum'a namazına katılmamızı emretti.'' Timizî, Salât 360, 501. 2835 - Ebu'l-Ca'd ed-Damrî radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki " Kim önemsemiyerek üç cumayı terkedecek olursa, Allah onun kalbini mühürler." Ebu Dâvud, Salât 210, 1052; Tirmizî, Salât 359, 500 ; Nesâî, Cum'a 2, 3,88. 2836 - Semüre İbnu Cündüb radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "Cum'a namazını özürsüz olarak kim terkedecek olursa bir dinâr para tasadduk etsin, bu kadar bulamazsa, yarım dinar tasadduk etsin. '' Ebu Dâvud, Salât 211, 1053-1054 ; Nesâî, Keffâret 3, 3, 89 ; İbnu Mâce, İkâmet 93, 112 8. 2837 - Ebu'l-Melih, ismi Umayr İbnu Amir el-Hüzelî radıyallahu anh olan babasından naklen anlattığına göre, babası Hudeybiye seferi sırasında bir cuma günü, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte bulunmuştur. O gün, ayakkabılarının altını ıslatmayacak kadar yağmur yağmış, bunun herkesin yerlerinde namaz kılmalarını emir buyurmuştur.'' Ebu Dâvud Salât 213, 1058, 1059; Nesâî, İmâmet 51, 2, 111. CUMANIN VAKTİ VE EZAN HAKKINDA 2838 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor ''Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, cum'ayı öğleyin güneş meyl edince kılardı. '' Buharî, Cum'a 16, Ebu Dâvud,. Cum'a 224, 1084; Tirmizî, Salât 361, 503. 2839 - Buharî nin bir diğer rivâyetinde şöyle gelmiştir "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm soğuk şiddetlenince namazı erken ilk vaktinde kılardı. Sıcak şiddetlenince namazı yani cum'a'yı öğleyin biraz serinleyince kılardı.'' Buharî, Cum'a 16. 2840 - Sehl İbnu Sa 'd radıyallahu anh anlatıyor "Biz Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'la cum 'ayı kılar, sonra da kaylûle öğle uykusu yapardık.'' Buharî, Cum'a 40, 41, Hars 21, Et'ime 17, İsti'zan 16, 39; Müslim, Cum'a 30, 859; Ebu Dâvud, Cum'a 224, 1086; Tirmizî, Salât 378, 525. Diğer bir rivayette "Biz, ancak cum 'a namazından sonra kaylûle yapıyor yemek yiyorduk '' denmiştir. Tirmizî ve Muvatta dışındaki diğer kitaplarda Seleme İbnu 'l-Ekvâ 'dan gelen bir rivayette "Sonra cuma 'dan çıktığımızda duvarların diplerinde, gölgelenebileceğimiz bir gölge olmazdı'' denmiştir. 2841 - es-Sâib İbnu Yezîd radıyallahu anh anlatıyor "Resulullalh aleyhissalâtu vesselâm, Hz. Ebu Bekir ve Hz Ömer radıyallahu anhümâ devirleride cuma namazının ilk ezanı, imam minbere oturunca okunurdu. Ancak Hz. Osman zamanı olup cemaat artınca, emri üzerine Medine çarşısında Zevrâ nâm yerde üçüncü bir ezan daha okundu. Cum'a ezanı işi bu şekilde sâbitleşti.'' Buharî, Cum'a 21, 22, 24, 25 ; E bu Dâvud, Salât 225 ; Tirmizî, Salât 372, 516 ; Nesâî, Cum'a 15, 3, 100, l01. HUTBE VE HUTBE İLE İLGİLİ HUSUSLAR 2842 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vessalâm iki hutbe okurdu. Minbere çıkınca otururdu. Bu esnada müezzin ezan okurdu. Müezzin ezanı bitirince kalkar ve hutbeyi okur, sonra tekrar oturur ve bu sırada konuşmazdı. Sonra kalkar ikinci defa hutbe okurdu." Buharî, Cum'a 30, 27; Müslim, Cum'a 33, 861; Ebu Dâvud, Salât 227, 1092 ; Tirmizî, Salât 363, 506 ; Nesâî, Cum'a 33, 3, 109. 2843 - Nesâi'nin rivayetinde "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ayakta iki hutbe verir, bunların arasını kısa bir oturuşla ayırırdı" denmiştir. Nesâî, Cum'a 3, 109. 2844 - Müslim ve Nesâî 'nin Ka 'b İbnu Ucre radıyallahu anh 'ı yaptıkları bir rivâyete göre Ka'b, Mescide girince Abdurrahmân İbnu Ümmi'l Hakem 'i oturarak hutbe verir görmüş ve derhal müdahale etmiştir "Şu habîse bakın hele! Oturarak hutbe veriyor. Halbuki Cenâb-ı Hakk Kitab-ı Mübîn'inde meâlen "Onlar bir ticaret, yahud bir oyun bir eğlence gördükleri zaman ona yönelip dağıldılar ve seni ayakta bıraktılar" Cum'a 11 buyurmuştur." Müslim, Cum'a 39, 864.; Nesâî, Cum'a 18,3,102. 2845 - Umâre İbnu Rüveybe radıyallahu anh 'nin anlattığına göre, Bişr İbnu Mervân'ı, minberde ellerini kaldırarak hutbe verirken görmüş ve derhal müdahale etmiştir "Allah şu iki kısa elin belasını versin. Ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı hutbe verirken gördüm, eliyle şundan fazla kaldırmazdı '' dedi ve şehâdet parmağıyla işaret etti.'' Müslim, Cum'a 53, 874; Ebu Dâvud, Salât 230, 1104; Tirmizî, Salât 371, 515; Nesâî, Cum'a 29, 3, 108. 2846 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm hutbe verdi mi gözleri kızarır, sesi yükselir, öfkesi artardı. Sanki bir orduya "Düşmanınız akşama veya sabaha size baskın yapacak!'' diye tehlikeyi haber veren komutan gibi fevkâlade ciddi bir eda ile "Ben size, Kıyamet şu iki parmak kadar yakınlaşmış olduğu bir zaman da peygamber gönderildim '' der ve şehadet parmağı ile orta parmağını birbirine yaklaştırarak gösterir, sözlerine şöyle devam ederdi "Emmâ bâd! Bilesiniz, sözlerin en hayırlısı Kitabullah'tır. En güzel yol da Muhammed'in yoludur. İşlerin en şerlisi de sonradan ihdâs edilenlerdir. Her bid'at dalâlettir." Ayrıca şunları da söyledi "Ben her mü'mine kendi nefsinden daha yakınım. Nitekim, kim bir mal bırakırsa bu ailesi içindir. Kim bir borç veya bakıma muhtaç horanta bırakırsa bu bana aittir ve benim üzerimedir." Müslim, Cum'a 43, 867; Nesâî, İydeyn 22, 3, 188, 189. 2847 - İbnu Mes 'ud radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm teşehhüd okuyunca şu mealde zikirde, duada bulunurdu "Hamd Allah'adır, O'na sığınır, O'ndan mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden de O'na sığınırız. Allah kime hidâyet verirse onu kimse sapıtamaz, kimi de sapıtırsa onu kimse hidayete götüremez. Şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Resûlüdür. O'nu hak ile, Kıyametten önce müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdi. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse doğru yolu bulmuştur. Kim de o ikisine isyan ederse, bilsin ki sadece kendisine zarar verir, Allah'a hiç bir zarar verermez." Ebu Dâvud, Salât 229, 1097, 1098. Bir rivayette hadîse şu ziyadeyi yaptıktan sonra gerisini aynen rivayet etmiştir "....Cum'a günü teşehhüd'den sonra.....'' 2848 - Câbir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın namazı vasattı, hutbesi de vasattı.'' Müslim, Cum'a 41 866; Ebu Dâvud, Salât 229, 1101; Nesâî, Cum'a 35, 3, 110. 2849 - Ebu Vâil radâyallahu anh anlatıyorAmmâr bize hitabetmişti. Konuşmasını veciz ve beliğ yaptı. Minberden inince "Ey Ebu'l- Yakzân beliğ ve veciz konuştun! Keşke biraz daha nefesleseydiniz uzatsaydını!'' dedik. Bize şu cevabı verdi "Ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı dinledim, şöyle buyurmuştu " Kişinin namazının uzunluğu ve hutbesinin kısalığı onun fıkhının ilminin alâmetidir. Öyle ise, hutbeyi kısa tutun, namazı uzun zira, beyanda sihir var." Müslim, Cum'a 47, 869; Ebu Dâvud, Salât 231, 1106. 2850 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "İçerisinde teşehhüd bulunmayan her hutbe kesik bir el gibidir. '' Tirmizî, Nikâh 16, 1106 ; Ebu Dâvud, Edeb 22, 4841. 2851 - Ebu Dâvud'un diğer bir rivayetinde "Allah'a hamd ile başlamayan her kelâm kesiktir" denmiştir. Ebu Dâvud, Edeb 21, 4840. 2852 - Semure İbnu Cündüb radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Zikr yani hutbe sırasında hazır bulunun, imama yakın olun. Zira kişi, uzaklaşmaya devam ede ede, girse bile cennette de geri kalır.'' Ebu Davud, Salât 232, 1108. 2853 - Ebu Rîfâ 'a el-Adevî radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'a geldim. Hutbe veriyordu. Ben "Ey Allah'ın Resûlü! Yabancı ve dinini bilmeyen bir kimseyim, sizden dinimin ne olduğunu soruyorum! '' dedim. Bunun üzerine bana yöneldi, hutbesini bırakarak yanıma kadar geldi. Kendisine bir sandalye getirildi. Zannedersem ayakları demirdendi. Üzerine oturdu. Hemen Allah 'ın kendisine öğrettiklerinden bana öğretmeğe başladı. Sonra tekrar hutbesine dönerek, sonunu tamamladı." Müslim, Cum'a 60, 876; Nesâî, Zînet 123, 8,220. 2854 - Hz. Osman radıyallahu anh hutbelerine çoğu kere şu husûsu hatırlatarak başlardı "İşitin, kulak verin. Zira işiterek, kulak verenle işitmeden kulak verenin sevaptan hissesi birdir.'' Müslim, Cum'a 8, 1, 104. 2855 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Cum'a günü, imam hutbe okurken, sen yanıbaşında konuşan arkadaşına "Sus!" desen boş laf etmiş olursun." Buharî,Cum'a, 36; Müslim, Cum'a, 11, 851; Muvatta, Cum'a, 6, 1, 103; Ebu, Dâvut. Salât, 235, 1112; Tirmizî, Salât, 368, 512; Nesâî, Cum'a, 22, 3, 103, 104. NAMAZ VE HUTBEDE KIRAAT 2856 - Ubeydullah İbnu Ebî Râfî rahimehullah anlatıyor "Emevi halifelerinden Mervân, Ebu Hüreyre, radıyallahu anh 'yi Medine 'ye halef tayin etti. Ebu Hüreyre, cum 'ayı kıldırdı ve birinci rek'atte, el-Hamd süresini okuduktan sonra Cum 'a suresini okudu. İkinci rek'atte ve izâ câeke'l-Münâfikun'u okudu. Dedi ki "Ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın bunları okuduğunu işittim.'' Müslim, Cum'a 61, 877; Ebu Dâvud, Salât 242, 112; Tirmizî, Salât 374,519. 2857 - Semure İbnu Cündüb radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm cum 'a 'da Sebbihismi Rabbike'l-A 'la ve Hel etâke hadîsu'l-Gâşiye sûrelerini okurdu.'' Ebu Dâvud, Salât 242, 519; Nesâî, Cum'a 39, 3, 111, 112. 2858 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm cum'a günü sabah namazında Elif lâm-mîm Tenzîl 'i birinci rek 'atte; Hel Etâ 'yı da ikinci rek'atte okurdu. Cum 'a namazında da Cum 'a ve Münâfikûn sûrelerini okurdu." Müslim, Cum'a 64, 879; Ebu Dâvud, Salât 218, 1074; Tirmizî, Salât 375, 520; Nesâî, Cum'a 38, 3, 111. 2859 - Ümmü Hişâm Bintu Hârise İbnu 'n-Nu 'mân radıyallalhu anhâ anlatıyor "Kâf ve'l Kur'âni'l-Mecîd sûresini, cuma günü minber üzerinden her cum 'ada okurken Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın kendi dillerinden aldım." Müslim, Cum'a 52, 873; Ebu Dâvud, 1100; Nesâi, Cum'a 28, 3, 107. 2860 - Ya'lâ İbnu Ümeyye radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm minberde Zuhruf 77 diye okurken işitim." Buharî, Tefsir, Zuhruf 2, Bed'ü'l-Halk 6,10; Müslim, Cum'a 49, 871; Ebu Dâvud, Hurûf 1, 3992; Tirmizi, Salât 365, 508. CÂMİYE GİRME VE OTURMA ÂDÂBI 2861 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Birinizin Harre'nin sırtında namaz kılması, onun için cum'a günü oturup oturup imam hutbeye başlayınca gelip cemaatin omuzlarını yararak cemaate katılmasından hayırlıdır.'' Muvatta, Cum'a 18, 1, 110. 2862 - Tirmizî'de Mu'az İbnu Enes 'ten merfu olarak şu rivayet kaydedilmiştir "Cum'a günü kim cemaatin omuzlarını yararak ilerlerse cehenneme bir köprü ittihaz olunur. '' Tirmizî, Salât 369, 513. 2863 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Sizden kimse, cum'a günü kardeşini kaldırıp sonra da yerine oturmasın. Lâkin "Açılın" desin." Müslim, Selâm 27-30, 2178. 2864 - Nâfi rahimehullah anlatıyor"İbnu Ömer radıyallahu anhümâ'i işittim, diyordu ki Resulullah aleyhissalâtu vesselâm kişinin bir başkasını kaldırarak yerine oturmasını yasakladı.'' Nâfi 'ye "Bu yasak cum'a'ya mı mahsus?'' diye soruldu. "Cum'a ve diğer günlerde!'' diye cevap verdi.'' Buharî, Cum'a 20, İstî'zan 31, 32; Müslim, Selam 28, 2177. 2865 - Mu 'âz İbnu Enes radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, cum'a günü imam hutbe verirken hubve tarzında oturmayı yasakladı." Ebu Dâvud, Salât 234, 1110; Tirmizî, Salât 370, 514. 2866 - Şeddâd İbnu Evs radıyallahu anh anlatıyor "Hz. Muâviye radıyallahu anh ile Beytu'l-Makdis 'te hazır oldum. Bize cum 'a kıldırdı. Baktım ki, mescidde bulunanların çoğu Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın ashabı idi ve imam hutbe verirken ihtibâ ederek oturmşlardı.'' Ebu Dâvud, Salât 234 1111. 2867 - Amr İbnu Şu 'ayb an ebîhi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, cum 'a günü namazdan önce cemaat teşkilini yasakladı. " Rezin ilavesidir. Ebu Dâvud'da gelen bir hadisin parçasıdır Salât 220, 1079. 2868 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor"Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, cum'a günü minbere çıkınca "Oturunuz!" dedi. Bunu İbnu Mes'ud radıyallhu anh işitince olduğuyere oturdu, tam mescidin giriş kapısını üstüydü. Resulullah aleyhisalâtu vesselâm onu bu halde gördü ve "Gel! Ey Abdullah İbnu Mes'ûd!" buyurdu." Ebu Dâvud, Salât 226,1091. 2869 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "Cum'a günü biriniz mescitte uyuklayacak olursa oturduğu yeri değiştirsin. '' Ebu Dâvud, Salât 239, 1119; Tirmizî, Salât 379, 526. 2870 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın mescidinde kılınan cum 'adan sonra ilk kılınan cum 'a namazı, Bahreyn köylerinden olan Cuvâsa'daki Abdü'l-Kays mescidinde kılınan namazdı." Buharî, Cum'a 11; Ebu Dâvud, Salât 216, 1068. YOLCU NAMAZI 2871 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Medine 'de öğle namazını Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile dört rek 'at kıldık. Mekke 'ye gitmek üzere yola çıkıp Zülhuleyfe 'ye gelince ikindiyi iki rek'at kıldı.'' Buharî, Taksirû's-Salât 5, Hacc 24, 25, 27,117,119, Cihâd 104,126; Müslim, Salatu'l- Müsâfîrîn 11, 690; Ebu Dâvud, Salât 271, 1202 ; Tirmiz, Salât 391, 546; Nesâi, Salât 17, 1, 237. 2872 - Yine Hz. Enes radıyallahu anh 'in anlattığına göre kendisinden kasru's-salât yani namazın kısaltılması hakkında sorulmuştu. Şöyle cevap verdi "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm üç millik mesafeyi veya Şu'be'nin şekkine göre üç fersah mesafeyi dışarı çıktı mı iki rek'at kılar.'' Müslim, Salâtu'l-Müsâfirin 12, 691; Ebu Dâvud, Salât 271, 1201. 2873 - İmam Mâlik'e ulaştığına göre, İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ Mekke- Tâif arasındaki kadar, Mekke- Usfân arasındaki kadar ve keza Mekke -Cidde arasındaki kadar mesâfede namazı kasrediyordu.'' Mâlik der ki "Bu mesafeler dört berîd' dir." Muvatta, Kasru' s-Salât 15, 1, 148. 2874 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Medîn'den Mekke 'ye gitmek üzere yola çıktı. Rabbülâlemin'den başka hiç bir şeyden korkmuyordu. Yolda namazı ikişer ikişer yani kasrederek kıldı. '' Tirmizî, Salât 391, 547; Nesâî, Taksîru's-Salât 1, 3,117. 2875 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor"Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte Mekke 'ye gitmek üzere Medîne 'den çıktık. Efendimiz yolda namazları ikişer ikişer kılıyordu. Medîne 'ye dönünceye kadar hep böyle yaptı. '' Enes 'e "Mekke 'de ne kadar kaldınız? '' diye sorulmuştu "Orada on gün kıldık'' dedi. '' Buharî, Taksir 1, Megâzî 52; Müslim, Salatu 'l-Müsâfirin 15, 693 ; Ebu Dâvud, Salât 279, 1233; Tirmizî, Salât 392, 548; Nesâî, Taksîru's-Salât 4, 3, 121. 2876 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah Mekke 'de ondokuz gün ikâmet etti ve namazları kasretti. Biz de bundan böyle sefer yapıp ondokuz gün ikâmet ettik mi namazları hep kasrederdik, ondokuzdan fazla kaldık mı artık dörde tamamlardık." Buharî, Taksîr 1, Megâzî 52, Ebu Dâvud, Salât 279, 1230, 1231, 1232; Tirmizî, Salât 392, 549; Nesâi, Taksîru's-Salât 4, 3, 121. Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde "....Onyedi gün '' denmiştir. Nesâî 'nin bir diğer rivayetinde "Fetih senesinde Mekke 'de onbeş gün ikamet etti ve namazları bu esnada kasretti. " 2877 - İmrân İbnu Husayn radıyallahu anhümâ anlatıyor "Fetih günü, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'la birlikte Mekke 'de hazır bulundum. Mekke 'de onsekiz gece kaldı, bu esnada namazları hep iki kıldı. Şöyle hitabediyordu "Ey bölge halkı! Siz bize bakmayın, dört kılın. Biz hep yolcuyuz bu sebeple ksrederek iki kılıyoruz. '' Ebu Dâvud. Salât 270, 1229. 2878 - Hz. Câbir radıyallahu anh. anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Tebük'de yirmi gün ikâmet etti ve namazları hep kasretti. " Ebu Dâvud, Salât 280; 1235. 2879 - Hârise İbnu Vehb radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Mina'da bize, sayıca en çok olduğumuz ve en ziyade güven içinde olduğumuz bir zamanda namazı iki rek'at kıldırdı." Buharî, Taksîr 2, Hacc 84; Müslim, Salâtu'l-Müsâfirîn 21, 696; Ebu Dâvud, Hacc 77, 1965; Tirmizî, Hacc 52, 882; Nesâî, Taksîru ' s-Salât 3, 3, 119, 120. 2880 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Mina'da bize iki rek 'at kıldırdı, arkasından Ebu Bekr de öyle kıldırdı, Ebu Bekir'den sonra Hz. Ömer ve hilafetinin başında Hz. Osman radıyallahu anhümâ da iki kıldırdılar. Sonra Hz. Osman dört rek'atli olarak kıldırdı. İbnu Ömer imamla kılarsa dört kılardı, yalnız kılınca da iki kılardı." Buharî, Taksîru's-Salât 2, Hacc 84; Müslim, Salâtu'l-Müsafirin 17, 694; Nesâi, Taksîru's-Salât 3, 3, 121 . 2881 - Hz. Osman radıyallahu anh 'dan anlatıldığana göre, Taif'de emvâl edinip orada ikamet etmeyi arzu ettiği 'da dört rek'at kıldı. Sonra imamlar bununla amel ettiler. '' Ebu Dâvud, Menasik 76, 1961- 1964. 2882 - Bir rivayette de şöyle denmiştir "Hz. Osman sonradan bedeviler sebebiyle dört kılmıştır. Çünkü o sene pek çok bedevî hacc 'a gelmişti. Namazın dört rek'at olduğunu öğretmek için halka dört rek'at kıldırdı.'' Ebu Dâvud, Menasik 76, 1962. Bir rivayette de şöyle denmiştir " Hz. Osman Mina 'da dört kıldı. Çünkü o, Hacc 'tan sonra ikamete azmetmişti.'' 2883 - Yine Ebu Dâvud 'un kaydına göre İbnu Mes 'ud radıyallahu anh Mina' da namazı dört kılmştı. Kendisine "Sen, daha önce dört kıldığı için Osman 'ı ayıplamıştın, şimdi ise dört kılıyorsun! denilmişti. Özür beyan ederek şu cevabı verdi "Muhalefet zararlıdır. '' Ebu Dâvud, Menâsik 76, 1960. 2884 - Hz. Ömer radıyallahu anh'den anlatıldığına göre, Mekke'de namazı halka iki rek'at kıldırdı. Selamı verince "Ey Mekkeliler!"dedi, namazlarınızı dörde yolcuyuzbu sebeple iki kıldık!." Muvatta, Kasru's-Salât 19, 1, 149. SEFERDE İKİ NAMAZIN CEM EDİLMESİ 2885 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, güneş batıya meyletmeden yola çıkınca, öğle namazını ikindi vaktine te'hîr eder, ikindi olunca mola verir, ikisini cemederdi beraber kılardı. Yola çıkmazdan önce güneş batıya meyletti öğle vakti girdi ise, hareketten önce her ikisini de öğle ve ikindi kılar sonra yola çıkardı.'' 2886 - Bir rivayette de şöyle gelmiştir "...Acele yürümek gerekirse öğleyi ikindiye te 'hir eder, ikisini birleştirirdi, keza ufuktaki aydınlık kaybolunca da akşamla yatsıyı birleştirirdi. " Buharî, Taksîru's-Salât 16, l5; Müslim, Müsâfirîn 46, 704; Ebu Dâvud, Salât 274, 1218, 1219 ; Nesâî, Mevâkît 42, 1, 284-285. 2887 - İbnu Abbas radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm yol halinde iken öğle ile ikindiyi birleştirirdi, akşam ile yatsıyı da birleştirirdi. " Buharî, Taksîru's-Salât 13. 2888 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm akşam ve yatsıyı Müzdelife 'de beraberce kıldı. Bunlardan her biri için ayrı bir ikâmet okudu. İki namaz arasında nafile kılmadı, bunlardan birinden sonra da nafile kılmadı." Buharî, Hacc 93, 96; Müslim, Hacc 286 703; 987, 1288; Muvatta, Hacc 196, 1, 400; Ebu Davud, Menâsik 65, 1926-1933; Tirmizî, Hacc 56, 887, 888; Nesâî, Mevâkit 49, 1, 291. 2889 - İbnu Mes 'ud radıyallahu anh anlatıyor "Ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı şu ikisi hariç, vakti dışıda tek bir namazı kıldığını görmedim Müzdelife'de akşamla yatsıyı birleştirdi. O gün sabahı da vaktinden önce kıldı. " Buharî, Hacc 99, 97; Müslim, Hacc 292, 1289; Ebu Dâvud, Menasik 65, 1934 ; Nesâî, 49, 1, 291-292. 2890 - Ca'fer İbnu Muhammed İbni Mesleme radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm öğle ve ikindi namazlarını; Arafat'ta tek bir ezan ve iki ayrı ikâmetle kıldı. İki namaz arasında nafile kılmadı. Müzdelife 'de de akşamla yatsıyı bir ezan ve iki ikâmetle kıldı ve aralarında nafile kılmadı." Ebu Dâvud, Menâsik 57, 1906. 2891 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ demiştir ki "Kim iki namazı özürsüz olarak cem ederse büyük günah kapılarından bir kapıya gelmiş olur." Tirmizî, Salât l38, 188. 2892 - Yine İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ demiştir ki "Resulullah aleyhissalâtu vessalâm Medine 'de yedi ve sekiz rek 'at öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını cemederek kıldı. Eyyub es-ahtiyânî der ki "Belki de bu, yağmurlu bir gecedeydi. "Öbürü Ebu 'ş-Şa'sâ "Belki!'' dedi. '' Buharî, Mevâkît 12, Teheccüt 30 ; Müslim, Müsâfirîn 49, 705; Ebu Dâvud, Salât 274,1210, 1211, 1214; Tirmizî, Salât 138, 187; Nesâî, Mevâkît 47, 1, 290. Sahiheyn'in bir rivayetinde şu ziyade var "Hadisi İbnu Abbas'tan rivayet eden râviye dendi ki "Zannederim, öğleyi te'hir, ikindiyi ta'cil, keza akşamı te'hir yatsıyı da ta'cil etmiş olmalı?'' Cevaben "Bunu ben de böyle zannediyorum!'' dedi. 2893 - Müslim'de gelen bir başka rivayette şöyle denmiştir "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm korku ve sefer hali olmaksızın öğle ve ikindiyi birleştirerek, akşam ve yatsıyı da birleştirerek kıldı." İmam Mâlik "Ben bunun, yağmurlu günde yapılmış olacağını zannediyorum '' demiştir.'' Muvatta, Kasru's-Salât 4, 1,144 ; Müslim, Müsâfirîn 49, 705. YOLCULUKTA NAFİLE NAMAZLAR 2894 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'a onsekiz defa refakat ettim. Ancak, sefer sırasında nafile kıldığını hiç görmedim. Allah Teâlâ hazretleri şöyle buyurmuştur "Resulullah'ta sizin için güzel örnek vardır" Ahzâb 21 . İbnu Ömer devamla der ki "Eğer nâfileyi kılsaydım namazı da tamkılardım." Buharî, Taksîru's-Salât 11; Müslim, Müsâfirin 9, 689; Muvatta; Kasru's-Salât 22, 1,150; Ebu Dâvud, Salât 276, 1223; Tirmizî, Salât 391, Nesâî, Taksîru's-Salât 5, 3, 122; 123. 2895 - Bera radıyallahu anh anlatıyor "Ben, Resulullahaleyhissalâtu vesselâm'a onsekiz seferde iştirak ettim. Onun,güneş meyledince öğleden önce kıldığı iki rek'ati terketiyini görmedim." Ebu Dâvud, Salât 276,1222;Tirmizî, Salât 393,550. 2896 - Nâfi anlatıyor "İbnu Ömer radıyallahu anh, oğlu Ubeydullah'ı seferde nafile kılarken görürdü de bundan dolayı onu kınamazdı." Muvatta, Kasru's-Salât, 24 1,150. 2897 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte umre yapmak üzere Medine 'den Mekke 'ye doğru yola çıktık. Mekke 'ye gelince "Ey Allah 'ın Resûlü, annem babam sana feda olsun. Sen kısa kıldın, ben tam kıldım, sen yedin ben oruç tuttum, ne dersiniz? '' dedim. Şu cevabı verdi "Ey Aişe güzel yaptın ! '' buyurdu ve bu işimde beni kınamadı '' dedi. '' Nesâî, Taksîru's-Salât 4, 3, 122. HAVF KORKU NAMAZI BÂBI 2898 - Sehl İbnu Ebî Hasme radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ashabına korku namazı maksadla ashabı arkasında iki saf yapatı. Hemen arkasında bulunan safa birinci rek'ati kıldırdı. Sonra ayağa kalktı ve arkasındakilere bir rek'at namaz kıldırıncaya kadar kıyamda kaldı. Sonra gerideki safta bulunanlar ilerledi, ön safdakiler de geriledi. Bu şekilde ilerleyenlere de bir rek 'at namaz kıldırdı. Sonra gerileyenler bir rek 'at namaz kılıncaya kadar yerinde oturdu. Sonra da selam verdi.'' Buharî, Megâzi 31; Müslim, Müsâfirin 309, 841; Muvatta, Salâtu'l-Havf 1, 1,183; Tirmizî; Salât 398, 565; Ebu Dâvud, Salât, 282, 1337, 1338, 1339; Nesâî, Salâtu'l-Havf 1, 3,170-171 2899 - Muvatta'nın bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir "Korku namazı şöyledir "İmam, beraberinde arkadaşlarından bir grup olduğu halde namaza durur, bir grup. da düşmana karşı yerini alır. İmam bir rek 'ati beraberindekilerle rükû ve secde ile kılar, ve ayağa ikinci rek'ate kalkar. Tam doğrulunca öyle kalır. Cemaat geri kalan rek'ati kendi başlarına tamamlayıp selam verirler ve oradan ayrılırlar. İmam yerinde ayakta durmaya devam eder. Namazını kılanlar düşmanın karşısında yerlerini alırlar. Namaz kılmamış olan diğerleri gelip imamın arkasında dururlar, tekbir getirerek uyarlar. İmam onlara da bir rek'at namaz kıldırır, secdeden sonra oturur ve selam verir. İmama uyan bu ikinci gurup imam selam verince kalkıp, geri kalan rek 'ati kılıp selam verirler." Muvatta, Salatu'l-Havf 2, 1, 183. 2900 - Hz Câbir radıyallahu anh anlatıyor "Biz Zâturrikâ 'da,Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdik Koyu gölgeli bir ağacın yanına gelmiştik. Bu ağacı, altında dinlenmesi için Aleyhissalâtu vesselâm'a bıraktık. Resulullah kılıcını ağaca asıp istiratte çekilmişti ki, O 'nu gizlice takip eden müşrüklerden biri gelip asılı olan kılıcı kapıp kınından sıyırp Resulullah'a "Benden korkuyor musun?" dedi. Aleyhissalltu vessalam "Hayır!" deyince" "Peki seni benden kim kurtaracak?" "Allah!" diye cevap verdi.Duruma muttali olan ashab adamı tehdîd etti. o da kılıncı kınına koydu ve ağaca astı Sonra namaz kılındı. Resulullah aleyhisalâtu vessalâm bir guruba iki rek 'at geri çekildiler. Sonra ikinci gurup geldi, onlarada iki rek'at namaz kıldırdı. Resulullah'ın namazı dörde tamamlanmıştı, cemaatin namazı ise iki rek'atti." Buharî,Megâzi 31, 84, 87; Müslim; Müsâfirîn, 307- 311, 840,843; Nesâî, Salâtu'l-Havf 1, 3, 175, 176, 178. 2901 - Ebu Ayyâş ez-Zürâkî radıyallahu anh anlatıyor "Biz Usfân 'da Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdik. Müşriklerin başında henüz müslüman olmayan Hâlid İbnu'l-Velîd vardı. Öğleyi kılmıştık. Mişrikler kendi kendilerine aralarında şöyle konuştular "İyi bir fırsat elimize geçmişti, onlar namazda iken saldırsaydık ya!'' Bunun üzerine hemen kasr namazı kısaltma ile ilgili âyet öğle ile ikindi arasında nâzil oldu. İkindi vakti olunca, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm kalkıp kıbleye karşı durdu. Müşrikler de önlerindeydi. Arka tarafına da bir safyaptı. Bu safın arkasına da bir safkoydu. Resulullah rükûya varınca hep birlikte rükû yaptılar. Resulullah secde yaptı, hemen arkasındaki safdakiler de secde yaptı. Diğerleri rükûdan doğrulup onları korumak üzere kıyamda kaldılar. Bunlar iki secdeyi tamamlayıp kalkınca arkalarında bulunanlar secdeye gittiler. Sonra Resulullah 'ın arkasındaki saftakiler diğerlerinin yerlerine gittiler, arkadaki saftakiler de öndekilerin yerine ilerlediler. Sonra Resulullah rükûya gitti, hepsi O'nunla birlikte rükû yaptı. Sonra Resulullah secde yaptı ve hemen arkasındaki safdakiler de secde yaptılar. Bu sırada arkadakiler bunları korumak üzere kıyamda kaldılar. Aleyhissalatu vesselam ve arkasındakiler oturunca, en arkadakiler secdeye gittiler. Sonra hep beraber oturup hep beraber selam verdiler." Ebu Dâvud, Salât 281, 1236; Nesâî, Salâtu'l-Havf 1, 3, 176-177. 2902 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm korku namazını iki gruptan birine tek rek 'at olarak kıldırırken, diğer grup düşmana karşı durmuştur. Kılanlar kalkıp, düşmana dönük vaziyette, bekleyen arkadaşlarının yerine geçtiler, onlar da gelip Resulullah 'ın arkasına geçtiler, O da bunlara bir rek 'at namaz kıldırdı, sonra da bu iki guruptan her biribirer rek 'at namazlarını kaza ettiler.'' Buharî, Salatu'l-Havf 2, Megâzî 31, Tefsir, Bakara 44; Müslim, Müsâfirîn 205, 839; Muvatta, Salâtu'l-Havf 3, 1, 184; Ebu Dâvud, Salât 285, 1243; Tirmizî, Salât 398, 564; Nesâî, Salâtu'l-Havf 1, 3, 171, 173. 2903 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyar "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Dacnân ile Usfân arasına, müşriklerle sarılmış biryere indi. Müşrikler aralarında "Bu müslümanların bir namazları var topluca kılarlar, bu onlara evlatlarından da, bâkirelerinden de kıymetlidir, işte bu, ikindi namazlarıdır. Hazırlığınızı yapın, üzerlerine toptan bir kerede çullanın!'' dediler. Cebrail aleyhisselam, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelerek ashabını iki kısma ayırmasını, onlardan bir grurupla namaz kılarken diğer grubun geri tarafta ayakta beklemesini, tedbirli olmalarını ve silahlarını beraberlerinde almalarını, birinci gruba bir rek'at kıldırmasını, bu kısmın birinci rekatten sonra geri çekilmesini, arkadaki grubun öne ilerlemesini, bu yeni gruba da bir rek 'at kıldırmasını, böylece her bir grubun Resulullah'la birlikte birer rek 'atlerinin olmasını, Resulullah'ın da böylece iki rek'at kılmış olmasını emretti." Ebu Dâvud, Salât 284, 1240,1241; Tirmizî, Tefsîr, Nisa, 3038; Nesâî, Salâtu'l-Havf 1, 3, 173, 174. 2904 - Abdullah İbnu Üneys radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, beni, Hâlid İbnu Sufyân el-Huzlî'yi öldürmem için bulunduğu yere gönderdi. O, Urane ve Arafat taraflarında idi " Git onu öldür! '' dedi Ben onu gördüğümde ikindi namazının vakti girmişti. Kendi kendime"Bu herifi öldürme işi onunla benim arama girip namazımı geciktirmesinden korkarım" dedim. Ara vermeden ilerledim. Hem yürüyor hem de îma ile namazımı kılıyordum. Herife tam yaklaşmıştım ki "Sen kimsin?"dedi. "Araplardan biriyim. Duydum ki; şu, adam için asker topluyormuşsun, onun için sana katılmaya geldim!" "Evet ben bu işin içindeyim" dedi. Onunla bir müdet yürüdüm, öldürmeme imkân sağlayacak bir fırsat doğunca kılıçla tepesine bindim ve geberttim." Ebu Dâvud,Salât 289, 1249. BEŞ VAKİT NAMAZA BAĞLI RÂTİB NAFİLELER 2905 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte iki rek 'at öğleden evvel, iki rek 'at sonra, keza iki rek 'at cum 'adan sonra, rek'at akşamdan sonra, iki rek 'at yatsıdan sonra namaz kıldım. Akşam ve yatsıdan sonrakiler evinde idi.'' Buharî, 25, 34; Cum'a 39; Müslim, Müsafirîn 291, 729, Cum'a 71, 882; Muvatta, 69, 1,166; Ebu Dâvud, Salât 290, 1252; Nesâî, İkâmet 64, 2,119, Cum'a 43, 3, 113 ; Tirmizî, Salât 220, 433, 434. 2906 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Sünnette gelen oniki rek 'ate kim devam ederse Allah ona cennette bir ev bina eder Bu oniki rek'atin - Dördü öğleden önce,. - İkisi öğleden sonra, - İkisi akşamdan sonra, - İkisi yatsıdan sonra, - İkisi de sabahtan önce.'' Tirmizî, Salât 206, 414; Nesâî, Kıyamu'l- Leyl 66, 3, 260; İbnu Mâce; İkâmet 100, 1142. 2907 - Yine Hz. Aişe radıyallhu anhâ anlatıyor "İki namaz var ki Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bunları ne gizli ne de alenî olarak seferde ve hazerde hiç terketmedi Sabahtan önce iki rek'at, ikindiden sonra iki rek'at.'' Buharî, Mevâkîtu's-Salât 33, 73; Müslim, Salâtu'1-Müsâfirîn 300, 835; Ebu Dâvud, Salât 290, 1253; Nesâî, Mevâkîtu's-Salât 36, 1, 281 , Kıyâmu'l-Leyl 56, 3, 251, 252. 2908 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm sabah ve ikindi hariç her namazın arkasından iki rek'at nafile kılardı." Ebu Dâvud, Salât 299, 1275. 2909 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm nafilelerden hiç birine, sabah namazını iki rek 'atlik nafilesi kadar aşırı ilgi göstermemiştir." 2910 - Ebu Dâvud'un, Ebu Hüreyre radıyallahu anh 'den kaydettiği bir rivayette şöyle gelmiştir "Sizi, atlılar tardedecek kovalayacak bile olsa o iki rek'ati terketmeyin. '' 2911 - Nesâî'nin bir rivayetinde "Sabah namazından önce kılınacak iki rek'at nafile namaz dünyanın tamamından daha hayırlıdır'' denmiştir. Buharî, Teheccüd 27; Müslim, Salâtu'l-Müsafirin 96, 725; Ebu Dâvud, Salât 291, 292, 1254, 1258 ; Tirmizî; Salât 307, 416; Nesâî; Kıyâmu'l-Leyl 56, 252. 2912 - Yine Hz. Aişe anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm sabah namazında ezanla ikamet arasında hafif iki rek 'at namaz kılardı.'' 2913 - Diğer bir rivayette şu ibare var "O iki rek 'atı öyle hafif tutardı ki, ben, "bunlrda Fatiha'yı okudu mu?'' derdim.'' 2914 - Nesâî 'nin bir başka rivayetinde şöyle gelmiştir "Müezzin sabah ezanının birincisini bitirip sükut ettimi kalkar, sabah namazından önce ve ufukta fecrin açılmasından sonra iki rek'at hafif namaz kılar, sonra da sağ yanının üzerine uyurdu.'' Buharî, Teheccüd 28, 12; Müslim, Müsafirin 90, 724; Muvatta, Salâtu'l-Leyl 29, 1, 127; Ebu Dâvud, Salât 292, 1, 255; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 60, 3, 256; 58, 3, 252-253. 2915 - İbnu Abbas radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm sabahın iki rek'atında çoğunlukla şunları okurdu Birinci rek'atta mealen "Ey müminler deyin ki "Biz Allah'a, bize indirlene; Kur'an'a, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya'kûb'a ve torunlarına esbâta indirilenlere, Musâ'ya, İsâ'ya verilenlere ve bütün peygamberlere Rabbleri katından verilen Kitap ve âyetlere îman ettik. Onlardan hiç birini kimine inanmak, kimini inkâr etmek suretiyle diğerinden ayırd etmeyiz. Biz, Allah'a teslim olmuş müslümanlarız'' Bakara 136. İkinci rek'atte de, Al-i İmran sûresindeki şu âyet meâlen "Deki "Ey Ehl-i Kitap Yahudiler, Hıristiyanlar hepiniz bizimle sizin aranızda müsavi ve âdil bir kelimeye gelin. Şöyle diyerek "Allah'tan başkasına tapmayı, Ona hiç bir şeyi eştutmayalım. Allahı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabler diye tanımayalım Buna rağmen eğer yine yüz çevirirlerse o halde deyin ki "Şahid olun, biz muhakkak müslümanlarız" 64. âyet. Müslim, Müsafirin 99, 727; Ebu Dâvud, Salât 292, 1259; Nesâî, İftitah 38, 2, 155. 2916 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm sabahın iki rek'atında çoğunlukla şunları okurdu "Ey müminler deyin ki "Biz Allah'a, bize indirilene Kur'an'a, İbrahim'e, İsmâil'e. İshâk'a, Ya'kub a ve torunlarına esbât indirilere, Musa'ya, İsâ'ya verilenlere ve bütün peygamberlere Rabbleri katından verilen Kitap ve âyetlere iman ettik. Onlardan hiç birini kimine inanmk kimini inkâr etmek suretiyle diğerinden ayırd etmeyiz. Biz, Allah'a teslim olmuş müslümanlarız''. Bakara 136. İkinci rek 'atte de "Ey Rabbimiz, senin indirdiğin oKitab'a inandık, o peygambere de tabi olduk. Artık bizi birliğini ve peygamberlerini tanıyan şâhidlerle beraber yaz". Al-i İmrân 53 ayetini okurdu.'' 2917 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm sabahın iki rek 'atinde şunları okurdu "Kul ya eyyuhe 'l- Kâfirun '' ve "Kul hüvallahu ahad.'' Müslim, Müsafirin 98, 726; Ebu Dâvud, Salât 98, 1256; Nesâî, İftitah 39, 2, 155, 156. 2918 - Tirmizî'nin İbnu Mes'ud'dan kaydettiği bir rivayette şöyle gelmiştir "Ben bir ay kadar Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı göz ucuyla tâkib ettim, sabahın farzdan önce kılınan iki rek 'atinde şu sureleri okuyordu "Kul yâ eyyühe'l-Kâfirun'' ve "Kulhüvallahu ahad." Tirmizî, Salât 308, 417. 2919 - Bu rivayet Nesâî 'de biraz farkla şöyle gelmiştir "Ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı yirmi kere göz ucuyla tâkib ettim, akşamın farzından sonra kılınan iki rek'atle, sabahın farzından önce kılınan iki rek 'atte Kâfirûn ve İhlâs surelerini okuyordu.'' Nesâî, Salât 68, 2,170. 2920 - Hz, Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm sabahın iki rek'at nafilesini kıldı mı; uyanıksam benimle konuşur du, değilsem, müezzin namaz için ikamet okuyuncaya kadar yatardı. '' Buharî, Teheccüd 24, 26 ; Müslim, Müsafirin 133, 743 ; Ebu Dâvud, Salât 293, 1, 262, 1263; Tirmizî, Salât 309, 418. 2921 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Biriniz, sabahın farzından önce iki rek'atlik sünneti kılınca sağı üzerine yatsın." Ebu Dâvud, Salât. 203, 1261 ; Tirmizî, Salât 311, 420. 2922 - Muhammed İbnu İbrahim, ceddi Kays İbnu Amr 'dan anlattığına göre Resulullah aleyhissalâtu vesselâm geldi ve namaza duruldu. Onunla birlikrte sabah namazını kıldım. Sonra namaz bitince beni namaz kılar buldu. "Ağır ol ey Kays! dedi. Bir namaz daha mı kılıyorsun? '' "Ben sabahın sünnetini kılmamıştım onu kılıyorum '' deyince "Öyleyse hayır; bunda bir beis yok '' buyurdu. '' Ebu Dâvud, Salât 295, 1267 ; Tirmizî, Salât 313, 422. 2923 - Abdullah İbnu Mâlik İbnu Buhayne radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ikamet başladıktan sonra namaz kılmakta olan bir adam gördü. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm namazdan çıkınca halk adamın etrafını sardı ve Resulullah ona "Sabahı dört mü kılıyorsun? Sabahı dört mü kılıyorsun?" dedi." Buharî, Ezan 38; Müslim, Musafirin 65, 711; Nesâî, İmâmet 60, 2,117. 2924 - Abdullah İbnu Sercis radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm sabah namazını kılarken bir adam mescide girdi. Mescidin yan tarafında sünneti kıldı. Sonra Rsulullah 'a dahil olup O 'nunla da farzı kıldı. Aleyhissalatu vesselam namazı bitirince "Ey falan, şu iki namazdan hangisini sayıyorsun? Tek başına kıldığını mı, bizimle kıldığını mı! '' buyurdular.'' Müslim, Müsafirîrn 67 ; 712 ; Ebu Dâvud, Salât 294, l265; Nesâî, İmâmet 61, 2,117. 2925 - Ebu Seleme radıyallahu anh anlatıyor "Ashabtan bir cemaat ikâmeti işitmişti, hemen sünnet namaza kalktılar. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm onlara "İki namazı beraber mı kılıyorsun. namazı beraber mi kılıyorsunuz? '' diye çıkıştı. Bu hâdise sabah namazı sırasında cereyan etmişti. '' Muvatta, Salâtu'l-Leyl 31, 1, 128. 2926 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kim sabahın iki rek'atini vaktinde kılamazsa güneş doğduktan sonra kılsın.'' Tirmizî, Salât 314, 423. 2927 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ 'den anlatıldığına göre, sabah namazının sünnetini kaçırdığı olmuştur Ancak güneş doğdu sonra onu kaza etmiştir." Muvatta, Salâtu'l-Leyl 32, 1, 128. ÖĞLENİN SÜNNETLERİ 2928 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor"Resulullah aleyhissalâtu vesselâm öğleden önce dört, öğleden sonra da iki rek'at kılardı.'' Tirmizî, Salât 315, 424. 2929 - Yine Tirmizî 'nin bir diğer rivayetinde Hz. Aişe şöyle der "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm öğlenin farzdan önceki dört rek'atli sünneti, namazdan önce kılamazsa sonra kılardı.'' Tirmizî, Salât 317, 426. 2930 - Ümmü Habîbe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "Kim öğleden önce dört, öğleden sonra da dört rek'at nafile kılarsa, Allah onu ateşe haram eder. '' 2931 - Bir rivayette de şöyle gelmiştir "Kim öğleden evvel dört, öğleden sonra da dört rek'at nâfile kılmaya devam ederse Allah onu ateşe haram eder." Ebu Dâvud, Salât 296, 1269; Tirmizî, Salât 317, 427, 428; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 67, 3, 265. 2932 - Hz. Ebu Eyyubradıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Öğlenin farzından önce tek bir selamla kılınan dört rek'at nafile var ya bunların önünde sema kapıları açılır.'' Ebu Dâvud, Salât 296, 1270 ; İbnu Mâce, İkâmet 105, 1157. 2933 - Abdlullah İbnu's-Sâib radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm güneşin zevalinden sonra ve öğleden önce dört rek 'at namaz kılardı ve derdi ki "Şimdi semâ kapılarının açıldığı bir vakittir. Bu anda salih bir amelimin oray yükselrnesini isterim'' Tirmizî, Salât 347, 478. 2934 - Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki"Öğleden önce zevâlden sonra dört rek'at vardır ki bunlar seherde emsalleri değerindedirler. Her ne varsa, bu saatte mutlaka Allah'ı tesbîh eder. '' Resulullah sonra şu âyeti okudular "Allah'ın yarattığı şeylerin gölgeleri sağa sola vurarak, Allah'a boyun eğerek secde etmekte olduklarını görmüyorlar mı?''Nahl 48. Tirmizî, Tefsir, Nahl 3127. İKİNDİNİN SÜNNETİ 2935 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor"Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ikindiden önce iki rek'at kılardı.'' Ebu Dâvud, Salât 297, 1272. 2936 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "İkindiden önce dört rek'at naf'ile kılan kimseye Allah rahmetini bol kılsın.'' Ebu Dâvud, Salât 297, 1271; Tirmizî, Salât 318, 430. 2937 - Hz. Ali radıyallhu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ikindi namazından önce dört rek'at nafile kılardı. Bunların arasını ikinci rek'atin teşehhüdünde makarreb meleklerle müslüman ve mü 'minlerden onlara tabi olanlara selam ile ayırırdı.'' Tirmizî, Salât 318; 2129. 2938 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, bana, günümde ikindi namazından sonra iki rek' at nafile kılarak gelirdi.'' 2939 - Hz. Aişe bir başka rivayette şöyle demiştir "İkindi namazından sonra kıldığı iki rek'ati, yanımda hiç terketmedi." Buhari, Mevâkîtu's-Salât 33, Hacc 75; Müslim, Salâtu 'l-Müsafirin 296-298, 833-835; Ebu Dâvud, Salât 299, 1279, 1280; Nesâî, Mevâkıt 36, 1, 280, 281. 2940 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ikindi namazından sonra iki rek'at nafile kılmıştır, çünkü kendisine gelen bir malın taksimini yapmış, bu meşguliyet O 'nun öğle namazından sonra kılmakta olduğu iki rek'ati kılmasına mani olmuştu. Bunun üzerine onları ikindiden sonra kıldı. Sonra bir daha bu iki rek'ati kılmadı.'' Tirmizî, Salât 135, 184. 2941 - Muhtar İbnu Fulful anlatıyor "Hz. Enes 'ten ikindiden sonra kılınacak nafile namaz hakkında sordum '' dedi ki "Hz. Ömer ikindiden sonra nafile kılanların ellerine sopayla vururdu. Biz iki rek'ati, Resulullah devrinde güneş battıktan sonra akşam namazından önce kılardık. Bizi bunu kılarken efendimiz görürdü de ne emrederdi ne de nehyederdi." Müslim, Müsafirin 302, 836. AKŞAM NAMAZININ NAFİLESİ 2942 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Müezzin akşam ezanını okuduğu zaman Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın ashâbından bir grup kalkıp mescidin sütunlarına doğru koşup Resulullah aleyhissalâtu vesselâm evinden çıkıncaya kadar akşamdan önce ikişer rek'at nafile kılıyordu.'' Buharî, Ezân 14, Salât 95; Müslim, Müsafirîn 303, 837; Nsâî, Ezân 39, 2, 28, 29. Müslim'in rivayetinde şu ziyade var "Bazan biryabancı gelip mescide girecek olsa, namaz kılanların çokluğunu görünce, akşamın farzını kılınmış zannederdi. '' 2943 - Abdullah İbnu Mugaffel el-Müzenî radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm dediler ki "Akşamdan önce iki rek'at namaz kılın! '' Efendimiz sonra, insanların bunu bir sünnet yapmasından korkarak " Dileyen kılsın'' dediler. '' Ebu Dâvud, Salât 300,1281; Buhari Teheccüt 35, İ'tisâm 27; Müslim, Müsafirîn 304, 838. 2944 - Sahîheyn'in kaydettiği bir başka rivayette şöyle gelmiştir "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm "Akşam namazından önce namaz kılın" dediler ve bunu üç kere tekrar ettiler, üçüncüde ise, halk bunu bir sünnet edinir korkusuyla, "Dileyen" buyurdular. '' 2945 - İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'la birlikte, akşam namazından sonra hâne-i saadetlerinde iki rek'at nafileyi kıldım." Tirmizî, Salât 320, 432. 2946 - Ka'b İbnu Ucre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, Benî Abdi'l-Eşhel mescidinde akşam namazını kılmıştı. Cemaat, farzı bitirince nafileyi kılmaya başladı. Bunu gören Resulullah "Bu, evlerin namazıdır'' buyurdular. '' Ebu Dâvud, Salât 304, 1300 ; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 1, 3, 198, 199. Nesâî'de şu ifade vardır " Size, bu namazı evlerde kılmanız gerekir.'' 2947 - Mekhûl merfu olarak rivayet etmiştir "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kim akşam namazından sonra hiç konuşmadan iki rek'at -bir rivayette dört- kılarsa namazı illiyyûna yükseltilir.'' Rezin tahriç etmiştir. Feyzu'l- Kadîr 6, 167. 2948 - Huzefye radıyallahu anh de benzer bir rivayette bulunmuş ve şu ziyadeyi yapmıştır "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm derdi ki "Akşamın farzından sonraki iki rek'ati kılmada acele edin, çünkü onlar farz namazıyla birlikte yükselirler." Rezîn ilavesidir. Feyzu'l-Kadir 4, 307. YATSI NAMAZININ NAFİLESİ 2949 - Şureyh İbnu Hâni anlatıyor "Hz. Aişe radıyallahu anhâ 'ye Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın namazından sordum. Dedi ki "Yatsıyı her kılışında yanıma gelince mutlaka dört veya altı rek 'at nafile kılardı. Bir gece yağmura yakalandık. Aleyhissalatu veseslam 'a bir post yaydık, postta suyun akmakta olduğu bir deliğe hâlâ bakar gibiyim. Efendimizin, elbisesini hiçbir surette yerden sakındığını görmedim. Ebu Dâvud., Salât 305, 1303. CUMA NAMAZININ NAFİLESİ 2950 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor"Resulullah aleyhissalâtu vesselâm hutbe verirken bir adam girdi. Resulullah adama "Namaz kıldın mı?'' dedi. Adam "Hayır!'' dedi. Efendimiz "Öyleyse iki rek'atini kıl!" diye emretti.'' Buharî, Cum'a 32, 33, Teheccüd 25; Müslim, Cum'a 55, Ebu Dâvud, Cum'a 237; Tirmizi, Salât 367, 510; .Nesâî, Cum'a 21, 27, 3, .103, 107. Bir rivayette şöyle gelmiştir ". . . Kalk, iki rek 'at kıl.'' 2951 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "Sizden biri cumayı kıldı mı, ondan sonra da dört rek'at kılsın." Müslim, Cum'a 67, 881; Ebu Dâvud, Salât 244, 1131; Tirmizî, Salât 376. 2952 - Bir rivayette şöyle buyrulmuştur " Senin acele etmen gereken bir şeyin olursa mescidde hemen iki rek'atı kıl, iki rek'at de dönünce kıl.'' Müslim, Cum'a 67, 881. 2953 - Nâfi merhum anlatıyor "İbnu Ömer radıyallahu anhümâ, cuma günü bir adamın cumayı kılarken durduğu yerden hiç kımıldamaksızın iki rek'at daha kılmaya devam ettiğini görmüştü, adamı bundan men etti ve "Cum'a'yı dört mü kılıyorsun?'' dedi. İbnu Ömer, cum'a günü evinde iki rekat kılar ve etrafındakilere "Resulullah böyle kılardı!'' derdi.'' Buharî, Cuma 39, Teheccüd 25, 29; Müslim, Cum'a 70, 882; Ebu Dâvud, Salât 244, 1127, 1128; Tirmizî, Salât 376, 521, 522; Nesâî, Cum'a 42, 44, 3, 113. 2954 - Atâ anlatıyor "İbnu Ömer radıyallahu anhümâ Mekke 'de cumayı kıldı mı ilerler iki rek'at daha kılardı; sonra biraz daha ilerler ve dört rek 'at daha kılardı. Medine 'de olunca da cum'ayı kılar sonra evine döner, iki rek'at daha kılardı, bunu mescidde kılmazdı. Bu durumun sebebi nedir? diye kendisinden sorulmuştu "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm böyle yapardı'' dedi. '' Ebu Dâvud, Salât. 244, 1130, 1131; Tirmizî, Salât 376, 523. VİTİR NAMAZI 2955 - Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor ''Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Vitr namazı haktır. Kim bunu kılmazsa bizden değil dir." Bunu Efendimiz üç kere tekrar etti.'' Ebu Dâvud, Salât 337, 1419. 2956 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor "Vitir narnazı farz namaz gibi kesin değildir. Ancak Resulullah aleyhissalâtu vesselâm "Allahu Teâlâ hazretleri tektir, tek'i sever, öyleyse ey ehl-i Kur'an vitri kılın!" buyurmuştur.'' Tirmizî, Salât 333 453, 454; Ebu Dâvud, Sa1ât 336, 1416 ; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 27, 3, 228, 229. 2957 - İbnu Muhayrîz anlatıyor "Benî Kinâne 'den el-Muhdicî denen bir adam, Şam'da Ebu Muhammed diye künyesi olan bir adamın "Vitir namazı vacibtir''dediğini işitti. Kinanî dedi ki "Ben bunu Ubade İbnu 's-Sâmit radıyallahu anh 'e sordum da "Ebu Muhammed hata etmiş. Ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ı dinledim şöyle demişti "Allah'ı kulları üzerine yazıp farz kıldığı beş namaz mevcuttur. Kim onları eda eder, istihfafla her hangi bir eksikliğe meydan vermeden tam yaparsa Allah indinde ona verilmiş bir söz vardır Onu cennete koyacaktır. Onları kılmayana ise Allah'ın bir vaadi yoktur. Dilerse azâb eder dilerse cennete koyar" der." Muvatta, Salâtu'l-Leyl 14, 1,123; Ebu Dâvud, Salât 9, 425; 337, 1420; Nesâî, Salât 6, 1, 230. 2958 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ antatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Gece namazınızın sonu tek olsun. " Buharî, Vitr 4; Müslim, Müsafirîn l49, 751; Ebu Dâvud, Salât 343, 1438; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 30, 3, 230, 231. 2959 - İmam Mâlik, İbnu Mes 'ûd'dan naklediyor "İbnu Mes 'ud demiştir ki "Geceleyin kılacağınız namazın sonunu tek kılın.'' Muvatta'da bulunamadı. 2960 - Ebu Eyyub radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Vitir her müslüman üzerine bir haktır vazifedir. Kim beş ile vitir kılmayı severse yapsın. Kim de üç ile vitir kılmak isterse yapsın. Kim tek rek'atla vitr kılmayı dilerse kılsın." Ebu Dâvud, Salât 338, 1422; Nesâî, Salâtu'l-Leyl 40,3,238, 239 İbnu Mace, İkâmet, 123, 1190. 2961 - Ümmü Seleme radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm onüç rek'at kılarak vitir yapardı. İhtiyarlayıp zayıflayınca yedi rek'atte vitir yaptı.'' Tirmizî, Salât 336, 458; Nesâî, Kıyamu'l-Leyl 30, 40, 45, 3, 237, 243. 2962 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Vitir gecenin sonunda kılınır. '' 2963 - Buharî'nin bir rivayetinde şöyle denmiştir "Gece namazı ikişer ikişerdir. Gece namazından ayrılacağın zaman, tek rek'at daha kıl, bu sana kıldığın namazların tek olmasını sağlar." Buhar, Vitr 1, Salât 24, Teheccüt 10; Müslim, Müsafirin 155-147, 749, 753; Muvatta, Salâtu'l-Leyl 13, 1, 123; Tirmizî, Salât 323, 437; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 26, 3, 227, 228; 35, 3, 233. 2964 - Abdülazîz İbnu Cüreye anlatıyor "Hz. Aişe radıyallahu anhâ 'ya Resulullah ne ile vitir namazı kılardı? diye sorduk. Dedi ki "Birinci rek 'atte Sebbih isme Rabbeke'l-a'layı ikinci rek'atte Kulyâ eyyühâ'l-kâfirun suresini, üçüncü rek'atte, de Kulhüvallahü ahad ve Muavvizateyn'i okurdu.'' Ebu Dâavud, Salât 339, 1424; Tirmizî, Salât 340, 463, Nesâi, Kıyamu'l-Leyl 47, 48, 3, 244,245. 2965 - Hârice İbnu Huzafe radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki " Allah size öyle bir namazla imdâd etti ki, O sizin için kızıl deve sürülerinden daha hayırlıdır. İşte bu namaz vitirdir. Allah onu, sizin için yatsı namazı ile şafağın sökmesi arasına koydu.'' Ebu Dâvud, Salât 336, 1418; Tirmizî, Salât 332; 452. 2966 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm her gece vitir kılardı. Gecenin evvelinde de kıldı, ortasında da kıldı; sonunda da kıldı ölümü sırasında gecenin sonunda kıldı." Buharí, Vitr 2, Müslim, Müsafirîn 137, 745; Nesâî, Kıyamu'l-Leyl 30, 3, 230; Tirmizî, Salât 334, 456, Sevâbu'l-Kur'an 23, 2925 ; Ebu Dâvud, Salât 343, 1435,1437. 2967 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor"Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kim gecenin sonunda kalkamamaktan korkarsa vitrini gecenin başında kılsın. Kim gecenin sonunda kalkmayı umuyorsa gecenin sonunda vitrini kılsın. Çünkü gecenin sonunda kılınan namaz gece ve gündüz meleklerinin huzurlarında ve şehadetleri altında kılındığı meşhûd ve mahzûrdur. Bu yüzden gecenin başında kılanana nazaran daha faziletlidir." Müslim, Müsafirin 162, 755; Tirmizî, Salât 334, 455. 2968 - Ebu,Katâde radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'e "Vitri ne zaman kılıyorsun?'' diye sordu. Hz. Ebu Bekr "Gecenin başında kılıyorum!'' dedi. Aynı şekilde " Vitri ne zaman kılıyorsun?" diye Hz. Ömer'e de soruldu "Gecenin sonunda kılıyorum!'' dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam, Hz. Ebu Bekr'e "Sen ihtiyatla amel ediyorsun!'' dedi. Hz. Ömer'e de "Sen de kuvetli olan, takvaya uygun olan ile amel ediyorsun!'' buyurdu." Muvatta, Salâtu'l-Leyl 16, 1,124; Ebu Dâvud, Salât 342, 1434. 2969 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Gece ve gündüz namazları ikişer ikişerdir." Ebu Dâvud, Salât 302, 1295; Tirmizî, Cum'a 418, 597; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 26, 3, 227; İbnu Mâce, İkâmet 172, 1322. 2970 - Ebu Sâid radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Vitir namazını kılmadan kim uyur veya unutursa hatırladı veya uyandı hemen kılsın." Ebu Dâvud, Salât 341, 1431;Tirmizî, Salât 342, 465. 2971 - Ebu Cemre anlatıyor Ashab-ıŞecere radıyallahu anhüm 'den olan Aiz İbnu Amr'a sordum "Vitir namazı nakzedilir mi?'' "Eğer, evvelinde vitir kıldıysan âhirinde vitir kılma'' dedi. '' Buharî, Megazî 35. Rezîn merhum şunu ilave eder "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdular "Bir gecede iki vitir kılınmaz." 2972 - Nâfi anlatıyor "Ben, İbnu Ömer radıyallahu anh'le Mekke deydim. Hava bulutlu olduğu için sabah namazını kaçırmaktan korkuyordu. Tek rek'at kılarak vitir yaptı. Sonra bulutlar açıldı. Gördü ki daha üzerinde gece var. Bir rek'at daha kılarak önceki tek 'i çiftledi, sonra iki rek 'at bir miktar namaz kıldı. Sabahın geçmesinden korkunca bir rek'at daha kılarak vitiryaptı." Muvatta, Salâtu'l-Leyl 19, 1, 125. 2973 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm vitrin ilk iki rek'atinde selam vermezdi.'' Nesâî, Kıyamu'l-Leyl 36, 3, 235. 2974 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm vitrin ilk iki rek'atinde selam verirdi, öyle ki o sırada bazı ihtiyaçları için emirde bulunurdu.'' Buharî, Vitr 1, Muvatta, Salâtu'l-Leyl 20, 1, 125. 2975 - Muvatta'nın bir rivayetind‚ şöyle gelmiştir "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Akşam namazı gündüzün vitridir." Muvatta, Salâtu'l- Leyl 22, 1, 125. 2976 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm vitrni kılarken şu duayı okurdu "Allah'ım gadabından rızana sığınırım. Cezandan affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana yapılması gereken senayı sayamam. Sen, kendi nefsine yaptığın övgüdeki gibisin." Tirmizî, Dâ'avât 123, 3561; Ebu Dâvud, Salât 340, 1427; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 51, 3, 249. GECE NAMAZI 2977 - Hz. Bilal radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyudular ki "Size geceleyin kalkmayı tavsiye ederim. Çünkü o, sizden önce yaşayan salihlerin âdetidir; Rabbinize yakınlık vesîlesidir; günahlardan koruyucudur; kötülüklere kefarettir, bedenden hastalığı kovucudur." Tirmizî, Da'avât 112, 3543, 3544. 2978 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallalhu anhümâ anlatıyor "Reulullah alyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kim geceyi on âyet, okuyarak ihya ederse gafiller arasına yazılmaz. Kim de yüz âyetle gecesini ihya ederse "kânitîn" zümresine bin âyet okuyarak geceyi ihya ederse mukantırîn arasına yazılır." Ebu Dâvud, Salât 326, 1398. 2979 - Yine Ebu Davud'da Abdullah İbnu Habeşî anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'a "Hangi amel efdaldir? '' diye sorulmuştu Şu cevabı verdi " Kıyamı uzun olan.'' Ebu Dâvud, Salât 313, 1325. 2980 - Ubâdetu'b'nu's-Sâmit radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Geceleyin kim uyanırsa şunu söylesin "Allah'tan başka ilâh yoktur, O birdir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd de O'na aittir, O herşeye kâdirdir. Hamd Allah'a aittir, Allah münezzehtir, Allah büyüktür, bütün amel ve ibadetler için gereken güç ve kuvvet Allah'tandır. Sonra aleyhissalatu vesselam buyurdular "Rabbim beni affet!'' desin veya dua ederse duasına cevap verilir. Eğer abdest alır ve namaz kılarsa namazı kabûl edilir.'' Buharî, Teheccüd 21. 2981 - Muğîre İbnu Şu 'be radıyallhu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ayakları kabarıncaya kadar geceleri kalkıp namaz kılardı. Kendisine "Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti niye kendini bu kadar hırpalıyorsun?'' denildi. . "Şükredici bir kul olmayayım mı?" cevabını verdi." Buharî, Teheccüd 16, Tefsir, Feth 1, Rikâk 20; Müslim, Sıfatu'1-Münâfikîn 79, 2819; Tirmizî, Salât 304, 412; Nesâi, Kıyamu'l-Leyl 17, 3, 219. 2982 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm gece namazını hiç terketmezdi. Öyle ki hastalanacak veya ağırlık hissedecek olsa oturarak kılardı." Ebu Dâvud, Salât 307, 1307. 2983 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallalhu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "Allah, geceleyin kalkıp namaz kılan ve hanımını da uyandıran, hanımı imtina ettiği taktirde yüzüne su döken kula rahmetini bol kılsın. Allah, geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, kocası imtina edince yüzüne su döken kadına da rahmetini bol kılsın.'' Ebu Dâvud, Salât 307, 1308; Nesâî, Kıyamu'l-Leyl 5, 3, 205. 2984 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Biriniz uyuyunca ensesine şeytan üç düğüm atar. Her düğümü atarken, düyüm yerine eliyle vurarak üzerine uzun bir gece olsun, yat" dileğinde bulunur. Adam uyanır ve Allah'ı zikrederse bir düğüm çözülür, abdest alacak olursa bir düğüm daha çözülür, namaz kılarsa bütün düğümler çözülür ve böylece canlı ve hoş bir hâlet-i ruhiye ile sabaha erer. Aksi halde habis ruhlu içi kararmış ve uyuşuk bir halde sabaha erer." Buharî, Teheccüd 12, Bed'ü'l-Halk 11; Müslim, Müsafirîn 207, 776; Muvatta, Kasru's- Salât 95, 1, 176; Ebu Dâvud, Salât 307, 1306; Nesâî, Kıyâmu'1-Leyl 5, 3, 203. 2985 - İbnu Mes 'ud radıyallahu anh anlatıyor ``Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın yanında bir adamın zikri geçti ve sabaha kadar uyuduğu, namaz kılmadığı söylendi. Aleyhissalatu vesselam "Bu adamın kulağına şeytan işemiştir" buyurdu.. '' Buharî, Teheccüd 13, Bed'ü'l-Halk 11; Müslim, Müsâfirîn 205, 774; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 5, 3, 204. 2986 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah alehissalâtu vesselâm buyurdular ki "Mûtad olarak geceleyin namaz kılan bir kimse, uykunun gâlebe çalmsıyla bir gece uyuya kalsa ve namazını kılamasa Allah'u Teâlâ hazretleri onun namazının sevabını yine de yazar, onun uykusu Allah'ın ona yaptığı bir ikram bir sadaka olur." Muvatta, Salâtu'l-Leyl 1, 1,117; Ebu Dâvud, Salât 310, 1314; Nesâî, Kıyamu'l-Leyl 61, 3, 257. 2987 - Yine Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ı Allah Teâlâ Hazretleri geceleyin uyandırmışsa seher vakti geçinceye kadar, hizbini tamamlardı." Ebu Dâvud, Salât 312. 1316. 2988 - Mesrûk rahimehullah anlatıyor"Hz. Aişe radıyallahu anhâ 'ye sordum "Resullullah aleyhissalâtu vesselâm 'a göre hangi amel efdaldi ? '' Bana "Devamlı olan !"diye cevap verdi. Ben tekrar "Gecenin hangi vaktinde kalkardı?" dedim "Bağıranı -yani horozu- işittiği zaman kalkardı!" diye cevap verdi." Buhari, Tehccüd 7, Rikâk 18, Müslim, Müsafirîn 131, 741; Ebu Dâvud, Salât 312, 1317; Nesâî, Kıyamu'l-Leyl 8, 3, 208. 2989 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın gece namazı on rek'atti. Bir rek'at de tek kılardı. Sabahın sünnetini iki rek'at kılardı. Böylece hepsi onüç rek'at olurdu.'' Buharî, Teheccüd 10, Müslim, Müsafirîn 121, 124, 736, 737; Muvatta, Salât'1-Müsafirîn 8, 1,120; Ebu Dâvd, Salât 316, 1334-1341-1361; Tirmizi, Salât 325; 439-445; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 30, 35, 36, 44, 53, 3, 230, 233, 234, 239. Bu metin Müslim ve Ebu Dâvud'da gelmiştir. 2990 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Biriniz gece namazına kalkınca ilk önce iki hafif rek'atle namaza başlasın." Müslim, Müsafirîn 198, 768; Ebu Dâvud, Salât 313, 1323, 1324. Ebu Dâvud'da şu ziyade var ".... Sonra dilediğin kadar uzat.'' KUŞLUK NAMAZI 2991 - Hz. Aişe rdıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm kuşluk namzını her kılışında mutlaka ben de kıldım.'' Buharî, Teheccüd 5, 32 ; Müslim, Müsafirîn 75, 77, 717, 718 ; Muvatta, Kasru's-Salât 29, 152,153; Ebu Dâvud, Salât 301, 1292,1293; Nesâî; Savm 35, 4,152. 2992 - Abdurrahman İbnu Ebî Leyla rahimehullah anlatıyor "Bize, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın kuşluk namazı kıldığını Ümmü Hâni 'den başka kimse anlatmadı. O dedi ki "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Fetih günü, benim eve geldi, yıkandı ve sekiz rek'at namaz kıldı. Ben bundan daha hafif bir namazı hiç görmedim. Ancak rükû ve secdeleri tam yapıyordu.'' Buharî, Teheccüd 31, Taksîru's-Salât 12, Megâzî 50 ; Müslim, Hayz 71, 336 ; Müsafirîn 80, 336 ; Muvatta, Kasru's-Salât 28, 1, 152; Ebu Dâvud, Salât 301, 1290, 1291; Tirmizî, Salât 346, 474; Nesâî, Tahâret 143, 1, 126; Gusl, 11, 1, 202. 2993 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Dostum aleyhissalatu vesselâm, bana her ay üçgün oruç tutmamı, iki rek'at kuşluk, yatmazdan önce de vitir' namazı kılmamı tavsiye etti.'' Buharî, Teheccüd 33, Savm 60; Müslim, Müsafirîn 85, 721; Ebu Dâvud, Salât 342, 1432; Tirmizî, Savm 54, 760;Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 28, 3, 229. 2994 - Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Her gün, sizin her bir mafsalınız için bir sadaka terettüp etmektedir. Her tesbih bir sadakadır. Her tahmîd bir sadakadır, her bir tehlîl bir sadakadır. Emr-i bi'l-ma'ruf bir sadakadır. Nehy-i ani'l-münker de bir sadakadır. Bütün bunlara, kişinin kuşlukta kılacağı iki rek'at nemaz kâfi gelir." Müslim, Müsâfirîn 84, 720; Ebu Dâvud, Salât 301, 1286. 2995 - Büreyde radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "İnsanda üçyüzaltmış mafsal vardır. Her bir maf sal için bir sadakada bulunması gerekir. '' Bunu işitenler "Buna kimin gücü yeter?" dediler Aleyhissalatu vesselam " Mescidde toprağa gömeceği bir balgam, yoldan bertaraf edeceği, bir engel... Bunları bulamazsa, kuşluk vakti kılacağı iki rek'at namaz!" Ebu Dâvud, Edeb 172; 5242. 2996 - Ebu Zerr ve Ebu 'd-Derdâ radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Allah Teâlâ hazretleri dedi ki "Ey Ademoğlu! Günün evelinde benim için dört rek'at namaz kıl, ben de sana günün sonunu garantileyeyim. '' Tirmizî, Salât 346, 475. 2997 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kim kuşluğun bir çift namazına devam ederse, deniz köpüğü kadar çok da olsa, Allah günahlarını affeder." Tirmizî, Salât 346, 476. 2998 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdularki "Kim kuşluk namazını oniki rek'at kılarsa Allah Teâlâ Hazretleri, cennette onun için altından bir köşk bina eder.'' Tirmizî, Salât 346, 473. 2999 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm kuşluğu dört kılar, bazan dilediğince de artırırdı.'' Müslim, Müsâfirîn 78, 79, 719. 3000 - Zeyd İbnu Erkam radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyundular ki "Kuşluk namazı, boduğun yani deve yavrusunun ayağı kumdan yanmaya başladığı andan itibaren kılınır." Müslim, Müsâfirîn 43, 748. RAMAZANDA GECE KALKIŞI TERAVİH NAMAZI 3001 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh 'nin anlattığna göre "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm onları, kesin bir emirde bulunmaksızın ramazan gecelerini ihyaya teşvik ederdi. Bu maksadla derdi ki "Kim ramazan gecesini, sevabına inanarak ve bunu elde etmek niyetiyle namazla ihya ederse geçmiş günahları affedilir." Resulullah aleyhissalâtu vesselâm -bu tavsiyesi herhangi bir değişikliğe uğramadan- vefat etti. Bu durum terâvihin ferden kılınması Hz. Ebu Bekir'in hilafeti zamanında böylece devam etti, Hz. Ömer'in hilâfetinin başında da böyle devam etti.'' 3002 - Bir rivayette şöyle gelmiştir"Kadir gecesinin, kim sevabına inanıp onu kazanmak ümüidiyle ihya ederse geçmiş günahları affedilir.'' Buharî Terâvih 1, Müslim, Müsâfirîn174 759; Ebu Dâvud, Salât 318, 1371; Tirmizî, Savm 83, 808 ; Nesâî, Siyam 39, 4,154,155 ; Muvatta, Salât fi Ramazan 2, 1,119. Buharî, Ramazan kıyamı ile, Kadir gecesi kıyamı üzerine ondan merfu rivâyet kaydeder. 3003 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Ramazan ayında, diğer aylarda görülmeyen bir gayrete girerdi. Ramazanın son on gününde ise çok daha şiddetli bir gayrete geçerdi. Son on günde. geceyi ihya eder, ailesini de gecenin ihyası için uyandırırdı, izârını da bağlardı." Buharî, Fadlu Leyleti'l-Kadir 5, Müslim, î'tikâf 8, 1175; Ebu Dâvud, Salât 318; 1376; Tirmizî, Savm 73, 796 ; Nesâî, Kıyâmu ' 1-leyl 17, 3, 218. 3004 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor"Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ramazanda geceleyin namaz kılardı. Bir gece gelip yanında ben de namaza uydum. Sonra bir erkek daha geldi, o da namaza uydu, derken sayımız arttı ve bir cemaat olduk. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bizim arkasında olduğumuzu hissedince namazı hızlandırdı. Sonra selam verip ayrıldı ve evine girdi. Orada bizim yanımızda kılmadığı bir namaz kıldı. Sabah olunca kendisine "Bizim arkanıza durduğumuzu geceleyin farketmiş miydiniz?" diye sordum. Bana "Evet. Ve işte bu, beni o yaptığıma sevkeden şeydir. Yani sizi arkamda hissedince namazı hızlı kılarak yanınızdan ayrıldım" buyurdu.'' Müslim Siyam 59, 1104. 3005 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhisalâtu vessalâm bir gece mescidde nafile namazı kılmıştı. Bir çok kimsede on iktida ederek namaz kıldı. Sabah olunca "Resulullah gecleyin mescidde namaz kıldı" diye konuştular. Ertesi gece de Efendimiz namaz kıldı. Halk yine onları konuştu,katılacakların sayısı iyice arttı. Üçüncü veya dördüncü gece halk yine toplandı.Öyle ki mescid, insanları alamayacak hâle gelmişti. Ancak aleyhissalâtu vessalâm bu dördüncü gecede yanlarına çıkmadı. Sabah olunca Efendimiz "Yaptığınızı gördüm. Size çıkmamdan beni alıkoyan şey, namazın sizlere farz oluvermesinden korkmamdır" dedi. İşte bu hâdise ramazanda ceryan etmişti." Buharî Salatu't-Terâvih 1, Cum'a 29, 5; Müslim, Müsafirîn, 177, 761; Muvatta; Salât-fi'r Ramazan 1, 1, 113; Ebu Dâvud, Salât 318, 1373, 1374; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 4, 3, 202. 3006 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh buyurdular ki "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Ramazan'da, mescidin bir kenarında namaz kılan bir guruba uğramıştı. "Bunlar ne yapıyor?" diye sordu. "Bunlar, yanlarında ezberlenmiş fazla Kur 'an bulunmayan kimselerdir, Übeyy İbnu Ka'b radıyallahu anh bunlara namaz kıldırıyor! '' dediler. Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm "İsabet etmişler, bu davranış ne kadar iyi! '' buyurdular.'' Ebu Dâvud, Salât 318, 1377 3007 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile bir ramazan ayında beraber oruç tuttuk. Ay boyunca bize son yedi güne kadar hiç ziyade namaz kıldırmadı. Ayın son yedinci gününde gecenin üçte biri geçinceye kadar bize namaz kıldırdı. Altıncı gününde yine bir şey kıldırmadı. Beşinci gününde gecenin yarısı geçinceye kadar namaz kıldırdı Kendisine "Bu gecemizin geri kalan kısmında da bize nafile kıldırsanız! ''dedik. Talebimize karşı "Kim imamla namaza başlar, sonuna kadar devam ederse, kendisine gecenin tamamını namazla geçirmiş sevabı yazılır '' buyurdular. Sonra Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, aydan son üç gece kalıncaya kadar başka namaz kıldırmadılar. Üçüncü gece bize namaz kıldırdılar. Ehline ve kadınlarına dua ettiler. Bize o kadar uzun namaz kıldırdılarki "Felâh''ı kaçırmaktan korktuk. Ebu Zerr 'e "Felâh '' nedir? diye soruldu "Sahur!'' cevabını verdi. Sonra ayın geri kalan kısmında bize namaz kıldırmadı." Ebu Dâvud, Salât 318, 1375; Tirmizı, Savm 81, 805; Nesâî, Sehv 103, 3, 83, 84, Kıyamu'l-Leyl 4, 3, 202. 3008 - Abdullah İbnu Ebi Bekir anlatıyor "Ubeyy radıyallahu anh'i dinledim, diyordu ki "Ramazanda teravih namazından ayrılıp, hizmetçilerden alel acele sahuryemeği getirmelerini isterdik, çünkü vaktin çıkmasından korkardık.'' Muvatta, es-Salât fi'r-Ramazân 7, 1, 116. BAYRAM NAMAZLARI 3009 - İbnu Abbâs radıyaIlahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bayram günü - çıkıp iki rek'at namaz kıldırdı. Ne bunlardan önce ne de bunlardan sonra başka namaz kıldırdı.'' Buhari, Iydeyn 8, 16, 18, 26, 32, Ezân 161, Zekât 21, 33, Tefsir, Mümtahine 1, Nikâh 124, Libâs 56, 57, 59, İ'tisam 16; Müslim, Iydeyn 13, 884; Ebu Dâvud, Salât 256, 1159; Tirmizi, Salat 387, 537; Nesai, Iydeyn 29, 3, 193. 3010 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, fıtr ramazan ve kurban bayramlarının namazlarında, birinci rek'atte yedi ziyade tekbir getirirdi, ikinci rek'atte ise, iki rüku tekbirinden başka beş ziyade tekbir getirirdi." Ebu Dâvud, Salât 252, 1149, 1150. 3011 - Kesir İbnu Abdillah an ebihi an ceddihi anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bayramlarda birinci rek'atte kıraatten önce yedi kere tekbir getiriyordu. İkinci rek'atte de kıraatten önce beş kere tekbir getiriyordu.'' Tirmizi, Salât 386, 536. 3012 - Câbir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte, birçok kereler bayram namazını ezansız ve ikâmetsiz kıldım.'' Müslim, Iydeyn 7, 887; Ebu Dâvud, Salât 250, 1148; Tirmizi, Salât 384, 532. 3013 - Nâfi rahimehullah anlatıyor "İbnu Ömer radıyallahu anhümâ dedi ki "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, Hz. Ömer ve Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhümâ, bayram namazlarını hutbeden önce kılarlardı." Buhari, Iydeyn 7, 8; Müslim, Iydeyn 8, 888; Tirmizi, Salât 383; 531 Nesâi, Iydeyn 9, 3, 183. 3014 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte bayrama katıldım. Efendimiz hutbeden önce, ezansız ve ikametsiz namaz kıldırdı. Sonra Bilâl radıyallahu anh'e dayanarak kalktı. AIlah'tan korkmayı emretti ve O'na itaate teşvik etti. İnsanlara vaaz edip ölümü, ahireti, cenneti, cehennemi hatırlattı. Sonra kadınlar bölümüne geçti. Onlara da aynı şekilde vaaz etti, hatırlatmalarda bulundu. Ve "Allah için tasadduk edin, zira sizin ekseriyetiniz cehennem odunusunuz!'' buyurdu. Yanakları kararmış itibarlı kadınlardan biri kalkarak "Niçin ey Allah'ın Resülü? dedi niye cehennem odunlarıyız?'' Resulullah açıkladı "Zira siz kadınlar çok şikâyette bulunuyor, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz." "Bunun üzerine kadınlar takılarından tasadduk etmeye başladılar. Hz. Bilâl'in eteğine atıyorlardı." Buhari, Iydeyn 7; Müslim, Iydeyn 4, 885; Ebu Dâvud, Salât 248, 1141; Nesai, Iydeyn 19, 3, 186, 187. 3015 - Ubeydullah İbnu Abdillah lbni Utbe İbni Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor "Hz. Ömer radıyallahu anh, Ebu Vâkid el-Leysi radıyallahu anhümâ'ye sordu "Resulullah aleyhissalâtu vesselam kurban ve ramazan bayramlarında ne kıraat buyururdu?" "Resulullah bu namazlarda Kâf ve'l-Kur'ani'I-Mecid, İkterebeti's-sâatu ve'n-Şakka'l-Kameru surelerini okurdu" diye cevap verdi." Müslim, Iydeyn 14, 891; Muvatta, Iydeyn 8, 1, 180; Ebu Dâvud, Salât 252, 1154, Tirmizi, Salât 385, 534; Nesâi, Iydeyn 12, 3, 183, 184. 3016 - Nu'mân İbnu Beşir radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm; bayramlarda ve cum'ada Sebbihi'sme. Rabbike'l- A'!â, Hel etake hadisu'l ğâşiye okurdu. Bazan cuma ve bayram bir günde birleşirlerdi. Resulullah bu surelerin her ikisini de cuma ve bayram namazlarında birlikte okurdu." Müslim, Cum'a 62, 878; Muvatta, Cum'a 19, 1, 111; Ebu Dâvud, Salât 242, 1122, 1123; Tirmizi, Salât 385, 533; Nesai, Iydeyn 13, 3, 184. CUMA VE BAYRAMIN AYNI GÜNE RASTLAMASI 3017 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Şu gününüzde iki bayram bir araya geldi. Dileyene bayram cum'a için de yeterlidir. Biz her ikisini birleştiriyoruz." Ebu Dâvud, Salât 217, 1074; İbnu Mâce, İkâmet 166, 1311. 3018 - Ebu Ubeyd Sa'id İbnu Ubeyd'in anlattığına göre, Hz. Ömer radıyallahu anh ile bir bayramda beraber olmuştur. Hz. Ömer önce namaz kıldırmış, sonra hutbe okuyup halka şöyle hitab etmiştir "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm sizleri bu iki bayram gününde oruç tutmaktan men etti. Bu iki bayramdan biri oruç tuttuğunuz aydaki ramazan bayramınızdır. Diğeri de kurbanlarınızdan yediğiniz günün bayramıdır!'' Ebu Ubeyd der ki "Ben Hz. Osman radıyallahu anh ile de bayram geçirdim. O da hutbeden önce namaz kıldırdı. Hatta bu bir cum'a günüydü. Avâli halkına şöyle dediler "Kim cumayı beklemek isterse beklesin, kim de ailesine dönmek isterse dönsün, kendisine izin verdik.'' Buhari, Edahi 16, Savm 66, 67; Müslim; Siyam 138, 1137. 3019 - Atâ İbnu Ebi Rebâh merhum anlatıyor "İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhümâ, bize bir cum'a günü gündüzün başında bayram namazı kıldırdı. Sonra biz öğle vakti cum'a namazı kılmak üzere mescide gittik. İbnu'z-Zübeyr, bize namaz kıldırmak üzere mescide gelmedi. Biz de tek başımıza öğle namazlarımızı kıldık. O sırada İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ Tâif'te idi. Medine'ye döner dönmez durumu ona açtık. "Sünnet'e uygun haçeket etmiş!'' dedi. 3020 - Bir başka rivâyette şöyle gelmiştir "İbnu'z-Zübeyr zamanında ramazan bayramı cum'a gününne rastIamıştı." "İki bayram, aynı günde bir araya geldiler"! dedi. Sonra ikisini birleştirip iki rek'at hâlinde sabah erkenden kıldırdı. Artık, ikindiyi kılıncaya kadar başka bir şey kılmadı.'' Ebu Dâvud, Salât 217, 1071, 1072; Nesâi, lydeyn 32, 3, 194. 3021 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, Ramazan bayramında, sayıca tek olan birkaç hurma yemedikçe namaza gitmezdi." Buhari, Iydeyn 4, Tirmizi, Salât 390, 543. 3022 - Hz. Ali radıyallahu anh demiştir ki "Bayram namazına yaya gitmen, çıkmazdan önce birşeyler yemen sünnettendir.'' Tirmizi, Salat 382; 530; İbnu Mâce, İkamet 161, 1296. 3023 - Büreyde radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, ramazan bayramı namazında bir şeyler yemeden çıkmazdı. Kurban bayramında ise, namazdan dönünceye kadar bir şey yemezdi." Tirmizi, Salât 390, 542. 3024 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bayram namazına giderken bir yoldan gider, dönerken başka bir yoldan dönerdi.'' Ebu Dâvud, Salât 254, 1156. 3025 - Ümmü Atiyye radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah bize, bayram namazlarına genç kızları, çadırda kalan genç bâkireleri, ve hayızlı kadınları da çıkarmamızı emretti. Hayızlıların da katılmaları müslümanların cemaatlerini görmeleri, dualarında hazır bulunmaları içindi, bunlar namazgahların dışında kalacaklardı." Buhari, lydeyn 15, 20, Hayz 23, Salât 2, Hacc 81; Müslim, Iydeyn 10, 890; Ebu Dâvud, Salat 247, 1136-1139; Tirmizi, Salât 388, 539, 540; Nesâi, Iydeyn 3, 4, 3, 180, 181. 3026 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Ramazan ve Kurban bayramlarında yanında bir mızrak olduğu halde musallaya çıkıyor, namaz sırasında kıble cihetine sütre olarak dikiyor, ona doğru namazını kılıyordu." Nesai, Iydeyn 10, 3, 183. 3027 - Sa'lebe İbnu Zehdem anlatıyor "Hz. Ali radıyallahu anh Ebu Mes'ud radıyallahu anh'u paymıh başına koyup kendisi bayram günü namaza gitti ve "Ey insanlar! dedi, imamdan önce namaz kılmak sünnette yoktur!'' Nesâi; lydeyn 6, 3, 181, 182. KÜSÛF NAMAZI 3028 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında güneş tutulmuştu. Hemen kalkıp halka namaz kıldırdı. Namazda kıraatı uzun tuttu. Sonra rükuya gitti, rükuyu da uzun tuttu. sonra başını kaldırdı, bu sırada uzun okudu, ancak bu okuyuşu öncekinden daha kısa idi. Sonra tekrar rüku yaptı ve rükuyu uzattı, ancak önceki rükudan kısa idi. Sonra başını kaldırdı, sonra secdeye gidip gidip iki secde yaptı. Sonra kalkıp, birinci rek'atte yaptıklarını aynen yaptı. Sonra selam verdi. Artık güneşde açıldı. Sonra kalkıp halka hitab etti. Dedi ki "Bilesiniz, güneş ve ay bir kimsenin ölümü veya hayatı için tutulmaz. Onlar Allah'ın ayetlerinden iki ayetidir, kullarına gösterir. Bunların tutulduğunu görünce namaza koşun." Buhari, Küsüf 2, 4, 5, 13, 19, el-Amel fı's- Salât 11, Bed'ü'l-Halk 4, Tefsir, Maide 13; Müslim, Küsüf 1, 8, 901, 902, 903; Muvatta, Küsüf 1, 1, 186; Ebu Dâvud, 261, 263, 264, 265, 1177, 1180, 1187, 1188, 1190, 1191; Tirmizi, Salât 396, 561, 563; Nesâi, Küsüf 6, 7, 10, 11, 3, 127, 128, 129, 130. İSTİSKA YAĞMUR NAMAZI 3029 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "İnsanlar kıtlığa maruz kaIdılar. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bir cum'a günü hutbe verirken bir bedevi kalkıp "Ey Allah'ın Resulü, malımız helâk oldu, horantamız kaldı, bizim için Allah'a dua ediver!'' dedi. Buunun üzerine aleyhissalâtu vesselâm ellerini kaldırdı. Biz gökte bir bulut göremiyorduk. Nefsim elinde olan Zât'a yemin olsun, daha ellerini geri çekmeden, semâda dağlar gibi bulutlar peydah oldu. Derken daha minberden inmemişti bile ki, sakalından yağmur damlaları dökülmeye başladı. O gün, ertesi güne kadar yağmur yağdı. Daha sonraki günde de yağdı, onu takib eden günde de yağdı, hatta müteakıp cum'aya kadar yağış devam etti. Öyle ki, o bedevi veya bir başkası kalkıp "Ey Allah'ın Resulü, binalarımız yıkıldı, mallarımız suda boğuldu, bizim için Allah'a dua ediver artık yağmur kesilsin'' dedi. Aleyhissalâtu vesselâm ellerini kaldırıp "Allahım etrafımıza yağdır, üzerimize olmasın!'' diye dua ettiler. Eliyle bulutlara doğru hangi istikametteki buluta işâret etti ise, bulutlar orada açıldı. Bütün Medine buluttan temizlendi." Bir rivayette de şöyle denmiştir "Allahım, yağmur etrafımıza yağsın, üzerimize değil! Allahım, dağların ve tepelerin üzerine, vadilerin içine ağaç biten yerlere olsun!'' Hz. Enes der ki "Bulut hemen çekildi biz de çıkıp güneşte yürüdük.'' Buhari, İstiskâ 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 14, 24, Menâkıb 25 Cum'a34, 35, Edeb 68, Da'avât 24; Müslim, İstiskâ 9, 897; Muvatta, İstiskâ 3, 1, 191; Ebu Dâvud, Salât 260, 1174, 1175; Nesâi, İstiskâ 1, 9, 10, 17, 18, 3, 154, 155, 158, 160, l65, 177. 3030 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'a yağmur kıtlığından şikâyet edildi. Bunun üzerine bir minber getirilmesini söyledi. Musallaya minber kuruldu. Halka, oraya gidilecek gün tesbit edidi.'' Hz. Âişe devamla der ki "Güneşin kızıllığı ufukta görülür görülmez yola çıktı. Musallaya varıp minbere oturdu. Tekbir getirdi. Allah'a hamdetti. Sonra "Sizler memleketinizin kuraklığıa uğradığından, yağmurun normal yağma zamanında gelmeyip gecikmesinden şikayetlendiniz. Allah celle celaluhu kendisine dua etmenizi emrediyor. Duanıza icabet edeceğini vaadetti" buyurdular ve sonra şöyle dediler. "Hamd âlemlenin Rabbine aittir. O, Rahman ve Rahim'dir, âhiret gününün sâhibidir. Allah 'tan başka ilah yoktur, O dilediğini yapar. Ey Rabbimiz, sen kendisinden başka ilah olmayan Allah'sın. Sen zenginsin, biz fakiriz. Üzerimize yağmur indir. İndirdiğini bize kuvvet ve güç kıl. Ecel zamanımıza kadar yetecek kıl!" Bunu söyledikten sonra ellerini kaldırdı. O kadar yukarı kaldırdı ki, koltuk altı beyazlığı göründü. Sonra sırtını halka dönderdi, elbisesini ters çevirdi, elleri bu sırada hep kalkmış vaziyette idi. Sonra tekrar halka yöneldi Minberden indi ve iki rek'at namaz kıldı. Anında Allah bulut hâsıl etti. Gök gürledi. Şimşek çaktı. Allah'ın izniyle yağmur başladı. Resullullah daha mescidine dönmeden seller aktı. Aleyhissalâtu vesselam, cemaatin sığınağa dönmekteki acelelerini görünce azı dişleri görününceye kadar güldü. Ve "Şehadet ederim ki, Allah her şeye kâdirdir ve ben de Allah'ın kulu ve Resulüyüm" buyurdular." Ebü Dâvud, Salât 260, 1173. 3031 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Biz Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberken bize yağmur isâbet etti. Efendimiz elbisesini açtı, bedenine yağmur isabet etti. "Bunu niye yaptınız?'' diye sorduk. "O Rabbinden yeni geliyor'' buyurdular.'' Ebu Dâvud, Edeb 114, 5100, Müslim, İstiskâ 13, 898. CENAZE NAMAZI 3032 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kim üzerine namaz kılıncaya kadar cenaazede hazır bulunursa kendisi için bir kirat sevab vardır. Kim de cenaze gömülünceye kadar hazır bulunursa iki kiratlık sevab vardır. Bir kirat'ın miktarı Uhud dağı kadardır." Buhari, Cenâiz 59; Müslim, Cenaiz 57, 946; Ebu Dâvud, Cenâiz 45; 3168; Nesâi, Cenaiz 54, 59, 4, 54-55, 76, 77; Tirmizi, Cenâiz 49, 1040; İbnu Mâce, Cenâiz 34, 1539. 3033 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, Necaşi rahimehullah'ın vefatını, ölümünün aynı gününde haber verdi. Ashabıyla musallaya musallaya gitti, orada saf bağlatıp dört tekbir getirerek namaz kıldırdı." 3034 - Sahiheyn ve Nesâi'de gelen bir diğer rivâyette şöyle denir "Resulullah aleyhissalâtu vesselam Necâşi'nin ölüm haberini öldüğü günde haber verdi ve "Kardeşiniz için Allah'tan mğfiret taleb edin" dedi ve başka bir şey söylemedi." Buhari, Cenaiz 4, 55, 61, 65; Menakibu'l-Ensar 38; Müslim Cenâiz 62, 63, 951; Muvatta, Cenâiz 14, 1, 226, 227; Ebu Davud, Cenaiz 62, 3204; Tirmizi, Cenâiz 37, 1022; Nesâi, Ceaiz 76, 4, 72. 3035 - Abdurrahman İbnu Ebi Leyla anlatıyor "Zeyd İbnu Ebi Erkâm cenazelerimiz üzerine dört tekbir getirirdi. Bir ara bir cenaze üzerine de beş tekbir getirmişti. Sebebini kendisinden sordum, dedi ki "Resulullah o tekbirleri getirirdi." Müslim, Cenaiz 72, 957; Ebu Dâvud, Cenâiz 58, 3197; Tirmizi, Cenâiz 37, 1023; Nesai, Cenâiz 76, 4, 72. 3036 - Humeyd İbnu Abdirrahmân anlatıyor "Hz. Enes İbnu Mâlik radıyallahu anh cenaze namazı kıldı. Yanılıp üç-sefer tekbir getirdi ve selâm verdi. Kendisine üç sefer tekbir getirdiği söylendi. Bunun üzerine kıbleye yönelerek dördüncü bir tekbir daha getirdi ve sonra selâm verdi.'' Buhari, Cenaiz 65. Bunu ta'lik olarak, bab başlığında zikretmiştir. 3037 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ'ın anlattığına göre, bir cenaze üzerine namaz kılmış ve namazda Fâtiha'yı okumuştur. Bu hususta kendisine niye onu okuduğu sorulunca "Bu, sünnettendir!'' diye cevap vermiştir.'' Buhari, Cenâiz 6; Ebu Dâvud, Cenaiz 59, 3198; Tirmizi, Cenâiz 39, 1026; Nesâi, Cenâiz 77, 4, 74, 75. 3038 - Nafi rahimehullah anlatıyor "İbnu Ömer, cenaze için kılınan namazda kıraata yer vermezdi." Muvatta, Cenaiz 19, 1, 255. 3039 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Ölü üzerine namaz kıldınız mı ona ihlasla dua edin." Ebu Davud, Cenaiz 60, 3199; İbnu Mace, Cenaiz 23, 1497. 3040 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh'nin anlattığına göre, kendisine "Cenaze üzerine nasıl namaz kılarsın?" diye sorulmuştu. Dedi ki "Ailesinin evinden takibe başlarım, yere kondu mu tekbir getirir, Allah'a hamd, Resulüne salat eder, sonra şu duayı okurum "Ya Rabbi o senin abdindirr, abdinin oğludur, cariyenin oğludur. O, senden başka ilah olmayıp sadece senin ilah olduğuna, Muhammed7in senin kulun ve elçin olduğuna şehadet ederdi, sen onu bizden daha iyi bilirsin. Ay Allahım, eğer o muhsin ise ona yapacağın ihsanı artır. Eğer kötüllerden ise, günahlarını affet. Ey Allahım, bizi ona kılınan namazın ecrinden mahrum etme, ondan sonra bize fitne verme." Muvatta, Cenaiz 17, 228. 3041 - Avf İbnu Mâlik radıyallahu anlı anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bir cenâzenin namazını kıldırdı. Okuduğu duadan şunları ezberledik "Allahım, şunu mağfıret et ve şuna rahmet eyle. Afiyet ver, affeyle, vardığı yerde ikramda bulun, girdiği yeri genişlet. Onun günalarını kar ve buzla yıka, hatalardan pâk eyle, tıpkı elbisenin kirden pâk edilmesi gibi. Onu dünyadaki evinden daha iyi bir eve, ailesinden daha hayırlı bir aileye koy, eşinden daha hayırlı bir eşe ulaştır. Onu kabir azabından, ateş azabından sakındır.'' Avf radıyallahu anh der ki "Resulullah'ın bu dualarını işitince o ölünün yerinde kendimin olmasını temenni ettim.'' Müslim, Cenâiz 85, 963; Tirmizi, Cenâiz 38, 1025; Nesâi, Cenâiz 77, 4, 73. 3042 - Hasan Basri rahimehullah "Ç'ocuk üzerine‚ Fâtiha okunur'' der ve şöyle dua ederdi "Ey Allahım; bunu bize öncü yap, karşılayıcı kıl, ahiret azığı ve ücret yap." Buhari, Cenâiz 66. Bab başlığında senetsiz olarak geçmiştir. 3043 - Atâ radıyallahv anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm oğlu İbrahim ölünce üzerine namaz kıldırdı. O zaman çocuk yetmişinci gününde idi." Ebu Dâvud, Cenâiz 53, 3188. 3044 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Çocuk doğumunda ağlamadan ölürse üzerine namaz kılınmaz, varis olmaz, ona da varis olunmaz." Tirmizi, Cenaiz 43, 1032; İbnu Mace, Cenaiz 26, 1508. 3045 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın oğlu İbrahim onsekiz aylık iken öldü; Âleyhissalâtu vesselam, üzerine namaz kılmadı.'' Ebu Dâvud, Cenâiz 53, 3187. 3046 - Nâfi İbnu Ebi Galib anlatıyor "Hz. Enes radıyallahu anh bir erkeğin cenâze namazını kıldırmıştı. Başının yanında durdu. Dört kere tekbir getirdi. Bir kadın üzerine de namaz kıldırdı. Kadının arka tarafında durdu, dört kere tekbir getirdi. Kendisine, Resulullah böyle mi yapardı?'' dendi. "Evet!'' cevabını verdi.'' Ebu Dâvud, Cenâiz 57, 3194; Tirmizi, Cenâiz 45, 1034. 3047 - Hz. Osman, Hz. Ebu Hüreyre, İbnu Ömer radıyallahu anhümâ hazerâtı eıkek ve kadınların cenâzeleri için namaz kılarlardı. Erkekleri imimamın yanına, kadınları da kıble cihetine koyarlardı." Muvatta; Cenâiz 24, 1, 230. 3048 - Muhammed İbnu Ebi Harmele anlatıyor "Zeyneb Bintu Ebi Seleme ölmüştü, o sırada Medine valisi Târık idi. Sabah namazından sonra cenazesi getirildi ve Bâki mezarlığına konuldu. Târık, sabah namazını alaca karanlıkta kılardı. İbnu Ömer radıyallahu anhüma cenazenin sahibine "Cenazenizi namazı ister hemen kılın, isterseniz güneşin yükselmesine kadar te'hir edin" dedi." Muvatta, Cenâiz 20, 1, 229. 3049 - Nafi anlatıyor "İbnu Ömer radıyallahu anhümâ, sabah ve ikindi namazları vaktinde kılınmış ise bunlardan sonra cenaze namazı kılardı." Muvatta, Cenâiz 21, 1, 229. Buhari'nin bab başlığında, senetsiz olarak şu rivâyet kaydedilmiştir "İbnu Ömer mutlaka tâhir olarak cenaze namazı kılardı. Güneş doğarken ve batarken cenaze namazı kılmazdı. Ellerini de her tekbirde kaldırırdı." Buhâri, Cenâiz 57. 3050 - Hz. Aişe radıyallalıu anhâ 'den anlatıldığına göre, Sa'd İbnu Ebi Vakkâs radıyallahu anh vefat ettiği zaman, Hz. Aişe "Onu mescide sokun da ben de üzerine namaz kılayım'' dedi. Ancak onun bu teklifi yadırgandı ve hüsn-ü kabul görmedi. Bunun üzerine Hz. Aişe "İnsanlar ne çabuk unutuyorlar, Allah'a yemin olsun Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Beyzâ'nın iki oğlu Süheyl ve kardeşinin namazlarını mescidin içinde kıldırdı" dedi." Müslim, Cenâiz 99, 973, Muvatta, 22, 1, 229; Ebu Dâvud, Cenâiz 54, 3189, 3190; Tirmizi, Cenâiz 44, 1033; Nesâi, Cenâiz 70, 4, 68. 3051 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Babam Ömer İbnu'l Hattâb'ın cenâze namazı mescidde kılındı.'' Muvatta, Cenâiz 23, 1, 230. 3052 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kim cenaze namazını mescidin içinde kılarsa kendisine bir sevap yoktur'' -bir nüshada- "aleyhinde bir şey yoktur." Ebu Dâvud, Cenâiz 54, 3191. 3053 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Siyahi bir kadın -veya bir genç- mescidin kayyumluk hizmetini yürütüyor süpürüp temizliyordu. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bir ara onu göremez oldu. "Kadın -veya genç- hakkında ne oldu?'' diye bilgi sordu. "O öldü!'' dediler. Bunun üzerine "Bana niye haber vermediniz?'' buyurdular. Ashab sanki kadıncağızın -veya gencin- ölümünü mühim addetmeyip küçümsemişlerdi. Aleyhissalâtu vesselâm "Kabrini bana gösterin!" diye emrettiler. Kabir gösterildi. Resul-i Ekrem kadının kabri üzerine cenaze namazı kıldı. Sonra "Bu kabirler, sâhiplerine karanlıkla doludur. Allah, onlar için kıldığınız namazla kabirleri onlara aydınlatır" buyurdular." Buhari, Cenâiz 67, Salât 72, 74; Müslim, Cenâiz 71, 956; Ebu Dâvud, Cenâiz 67, 3203. 3054 - Hz. Enes radıyallahıu anh "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bir kabrin üzerinde namaz kıldı'' buyurmuştur.'' Müslim, Cenâiz 70, 955. 3055 - İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor "Ümmü Sa'd radıyallahu anhâ, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm yokken vefat etti. Gelince üzerine namaz kıldı. Bu esnada bir ay geçmişti.'' Tirmizi, Cenâiz 47, 1038. 3056 - Ukbe İbnu Âmir radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Uhud şehidleri için sekiz yıl sonra, sanki dirilerle de ölülerle de vedalaşıyormuşcasına cenaze namazı kıldı..'' Ebu Dâvud, Cenâiz 75, 3223, 3224; Nesâi, Cenâiz 61, 3, 61, 62. 3057 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Bugün Habeşli sâlih bir kimse öldü, haydi üzerine namaz kılın.'' Râvi der ki "Hemen saf yaptık namaza durduk, ben ikinci safta -veya üçüncüde- idim. Aleyhissalâtu vessalâm onun üzerine gıyabında namaz kıldı.'' Buhari, Cenâiz 55, 54, Menâkibu'l Ensâr 38; Müslim, Cenâiz 64, 952; Nesâi, Cenâiz 72, 4, 69, 70. 3058 - Ebu Berze el-Eslemi radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Mâiz İbnu Mâlik'in cenazesine namaz kılmadı. Ancak ona namaz kılınmasını yasaklamadı da." Ebu Dâvud, Cenâiz 52, 3186. 3059 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a üzerinde borç olan bir ölü getirildiği zaman "Borcunu ödeyecek bir mal bıraktı mı?'' diye sorardı. Eğer yeterli mal bıraktığı söylenirse namazını kılardı. Aksi takdirde "Arkadaşınızın namazını kılın!" derdi. Ancak Allahu Teâla Hazretleri Resülüne fetihler müyesser ettiği zaman her getirilenin namazını kıldı ve borcu var mı? diye sormadı. Şöyle derdi Ben mü'minlere nefislerinden evlayım. Öyleyse, kim borç veya ağır bir yük veya horanta bırakırsa o banadır, benim üzerimedir. Kim de mal bırakırsa o da kendi varislerinedir." Buhari, Ferâiz 4, 15, 25, Kefâlet 5, İstikrâz 11, Tefsir, Ahzâb 1, Nafakât 15; Müslim, Feraiz 14, 1619; Tirmizi, Cenâiz, 69, 1070; Nesai, Cenaiz 67, 4, 66. 3060 - Câbir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselam'a, kendisini öldüren bir adam getirilmişti, üzerine namaz kılmadı." Müslim; Cenâiz 107, 978; Tirmizi, Cenâiz 68, 1068; Nesâi, Cenâiz 68, 4, 66. 3061 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Üzerine müslümanlardan, kendisine şefaat taleb eden yüz kişinin namaz kıldığı her ölüye mutlaka şefaat edilir.'' Müslim, Cenâiz 58, 947, Tirmizi, Cenâiz 40, 1029; Nesâi, Cenâiz 78, 4, 75. 3062 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim, diyordu ki "Bir müslüman ölür, cenaze namazına Allah'a şirk koşmayan kırk kişi katılırsa, Allah, bunların onun hakkındaki şefaatini mutlaka kabül eder.'' Müslim, Cenâiz 59, 948; Ebu Dâvud, Cenâiz 45, 3170. 3063 - Mâlik İbnu Hübeyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Bir müslüman ölür ve üzerine, müslümanlardan üç saf namaz kılarsa, Allah şefaati mutlaka vâcib kılar.'' Hadisin râvisi Mâlik radıyallahu anh, cenazeye katılanlar az olursa, bu hadis sebebiyle cemaati üç safa taksim ederdi.'' Ebu Dâvud, Cenaiz 43, 3166; Tirmizi, Cenâiz 40 1028. TAHİYYETÜ'L-MESCİD 3064 - Ebu Katâde radıyallalıu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Biriniz mescide girince oturmazdan önce iki rek'at kılıversin." Buhari, Salat 60, Teheccüt 25; Müslim, Müsafirin 69, 714; Muvatta, Kasdu's-Salât 57, 1, 162; Ebu Dâvud, Salât 19, 367; 368; Tirmizi, Salât 235, 316; Nesâi, 37, 2, 53. 3065 - Kà'b İbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselâm, bir seferden dönünce önce mescide uğrar, orada iki rek'at namaz kılar, sonra insanlar ile görüşmek için otururdu." Ebu Dâvud, Cihâd 178, 2781; Buhari, Salât 59 bab başlığında muallak olarak. İSTİHARE NAMAZI 3066 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselâm bize, Kur'àn'dan -bir süre öğrettiği gibi her işte istiharede bulunmamızı öğretirdi. Derdi ki "Biriniz bir işi yapmaya arzu duyduğu zaman, farzlar dışında iki rek'at namaz kılsın, sonra şu duayı okusun "Allahım, senden hayır taleb ediyorum, zira sen bilirsin. Senden hayrı yapmaya kudret taleb ediyorum, zira sen vermeye kâdirsin, Rabbim yüce fazlını da taleb ediyorum. Sen herşeye kâdirsin, ben âcizim. Sen bilirsin, ben cahilim. Sen gayıbları bilirsin. Allahım, eğer biliyorsan ki bu işi bana dinim, bayatım ve sonum için -veya hal-i hazırda ve ileride demişti- hayırlıdır, bunu bana takdir et ve yapmamı kolay kıl. Sonra da onu hakkımda mübarek kıl. Eğer bu işin, bana dinim, hayatım ve âkibetim için -veya hal-i hazırda ve ileride dedi- zararlıdır; onu benden çevir, beni de ondan çevir. Hayır ne ise bana onu takdir et, sonra da bana onu sevdir!" Hz. Câbir dedi ki "Bu duadan sonra yapacağı işi zikrederdi.'' Buhari, Da'avât 48; Teheccüd 25, Tevhid 10; Ebu Dâvud, Salât 366, 1538; Tirmizi, Salât 394, 480; Nesâi, Nikâh 27, 6, 80, 81; İbnu Mâce, İkâmet, 188, 1383. HACET NAMAZI 3067 - Abdullah İbnu Ebi Evfâ radıyallatıu anhümâ anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki "Kimin Allah'a veya herhangi bir insana ihtiyacı hâsıl olursa önce abdest alsın, abdesti de güzel yapsın, sonra iki rek'at namaz kılsın, sonra Allah Teâla Hazretlerine senâda bulunsun, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'a salât okusun, sonra şu duayı okusun "Halim, kerim olan Allah'tan başka ilâh yoktur. Arş-ı Azam'ın Rabbi noksan sıfatlardan münezzehtir. Hamd âlemlerin Rabbine âittir. Rahmetine vesile olacak amelleri, mağfiretini celbedecek esbabı hakkımda yaratmanı taleb ediyor, her çeşit günahtan koruman için yalvarıyor, her çeşit iyilikten zenginlik, her çeşit günahtan selâmet diliyorum. Rabbim! Affetmediğin hiçbir günahımı, kaldırmadığın hiçbir sıkıntımı bırakma! Hangi amelden razı isen onu ver, ey rahim olan, bana en ziyade rahmet gösteren Rabbim!'' Tirmizi, Salât 348, 479; İbnu Mâce, İkamet 189, 1384. TESBİH NAMAZI 3068 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ ve Ebu Râfi radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Abbâs İbnu Abdilmuttalib radıyallahu anh'e dediler ki "Ey Abbâs, ey amcacığım! Sana bir iyilik yapmayayım mı?" Sana bağışta bulunmayayım mı? Sana ikram etmeyeyim mi? Sana on hasletin hatırlatmasını yapmayayım mı? Eğer sen bunu yaparsan, Allah senin bütün günahlarını önceki-sonraki, eskisi-yenisi, hatâen yapılanı-kasden yapılanı, küçüğünü-büyüğünü, gizlisini-alenisini yani hepsini affeder. Bu on haslet şunlardır Dört rek'at namaz kılarsın, her bir rek'atte, Fatiha suresi ve bir sure okursun. Birinci rek'atte kıraati tamamladın mı, ayakta olduğun halde onbeş kere "Subhanallahi velhamdülillahi ve lailahe illallahu vallahu ekber" diyeceksin. Sonra rüku yapıp, rükuda iken aynı kelimeleri on kere söyleyeceksin, sonra başını rükudan kaldıracaksın, aynı şeyleri onar kere söyleyeceksin. Sonra secde edip, secdede iken onları onar kere söyleyeceksin. Sonra başını secdeden kaldıracaksın, onları onar kere söyleyeceksin. Sonra tekrar secde edip aynı şeyleri onar kere söyleyeceksin. Sonra başını kaldırır, bunları on kere daha söylersin. Böylece her bir rek'atte bunları yetmişbeş defa söylemiş olursun. Aynı şeyleri dört rek'atte yaparsın. Dilersen bu namazı her gün bir kere kıl. Her gün yapamazsan haftada bir kere yap, haftada yapamazsan her ayda bir kere yap. Ayda olmazsa yılda bir kere yap. Yılda da yapamazsan hiç olsun ömründe bir kere yap." Ebu Dâvud, Salât 303, 1297,1299; Tirmizi, Salât 350, 482; İbnu Mâce; İkamet 190, 1386, 1387. NAMAZLA İLGİLİ BAZI HADİSLER 3069 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh buyurdular ki "Hiçbirinizin, namazından şeytana bir pay kalmamalıdır. Herkes namazdan çıkarken, sağından kalkmanın üzerine bir vecibe olduğunu sanır. Halbuki ben Resulullah7ın çok kere solu üzerinden kalktığını da gördüm." Buhari, Ezan 159; Müslim, Müsafirin 59, 707; Ebu Davud, salat 204, 1042; Nesai, Sehv 100, 3, 81. 3070 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı ayakta ve otururken su içerken gördüm. yalınayak ve ayakkabılı olduğu halde namaz kılarken gördüm. Namazdan sağı ve solu üzerine ayrılırken de gördüm." Nesai, Sehv 100, 3, 82. 3071 - İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında, farz namazlardan çıkarken insanlar yüksek sesle zikrederlerdi." Buhari, Ezan 155; Müslim, Mesacid 120, 583; Ebu Davud, Salat 191, 1002, 1003; Nesai, Sehv 79, 3, 67. 3072 - Ebu Rimse radıyallahu anh anlatıyor "Bir adam, namazın ilk tekbirine yetişerek Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte namaz kıldı. Aleyhissalatu vesselam önce sağına sonra soluna selam verdi. Başını öylesine çevirdi ki, gerisinde olduğumuz halde yanaklarının beyazlığını gördük. Sonra namazdan çıktı. Kendisiyle namazın ilk tekbire yetişen zat hemen kalkıp ilave namaza başladı. Hz. Ömer radıyallahu anh ona doğru fırlayarak adamı omuzlarından yakalayıp sarstı ve "Otur! Ehl-i kitabı helâk eden şey, namazları arasına bir fasıla bırakmamalarından başka bir şey değildir!2 dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm nazarını çevirip "Ey İbnu'l-Hattab, Allah seni doğruya isabet ettirdi" buyurdu." Ebu Davud, Salat 194, 1007. 3073 - Ebu Şa'sa rahimehullah anlatıyor "Biz ebu Hüreyre radıyallahu anh ile birlikte mescidde oturuyorduk, Müezzin ezan okudu. Bir adam kalkıp yürümeye başladı. Ebu Hüreyre, adam mescidden çıkıncaya kadar gözleriyle onu takip etti ve "Şu adam Ebu'l-Kasım aleyhissalatu vesselam'a asi oldu!" buyurdu." Müslim, Mesacid 258, 655; Ebu Davud, salat 43, 536; Tirmizi, Salat 150, 204; Nesai, Ezan 40, 2, 29. 3074 - Simak İbnu Harb anlatıyor "Cabir İbnu Semüre radıyallahu anh'ye dedim ki "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'la beraber oturdun mu?" "Evet dedi, hem de çok. Sabah namazı kılınca, namaz kıldığı yerden güneş doğuncaya kadar kalkmazdı. Bu esnada cemaat birbirlerine cahiliye devri ile ilgili şeyler anlatırlar ve gülerlerdi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da tebessüm buyururlardı." Müslim, Mesacid 286, 670; Ebu Davud, Salat 301, 1294; Tirmizi, salat 412, 585; Nesai, Sehv 99, 3, 80. 3075 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Bedeviler, sakın namazınızın isminde size galebe çalıp değiştirmesinler. Çünkü onun Kitabullah'taki ismi "işâ" yatsıdır. Bedeviler develerini sağarken karanlığa kalırlar da yatsıya ateme derler." Müslim, Mesacid 228, 644; Ebu Davud, Edeb 86, 4984; Nesai, Mevakit 23, 1, 270. 3076 - Abdullah İbnu Muğaffel radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Bedeviler, akşam namazınızın isminde sakın-size galebe çalmasınlar!" Resulullah devamla dedi ki "Bedeviler ona sadece işâ derler." Buhari, Mevâkit 19. 3077 - Ebu Berze el Eslemi radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm yatsıdan önce uyumayı, sonra da konuşmayı mekruh addederdi.'' Buhari, Mevâkit 23; Müslim, Mesâcid 237; 647; Ebu Dâvud, Salât 3, 398; Tirmizi, Salât 125. 3078 - Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh ve yanlarında ben de bulunduğum halde müslümanların meselelerini konuşmak için gece geç vakte kadar uyanık kalırlardı." Tirmizi, Salât 126. 3079 - Ashab'tan Huzâ'alı birinin rivâyet ettiğine göre, bir gün "Keşke yatsı namazımı kıIıp da istirahat etseydim'' diye temennide bulunmuştu. Kendisini bu sözü sebebiyle ayıpladılar. Onlara şu cevabı verdi "Ben Resulullah'ın şöyle söylediğini işittim "Ey Bilal, ikamet oku da bizi rahatlat!'' 3080 - Hz. Ali'ye ait bir başka rivâyette, Hz. Ali "Namazımı kılar istirahat ederim'' demişti. Kendisini ayıpladılar. O da şu cevabı verdi "Ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim. Şöyle demişti "Ey Bilal kalk, bizi namazla istirahate kavuştur." Ebu Dâvud, Edeb 86, 4985, 4986. 3081 - Osman İbnu Ebi'l-As radıyallahu anh anlatıyor "Ey Allah'ın Resülü dedim, şeytan benimle namazımın ve kıraatimin arasına girip kıraatimi iltibas etmeme sebep oluyor, ne yapayım?'' Aleyhissalâtu vesselâm bana şu cevabı verdi "Bu Hınzeb denen bir şeytandır. Bunun geldiğini hissettin mi ondan Allah'a sığın. Sol tarafına üç kere tükür!'' Osman İbnu Ebi 'I-As der ki "Ben bunu yaptım, Allah Teâla Hazretleri onu benden giderdi." Müslim, Selâm 68, 2203. ÖĞLE NAMAZI VAKTİ 6157 - Habbab İbnu Eret ve Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anhümâ anlatmışlardır "Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a kızgın kumların hararetinden şikayet ettik. Fakat şikayetimizi dinlemedi. ÖĞLEYİ SERİNLİĞE BIRAKMA 6158 - Muğire İbnu Ş'u'be radıyallahu anh anlatıyor "Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte öğleyi gün ortası sıcaklığında kılardık. Bir ara bize "Öğle namazını serinliğe bırakın. Zira hararetin iddeti cehennemin kabarmasındandır" buyurdular." 6159 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Öğle namazını serinliğe bırakın." AKŞAM NAMAZI VAKTİ 6160 - Abbâs İbnu Abdi'l-Muttalib radıyallahu anh anlatıyor "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ümmetim, akşam namazını yıldızlar cıvıldaşıncaya kadar tehir etmedikçe fıtrat üzerine devam eder." Ebu Abdillah İbnu Mace der ki "Muhammed İbnu Yahya'nın şöyle dediğini işittim "Bu hadis hakkında alimler Bağdat'ta anlaşmazlığa düştüler. Ben ve Ebu Bekr el-A'yan, Avvâm İbnu Abbâd İbni'l-Avvâm'a kadar gidip sorduk. Bize, babasına ait asıl nüshayı çıkardı, araştırdı, hadisi orada buldu." YATSIDAN ÖNCE YATILMAZ, SONRA KONUŞULMAZ 6161 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, bize, yatsı namazından sonra gece sohbetini kıtmıştır, yani bize bunu yasaklamıştır." YATSIYA ATEME DEMEYİN 6162 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Bedeviler, yatsı namazı meselesinde size galebe çalmasınlar." İbnu Harmele şu ilavede bulundu- Bu namazın adı işâ =yatsı Bedevîler ona, develeri sebebiyle geciktirip tehir ettikleri için "ateme" derler." EZAN NASIL BAŞLADI? 6163 - Sâlim, babası Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhümâ'dan anlatıyor "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, namazları duyurup toplanmayı sağlama vasıtası üzerine halkla istişare etti. Boru öttürmeyi teklif ettiler. Yahudilerin usulü olması sebebiyle bunu hoş karşılamadı. Bunun üzerine halk çan çalınabileceğini hatırlattı. Aleyhissalâtu vesselâm, hıristiyanlara benzeme endişesiyle bunu da hoş karşılamadı. Aynı gece, Ensardan Abdullah İbnu Zeyd denen bir zata ve Ömer İbnu'I-Hattâb'a rüyalarında ezan öğretildi. Ensari, geceleyin Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'in kapısını çaldı. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm onu öğrenip okumasını Bilal'e emretti. Bilal da ezan olarak okudu." Zührî diyor ki "Bilal radıyallahu anh hazretleri sabah ezanına şu ibareyi ilave etti "Essalâtu hayrun mine'n-nevm =namaz uykudan hayırlıdır." Resülullah bu ilaveyi teyid etti." Hz. Ömer radıyallahu anh "Ey Allah'ın Resulü, Abdullah İbnu Zeyd'in gördüğünü rüyamda ben de görmüştüm ancak o, size duyurmakta benden önce davrandı" dedi." EZANDA TERCÍ 6164 - Ebu Mahzura İbnu Mi'yer radıyallahu anh'ın terbiyesinde yetim olarak yetişen Abdullah İbnu Muhayrız'dan rivayet edildiğine göre, "Ebu Mahzure, kendisini Suriye'ye göndermek üzere hazırlarken, Abdullah, Ebu Mahzure'ye şöyle dediğini anlatıyor "Ey amcacığım! Ben Suriye'ye gidiyorum ve senin ezan okuyuşunun hikayesini soruyorum." Ravi, bunun üzerine Ebu Mahzure'nin şunu anlattığını belirtir "Ben bir grupla birlikte yola çıkmıştım. Epey bir yol almıştık. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın müezzini Aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında namaz için ezan okudu. Biz de müezzinin sesini Aleyhissalâtu vesselam'a arkamız dönük olarak işittik. Biz onun sesini alaylı alaylı tekrar edip yansıladık. Bu yaptığımızı Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm işitti. Bize bazı kimseler yollayarak yanına çağırttı önüne oturttu ve "Kulağıma kadar gelen ses hanginizin?" dedi. Arkadaşlarım beni işaretlediler. Doğru da söylediler. Resülullah, onları geri çevirdi, beni alıkoydu. Sonra bana "Kalk ezan oku!" dedi. Doğruldum. Ezanı bilmediğimden öyle mahçup olmuştum ki, o anda nazarımda Resûlullah'tan ve yapmamı emrettiği şeyden daha menfur bir şey yoktu. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın önünde doğrulmuş, öyle kalmıştım. Bunun üzerine Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, ezanı kendisi bana okudu. Arkadan "Haydi söyle!" dedi. Allahuekber, Allahuekber, Allahuekber, Allahuekber, Eşhedü en Iâ ilahe illallah, eşhedu en lâ ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammede'r-Resülullah, eşhedü enne Muhammede'r-Resûlullah!" Sonra bana şunu söyledi "Sesini yükselt. Eşhedü en lâ ilâhe illallah, eşhedu enlâilahe illallah, eşhedü enne Muhammede'r-Resülullah, eşhedu enne Muhammede'r-Resülullah, Hayye ala's-salâti, hayye ala's-salah, Hayye ala'l-Felâhi hayye alâ'l-felah. Allahuekber Allahuekber, lâ-ilahe illallah!" Sonra, ezanı bitirince beni çağırdı ve bana içerisinde gümüş para bulunan bir çıkın verdi. Sonra elini Ebu Mahzûra'nın alnına koydu, arkadan yüzüne kaydırdı, sonra göğsü üzerine götürdü, sonra ciğerinin üzerine kaydırdı. Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın mübarek eli, Ebu Mahzûra'nın göbeği üzerine ulaştı. Sonra Aleyhissalâtu vesselâm "Allah seni mübarek kılsın, Allah sana bereket yağdırsın" dedi. Ben de "Ey Allah'ın Resûlü! Bana Mekke'de ezan okumamı emir buyursanız?" dedim." "Haydi emrettim!" buyurdular. Derken içimde Resûlullah'a karşı duyduğum bütün kötü hisler kayboldu. Yerine Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sevgisi doldu. Hemen Resûlullah'ın Mekke'deki valisi Attâb İbnu Esid'in yanına geldim. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın emri sebebiyle Attab'ın yanında namaz için ezanı ben okudum." Ravi der ki "Ebu Mahzura'ya yetişenler bu hadiseyi, Abdullah İbnu Muhayriz'in bana anlattığı şekil üzere bana tahdis ettiler." EZANDA SÜNNET 6165 - Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın müezzini Sa'd el-Karazi radıyallahu anh'tan rivayet edildiğine göre, "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Bilal radıyallahu anh'a ezan okurken iki parmağını kulağına sokmasını emrederek "Şüphesiz bu, sesin daha çok yükselmesini sağlar" buyurmuştur." 6166 - Ebu Cuhayfe radıyallahu anh anlatıyor "Ebtah nam mevkide Resûlullah aleyhissatâtu vesselâm'ın yanına geldim. Kırmızı bir çadırda kalıyordu. Derken Bilâl çıkıp ezan okudu. Ezanında her bir cihete dönüyor ve iki parmağını kulaklarına sokuyordu." 6167 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Müezzinlerin boyunlarına, müslümanların iki hasletleri takılmıştır Namazları ve oruçları. Bunların vakitlerini müslümanlara müezzinler ilan eder." 6168 - Hz. Bilal radıyallahu anh'ın anlattığına göre "Bir gün sabah namazını haber vermek üzere Aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına gelmiş, ancak kendisine "uyuyor" denilmiş. Bunun üzerine "Essalâtu hayrun mine'n-Nevm, essalatu hayrun mine'n-nevm namaz uykudan daha hayırlıdır!" demiştir. Bundan böyle bu ibarenin sabah ezanına dahil edilmesi kabul görmüş ve ezan bu minval üzere kesinlik kazanmıştır." EZAN OKUNURKEN EZAN TEKRAR EDİLİR 6169 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Müezzin ezan okuduğu vakit onun söylediklerini aynen tekrar edin. 6170 - Ümmühâtu'l-Mü'minin'den olan Ümmü Habibe radıyallahu anhâ'nın anlattığına göre, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, yanında iken, ister gece, ister gündüz olsun, her ne zaman müezzinin ezanını işitirse, müezzinin söylediğini aynen tekrar etmiştir." EZANIN FAZİLETİ 6171 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Kim oniki yıl müezzinlik yaparsa ona cennet vacip olur. Ona, her gün için, ezanı sebebiyle altmış hasene yazılır, her bir ikâmeti için de otuz hasene yazılır." İKAMETTE BİRER BİRER OKUMA 6172 - Aleyhissalâtu vesselâm'ın müezzinlerinden Sa'd el-Karazi radıyallahu anh'ın rivayetine göre, "Bilal-i Habeşi radıyallahu anh'ın ezanı ikişer ikişer idi. İkameti ise birer birerdi." 6173 - Ebu Râfi' Mevla Resûlîllah anlatıyor "Ben Bilâl radıyallahu anh'ın, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında ikişer ikişer ezan okuduğunu, birer birer de ikamet getirdiğini gördüm." EZAN OKUNUNCA MESCİDDEN ÇIKILMAZ 6174 - Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kim mescidde iken ezan okunmaya başladığı halde, bir ihtiyaç olmadan ve tekrar mescide dönme gayeside bulunmadan mescidi terkederse o kimse münafıktır." NAMAZDA İSTİAZE VE KIRAAT 6200 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam "Allahümme inni euzü bike mine'ş-şeytani'r-racim ve hemzihi ve nefhihi ve nefsihi "Allahım, şeytan-ı racimden, onun dürtmelerinden, telkinlerinden, atacağı kibirden sadece sana sığınırım" diye dua ederdi." KIRAATA NE İLE BAŞLANIR? 6201 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam namazın kıraatini "Elhamdulillahi Rabbi'l-alemin..." ile başlatırdı." CUMA GÜNÜ SABAH NAMAZINDA KIRAAT 6202 - Mus'ab İbnu Sa'd'ın babası Sa'd İbnu Ebi Vakkas ve İbnu Mes'ud radıyallahu anhüm'ün anlattıklarma göre "Resulullah aleyhissalatu vesselam cuma günü sabah namazında "Elif-lâm-mim tenzil ve Hel etâ a'le'l-İnsan" surelerini okurdu." ÖĞLE VE İKİNDİDE KIRAAT 6203 - Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabından Bedir savaşına katılanlardan otuz tanesi toplanarak aralarında "Gelin, Resulullah'ın namazda sessiz okuduğu kıraatın kaç ayet olduğunu kıyaslayarak tesbit edelim" dediler. Bu hususta iki kişi bile ihtilaf etmedi. Aleyhissalatu vesselam'ın öğle namazında okuduğu ayetin miktarını kıyas suretiyle hesaplayıp otuz ayet kadar olduğunu tesbit ettiler. İkinci rekatte okuduğu bunun yarısı kadardı. Aynı ölçümü ikindi namazı için de yaptılar. İkindinin kıraati öğlenin son iki rekatındaki kıraatin yarısı kadardı." AKŞAM NAMAZINDA KIRAAT 6204 - İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam akşam namazında "Kul ya eyyühe'l-kafirün" ve "kul hüvallahu ahad" surelerini okurdu." İMAMIN ARKASINDA KIRAAT 6205 - Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "İster farz ister nafilelerde olsun her rekatte "elhamdulillahi Rabbi'l-alemin" suresi ile bir başka sure okumayanın namazı namaz değildir." 6206 - Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "İçinde Fatiha suresi okunmayan her namaz noksandır, noksandır." 6207 - Ebu'd-Derda radıyallahu anh'ın anlattığına göre "Bir adam kendisine "Namazda imam okurken ona uyan kimse de Kur'an'dan okur mu?" diye sormuş, o da şu cevabı vermiştir "Bir adam, Aleyhissalatu vesselam'a her namazda kıraat var mı ?" diye sormuutu da Aleyhissalatu vesselam'dan "Evet!" cevabını almıştı. Bunun üzerine cemaatten biri de "Bu vacip oldu" demişti." 6208 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam "Kim imama uymuş ise, imamın kıraatı onun da kıraatidir" buyurdular." AMİN'İ CEHREN SÖYLEMEK 6209 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "İnsanlar amin demeyi terkettiler. Halbuki Resulullah aleyhissalatu vesselam, namazda "gayri'l mağdubu aleyhim ve la'd-dallin" deyince amin derdi, bunu ön saftakiler işitirdi, sonra mescid amin sesiyle dalgalanırdı." 6210 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın "Ve la'd-dallin" deyince amin dediğini işittim." 6211 - Hz. Aişe radıyallahu anha'nın anlattığına göre "Resulullah aleyhissalatu vesselam "Yahudiler, sizi, selamınız ve amin deyişiniz sebebiyle kıskandıkları kadar bir başka şey için kıskanmamışlardır" buyurmuşlardır." 6212 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Yahudiler sizi, amin deyişiniz kadar bir başka şey için kıskanmazlar. Öyleyse amin sözünü çok söyleyin." RÜKUYA GİDERKEN RUKUDAN KALKARKEN ELLERİ KALDIRMA 6213 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın, namazda, iftitah tekbiri sırasında ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırdığını gördüm. Rüku sırasında da, rükudan secdeye gitme sırasında da aynı şekilde kaldırıyordu." 6214 - Umayr İbnu Habib radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam farz namazda, her tekbir ile beraber ellerini kaldırırdı." 6215 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam, her tekbir sırasında ellerini kaldırırdı." 6216 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam, namaza girdiği vakit ve rükuya giderken ellerini kaldırırdı." 6217 - Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma, namaza başlarken ellerini kaldırırdı. Rükuya gidince, rükudan başını kaldırınca aynı şekilde ellerini kaldırırdı ve derdi ki "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı bu şekilde yapıyor gördüm." İbrahim İbnu Tahman ellerini kulaklarına kadar kaldırırdı. NAMAZDAKİ RÜKU 6218 - Ali İbnu Şeyban radıyallahu anh anlatıyor "Kavmimizin heyetiyle Resulullah aleyhissalatu vesselam'a geldik. Ona biat ettik ve arkasında namaz kıldık. Aleyhissalatu vesselam namazını tam yapmayan yani rüku ve secdede belini düzgün tutmayan bir adama gözünün ucuyla baktı. Resulullah namazı kılınca "Ey müslümanlar, rüku ve secdede belini düzgün tutmayan kimsenin namazı namaz değildir" dedi." 6219 - Vabısa İbnu Ma'bed radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı namaz kılarken gördüm, rüku yapınca sırtını başını dümdüz yapıyordu. Öyle ki üzerine su dökülecek olsa öyle sabit kalacaktı." ELLERİ DİZLER ÜZERİNE KOYMA 6220 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam rüku sırasında ellerini diz kapakları üzerine koyar, pazularını da karnından yanlara doğru uzaklaştırırdı." RÜKUDAN DOĞRULURKEN NE OKUMALI? 6221 - Ebu Cuheyfe anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam namazdayken, yanında nasiblerden bahis açıldı. Bir adam "Falanın nasibi atlardadır" dedi. Bir diğeri "Falanın nasibi de develerdedir" dedi. Bir başkası da "Falanın nasibi koyunlardadır" dedi. Bir diğeri "Falanın nasibi kölededir" dedi. Aleyhissalatu vesselam namazını kılıp son rek'atın rükuundan başını kaldırınca "Ey Rabbimiz! Semavat ve arz dolusu, daha başka dileyeceğin şeyler dolusu hamdimiz sanadır. Ey Rabbimiz! Senin verdiğine mani olacak yoktur. Men ettiğin şeyi de verecek yoktur. Nasib sahibinin de bir faydası yoktur. Nasibi veren de sensin" dedi ve Aleyhissalatu vesselam onlara, dediklerinin doğru olmadığını duyurmak için sesini nasib kelimesinde uzattı." İKİ SECDE ARASINDA OTURMA 6222 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam bana "Başını secdeden kaldırınca, köpeğin ayaklarını dikip mak'adının üzerine oturduğu şekilde oturma. Kabalarını ayaklarının arasına al ve ayaklarının üst kısmını yere yapıştır" buyurdular." İKİ SECDE ARASINDA NE DEMELİ? 6223 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam gece namazında, iki secde arasında "Rabbi'ğ-fir li ver'hamni vecburni ve'rzukni verfa'ni Rabbim! Beni mağfiret et, bana rahmet buyur, kırıklarımı iyileştir hana rızık ver derecemi yükselt" diye dua ederdi." PEYGAMBER'E SALAVAT 6224 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh şöyle dedi "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a salavat okuyunca salavatı güzel yapın. Zira siz bilemezsiniz, belki bu salavatınız ona arzedilir." Kendisine "Öyleyse güzel olan salavatı bize öğretin!" dediler. O da "Şöyle söyleyin Allahümme'c'al salateke ve rahmeteke ve berekatike ala seyyidi'l-mürselin ve imami'l-Muttakin ve hatemi'n-nebiyyin Muhammedin abdike ve Resulike imamı'l-hayri ve kaidi'l-hayrı ve Resulir-rahmeti. Allahümme'b'ashu makamen mahmuden yağbituhu bihi'l-evvelin ve'l-ahirün. Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammedin kema sallayte ala İbrahime ve ala al-i İbrahime inneke hamidun mecid. Allahümme barik ala Muhammedin ve ala ali Muhammedin kema barekte ala İbrahime ve ala al-i İbrahime inneke hamidun mecid. Allahım salatını, rahmetini, bereketlerini peygamberlerin efendisi, muttakilerin imamı ve peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed'e kıl. O senin kulun ve elçindir, hayrın imamı, hayrın komutanı, ve rahmet peygamberidir. Allahım! Onu makam-ı Mahmud üzere dirilt, ondan önce gelenler de sonra gelenler de bu makamı sebebiyle ona gıbta ederler. Allahım! Muhammed'e, Muhammed'in aline salat et, tıpkı İbrahim'e ve İbrahim'in aline salat ettiğin gibi. Sen hamid ve mecidsin. Allahım, Muhammed'i ve Muhammed'in alini mübarek kıl, tıpkı İbrahim'i ve İbrahim'in alini mübarek kıldığın gibi, sen hamid ve mecidsin." 6225 - Amr İbnu Rabi'a radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Bana salavat okuyan bir mü'min yoktur ki ona melekler rahmet duası etmemiş olsun. Bu, bana salavat okuduğu müddetçe devam eder. Öyleyse kul bunu, ister az ister çok yapsın!" 6226 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Kim bana salavat okumayı unutursa, cennetin yolunu terketmiş olur." TEŞEHHÜDDE NE OKUMALI? 6227 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir adama "Namazda oturunca ne diyorsun?" diye sordu. Adam "Ben teşehhüdü okurum, sonra Allah'tan cenneti isterim, ateşe karşı O'na sığınırım. Ama vallahi, ben ne senin mırıldanmalarını ne de Muaz'ın mırıldanmalarını sessizce yapılan dualar bilmiyorum" dedi. Aleyhissalatu vesselam "Biz de aynı şeyler etrafında mırıldanıyoruz" buyurdu." TEŞEHHÜDDE İŞARET 6228 - Vail İbnu Hucr radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı gördüm. Teşehhüdde sağ elinin baş ve orta parmaklarını halka etmiş, bunları takiben gelen şehadet parmağını kaldırıp onunla dua ederken gördüm." NAMAZDA SELAM 6229 - Ammar İbnu Yasir radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam namazın sonunda sağına ve soluna selam veriyor, bu sırada yanağının beyazı görülecek kadar başını çeviriyordu. Selamda "Esselamu aleyküm ve rahmetullahi, essalamu aleyküm ve rahmetullahi" diyordu." 6230 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor "Bize Hz. Ali Cemel günü, öyle bir namaz kıldırdı ki, bu bize Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın namazını hatırlattı. Biz o namazı ya unutmuştuk yahut da tamamen terketmiştik. Zira Ali, sağına da soluna da selam verdi." NAMAZDA TEK TARAFA SELAM 6231 - Sehl İbnu Sa'd es-Saidi radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam namazın sonunda bir kere önüne selam verdi." 6232 - Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı namaz kılarken gördüm. Namazdan çıkarken bir kere selam vermişti." SELAMDAN SONRA NE OKUMALI? 6233 - Ümmü Seleme radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam, sabah namazını kılınca, selam verirken şöyle derdi "Allahümme es'elüke ilmen nafi'an ve rızken tayyiben ve amelen mütekabbelen. Ey Rabbim! Senden faydalı ilim, temiz rızık ve makbul amel talep ediyorum." NAMAZDAN ÇIKIŞ 6234 - Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın namazdan çıkınca bazan sağından, bazan solundan dönüp gittiğini gördüm." NAMAZ KILANIN ÖNÜNDEN GEÇİLMEZ 6235 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Biriniz, namaz kılan kardeşinin önünden geçmesinde nasıl bir günah bulunduğunu bilseydi, o adımı atmaktansa yüz yıl yerinde kalmaknazarında daha hayırlı olurdu." ÖNDEN GEÇEN NAMAZI BOZAR MI? 6236 - Ummü Seleme radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam ümmü Seleme'nin hücresinde namaz kılıyordu, önünden, Ebu Seleme'nin oğlu Ömer veya Abdullah geçmek istedi. Resulullah aleyhissalatu vesselam eliyle işaret etti. Çocuk geri döndü. Derken Zeyneb Bintu Ümmü Seleme geçmek istedi. Resulullah eliyle ona da işaret etti. Ama kızcağız geçti. Aleyhissalatu vesselam namazı kılınca "Kadınlar muhalefette ve istediklerini yapmada erkeklerden baskındırlar" buyurdular." 6237 - Hz. Ebu Hureyre ve Abdullah İbnu Muğaffel radıyallahu anhuma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam "Namaz kılanın önünden geçen kadın, köpek ve eşek, namazı keser" buyurdular." 6238 - Hasen el-Urani anlatıyor "Hz. İbnu Abbas radıyallahu anhüma'nın yanında namazı kesen şeyler mevzubahis edilmiş, bu meyanda köpek, eşek ve kadın da sayılmıştı. Şunu söyledi "Oğlak hakkında ne dersiniz? Aleyhissalatu vesselam, bir gün namaz kılıyordu, önünden bir oğlak geçecekti, Reslullah ondan evvel davranarak ileri geçip kıble duvarı ile arasını kapattı ve geçmesine mani oldu." İMAMDAN ÖNCE RÜKU, SÜCUD 6239 - Ebu Musa anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Ben artık ihtiyarladım. Ben rükuya gittim mi siz de rükuya gidin. Rükudan kalktım mı siz de kalkın. Secde yaptım mı siz de secde yapın. Benden önce rüku ve secdeye giden kimseyi görmeyeyim." NAMAZIN MEKRUHLARI 6240 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Kişinin namazda iken yapışan öteberiyi gidermek için alnını silme işini çok yapması namazın edebine aykırıdır." 6241 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Namazda iken sakın parmaklarını çıtlatma!" 6242 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Biriniz esneyince elini ağzına koysun ve haaah! diyerek ses çıkarmasın. Çünkü bu hale şeytan güler." 6243 - Adiyy İbnu Sabit, babası kanalıyla dedesinden, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın şu sözünü rivayet etmiştir "Namazda tükürmek, sümkürmek, hayız haline girmek ve uyuklamak şeytandandır." CEMAAT İMAMI SEVMİYORSA? 6244 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Üç kişi vardır ki bunların kıldıkları namaz, başlarından bir karış öte yükselmez Kendisini sevmeyen kimselere namaz kıldıran kimse, kendisine kocası küs olarak geceyi geçiren kadın, birbirine küs iki kardeş." İKİ KİŞİ CEMAAT SAYILIR 6245 - Ebu Musa el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "İki ve daha fazlası bir cemaattir." 6246 - Hz. Cabir İbnu Abdillah anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam akşam namazını kılıyordu, gelip hemen sol tarafına durdum, beni tutup sağına durdurdu." İMAMIN ARKASINDA DURMAK MÜSTEHABTIR 6247 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam, muhacirlerin ve ensarların, namaz adabını kendisinden almaları için, hemen peşine durmalarından hoşlanırdı." İMAMA VACİB OLAN 6248 - Ebu Hazım anlatıyor "Yüce sahabi Sehl İbnu Sa'd es-Saidi kavminin gençlerini namaz kıldırmak için öne geçirirdi. Kendisine "Senin İslamiyet'te hatırı sayılır bir önceliğin kıdem olduğu halde niye böyle yapıyorsun?" diye soruldu. Şu cevabı verdi "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim"İmam zamin kefildir. Eğer namazı iyi kıldırırsa sevap hem onadır, hem cemaatedir. Şayet fena kıldırırsa vebali kendinedir, cemaate değildir." İMAM NAMAZI KISALTIR 6249 - Osman İbnu Ebi'l-as radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Ben namazda çocuk ağlaması işitir, bunun üzerine kıraatimi kısa tutarım." SAFLARI DÜZELTME 6250 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Şurası muhakkak ki, namazda safları dolduranlara Allah rahmet kılar, melekler de günahlarının örtülmesi için dua ederler. Kim de safdaki bir gediği doldurursa, bu ameli sebebiyle Allah onun cennetteki makamını bir derece yükseltir." ÖN SAFIN FAZİLETİ 6251 - Bera İbnu Azib ve Abdurrahman İbnu Avf radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim "Allah ve melekleri ilk safta namaz kılanlara salat ederler." KADINLARIN SAFLARI 6252 - Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Erkeklerin saflarının en hayırlısı en öndeki saftır, en hayırsızı da en arkadakidir. Kadınların saflarının en hayırlısı en geride olanıdır, en kötüsü de en önde olanıdır." SÜTUNLAR ARASINDA SAF 6253 - Kurre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam zamanında, sütunlar arasında saf teşkil etmekten men edilir, sütunların olduğu yerden kovulurduk." SAFIN GERİSİNDE TEK DURULMAZ 6254 - Ali İbnu Şeyban anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gitmek üzere kavmimizin yola çıkardığı heyet olarak yola çıkıp Resulullah'ın yanına geldik. Ona biat ettik, arkasında namaz kıldık. Sonra arkasında bir başka namaz daha kıldık. Namaz bitmişti. Safın gerisinde tek başına namaz kılan birini gördü. Aleyhissalatu vesselam, adam gideceği zaman yanında durarak "Namazına yeniden yönel! Çünkü safın gerisinde tek başına kılının namazı yoktur!" buyurdu." SAFIN SAĞ TARAFI 6255 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a "Caminin sol kısmı cemaatsiz boş kaldı" denmişti. Aleyhissalatu vesselam "Mescidin sol kısmını ihya edene iki kat sevap vardır!" buyurdular." KIBLE 6256 - el-Bera radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte Beytu'l Makdis'e doğru onsekiz ay namaz kıldık. Medine'ye girişinden iki ay sonra kıble istikameti Ka'be'ye çevrildi. Resulullah aleyhissalatu vesselam, Beytu'l Makdis'e müteveccihen namaz kılarken yüzünü çokça semaya çeviriyordu Allah Teala hazretleri, Peygamberinin kalbinden geçeni yani, Ka'be'ye yönelme arzusunu bildi. Bir gün Cebrail aleyhisselam göğe doğru yükseldi. Resulullah aleyhisalatu vesselam, o yerle gök arasında yükselirken onu gözüyle takip etmeye başladı, onun nasıl bir vahiy getireceğini gözetliyordu. Derken aziz ve celil olan Allah "Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilip durduğunu görüyoruz..." Bakara 144 ayetini indirdi. Biz, Beytu'l-Makdis'e doğru farzın iki rek'atini kılmış tam rükuda iken, bir adam gelip "Kıble, Ka'be'ye doğru çevrilmiştir!" haberini getirdi. Derhal yönlerimizi çevirdik. Namazımızı yenilemeyip kıldığımız kısmın devamını tamamladık. Resulullah aleyhissalatu vesselam "Ey Cibril! Beytul-Makdise doğru kıldığımız namazlarımızın hali ne olacak?" diye sordu. Bunun üzerine de, Allah Teala hazretleri "Allah sizin daha önce Beytu'l-Makdis'e doğru kıldığınız namazları zayi etmeyecektir" Bakara 143 ayetini inzal buyurdu." TAHİYYETÜ'L-MESCİD 6257 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Biriniz mescide girince iki rek'at namaz kılmadan oturmasın." NAMAZ KILARKEN TÜKÜRÜLMEZ 6258 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh'ın anlattığına göre, Şebese İbnu'r-Rıb'iyy'in önüne tükürdüğünü görmüş ve "Ey Şebese! önüne tükürme, zira Resulullah, aleyhissalatu vesselam bundan yasaklamış ve "Kişi namaza durduğu vakit Allah Teala hazretleri ona veçhinden yönelir" buyurmuştur dedi." SECCADE ÜZERİNDE NAMAZ 6259 - Amr İbnu Dinar rahimehullah anlatıyor "İbnu Abbas radıyallahu anhüma Basra'da halısı üzerinde namaz kıldı, sonra arkadaşlarına Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın, halısı üzerinde namaz kıldığını söyledi." SICAKTA-SOĞUKTA ELBİSEYE SECDE 6260 - Abdullah İbnu Abdirrahman radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam bize geldi ve Beni Abdileşhel mescidinde bize namaz kıldırdı. Secde edince ellerini elbisesinin üzerine koyduğunu gördüm. 6261 - Sabit İbnu Samit radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam, bir elbiseye bürünmüş olarak Beni Abdileşhel kabilesinde namaz kıldı. Secdede çakılların soğukluğundan korunmak maksadıyla ellerini elbisesinin üzerine koymuştu." NAMAZDA UYARI TESBİHİ-EL ÇIRPMASI 6262 - İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam namazda, ihtiyaç halinde, kadınların ellerini çırpmasına, erkeklerin de "sühanallah!" demesine ruhsat tanıdı." AYAKKABIYLA NAMAZ 6263 - İbnu Ebi Evs radıyallahu anh anlatıyor "Dedem Evs es-Sakafi, namaz kılarken bazan bana işarette bulunurdu. Ben de ayakkabılarını kendisine verirdim. Şöyle demişti "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam 'ı ayakkabıları ile namaz kılarken gördüm." 6264 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor "Biz Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı ayakkabıları ve mestleri ile namaz kılarken gördük." HUŞU 6265 - İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Gözlerinizin hızla kör olmaması için, namazdayken onları semaya kaldırmayın." TEK GİYSİ İÇİNDE NAMAZ 6266 - Kaysan radıyallahu anh demiştir ki "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı Bi'r-i Ülya nam mevkide tek parça giysi içerisinde ramaz kılarken gördüm." 6267 - Kaysan radıyallahu anh "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı öğle ve ikindi namazlarını, mübarek göğsü üzerinde topladığı tek parçalık bir giysi içerisinde kılarken gördüm" demiştir. TİLAVET SECDESİNİN SAYISI 6268 - Ebu Derda anlatıyor "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte onbir tilavet secdesi yaptım. Onların arasında Kur'an-ı Kerim'in el-Mufassal denen kısa surelerden hiçbirisi yoktu. Secde ayeti olan sureler bunlardı A'raf, Ra'd, Nahl, Beni İsrail=İsra, Meryem, Hacc, Furkan, Neml, Secde, Sad, Havamim=Fussilet." 6269 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Biz Resulullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte İza's-Semau'n-Şakkat ve İkra bismi Rabbike surelerinin secde ayetlerinde secde ettik." NAMAZI TAMAMLAMA 6270 - İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam hazar namazını ve sefer namazını farz kılmıştır. Biz hazarda farzdan önce ve sonra sünnet kılardık. Seferde de farzdan önce ve sonra sünnet kılardık." NAMAZI TERKEDEN 6271 - Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh'ın anlattığına göre "Resulullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuşlardır "Kulla şirk arasında sadece namazın terki vardır. Onu terketti mi şirke düşmüş demektir." CUMANIN FARZİYYETİ 6272 - Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir gün bize hitap etti ve dedi ki "Ey insanlar! Ölmezden önce Allah'a tevbe edin. Musibet hastalık, yaşlılık gibi ağır meşguliyetlere düşmezden önce salih ameller işlemede acele edin. Çok zikir ederek, gizli ve açık çok sadaka vererek Allah'a karşı üzerinizdeki borcu ödeyin ki bol rızka, ilahi nusrete ve ıslah-ı hale mazhar olasınız. Bilesiniz Allah, benim içinde bulunduğum şu makamda, şu günde, şu ayda, bu yıldan Kıyamet'e kadar devam etmek üzere Cum'a namazını farz kıldı. Kim bunu, benim sağlığımda veya ölümümden sonra adil veya zalim bir imam oldukça, istihfaf ederek veya inkar ederek terkedecek olursa Allah onun iki yakasını biraraya getirmesin, işine bereket vermesin. Haberiniz olsun! O kimsenin tevbe etmedikçe ne namazı, ne zekatı, ne haccı, ne orucu, ne de makbul bir iyiliği vardır. Kim de tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder. Haberiniz olsun! Bir kadın bir erkeğe imamlık yapamaz. Bir bedevi de muhacire imamlık yapamaz. Facir de mü'mine imamlık yapamaz. Ancak fasık zor kullanır mü'min de onun kılıncından ve kamçısından korkarsa bu durumda imama uyar." CUMA'NIN FAZİLETİ 6273 - Ebu Lübabe İbnu Abdilmünzir radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Cum'a günü, haftanın diğer günlerinin efendisidir. Allah katında da en mühim olanıdır. O, Allah katında, Kurban ve Ramazan bayramı günlerinden daha mühimdir. Bu günün beş hasleti vardır Allah, Adem'i bugünde yarattı. Allah Adem aleyhisselam'ı o günde yeryüzüne indirdi. Allah Adem'in ruhunu o gün kabzetti. O günde bir saat vardır ki, kul o saatte Allah'tan haram bir şey talep etmedikçe her ne isterse mutlaka kendisine talebi verilir. Kıyamet de o gün kopacaktır. Bütün mukarreb Allah'a yakın melekler, sema, arz, rüzgar, dağ, deniz hepsi o günden korkarlar." CUMA GUSLÜ 6274 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Cum'a günü abdest alan kimse bununla fazilet kazanır. Bu, güzel bir ameldir. Farzı da yerine getirmiş olur. Kim de guslederse, gusül daha faziletlidir." CUMAYA ERKEN GİTMEK 6275 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Cuma günü gelince, mescidin her bir kapısı üzerinde melekler yer alır. İnsanları mertebelerine göre yazarlar. Bu mertebeler önce geliş sırasına göredir. İmam minbere çıktımı defteri kapatırlar, hutbeyi dinlerler. Namaza erken gelen, bir deve tasadduk etmiş gibidir. Ondan sonra gelenler bir sığır tasadduk etmiş gibidir. Onu takiben gelenler bir koyun tasadduk etmiş gibidir." Resulullah saymaya devam ederek tavuğu ve yumurtayı da saydı. Selh hadisinde şu ziyadede bulundu "Bundan da sonra gelen kimse, artık yalnız namaz sevabını almak için gelmiş olur." 6276 - Semüre İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam, Cuma namazına erken gelmenin ehemmiyetini deve kurban edene, sığır kurban edene, davar kurban edene ve hatta tavuk tasadduk edene benzetti." 6277 - Alkame rahimehullah anlatıyor "Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh ile birlikte cuma namazına gittik. Mescidde kendinden önce üç kişinin geldiğini gördü "Ben dört kişinin dördüncüsüyüm, dördüncü de rahmet-i ilahiyeden uzak değildir" dedi ve açıkladı "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle buyurduğunu işittim "Kıyamet günü insanlar, cuma namazlarına geliş sıralarına göre Allah'a yakınlık kazanacaklardır. Birinci, ikinci, üçüncü... şeklinde." Abdullah sonra "Ben dördün dördüncüsüyüm, dördüncü olan da Allah'ın rahmetinden uzak değildir" dedi." CUMA KIYAFETİ 6278 - Abdullah İbnu Selam radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir cuma günü minberde şöyle buyurdular "Sizden biri, cuma için, iş elbisesi dışında iki parçalı bir elbise satın alsa ona bir vebal yoktur." 6279 - Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Cuma günü, kim güzelce yıkanır, mükemmelce temizliğini yapar, iyi elbiselerini giyer, ailesinin kokusundan Allah'ın takdir ettiğini sürünür, sonra da cuma namazına gider; camide boş söz etmez, oturan iki kişinin arasına girmezse, o cuma ile önceki cuma arasındaki küçük günahları affedilir." 6280 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Bu cuma gününü Allah mü'minler için haftalık bayram kılmıştır. Öyleyse kim cumaya gelirse yıkansın. Eğer kokusu varsa ondan sürünsün. Misvak kullanmanız da gerekir." CUMA VAKTİ 6281 - Cum 'a günleri Resulullah aleyhissalatu vesselam'a ezan okuyan Sa'd el-Karaz, ezanı, gölge ayakkabı bağı kadar olunca okuduğunu belirtmiştir." 6282 - Hz. Enes anlatıyor "Biz cum namazını kılar, sonra evlerimize döner ve kaylule öğle uykusu yapardık." CUMA HUTBESİ 6283 - Sa'd el-Karaz anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam harbte hutbe okurken kılınca dayanarak hutbe okurdu. Cum'a günü hutbe okurken asasına dayanarak hutbe okurdu." 6284 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh'a "Resulullah aleyhissalatu vesselam ayakta mı, oturarak mı hutbe okurdu diye sorana, "Bunu sormaya ne hacet. Kur'an'daki "Onlar seni ayakta yalnız bıraktılar!" Cum'a 11 ayetini okumuyor musun?" diye cevap verdi." 6285 - Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam, minbere çıkınca selam verirdi." HUTBEYİ DİNLEME EDEBİ 6286 - Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam Cum'a günü, ayakta Tebareke'yi okudu. Bize Allah'ın günlerini Kıyamet'i hatırlattı. Bu sırada Ebu'd-Derda -veya Ebu Zerr bana dürttü ve "Bu sure ne zaman indirildi? Ben, onu şu ana kadar işitmedim" dedi. Ubey ona "Sus!" diye işaret etti. Namazdan çıkınca "Ben sana bu surenin ne zaman indirildiğini sordum, sen bana söylemedin!" dedi. Ubey de "Bugünkü namazından, bu lakırdıdan başka bir nasibin yok!" diye cevap verdi. Soru sahibi koşarak Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gitti ve hadiseyi anlatarak Ubey'in kendisine söylediğini haber verdi. Resulullah da ona "Übey doğru s¢ylemiş" cevabında bulundu." CUMA NAMAZINDA KIRAAT 6287 - Ebu İnebe el Havlani anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam cuma namazında Sebbihisme Rabbike'l Ala ve Hel etake hadisu'l-Gaşiye surelerini okurdu." CUMANIN BİR REKATINA YETİŞEN 6288 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Kim cuma'dan bir rekate yetişirse, onu ikiye tamamlasın." CUMAYA GELME MESAFESİ 6289 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor "Kuba ehli, cuma günü, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın mescidine gelerek cuma namazı kılarlardı." CUMAYI ÖZÜRSÜZ TERKEDEN 6290 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Kim cumayı zaruret Şer'i bir mazeret olmadan üç kere terkederse, Allah kalbini mühürler." 6291 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Farzedelim ki sizden birinin, şehirden bir-iki mil uzakta davar sürüsü olsun da, orada ot bulmak zorlaşsın ve daha uzaklara gitsin, sonra. cuma gelsin, fakat o cuma namazına gelmesin, bir cuma daha gelsin, o yine cuma namazına katılmasın, üçüncü cuma gelsin, o yine de cuma namazına gelmesin. İşte Allah böyle birinin kalbini mühürler." CUMADAN ÖNCE NAMAZ 6292 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam cuma namazından önce dört rek'at nafile kılardı. Bu dört rek'atın arasında selam vermezdi." CUMADA ÇÖMELME 6293 - Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam cuma günü ihtiba şeklinde kabalarının üzerine oturup bacaklarını dikerek oturmayı yasakladı." Ravi der ki "Yani imam hutbe okurken." CUMADA HATİBE YÖNELME 6294 - Amr İbnu Sabit, babası Sabit'ten naklen anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam hutbe vermek üzere minbere çıktığı vakit, ashab ona yüzleriyle yönelirlerdi." CUMADA SAAT-İ İCABE 6295 - Abdullah İbnu Selam radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam oturuyordu. Ben "Allah'ın kitabında Tevrat'ta şu ifadeyi buluyoruz "Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, mü'min kul o saati denk getirerek namaz kılıp Allah'a dua ettiği taktirde isteği mutlaka yerine getirilir" dedim. Abdullah devamla dedi ki "Benim bu sözüm üzerine Resulullah aleyhissalatu vesselam "Yahut bir saatin bir kısmı" diye bana işaret buyurdu. Ben de "Doğru söylediniz veya bir saatin bir kısmı" diyerek sözümü düzelttim. Sonra sordum "Bu vakit cumanın hangi vaktidir?" Bana "O, gündüzün saatlerinin sonudur" diye cevap verdi. Ben dedim ki "Bu saat namaz vakti değildir." Şu cevabı verdi "Evet, mü'min kul namaz kılar, sonra müteakip namazı beklemek maksadıyla oturursa o, sevap yönüyle aynen namaz kılıyor gibidir." FARZLARLA KILINAN SÜNNETLER 6296 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Kim, bir günde farzlar dışında oniki rekatlik namaz kılarsa, cennette onun için bir köşk kurulur. Bunun iki rek'ati sabahın farzından önce, iki rek'ati öğleden önce, iki rek'ati öğle namazından sonra, iki rek'at zannediyorum dedi ki- ikindi farzından önce, iki rek'at akşam farzından sonra ve iki rek'at -zannediyorum dedi ki- yatsı farzından sonra." SABAHIN SÜNNETİ 6297 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam abdest alınca, iki rek'at namaz kılar sonra mescide giderdi." 6298 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam fecirden önce iki rek'at namaz kılardı ve "Şu iki sure ne kadar iyidir, sabahın o iki rekatinde bunlar okunur Kulhü vallahu ahad" ve "Kul ya eyyühe'l-kafirün". SABAHIN SÜNNETİ KAÇARSA NE ZAMAN KAZA EDİLİR? 6299 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam uyuya kalarak sabahın iki rekat sünnetini kaçırmış, güneş doğduktan sonra bunları kaza etmiştir." ÖĞLE FARZINDAN ÖNCE İKİ REK'AT 6300 - Kabus İbnu Ebi'l-Muharık babası Ebu'l Muharık radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor "Babam beni Hz. Aişe'ye göndererek, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın farz dışında hangi namaza ısrarla devam etmeyi sevdiğini sordu. Hz. Aişe "Aleyhissalatu vesselam, öğleden önce dört rek'at kılar ve bunlarda kıyamı uzatır, rükü ve secdeyi de güzel yapardı" dedi." ÖĞLE FARZINDAN SONRA İKİ REKATI KAÇIRAN 6301 - Abdullah İbnu'l-Haris anlatıyor "Hz. Muaviye bir gün Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın muhterem zevceleri Ümmü Seleme radıyallahu anha'ya bir elçi gönderdi. Elçinin yanında ben de vardım. Elçi Ümmü Seleme'ye sordu. O da şöyle cevap verdi "Zekat toplamak üzere bir memur göndermiş olan Resulullah aleyhissalatu vesselam bir gün benim odamda öğle namazı için abdest aldığı sırada yanında çokça muhacir vardı. Resulullah muhacirlerin meseleleriyle yakinen ilgileniyor idi. Derken kapı vuruldu. Kapıya çıktı tahsildar gelmişti. Önce öğle namazı nın farzını kıldı; sonra, tahsildarın getirdiğini taksim etmek üzere oturdu. Bu taksim işi ikindi vakti girinceye kadar devam etti. Sonra odama girdi, iki rekat namaz kıldı ve arkadan şu açıklamayı yaptı "Tahsildarla olan meşguliyetim, bu iki rek'ati öğlenin peşinden kılmama mani oldu. Bu sebeple onları ikindiden sonra kıldım." AKŞAMIN SÜNNETİ 6302 - Rafi İbnu Hadic radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam Beni Abdi'l-Eşhel kabilesinde yanımıza geldi. Mescidimizde bize akşam namazı kıldırdı. Sonra da "Şu iki rek'at sünneti de evlerinizde kılın" buyurdu." VİTR 6303 - el-Mutallibu'bnu Abdillah anlatıyor "Bir adam İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya "Vitri nasıl kılayım?" diye sordu. O da "Bir rek'atle vitir kıl!" dedi. Öbürü "İyi ama halkın "Büteyra=güdük!" demesinden korkarım" dedi. İbnu Ömer "tek rekatli bu namaz, Allah ve Resulü'nün sünnetidir!" dedi. Bu ifadesiyle "Tek rekatlı bu namaz, Allah ve Resulü'nün sünnetidir" demek istemiştir." 6304 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam nafile namazların her iki rek'atinde selam verir, bir rek'atla da vitir namazı kılardı." DUADA ELLERİ KALDIRMA, YÜZE SÜRME 6305 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Allah'a dua edince avuçlarının içini açarak dua et, ellerinin sırtlarıyla dua etme. Duayı bitirince avuçlarını yüzüne sür." KUNUT 6306 - Enes İbnu Malik radıyallahu anh'a sabah namazındaki kunut hakkında sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir "Biz rükudan önce de sonra da kunut okurduk." SEFERDE VİTR 6307 - Salim babası Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam sefer sırasında iki rek'at kılardı, buna ilavede bulunmazdı. Geceleyin de teheccüd namazı kılardı." Ben babama "Aleyhissalatu vesselam sefer sırasında vitir de kılar mıydı?" diye sordum, "evet!" cevabını verdi." VİTRDEN SONRA İKİ REK'AT 6308 - Ümmü Seleme radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam vitir namazından sonra oturduğu yerden iki hafif rekat daha kılardı." VİTİRDEN SONRA OTURARAK İKİ REK'AT KILMAK 6309 - Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam, vitirden sonra kısa iki rekatlik bir namaz kılardı. Bunu oturarak kılardı." 6310 - Hz. Aişe radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam tek bir rek'atle vitir kılar, sonra oturduğu yerden iki rek'at daha kılar, bunlarda kıraatte bulunurdu. Rüku'ya gitmek isteyince, kalkar rüku yapardı." BİNEK ÜZERİNDE VİTR 6311 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam vitir namazını bineği üzerinde de kılardı." GECENİN BAŞINDA VİTR 6312 - Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor Resulullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'a "Vitri ne zaman kılarsın?" diye sordu. O "Gecenin başında, yatsıdan sonra!" diye cevap verdi. Aleyhissalatu vesselam "Ey Ömer, sen ne zaman?" diye sordu. Hz. Ömer "Gecenin sonunda!" diye cevap verdi. Aleyhissalatu vesselam da "Ey Ebu Bekr! Sen sağlam ihtiyatlı olanı tutmuşsun! Ey Ömer, sen de kuvveti tutmuşsun." UNUTARAK CÜNÜB NAMAZ KILAN 6313 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam namaz için evinden çıkıp namaz mahalline gelerek tekbir getirdi, sonra ashaba bekleyin diye işaret buyurdu. Hemen gidip gusletti geldi. Saçlarından su damlıyordu. Onlara namaz kıldırdı. Namazdan çıkıca "Yanınıza cünüb olarak gelmişim. Namaza duruncaya kadar da durumumu hatırlayamadım. Tam kılacağım anda hatırladım" buyurdular." 6314 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselm buyurdular ki "Kime namazda iken kusma veya burun kanaması veya bulantılı kusma veya mezi akması hallerinden biri isabet ederse, hemen gidip abdest alsın. Sonra gelip namazının üzerine kılamadığı kısmı bina etsin. İşte bu sırada dünyevi kelamla konuşmasın." NAMAZDA ABDESTİ BOZULAN 6315 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Biriniz namaz kılarken hadesi vaki olsa, burnunu tutup namazdan çıksın." HASTA NAMAZI 6316 - Vail İbnu Hucr radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a hasta iken oturduğu yerde sağ tarafı üzerine yaslanmış vaziyette namaz kılarken gördüm." OTURARAK NAFİLE NAMAZI 6317 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın gece namazını hep ayakta kıldığını gördüm, başka şekilde kıldığını hiç görmedim. Bu hal yaşlanıncaya kadar devam etti. Yaşlanınca oturarak kılmaya başladı. Okumakta olduğu kıraatından otuz-kırk ayet kalınca, kalkar onları ayakta okuyup secdeye giderdi." OTURARAK KILINAN NAMAZIN SEVABI YARIM 6318 - Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir gün evinden çıkınca, mescidde oturarak nafile namaz kılanları gördü, şöyle buyurdu "Oturanın kıldığı namaz, sevaben ayakta kılanın namazının yarısına denktir." RESULULLAH'IN HASTALIKTA KILDIĞI NAMAZ 6319 - Salim İbnu Ubeyd anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam hastalığı sırasında bir ara bayılmıştı. Sonra ayıldı ve "Namaz vakti girdi mi?" diye sordu. "Evet!" dediler. "Bilal'e söyleyin ezan okusun! Ebu Bekr'e söyleyin o da halka imamlık etsin!" buyurdular. Üzerine yine baygınlık geldi, az sonra ayıldı. Yine "Namaz vakti girdi mi?" diye sordu. "Evet!" dediler. "Öyleyse Bilal'e söyleyin ezan okusun ve Ebu Bekr'e söyleyin o da halka imamlık etsin!" buyurdular. Sonra tekrar bayıldı. Az sonra ayıldı. Ayılır ayılmaz "Namaz vakti girdi mi?" dediler. "Evet!" denildi. "Öyleyse Bilal'e söyleyin ezan okusun ve Ebu Bekr'e söyleyin o da halka imamlık etsin!" buyurdular. Hz. Aişe radıyallahu anha "Babam Ebu Bekr yufka yürekli bir kimsedir. Size mahsus bu makama geçerse dayanamaz ağlar, sizin yerinize imamlığa tahammül edemez! Bu işi bir başkasına söyleseniz!" dedi. Derken Resulullah aleyhissalatu vesselam bir kere daha bayıldı. Az sonra ayıldı. Yine "Bilal'e söyleyin ezan okusun, Ebu Bekr'e söyleyin o da halkın namazını kıldırsın" buyurdular. Sonra "Siz kadınlar Hz. Yusuf'un kıssasında zikri geçen fettan kadınlar gibisiniz" buyurdular." Ravi der ki "Bilal'e emredildi, ezan okudu. Hz. Ebu Bekr'e emredildi o da namaz kıldırdı. Sonra Resulullah aleyhissalatu vesselam bir hafiflik hissedip " Kendisine dayanacağım birini çağırın!" buyurdular. Berire ve bir de erkek geldi. Onlara dayanarak mescide gitti. Hz. Ebu Bekr onu görünce geri çekilmek istedi. Ancak Aleyhissalatu vesselam ona "Yerinden ayrılma!" diye işaret buyurdu. Sonra Resulullah aleyhissalatu vesselam gelip Hz. Ebu Bekr'in yanına oturdu. Ebu Bekr böylece namazı kıldırdı. Bilahare Aleyhissalatu, vesselam ruhunu teslim etti." 6320 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam, kendisini ölüme götüren hastalığa yakalandığı vakit Hz. Aişe'nin evinde idi. "Bana Ali'yi çağırın!" buyurdular. Hz. Aişe radıyallahu anha "Ey Allah'ın Resulü! Sana Ebu Bekr'i çağırsak olmaz mı?" dedi. "Onu çağırın!" buyurdular. Hafsa radıyallahu anha "Sana Ömer'i çağırsak olmaz mı?" dedi. "Onu çağırın!" buyurdular. Ümmü'l-Fadl "Ey Allah'ın Resulü! Sana Abbas'ı çağırsak olmaz mı?" dedi. "Evet!" buyurdular. Adı geçenler toplanınca Resulullah aleyhissalatu vesselam mübarek başlarını kaldırarak etrafa bir bakıp sükut ettiler. Hz. Ömer "Kalkın! Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı yalnız bırakın!" dedi. Az sonra Bilal geldi. Resulullah'a namazı haber verdi. Aleyhissalatu vesselam "Ebu Bekr'e söyleyin halka namaz kıldırsın!" buyurdular. Hz. Aişe "Ey Allah'ın Resulü! Muhakkak ki Ebu Bekr, yumuşak kalpdi, tutuk bir kimsedir. Makamınızda sizi göremezse ağlar, insanlar da ona katılıp ağlarlar. Emretseniz de halka namazı Ömer kıldırsa!" dedi. Resulullah aleyhissalatu vesselam namazu Ebu Bekr'in kıldırması için ısrar edince Hz. Ebu Bekr, halka namaz kıldırmak üzere öne geçti. Bu sırada Resulullah aleyhissalatu vesselam kendinde bir hafiflik hissetti. İki kişinin arasında dayanarak mescide geçti, ayakları yerde sürünüyordu. Halk Aleyhissalatu vesselam'ı mescidde görünce Ebu Bekr'i "sübhanallah!" diyerek ikaz ettiler. O geri çekilmek istedi. Ama Aleyhissalatu vesselam "Yerinde kal" diye işaret etti. Resulullah gelip Ebu Bekrin sağına oturdu. Ebu Bekr kalktı.. Hz. Ebu Bekr Resulullah'ı imam kıldı, halk da Ebu Bekr'i imam kıldı. İbnu Abbas radıyallahu anhüma der ki "Resulullah aleyhissalatu vesselam, kıraati, Hz. Ebu Bekr'in kıldığı yerden aldı." Vekî der ki "Sünnet böyledir ikinci imam, kıraati birincinin kaldığı yerden devam ettirir" SABAH NAMAZINDA KUNUT 6321 - ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam sabah namazında kunut yapmaktan nehyolundu." NAMAZDA YILAN, AKREB ÖLDÜRÜLEBİLİR 6322 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam namazda iken, onu bir akreb sokmuştu. "Allah akrebe lanet etsin! dedi. Namaza duranı da başkasını da bırakmıyor. Onu Harem bölgesinde de, dışında da öldürün!" buyurdular." 6323 - Rafi radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam namazda iken bir akreb öldürdü." MEKRUH VAKİT 6324 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Saffan İbnu'l-Muattal, Resulullah aleyhissalatu vesselam'a bir husus sorarak "Ey Allah'ın Resulü! Ben size sizin bildiğiniz, benim bilmediğim bir şey soracağım" dedi. Aleyhissalatu vesselam "Nedir o?" deyince "Gece ve gündüzlerin saatleri içerisinde namaz kılmanın mekruh olduğu bir saat var mı?" dedi. Resulullah şu cevabı verdi "Evet! Sabah namazını kıldın mı, artık güneş doğuncaya kadar namazı terket. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından doğar. Doğduktan sonra, güneş başın üzerinde ok gibi dik oluncaya kadar geçen zaman içinde namaz kıl. Çünkü bu esnada kılınan namazlara melekler hazır bulunurlar ve namazlar makbuldür. Güneş ne zaman ki başın üstünde ok gibi dik durur, namazı terket. Çünkü tam o sırada cehennem tutuşturulur ve kapıları açılır. Bu hal, güneş senin sağ kaşından kayıncaya kadar devam eder. Güneş kaydı mı, artık, ikindi namazı kılıncaya kadarki zaman içinde kılınan namazlarda melekler hazır olur ve o namazlar makbuldür. İkindi namazını kıldın mı artık güneş batıncaya kadar namaz kılmayı terket." 6325 - Ebu Abdillah es-Sunabihi radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Güneş şeytanın iki boynuzu arasında doğar -veya güneşle birlikte şeytanın iki boynuzu doğar Güneş yükselince şeytan ondan ayrılır. Güneş semanın ortasına gelince şeytan güneşe yaklaşır. Güneş batıya yönelince -veya ayrılınca dedi- şeytan güneşten ayrılır. Güneş batmaya yaklaşınca, şeytan güneşe yaklaşır. Güneş batınca şeytan ondan ayrılır. Öyleyse bu üç saatte namaz kılmayın." KORKU NAMAZI 6326 - Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam ashabına havf korku namazı kıldırdı. Resulullah, bütün cemaatle birlikte rüku yaptı, sonra da Resulullah ve hemen arkasındaki saf secde ettiler, diğerleri ise ayakta kıyam halinde beklediler. Resulullah ikinci rek'ate kalkınca beklemekte olanlar kendi kendilerine iki secdede bulundular. Sonra öndeki saf gerileyerek ikinci safın yerinde durdu ve ikinci saftakiler ilerleyerek ön safın yerinde durdu. Sonra Resulullah aleyhissalatu vesselam hepsiyle birlikte rüku yaptı. Sonra Resulullah aleyhissalatu vesselam hemen arkasındaki safla birlikte secde etti. Bunlar başlarını secdeden kaldırınca, diğerleri de secde ettiler. Böylece cemaatin tamamı Aleyhissalatu vesselam ile birlikte rüku etmiş oldu. Her grup bir rek'atin secdelerini kendi kendilerine yapmış oldular. Bu esnada, düşman kıble cihetindeydi." YAĞMUR NAMAZI 6327 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir gün yağmur duasına çıkmıştı. Ezan ve ikamet olmaksızın bize iki rek'at namaz kıldırdı. Sonra bize hutbe okudu. Yüzünü, elleri kaldırılmış olarak kıbleye çevirdi. Ayrıca ridasını ters çevirdi sağ yanını solu, sol yanını da sağı üzerine aldı." YAĞMUR DUASI 6328 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Bir bedevi gelerek Resulullah aleyhissalatu vesselam'a "Ey Allah'ın Resulü! Ben öyle bir kabileden geliyorum ki, kuraklık sebebiyle çobanlar hayvan otlatamıyor ve erkek develerinden hiçbiri rahat rahat yürüyemiyor" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam minbere gelip Allah'a hamd ü senadan sonra "Allahümme's-kına gaysen muğisan merien tabakan meri'en ğadakan acilen ğayra raisin =Allahım! Bize can kurtaran akibeti, hayırlı, umumi, bol, sırılsıklam eden acil ve gecikmesiz yağmur ver" diye dua etti, sonra minberden indi. Etraftan gelen herkes "Peygamberin duası bereketine gelen yeterli miktarda yağmurla hepimiz ihya edildik" dedi." BAYRAM NAMAZLARI 6329 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam ve ondan sonra gelen iki halife radıyallahu anhüma hazretleri Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer İbnu'l-Hattb, bayram namazını hutbeden önce kılarlardı." BAYRAM HUTBESİ 6330 - Nubayt radıyallahu anh'ın anlattığına göre, "haccetmiş, haccı sırasında Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı devesi üzerinde, hutbe verirken görmüştür." 6331 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam Ramazan ve Kurban bayramı musallaya çıktı. Orada ayakta hutbe okudu, sonra bir miktar oturdu, tekrar kalktı ikinci hutbeyi okudu." BAYRAM NAMAZINDAN ÖNCE VE SONRA NAMAZ 6332 - Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam hiçbir bayramda bayram namazından önce ve sonra nafile namaz kılmamıştır bayram namazıyla kılınan sünnet namaz yoktur." 6333 - Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam bayram namazından önce hiçbir namaz kılmazdı. Evine dönünce iki rek'at namaz kılardı." BAYRAM NAMAZINA YAYA GİTMEK 6334 - Sa'd el-Karaz ve İbnu Ömer radıyallahu anhüm anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam bayram namazına yürüyerek gider, yürüyerek dönerdi." BAYRAMA GİDERKEN BİR YOLU, DÖNERKEN BAŞKA BİR YOLU TAKİP ETMEK 6335 - Sa'd el-Karaz radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam bayram namazlarına giderken Sa'id İbnu Ebi'l-As'ın mahallesinden geçer, sonra çadırların bulunduğu yerden geçer, namaz dönüşünü başka bir yoldan yapar, Beni Zürayh'ten Ammar İbnu Yasir'in evine, oradan Ebu Hureyre'nin mahallesine, oradan Balat'a geçerek evine gelirdi." 6336 - Ebu Rafi'radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam bayram namazına yaya olarak gider, dönüşü de, gittiğinden başka bir yolla yapardı." BAYRAMDA TAKLİS ÇALGI 6337 - Amir rahimehullah anlatıyor "İyaz el-Eş'ari, Enbar'da bir bayram namazında hazır bulunmuştu. Şöyle dedi "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında taklis yapıldığı gibi sizi niye taklis yapar görmüyorum?" 6338 - Kays İbnu Sa'd radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'in vefatından sonra O 'nun sağlığında mevcut olan her şeyi gördüm, ancak biri hariç. Görmediğim bu şey de, Ramazan bayramında onun için yapılan taklisdir." BAYRAMDA HARBE SÜTRE OLABİLİR 6339 - Hz. Enes anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam, Musalla'da bir harbeyi sütre yaparak bayram namazı kıldı." KADINLAR BAYRAM NAMAZINA GİDER 6340 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam, her iki bayramda da kızlarını ve hanımlarını musallaya çıkarırdı." BİR GÜNDE İKİ BAYRAM 6341 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Sizin şu gününüzde iki bayram bir araya gelmiştir Dileyene, bayram namazı cuma namazının da yerini tutar. Ancak biz, cum'a namazını da kılacağız." 6342 - İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam zamanında iki bayram cuma ve bir bayram aynı günde birleşti. Aleyhissalatu vesselam bayramı kıldırdı, sonra da "Dileyen cumaya da gelsin, dileyen de gelmesin" buyurdular." BAYRAMDA SİLAH TAŞIMAK 6343 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam, düşman karşısında olmadıkça İslam memleketlerinde, her iki bayramda silah kuşanılmasını yasakladı." BAYRAM GUSLÜ 6344 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam Ramazan bayramında da Kurban bayramında da guslederdi." 6345 - Sohbet şerefine eren Fakih İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam Ramazan bayramında, Kurban bayramında, Arefe gününde yıkanırdı. Fakih de o günlerde yıkanmalarını aile halkına emrederdi." NAFİLELER KAÇ REKAT? 6346 - Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Her iki rek'atte bir selam vermek vardır." KIYAMU'L-LEYL GECE NAMAZI 6347 - Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Hz. Davud'un oğlu Hz. Süleyman'ın annesi, oğlu Süleyman'a "Ey oğlum! Geceleyin fazla uyuma! Zira geceleyin fazla uyku, kişiyi Kıyamet günü fakir bırakır" demiştir." KUR'AN'I GÜZEL SESLE OKUMAK 6348 - Abdurrahman İbnu's-Saib anlatıyor "Sa'd İbnu Ebi Vakkas yanımıza geldi. Gözü kapanmış idi. Kendisine selam verdim. "Sen kimsin?" dedi. Kendimi tanıttım. Bunun üzerine dedi ki "Kardeşim oğluna merhaba! Duydum ki senin Kur'an okumaya güzel sesin varmış. Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı dinledim. Demişti ki "Şu Kur'an hüzünlü olarak nazil oldu, Öyleyse onu okuyunca ağlayın. Eğer ağlayamazsanız ağlamaya çalışın ve onu güzel okuyun. Onu güzel okumaya gayret etmeyen bizden değildir." 6349 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın sağlığında bir gece, yanına gitmekte ağır kaldım ve sonra geldim. "Nerdeydin?" buyurdu. "Ashabından birinin kıraatini dinliyordum. Onunki kadar güzel bir kıraati ve sesi hiç kimsede görmedim" dedim. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam kalktı, onunla ben de kalktım. Gidip onun kıraatini dinledi. Sonra bana dönüp "Bu, Salim Mevla Ebu Huzeyfe'dir. Ümmetim içerisinde böylelerini var eden Allah'a hamdolsun!" buyurdular." 6350 - Hz. Cabir anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Kur'an'ı okumada sesce insanların en güzeli o kimsedir ki, okurken kendisini dinlediğiniz vakit, Allah'tan korktuğu kanaatine varırsınız ." 6351 - Fedale İbnu Ubeyd radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Allah Teala hazretleri, güzel sesle Kur'an'ı açıktan okuyan kimseyi dinleme hususunda, güzel sesli cariyesini dinleyen erkekten daha çok alaka sahibidir." 6352 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir gün mescide girince bir kimsenin kıraatini işitmişti "Bu kim?" diye sordu. "Abdullah İbnu Kays!" denilince "Buna Al-i Davud'un mizmarlarından nağmelerinden bir mızmar verilmiştir" buyurdular." GECE NAMAZINDA KIRAAT 6353 - Ümmü Hani Bintu Ebi Talib radıyallahu anha anlatıyor "Ben evimin damında iken, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın geceleyin namazda okuduğu Kur'an'ı işitirdim." 6354 - Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam sabah oluncaya kadar namazda bir ayeti tekrarlayıp durdu. O ayet şudur "Eğer sen onlara azab edersen onlar senin kullarındır. Eğer onları affedersen muhakkak ki sen azizsin, hakimsin" Maide 118. GECE KAÇ REKAT TEHECCÜT? 6355 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam yatsı namazından boşaldığı vakitten fecr vaktine kadar onbir rek'at namaz kılardı, her iki rek'atta bir selam verirdi, bir rek'atle de vitirde bulunurdu yani tek kılardı. Bütün rek'atler sırasında, secdeleri öyle uzun tutardı ki, siz bir secde esnasında, daha başını kaldırmadan elli ayet okuyabilirdiniz. Müezzin sabah namazının birinci ezanını tamamlayınca kalkar, hafif iki rek'at namaz kılardı." GECENİN EN EFDAL VAKTİ 6356 - Amr İbnu Abese radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gelip "Ey Allah'ın Resulü! Kim seninle birlikte ilk defa müslüman oldu?" diye sordum. "Bir hür, bir köle!" buyurdular. Ben "Allah'a daha yakın olunan bir saat var mı?" dedim, "Evet, gecenin son yarısı Allah'a daha yakın olunan saattir" buyurdular." 6357 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam gecenin evvelinde uyur, son kısmını ibadetle ihya ederdi." 6358 - Rıfa'atü'l-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Allah Teala hazretleri gecenin yarısı veya üçte ikisi geçinceye kadar günahların kaydını geciktirir. Sonra "Sakın kullarım benden başkasından bir talepte bulunmasınlar! Kim ben Azimüşşan'dan talep ederse, isteğine icabet eder, duasını kabul ederim. Kim benden talepte bulunursa, ona istediğini veririm. Kim benden af dilerse onu affederim, bu hal fecir doğuncaya kadar devam eder" buyurur" AKŞAM YATSI ARASI NAMAZ 6359 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Kim akşamla yatsı arasında yirmi rek'at namaz kılarsa Allah ona cennette bir köşk yapar." EVDE NAFİLE 6360 - Asım İbnu Amr anlatıyor "Irak ahalisinden bir grup, Hz. Ömer'e gitmek üzere yola çıktı. Yanına geldikleri vakit Hz. Ömer onlara "Siz kimlerdensiniz!? diye sordu. Onlar "Biz Irak ahalisindeniz!" dediler. "İzinli olarak mı geldiniz?" dedi. Onlar "Evet!" dediler. Onlar Hz. Ömer radıyallahu anh'tan kişinin evde kıldığı namazın hükmünü sordular. Hz. Ömer "Ben Resulullah'a bu hususta sormuştum da "Kişinin evinde kıldığı namazı nurdur, öyleyse evlerinizi nurlandırın" buyurdu" dedi." 6361 - Ebu Saidi'l-Hudri anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Sizdenbiri namazını kılınca, ondan evi için de bir nasib ayırsın. Zira Allah Teala hazretleri, onun evine, namazından bir hayır bırakır." 6362 - Abdullah İbnu Sad radıyallahu anh anlatıyor "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'a "Evdeki namaz mı, mesciddeki namaz mı daha efdal?" diye sordum. Şu cevabı verdi "Evime bakmıyor musun, mescide ne kadar yakın! Farzlar hariç, evimde kılmam, benim nazarımda mescidde kılmamdan daha makbuldür." HACET NAMAZI 6363 - Abdullah İbnu Ebi Evfa el-Eslemi radıyallahu anh anlatıyor "Bir gün Resulullah aleyhissalatu vesselam yanımıza geldi ve "Kimin Allah'a veya mahlukatından birine bir haceti varsa abdest alsın, iki rek'at namaz kılsın, sonra şu duayı okusun Lailahe illallahu'l-Halimu'l-Kerim. Subhanallahi Rabbi'l-Arşi'l-azim. Elhamdulillahi Rabbi'l-Alemin. Allahümme inni eselüke mucibatı rahmetike ve azaime mağfiretike ve'l-ganimete min külli birrin Vesselamete min külli ismin, Es'elüke ella teda'a li zenben illa ğafartehü. Ve la hemmen illa ferrectehu vela haceten hiye leke rıdan illa kaday teha li Halim ve kerim olan Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük Arşın Rabbi noksan sıfatlardan mukaddestir. Hamd alemlerin Rabbine aittir. Allah'ım, şüphesiz ben, senin rahmetine vesile olan sebepleri, mağfretini gerektiren hasletleri, her hayrın ganimetlerini ve her günahtan selamette olmayı senden dilerim. Allahım! Her günahımı bağışlamanı, her kederimi gidermeni, rızana uyan her dileğimigörmeni senden talep ediyorum." Sonra Allah'tan dünya ve ahiretle ilgili ne dilerse ister, çünkü şüphesiz o dilek takdir edilir." ŞABANIN ONDÖRDÜ 6364 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Şaban ayının onbeşinci gecesi olduğu zaman gecesinde namaz kılın, gündüzünde de oruç tutun. Çünkü Allah Teala hazretleri o gün, güneşin batmasıyla, dünya semasına iner ve şöyle der "Bana istiğfar eden yok mu mağfiret etsem! Benden rızık isteyen yok mu rızık versem, belaya maruz kalan yok mu afiyet versem... Şöyle olan yok mu, böyle olan yok mu?" Bu hal fecrin sökmesine kadar devam eder." 6365 - Ebu Musa el-Es'ari radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Allah Teala hazretleri, Şa'ban ayının onbeşinci gecesi kullarına rahmetle nazar eder ve müşrikle, müşahin kindar bencil hariç herkese mağfret buyurur." ŞÜKÜR SECDESİ 6366 - Abdullah İbnu Ebi Evfa radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam Ebu Cehl'in başının kesildiği müjdelendiği gün, iki rek'at şükür namazı kıldı." 6367 - Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam, ciddi bir ihtiyacının görüldüğü hususunda müjdelenmişti, bunun üzerine hemen secdeye kapandı." 6368 - Ka'b İbnu Malik radıyallahu anh, Allah tevbesini kabul edince derhal secdeye kapanmıştır. NAMAZ, GÜNAHA KEFARETTİR 6369 - Osman İbnu Affan radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini isittim "Birinizin evinin avlusunda bir nehir aksa da bunun içinde günde beş sefer yıkansa acaba bedeninde hiç kir kalır mı?" Aleyhisalatu vesselam'ın muhatabı "Hiçbir şey kalmaz!" dedi. Resulullah da İşte namaz da böyledir, suyun kiri, pası giderdiği gibi o da günahları giderir." BEŞ VAKİT NAMAZIN FARZ OLUŞU 6370 - İbnnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Peygamberiniz Mirac gecesinde elli vakit namazla emrolundu. Sonra bunu beşe indirinceye kadar Rabbinize müracaatta bulundu." 6371 - Ebu Katade İbnu Rıb'i anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Allah-u Zülcelal hazretleri buyurdu ki "Senin ümmetine beş vakit namazı farz kıldım ve kim bunu vaktinde kılmaya devam ederse onu cennete koyacağım diye katımda ahidde bulundum. Kim de bunu vaktinde kılmaya devam etmezse katımda onun için hiçbir ahid yoktur." MESCİD-İ HARAM VE MESCİD-İ NEBİ'DE NAMAZIN FAZİLETİ 6372 - Hz. Cabir anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Benim mescidimde kılınacak bir namaz, onun dışındaki mescidlerde kılınan bin namazdan efdaldir. Ancak Mescid-i Haram hariç. Zira Mescid-i Haram'da kılınan bir namaz, diğer mescidlerde kılınan yüzbin namazdan efdaldir." MESCİD-İ AKSA'DA NAMAZ 6373 - Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın azadlısı Meymune radıyallahu anha anlatıyor "Ey Allah'ın Resulu! Biz Beytu'l Makdis hakkında fetva ver!" demiştim. Şöyle buyurdular "Orası mahşer yani Kıyamet günü insanların toplanacağı ve menşer herkesin defterlerinin neşredileceği yeridir. Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınacak tek namaz kendi dışındaki yerlerde kılacağınız bin namaz gibidir." Ben tekrar sordum "Ben oraya gitmeye muktedir olamazsam ne yapmalıyım?" Şu cevabı verdi "Ona kandil yağı bağışlarsın, aydınlatılmasında kullanılır. Böyle yapan da oraya varan gibidir." 6374 - Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Kişinin evinde kıldığı namazı bir namazdır, ama mahallesinin mescidinde kıldığı namazı yirmibeş namazdır. İçerisinde cum'a kılınan mescidde kıldığı namazı beşyüz namazdır. Mescid-i Aksa'da kıldığı namazı ellibin namazdır. Benim mescidimde kıldığı namazı da ellibin namazdır. Mescid-i Haram'da kıldığı namazı yüzbin namazdır." MİNBERİN İNŞAASI, KÜTÜĞÜN AĞLAMASI 6375 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir hurma kütüğüne dayanarak hutbe verirdi. Minber yapılınca hutbelerde kütüğü bırakıp minbere çıktı. Bunun üzerine kütük bu ayrılık sebebiyle ağlayıp inledi. Aleyhissalatu vesselam yanına gelip kucaklayıp teselli etti, kütük sustu. Aleyhissalatu vesselam şu açıklamayı yaptı "Eğer onu kucaklamasaydım Kıyamet gününe kadar inleyecekti." 6376 - Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam hutbe sırasında bir ağaç kökünün veya bir hurma kütüğünün dedi- yanında ayağa kalkardı. Sonradan bir minber edindi." Ravi der ki terkedildiği vakit hurma kütüğü ağladı." Hz. Cabir der ki "Kütüğün iniltisini bütün mescid halkı işitti. O kadar ki Resulullah aleyhissalatu vesselam yanına gelip okşadı. Bunun üzerine kütük sustu." Bazıları da "Eğer Resulullah aleyhissalatu vesselam yanına gelip teselli etmeseydi Kıyamet'e kadar ağlayacaktı" dedi." 6377 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anla yor "Resulullah aleyhissalatu vesselam çok namaz kılardı. Öyle ki ayakları kabarmıştı. Kendisine "Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetmiştir kendini niye bu kadar yıpratıyorsun?" denildi. O bunlara şu cevabı verdi "çok şükreden bir kul olmayayım mı?" ÇOK SECDE 6378 - Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Allah için secde eden herkese Allah bir sevap yazar ve bu secde sebebiyle bir günahını affeder, makamını da bir derece artırır; öyleyse secdeyi çok yapın." AYAKKABI NEREYE KONMALI? 6379 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki "Ayakkabılarını ayağından ayırma. Eğer çıkaracak olursan ayakkabılarını ayaklarının arasına koy. Onları sağına koyma, arkadaşının sağına da koyma; arkana da koyma, aksi taktirde arkandakine ezada bulunursun."
peygamberimizin kanını içen sahabe hadisi